Nlp Uzmanı Burak Dalgül’den İntihar Uyarısı: “Sevgisizlik İnsan Dediğimiz Canlıyı Öldürür”
Tbmm’de Bütçe Görüşmeleri… Selcan Hamşıoğlu: “Biz Hala Gençleri Doyurabilmeyi, Barındırabilmeyi, Yaşatabilmeyi Konuşuyoruz”
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Selcan Hamşıoğlu, TBMM Genel Kurulu’nda; “Gençlerin kendilerini gerçekleştirmelerinin önünü açacak politikalara ihtiyacı varken, o politikaları oluşturması beklenenler henüz fizyolojik ihtiyaçları karşılayabilmek safhasını geçebilmiş değiller. Biz hala gençleri doyurabilmeyi, barındırabilmeyi, yaşatabilmeyi konuşuyoruz. Tam da bu sebeple gençler yüzde 63 oranında geleceklerini kendi ülkelerinde göremiyorlar. Ve bunlar iktidarın ötekisi olan gençlerden ibaret değiller. Yarısı Ak Parti seçmeni olan gençlerimiz. Büyüklerinin tavsiye ettiği gibi porsiyon küçülterek yaşamak istemiyorlar” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda, 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Gençlik ve Spor Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu, şunları söyledi:
“GENÇLERİN YÜZDE 61,3’Ü EKONOMİK NEDENLERLE EĞİTİMLERİNİ SÜRDÜRMEKTE ZORLANIYOR”
“2022-2023 Türkiye Gençlik Araştırması verilerine göre gençlerin yüzde 61,3’ü ekonomik nedenlerle eğitimlerini sürdürmekte zorlanıyor. İktidar gençliğin bir bölümünü milli teknoloji hamlesi merkezli hedefler etrafında buluştururken, gençliğin yüzde 51,4 gibi önemli bir başka bölümü internet ve iletişim giderlerini karşılayamıyor. Yüzde 55,4’ü beslenme giderlerini karşılayamıyor. 86,2’si ekonomik durum, 88,7’si gelir dağılımı eşitsizliği, 81,2’si adalet, 91,8’i sığınmacı uygulamalarından rahatsızlık duyuyor. Gençlerin yüzde 90,1’i sığınmacıların nüfus yapımızı bozduğunu, 80,8’i ise gelecek için tehdit oluşturduğunu düşünüyor.
Gençlerin kendilerini gerçekleştirmelerinin önünü açacak politikalara ihtiyacı varken, o politikaları oluşturması beklenenler henüz fizyolojik ihtiyaçları karşılayabilmek safhasını geçebilmiş değiller. Biz hala gençleri doyurabilmeyi, barındırabilmeyi, yaşatabilmeyi konuşuyoruz. Tam da bu sebeple gençler yüzde 63 oranında geleceklerini kendi ülkelerinde göremiyorlar. Ve bunlar iktidarın ötekisi olan gençlerden ibaret değiller. Yarısı AK Parti seçmeni olan gençlerimiz. Büyüklerinin tavsiye ettiği gibi porsiyon küçülterek yaşamak istemiyorlar. İktidar kağıt üzerinde muazzam özgürlük açılımı yapıyor, bütçede de, kalkınma planında da böyleydi. Sorsanız her şey ifadelerini geliştirmek, her şey karar alma süreçlerine katılımlarını sağlamak için, iyi de Türkiye’nin sorunu gençleri bu niteliklere haiz olmaması değil. Bu niteliklerin gereğini yapmaya kalktıklarında karşılaştıkları tutum.
“KAĞIT ÜZERİNDE DEMOKRATİK OLGUNLUK TAVAN, SAHA DA BİBER GAZI TOMAYA DEVAM”
Kağıt üzerinde demokratik olgunluk tavan, sahada biber gazı TOMA’ya devam. Keşke bu ülke sadece Busenazların, Ayşe Begümlerin, Mete Gazozların ülkesi olabilseydi. Ama bu ülke bir yandan da Ali İsmail Korkmazların ülkesi. Bu ülke Fırat Yılmaz Çakıroğullarının, Aybüke Yalçınların, Sinan Ateşlerin, KYK yurdunda asansöre sıkışarak can veren Zerenlerin, tarikat yurdunda kalmaya zorlandığı için canına kıyan Eneslerin, okuldan eve dönerken katledilen Özgecanların, Ayşegüllerin, kendini yemekhaneye asan Resullerin, atasözü paylaştı diye hapsedilen Alplerin, burası teri kanına karışa karışa verdiği mücadeleyi alkışlamak beri duysun; alçak bir dille itibarsızlaştırılan Ebrarların, teri kanına karışa karışa verdiği mücadele yok sayıldığı için spora veda etmek zorunda kalan şampiyon İrem Yamanların da ülkesi. Bu ülke atanamayan, atansa yaşayamayan, mesleğini yaptığı için hala Sincan Cezaevi’nde bulunan Süha ve Serkan gibi gençlerin de ülkesi.
