Muğla Açıklarında 4,1 Büyüklüğünde Deprem!
Deprem Bölgesindeki Beş Yaş Altı Çocuklarda Bodurluk Ve Zayıflık Var… Şebnem Korur Fincancı, Deprem Bölgesinde: Kendilerini Terk Edilmiş Hissediyor Deprem Bölgesindeki İnsanlar. Kamu Otoritesine Görevi Hatırlatılmalı”
CEYLAN SAĞLAM
Türk Tabipleri Birliği (TTB), 6 şubat depremlerinin birinci yılında Türkiye’nin dört bir yanından gelen hekim aktivistleri ile birlikte deprem bölgesine gitti. TTB’nin yayınladığı raporda Hatay bölgesinde beş yaş altı çocukların yüzde 6.2’sinde bodurluk; yüzde 8.9’unda zayıflık ve yüzde 4.4’ün aşırı kiloluluk tespitine değinen TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, “Beslenme olanakları da son derece sınırlı deprem bölgesinde. Boy uzaması ile ilgili sınırlılıklar var, düşük kilolular ve tabii bu gelecekteki yaşamlarına da yansıyacak” dedi. Fincancı dayanışma ziyaretlerine ilişkin de “Burada özellikle üzerinden bir yıl geçtikten sonra hala bu koşulların iyileştirilmediği, devletin bir organizasyon gerçekleştirmediği ortamlarda aslında toplumumuz da ne yazık ki depremde zarar gören insanlarımızın hala gereksinimleri olabileceğini düşünemiyorlar. Devletin görevlileri yani kamu otoritesinin görevini yerine getirmediğini de unutmayalım lütfen ve kamu otoritesine bu görevi hatırlatılmalı” değerlendirmesini yaptı.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Kahramanmaraş merkezli ve 11 kentte büyük yıkıma neden olan 6 Şubat depremlerinin birinci yıl dönümünde Türkiye’nin dört bir yanından gelen hekim aktivistleri ile birlikte deprem bölgesine gitti. TTB’li hekimler dayanışma ziyaretlerine Gaziantep ve Malatya’dan iki kol halinde başladı.
TTB ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) oluşturduğu Deprem Koordinasyonu, “Deprem Bölgesindeki beş yaş altı çocukların beslenme durumları” raporunu yayınladı. Depremden yıkıcı şekilde etkilenen Hatay üzerinden araştırma yapılan raporda; çalışmaya katılan çocukların yüzde 63.8’i Antakya, yüzde 23.2’si Defne ve yüzde 12.9’u Samandağ’da ikamet ettiği belirtildi.
Raporda araştırmaya katılan çocukların barınma alanlarının; çoğunlukla yüzde 40.4 oranında düzenli konteyner kentler ve yüzde 32.4 oranında düzensiz çadır kentler olduğu yer verildi. Hanelerde çoğunlukla yüzde 84.7 oranında 4 ve üzeri kişi bulunduğu da bulgular arasında.
“AİLELERİN SADECE ÜÇTE BİRİ DÜZENLİ GIDAYA ERIŞIME SAHİPTİR”
Raporda şu tespitlere yer verildi:
“Neredeyse tüm ailelerin mutfağa erişim olanağı bulunmakla birlikte yüzde 10.3’ünün kendine ait mutfağı yoktur. Ailelerin yüzde 88.5 yemeklerini evde kendileri hazırlamaktadır. Ailelerin sadece üçte biri düzenli gıdaya erişime sahiptir ve ailelerin dörtte üçü gıda desteğinin olmadığını ya da yetersiz olduğunu bildirmiştir. Yine ailelerin yaklaşık üçte birinin gıdayı saklama koşulları yok ya da yetersizdir. Bunun nedenleri buzdolabının olmaması ya da küçük olması ve elektrik kesintisidir.
