TOPRAĞIN SANATÇILARI ESKİŞEHİR’DE
Mustafa Yeneroğlu: “O Hakeme İnen Yumruk Milletimizin Tamamına Zaten Devamlı İnmektedir. O Hakemin Suratına Çarpan Yumruk İktidarın Güç Sarhoşluğunun Yumruğudur”
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, TBMM’de yaptığı basın toplantısında Süper Lig’de dün akşam yapılan MKE Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçının sonunda Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca’nın sahaya girerek hakem Halil Umut Meler’e yumruk atmasına tepki gösterdi. Yeneroğlu, “Bu meseleyi sadece bireysel bir olay olarak değerlendirmenin çok uzağındayız. Ülkede Cumhurbaşkanı ve ortağının kullandığı dil sokak şiddetini adeta alevlendiriyor. Bu yumruk iktidarın güç sarhoşluğunun yumruğudur. O hakeme inen yumruk milletimizin tamamına zaten devamlı inmektedir. O hakemin suratına çarpan yumruk iktidarın güç sarhoşluğunun yumruğudur. Bunun bu şekilde değerlendirilmesi gerekir. Ülkemizde artık şiddet kültürünü kayıtsız, şartsız biçimde kınamak, şiddet dilinden vazgeçmek başta Cumhurbaşkanı ve ortağının boynunun borcu olsun” dedi.
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Mİlletvekili Mustafa Yeneroğlu, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Yeneroğlu, ülkedeki ve dünyadaki insan hakları ihlallerine değinerek Türkiye’nin 2023 insan hakları karnesini değerlendirdi. Yeneroğlu, şunları söyledi:
“UMARIM GAZZE’DEKİ KATLİAMLARA KARŞI SESİNİ YÜKSELTEN İNSANLARIN SESİ DUYULUR VE BİR AN EVEL BU KATLİAMLARA SON VERİLİR”
“Tüm dünyada 1945’ten bu yana görülmemiş düzeyde şiddetli çatışmalar ve katliamlar yaşanıyor. BM ve AB işlevsiz, en fazla kınamakla yetiniyor. Çocukların, kadınların, yaşlıların katledildiği bir ortamda devamlı bir biçimde adeta ezberletilmişcesine İsrail’in kendini savunma hakkı vardır dışında başka bir cümle kuramıyor. İnsanlık bu düzeyde adeta katlediliyor vaziyette. İnsan hakları ve demokrasiyle ilgili son haftalarda bir çok gazeteci sözde bunun bekçiliğini yapan bir çok gazeteci bile artık sessizliğe bürünmüş, İsrail’in bu vahşeti karşısında soru soracak hali bile kalmamıştır. Batı dünyasında yaşanan iki yüzlülük korkunç derecede iddia ettikleri tüm değerleri ayaklar altına alırcasına bir tutum içerisindeler. Bir yanda engel olamadığımız bu vahşet diğer yanda çifte standart ve takınılan ayrımcı politikalar bizleri insan haklarını koruma amacıyla inşa edilen uluslararası kurumları sorgulatır hale getirmiştir. Umarım ki dünyanın dört bir yanında Gazze’deki katliamlara karşı sesini yükselten insanların sesi duyulur ve bir an evvel bu katliamlara son verilir.
“TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN GERÇEK ANLAMDA BİR HUKUK DEVLETİ OLAMAMIŞTIR. ANCAK HİÇBİR ZAMAN BÖYLE BİR DÖNEM DE YAŞAMADI”
Maalesef ülkemizde de insan hakları açısından son derece kötü bir tabloyla karşı karşıyayız. Ülkemizin geçmişten bu yana insan haklarıyla ilgili çetin sınavları her zaman olmuştur. Türkiye hiçbir zaman gerçek anlamada bir hukuk devleti olamamıştır. Ancak hiçbir zaman da böylesine temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran ve bir bölümünü de askıya alana bir dönem de yaşanmamıştır. Yargı bağımsızlığı iflas etmiş durumda, yargının hiç olmadığı kadar iktidarın gölgesi altında kaldığı bir dönemdeyiz. İktidarın onayı olmadan yargı karar alamıyor. İktidarın hoşuna gitmeyen kararlar alındığında ise karar imza atan hakimlerin ne vatan hainlikleri kalıyor ne de teröristlikleri. Adalet binalarında rüşvet iddiaları artık sıradanlaşmıştır, bir tarafta uyuşturucu kaçakçılarının rüşvetle serbest bırakıldığı, diğer tarafta hiçbir suça karışmamış insanların sırf fakir ve nüfuz sahibi olmadıkları için çoluk çocuk perişan edildiği sayısız örnek var. Böyle bir tablo altında bugün Genel Kurul’da Adalet Bakanlığı’nın bütçesini görüşeceğiz.