Bütün gençlerin ortak özelliği, siyasi iktidarın anayasanın gençlerin yetişme ve korunma esaslarını düzenleyen 58. maddesinin gereklerini yerine getirmekte gösterdiği zafiyetin kurbanı olmaları. İktidar bütün bu faciaların faili olmayabilir ama faili olmadığı bütün fiillerin zemini sergilediği gaflettir. Zeren’i o asansöre elbette iktidar sahipleri sıkıştırmadı ama memurlarına ‘Çakılacağını düşünüyorsan binme o asansöre’ diyebilme cüretini iktidar verdi. Konya’da, Muş’ta, Isparta’da benzer faciaların eşiğinden dönüldüğü halde, ‘Bu zamana kadar hiçbir yurdumuzda asansör düşme olayı yaşanmamıştır’ diye inkar yoluna gidilmeyebilir, sorunla yüzleşilebilir, makul ve çözüm odaklı bir dil tercih edilebilirdi. Gençlerin odalara ek ranzalara tıkıştırılarak gayri insani koşullarda barınmaya zorlandığı yurt kapasite artırma işleminden vazgeçilmesi ve yurt sayılarının artırılmasını bekliyoruz.
Yemekhanelerde verilen yemeklerden, böcek, solucan çıkmaması gibi hiç siyasi olmayan son derece insani bir talepte bulunuyor ve bunu talep etmek durumunda kaldığımız için de açıkçası utanç duyuyoruz. Ders alınmasını ve muhtaç durumdaki gençlerin devlet içinde devlet olma çabasındaki yapılara bir kere daha yem edilmemesini istiyoruz.
“GENÇLER EN ÇOK İKTİDARIN SÖZ VERİP TUTMADIĞI MÜLAKATIN KALDIRILMASINI TALEP EDİYOR”
Sosyal medyada gençler arasında bir anket yaptım. Buna göre gençler en çok iktidarın söz verip tutmadığı mülakatın kaldırılmasını talep ediyor. Biz komisyonda bu konuda bir önerge vermiştik. AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. Gençler bu denli büyük sorunlarla kuşatılmışken sadece okullara değil, yurtlar ve gençlik merkezlerine de PDR uzmanlarının atanmasını istiyor. Gençlerin feryadını yardım çığlığı değil, muhalefet olarak algılıyor siyasi iktidar. Gençlerinin taleplerinin kendilerini iyileştirmek için olduğuna inanmıyor hatta daha ileri gidip iyi yaşamayı arzulamalarını ‘süfli heves’ olarak aşağılıyor. Halbuki insan hayal ettiği müddetçe, tutunacak bir dalı varsa yaşar. Gençler belki de tam olarak bundan yaşayamıyorlar. Diğer tarafta süfli heveslerin daniskasına kapılmış, fenomen bilinen türlü suç aparatlarını da iftar sofralarında ağırlamaktan kaçınılmıyor.
Ali İsmail elbette iktidar tarafından linç ettirilmedi ama linç zemini durdurulabilirdi. Gezi’de çadırların yakıldığı daha ilk gün bu işte bir iş olduğu görülebilir, barikatlar Türk gençliğinin değil, devleti ele geçirmeye çalışan paralel yapıların önüne kurulabilirdi. Fırat’ın katledilmesi emrini elbette iktidar vermedi fakat önleyebilme makamındayken terörün metropollere inişini seyretti. Sinan’ın başkentin göbeğinde katledilmesini iktidar tabii ki istemezdi ama bunu yapanları bulup çıkarmak imkanına sahip olduğu halde dosyayı sündürmeyi tercih etti. Bunca acı tecrübeden sonra bütün sorun aslında kibri yenip, sorunlara işaret edenlere kulak vermek ya da vermemek meselesi.
“SADECE DERİN YOKSULLUK DEĞİL, DERİN BİR GENÇ YOKSULLUĞU PROBLEMİMİZ DE VAR”
TÜİK verilerine AB ülkeleri arasında genç işsizliğin en yüksek olduğu ülkeyiz. Gençlerin yüzde 24’ü ne eğitim alabiliyor ne de istihdam da yer bulabiliyor, ev genci oldular. Bu oranla hem AB hem de OECD ülkelerinin şampiyonu durumdayız. Eğitim ve istihdamda yer bulamayan genç oranı artışına paralel artan bir şey daha var, suç. Gençleri toplum dışına itmenin, toplumun ödemek durumunda kaldığı en ağır bedeli bu. TÜİK verilerine göre; Türkiye’de yoksulların yarısı 25 yaş altı ve 11,7 milyon gencin, 1,29 milyonu eskiyen giysisinin yerine yenisini alamıyor. 1,13 milyonu ikinci bir ayakkabıya sahip olamıyor. Sadece derin yoksulluk değil, derin bir genç yoksulluğu problemimiz de var.”