Kuzey Mariana Adaları açıklarında 6,3 büyüklüğünde deprem!
Gökhan Günaydın’dan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz Ve Bakan Özhaseki’ye: “Verilen Sözler Neden Tutulamamıştır?”
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde verilen sözleri, yapılacağı vadedilen konutların ne zaman bitirileceği ve depremden etkilenen orta hasarlı binaların durumunu Meclis gündemine taşıdı. Günaydın, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı Mehmet Özhaseki’ye “Deprem felaketini yaşayan halkımıza verilen sözler neden tutulamamıştır? Orta derecede hasarlı binaların hepsinin yıkılacağı varsayıldığında, depremin ardından yıkılan veya yıkılması gereken konutların toplam sayısı kaç olacaktır? Son 20 yılda 700 bin civarında konut inşa eden TOKİ’nin, mevcut koşullarda bunun yarısı kadar konutu bir yılda inşa etmesinin mümkün olmadığı hesaba katıldığında, bu hızda devam edilirse 6 Şubat’ın ardından iddia edilen sayıda konutun tamamlanması kaç yıl sürecektir” diye sordu. Günaydın ayrıca, ‘Barış Akademisyenleri’ ile ilgili olarak da Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a “Ankara İdare Mahkemeleri’nin kararları bağlayıcı değil midir? Eğer bağlayıcı ise üniversitelerden bazıları ilgili mahkemelerin iade kararlarına rağmen neden akademisyenlerin görevlerine iade işlemlerini bekletmekte ya da reddetmektedir? Bu hukuksuzluğu gidermeye yönelik Bakanlığınızın tasarrufu nedir” sorularını yöneltti.
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleriyle ilgili Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı Mehmet Özhaseki’nin yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergeleri verdi. Günaydın, önergesinde şunları kaydetti:
“AÇIKLAMALARDA 46 BİN KONUTUN ANAHTAR TESLİMİNİN NE ZAMAN BİTECEĞİ BELİRSİZ”
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından 31 Mart’ta ‘319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konut yaparak depremzede vatandaşlarımıza teslim edeceğiz’ demişti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki ise 14 Eylül’de Toplu Konut İdaresi’nden (TOKİ) depremzedeler için inşa etmesini istedikleri konut sayısını 850 bin olarak açıklamıştı. Yapılan bu açıklamaların üzerinden yaklaşık bir yıl geçtiğinde, 25 Ocak 2024’te Anadolu Ajansı’na konuşan İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu, bir yıl önceki açıklamaların gerçekleştirilemediğini kanıtlarcasına, kura çekimi için hazır olan 46 bin konutun 6 Şubat itibarıyla anahtar teslimine başlanacağını söyledi. Benzer biçimde, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kez depremin yıl dönümüne sayılı günler kala 3 Şubat 2024’te Hatay’da yaptığı konuşmada, ‘Bölge genelinde halen yapımı süren 40 bin konutun inşaatı tamamlandıkça peyderpey hak sahiplerine teslim edeceğiz…. İnşallah iki ay içinde deprem bölgesi genelinde 75 bin konutun teslimini bitireceğiz. Temel atmasının üzerinden bir yıl geçmeden inşaatları bitirme sözümüzü önemli ölçüde yerine getirerek, yıl sonuna kadar 200 bin evi teslim etmiş olacağız’ dedi. Tüm bu açıklamalara bakılırsa, ‘bir yıl içinde 319 bin konut teslimi hedefinin’ yalnızca 46 bini gerçekleştirilebilmiş olacak. Dahası bu konuda yapılan açıklamalar, 6 Şubat depremlerinden bir yıl sonra teslim edilecek konut sayısının da 46 binin altında olacağını gösteriyor. Zira açıklamalarda 46 bin konutun ‘kura çekimine hazır’ olduğu ya da ‘6 Şubat’tan itibaren anahtar teslimine başlanacağı’ belirtilse de bu sözü edilen konutların anahtar tesliminin ne zaman biteceği belirsiz.
“ORTA HASARLI BİNALARIN NE KADARININ GÜÇLENDİRİLDİĞİ VEYA YIKILACAĞI HAKKINDA RESMİ BİR VERİ YOK”
Öte yandan yalnızca anahtar teslimi yapılan konut değil, projesi hazırlanan afet konutu da vadedilenin çok altında kaldı. Projesi hazırlanan konutların yüzde 98’inin ihalesi yapıldı. TOKİ’nin yayımladığı verilere göre projesi hazırlanan afet konutlarının sayısı ise depremin birinci yılında bunun yalnızca yüzde 17’sine ulaşabildi. Projesi hazırlanan konutlarda tamamlanma oranı ise yüzde 50’ye yakın. Cumhurbaşkanlığı raporuna göre, 6 Şubat depremlerinde 11 ilde toplam 518 bin konut yıkıldı veya ağır hasar aldı. Bunlara ek olarak, 128 bin 778 konut da orta derecede hasar aldı. Ancak orta hasarlı binaların ne kadarının güçlendirildiği veya yıkılacağı hakkında resmi bir veri yok.