“AİLELERİN YÜZDE 43.5’İNİN SUYA ERİŞİMİ YETERSİZ YA DA YOKTUR”
Ailelerin yüzde 43.5’inin suya erişimi yetersiz ya da yoktur. Bunun nedeni sıklıkla dağıtım eksikliği-yetersiz dağıtım ve su kesintileri olarak bildirilmiştir. İçme suyunu şebekeden temin edenlerin oranı sadece yüzde 11.3’tür. Halen ailelerin dörtte üçü sularını şişe suyu ile temin etmektedir. Bunu yüzde 15.2 oranında arıtma ve yüzde 11.3 oranında depo izlemektedir.
“BEŞ YAŞ ALTI ÇOCUKLARDA YAŞ ARTTIKÇA ÖĞÜN SAYISI AZALDIĞI DİKKATİ ÇEKMEKTEDİR”
Beş yaş altı çocuklarda yaş arttıkça öğün sayısı azaldığı dikkati çekmektedir. 0-11 aylık bebeklerin yüzde 93.8’i beş ve üzeri öğün yaparken, bu oran bir yaşta yüzde 55.8, iki yaşta yüzde 6.3, üç yaşta yüzde 10.3 ve dört yaşta yüzde 8.0’dır. Günlük öğüne sahip olmayan çocukların varlığı yaşla birlikte artmaktadır ve dört yaşta yüzde 7.2’yi bulmaktadır.
“9-11 AYLIK ÇOCUKLARIN YÜZDE 4.0’I ANNE SÜTÜ, MAMA VEYA EK GIDA ALMAMAKTA AİLE SOFRASINDAN BESLENMEKTEDİR”
İlk altı ayda sadece anne sütü alanlar yüzde 55.6’dır ve anne sütü almayan formül mama ve ek gıda ile beslenen bir tane de olsa bebek vardır. İlk altı aylık çocukların üçte birinden fazlası anne sütüne mama ve ek gıda eklerken yüzde 4.4’ü ise ek gıda eklemiştir. İlk altı ayda ek gıdaya geçen bebek oranı yüzde 44.4’e ulaşmaktadır. 6-23 aylık çocukların yüzde 4.2’si halen sadece anne sütü ile beslenirken, yüzde 22.3’ü anne sütü almamaktadır. İki yaşa kadar ek gıdaya geçmeyen sadece mama ile beslenen çocuklar bulunmaktadır (yüzde 1.8). Çocukların yüzde 4.2’si altı aydan sonra da sadece anne sütü tüketirken; yüzde 22.9’u altı aydan sonra hiç anne sütü almamaktadır.
Çocukların yaklaşık üçte biri (yüzde 33.3) altıncı aydan sonra mama ve ek gıdaya başlamıştır. 9-11 aylık çocukların yüzde 4.0’ı anne sütü, mama veya ek gıda almamakta aile sofrasından beslenmektedir. 12-17 aylık çocukların yüzde 16.7’si ve 18-23 aylık çocukların yüzde 50’si anne sütü tüketimi hiç yoktur.
“BEŞ YAŞ ALTI ÇOCUKLARIN YÜZDE 6.2’SINDE BODURLUK; YÜZDE 8.9’UNDA ZAYIFLIK BELİRLENMİŞTİR”
Beş yaş altı çocukların yüzde 6.2’sinde bodurluk; yüzde 8.9’unda zayıflık ve yüzde 4.4’ün aşırı kiloluluk belirlenmiştir. Mülteci nüfusta toplamda bodurluk sıklığı yüzde 8.8 iken çok bodurluk yüzde 3.8, bodurluk yüzde 5.0’dır. Zayıflık toplamda yüzde 6.3 iken çok zayıf prevalansı yüzde 2.5 ve zayıf prevalansı yüzde 3.8’dir. Mülteci çocuklarda aşırı kiloluluk prevalansı ise yüzde 5.7’dir. Yetersiz beslenme durumu cinsiyete göre değerlendirildiğinde sırasıyla bodurluk erkek çocuklarda yüzde 8.8; kız çocuklarda yüzde 4.5; zayıflık erkek çocuklarda yüzde 10.9; kız çocuklarda yüzde 6.9 ve aşırı kiloluluk erkek çocuklarında yüzde 4.4; kız çocuklarında yüzde 4.5’tir.”
TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı ise hem söz konusu verilere hem de deprem bölgesindeki gözlemlerine ilişkin ANKA Haber Ajansı’na şu değerlendirmede bulundu:
“ÜZERİNDEN BİR YIL GEÇMESİNE RAĞMEN HALEN INSANLARIN SAĞLIKLI KOŞULLARDA YAŞAMLARINI SÜRDÜREBİLECEKLERİ BARINMA OLANAKLARI MEVCUT DEĞİL”
“Depremin birinci yılında Türk Tabipleri Birliği olarak deprem bölgesinde meslektaşlarımız ile buluşmaya geldik. Tabip odalarımızdan da meslektaşlarımızın katıldığı bu ziyaretlerde hem hastanelerdeki meslektaşlarımızı ziyaret ediyor, çalışma koşullarını öğrenmeye çalışıyoruz hem de özellikle birinci basamakta aile hekimlerinin enkaz altında kalan aile sağlığı merkezlerinde yitirdikleri malzemelerin temini için bir çaba gösteriyoruz. Meslektaşlarımıza ihtiyaçları olan tıbbi malzemeleri, muayene için gerekli cihazları temin ettik. Türk Tabipleri Birliği olarak meslektaşlarımızın çalışmalarını yürütebilmesi için koşulları iyileştirme çabamız oldu. Ancak deprem bölgesinde dolaşırken ne yazık ki gördüğümüz tablo hiç iç açıcı değil; üzerinden bir yıl geçmesine rağmen halen insanların sağlıklı koşullarda yaşamlarını sürdürebilecekleri barınma olanakları mevcut değil. Konteynerlerde kalıyorlar; bu konteynerlerin tahmin edileceği üzere nüfusu oldukça yoğun. Kalabalık olarak çok dar bir alanı paylaşmak zorunda kalıyorlar.
“BÜYÜME GERİLİKLERİ İLE KARŞI KARŞIYA ÇOCUKLAR. BOY UZAMASI İLE İLGİLİ SINIRLILIKLAR VAR”
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan özellikle 5 yaş altı çocukların beslenmesi ve beslenmenin büyüme gelişmeye etkileri üzerine raporumuzda da görüldüğü üzere beslenme olanakları da son derece sınırlı deprem bölgesinde. Buna bağlı olarak da büyüme gerilikleri ile karşı karşıya çocuklar. Boy uzaması ile ilgili sınırlılıklar var, düşük kilolular ve tabii bu gelecekteki yaşamlarına da yansıyacak. Burada özellikle üzerinden bir yıl geçtikten sonra hala bu koşulların iyileştirilmediği, devletin bir organizasyon gerçekleştirmediği ortamlarda aslında toplumumuz da ne yazık ki depremde zarar gören insanlarımızın hala gereksinimleri olabileceğini düşünemiyorlar. Artık belli bir yerleşik hayata geçmiş olacaklarını var sayıyorlar. Oysa böyle bir durum söz konusu değil ve kendilerini terk edilmiş hissediyor deprem bölgesindeki insanlar.
“KAMU OTORİTESİNİN GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİNİ DE UNUTMAYALIM LÜTFEN VE KAMU OTORİTESİNE BU GÖREVİ HATIRLATILMALI”
O nedenle biz, o terk edilme duygusunu yaşanmaması için özellikle meslektaşlarımız ile buluşmak, birinci yılında burada ve dayanışma içinde olduğumuzu göstermek istedik. Toplumun bu dayanışmayı devam ettirmesi çok önemli. Ama asıl sorumluluğu olan, devletin görevlileri yani kamu otoritesinin görevini yerine getirmediğini de unutmayalım lütfen ve kamu otoritesine bu görevi hatırlatılmalı. Toplum olarak görevini yerine getirmeyenlerin, sorumlu sayılacağı bir kez daha vurgulanmalı.”