“DEPREMİN ARDINDAN YIKILAN VEYA YIKILMASI GEREKEN KONUTLARIN TOPLAM SAYISI KAÇ OLACAKTIR?”
Gökhan Günaydın’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı Mehmet Özhaseki’ye yönelttiği sorular şöyle:
-Deprem felaketini yaşayan halkımıza verilen sözler neden tutulamamıştır?
-Vadedilen hedeflerin bu kadar uzağında kalınmasının gerekçesi nedir?
-Bir yıl içinde 319 bin konut yapılacağı iddia edilirken, bu sayı nasıl, hangi bilimsel dayanaklara bağlı olarak tespit edilmiştir?
-319 bin konut sayısı gerçekçi ve rasyonel temellere dayalı olarak öne sürüldü ise bir yılda beklenenden daha az mı çalışma yürütülmüştür?
-Depremde imar barışı kapsamında yasal statü kazanan binaların kaçı yıkılmıştır?
-Orta derecede hasarlı olduğu tespit edilen binaların ne kadarı güçlendirilmiştir? Ne kadarı için yıkım kararı verilmiştir?
-Orta derecede hasarlı binaların hepsinin yıkılacağı varsayıldığında, depremin ardından yıkılan veya yıkılması gereken konutların toplam sayısı kaç olacaktır?
-Son 20 yılda 700 bin civarında konut inşa eden TOKİ’nin, mevcut koşullarda bunun yarısı kadar konutu bir yılda inşa etmesinin mümkün olmadığı hesaba katıldığında, bu hızda devam edilirse 6 Şubat’ın ardından iddia edilen sayıda konutun tamamlanması kaç yıl sürecektir?
-İddia edilen sayıda konutun tamamlanmasının yıllar alacağı hesaba katıldığında bu süreçte konutlarını kendi başlarına yapma imkanı olmayan yoksul halk kaç yıl boyunca konteyner kentlerde yaşam mücadelesi vermek zorunda bırakılacaktır?
-Konteyner kentler sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesi için kaç yıllığına kurulmuştur?
-Konteyner kentlerde yaşamayan, depremden etkilenen illerin köylerinde yaşayan ve yalnızca konteyner temin edebilen geniş yoksul kesimlerin tüm fatura ve ısınma giderlerini kendilerinin karşılamak zorunda bırakıldığı göz önünde bulundurulduğunda, köylerde yaşanan mağduriyetin boyutu anlaşılabilir. Bu gerekçeyle, depremden etkilenen köylerde yapılacak konutlara ilişkin ivedi bir planlama yapılmış mıdır?
“AKADEMİSYENLER HUKUKİ OLARAK ÇELİŞKİLİ KARARLAR ARASINDA SIKIŞTIRILMAKTA, YAŞATILAN HAKSIZ SÜREÇ YENİ BOYUTLARA ULAŞMAKTADIR”
Günaydın ayrıca “Barış Akademisyenleri” olarak bilinen ve KHK ile görevlerine son verilen akademisyenlerin bazılarının yargı kararlarına rağmen bazı üniversiteler tarafından neden görevlerine başlatılmadığı konusunda Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi. Günaydın önergesinde şunları kaydetti:
‘Kamuoyunda “Barış için Akademisyenler’ bildirisi olarak anılan bildiriye imza attıkları gerekçesiyle bildiriyi imzalayan 2 bin 212 kişiden 822 kişinin haklarında açılan ceza davaları 5 Aralık 2017’de başladı. Bu süreçte ayrıca, ilki 1 Eylül 2016’da yayınlanan 672 sayılı KHK ile olmak üzere toplam 406 imzacı akademisyen görevlerinden ihraç edildi. Dahası, Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yargılanan akademisyenler “terör örgütü propagandası yapmakla” suçlanıyordu. Ortada tek bir bildiri olmasına rağmen akademisyenler farklı mahkemelerde yargılandı. Sonuçlanan 204 davada aynı bildiriden yargılanan akademisyenlere 1 yıl 3 ay ile 3 yıl arasında değişen sürelerde farklı hapis cezaları verildi. Davalar sürerken, 16.07.2019 tarihinde Anayasa Mahkemesi, 2018/17635 başvuru numaralı Zübeyde Füsun Üstel ve diğerlerinin başvurusu hakkındaki kararında başvurucuların terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmişti. Bu karara bağlı olarak haklarında ceza davası açılan akademisyenlerin tamamı beraat etti.
Verilen beraat kararlarının ardından akademisyenlerin yargı kararlarının bağlayıcılığı ilkesi gereği işlerine dönmesi gerekirken, ihraç edilen 406 akademisyenin ihraç kararlarına yönelik başvurusu yaklaşık beş yıl boyunca OHAL Komisyonunda değerlendirilmeyi bekledi. İhraç edilen 406 akademisyenin ihraç kararlarına yönelik başvurusu OHAL İnceleme Komisyonunda değerlendiriliyordu. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu, beş yıllık hukuksuz ve keyfi biçimde oyalama sürecinin ardından 12 Ocak 2023 tarihinde tüm dosyaları karara bağladığını duyurdu. Komisyonun imzacı akademisyenlerin göreve iade başvurularını reddetmesiyle idare mahkemelerine bu kararın iptali için başvurular yapıldı. Ancak bugün gelinen noktada, idare mahkemelerinin verdiği kararlar nedeniyle akademisyenler birbirinden çelişkili sonuçlarla mücadele etmektedir.
Ocak 2024 itibarıyla, OHAL Komisyonu kararlarına karşı dava açan 377 akademisyenden 231’i ya haklarında idare mahkemelerinden olumsuz karar çıktığı, ya başvuruları hakkında henüz karar verilmediği ya da BİM’lerin yürütmeyi durdurma kararı vermesi nedeniyle ihraç durumdadır. Bölge İdare Mahkemelerinin birinin son ret kararlarında Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararını yok sayarcasına, bildiriye imza atma eyleminin idari tedbir olarak tesis edilen kamu görevinden çıkarma için yeterli olduğuna hükmedilmiştir. Bu gerekçeyle, haklarında BİM’in ret kararı verdiği, AIM’in görevlerine iade ettiği akademisyenler yeniden ihraç edilmektedir. Görüldüğü üzere aynı bildiriye imza atmalarına ve bildiriyi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiren Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, bir taraftan ret kararları verilirken, diğer taraftan iade kararlarına karşı yapılan itirazlar sonrasında akademisyenler hukuki olarak çelişkili kararlar arasında sıkıştırılmakta, yaşatılan haksız süreç yeni boyutlara ulaşmaktadır. Kamuoyunda da adalet sistemine olan güveni zedelemesi nedeniyle rahatsızlık yarattığı bilinen konunun bir an önce açıklığa kavuşması gerekmektedir.
“ÜNİVERSİTELERDEN BAZILARI İLGİLİ MAHKEMELERİN İADE KARARLARINA RAĞMEN NEDEN AKADEMİSYENLERİN GÖREVLERİNE İADE İŞLEMLERİNİ BEKLETMEKTE YA DA REDDETMEKTEDİR?”
Gökhan Günaydın’ın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a yönelttiği sorular şöyle:
-OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun tüm dosyaları karara bağladığını açıkladığı 12 Ocak 2023 tarihinden beri Ankara İdare Mahkemelerinde dosyaları bulunan Barış İçin Akademisyenlerin bazıları hakkında neden hala karar açıklanmamıştır?
-En az dokuz AİM’in görevlendirildiği söz konusu başvurularda Anayasa Mahkemesi kararına rağmen nasıl ve neden farklı kararlar verilmektedir?
-Ankara İdare Mahkemeleri’nin kararları bağlayıcı değil midir? Eğer bağlayıcı ise üniversitelerden bazıları ilgili mahkemelerin iade kararlarına rağmen neden akademisyenlerin görevlerine iade işlemlerini bekletmekte ya da reddetmektedir? Bu hukuksuzluğu gidermeye yönelik Bakanlığınızın tasarrufu nedir?
-Bölge İdare Mahkemelerince görülen istinaf kararlarında sözü edilen bildirinin, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, nasıl kamu görevinden çıkarma idari işlemi için orantılı bir müdahale olduğuna hükmedilebilmektedir? Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi kararı yok hükmünde mi kabul edilmektedir? Aynı nedenle, Anayasa Mahkemesi kararları Bölge İdare Mahkemelerince tanınmamakta mıdır?
-Bölge İdare Mahkemelerinde şimdiye kadar sadece 50 akademisyen hakkında karar (ret/onay/yürütmeyi durdurma) çıktığı göz önünde bulundurulduğunda, geriye kalan yaklaşık 270 davanın ne kadar sürede sonuçlanması öngörülmektedir?