“ŞİDDET KÜLTÜRÜNÜN TÜM ÜLKEDE YAYGINLAŞTIĞI BİR İKLİMİN NETİCESİNDE BÖÖYLE BİR DURUM YAŞIYORUZ”
Dün gece milyonlarca insanın gözü önünde Ankara Spor (Ankaragücü) Rizespor maçından güç sarhoşluğuna tutulmuş bir kulüp başkanı ve etrafındaki linç tayfasının halini gördük. Bu olay kameralar arkasında yaşanmış olsaydı üstü kapatılacaktı, meselenin üstü örtülecekti. Milyonların gözü önünde cereyan ettiği için ve dün geceden beri uluslararası spor camiası da ayağa kalktığı için bu sabah tutuklama haberi aldık. Ancak unutulmamalı ki bu olaylar böyle hasbelkader gelişen olaylar değil. Eğer bu ülkede bu olaylar yaşanıyorsa son yıllarda nezaketsizliğin ölçü olduğu, nobranlığın saygın, kaba kuvvetin her yerde egemen olduğu, şiddet kültürünün tüm ülkede yaygınlaştığı bir iklimin neticesinde böyle bir durum yaşıyoruz. Devletin tepesinde bulunan kişiler her gün nefret, şiddet dili kullanırlarsa sokakta da elbet şiddet olayları artacak ve o gücün paydaşı olarak kendini kabul eden bir çok kişi de aynı kaba kuvveti uygulayarak milletimize efendilik taslayacaktır. Dün gece yaşanan olay bu sebepten dolayı böyle müstakil bir mesele olarak değerlendirilmesi kesinlikle mümkün değildir.
“AYM’YE GÖRE SON 11 YILDA 550 BİNDEN FAZLA VATANDAŞIMIZ BİREYSEL BAŞVURUDA BULUNMUŞ”
Yargıdaki bu çürümüşlüğün bir sonucu olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına göre en çok ihlal edilen hak adil yargılanma hakkıdır, bu duruma şaşırdık mı elbette hayır. Bugün Türkiye’de hiç kimse mahkemelerde adil şekilde yargılanacağından emin değildir. Adliyelerde parası, gücü, dayısı olan işini halleder olan fakir fukaraya olur. AİHM’de şu an Türkiye’den yapılan 30 binden fazla başvuru var. AYM’ye göre son 11 yılda 550 binden fazla vatandaşımız bireysel başvuruda bulunmuş, benzer nüfusa sahip Almanya’da ise AYM’ye başvuru sayısı bu sayının 10’da biri. AYM bu davaların altından kalkamadığını ifade ederken de iktidar bunu bile yanlış yerlere çekmeye çalışıyor. Vatandaş adil yargılanmıyorum diye feryat etmekte ancak bu hususta gerekli yapısal ve yasal reformlar yapılmamaktadır, hukuk devletine dönmeyi iktidar reddetmektedir.
“CEZA-ADALET SİSTEMİNDEKİ SORUNLARIN KALICI ÇÖZÜMÜ ANCAK ZİHNİYET DEĞİŞİMİ VE YAPISAL DÖNÜŞÜMLE MÜMKÜN OLUR”
Avrupa Konseyi’nin 2022 Ceza İstatistikleri Raporu’na göre Avrupa’da 48 ülke arasında en çok tutuklu ve hükümlü Türkiye’de bulunmaktadır. Neredeyse 2 yılda bir doldur boşalt taktiği uygulanmasına rağmen cezaevlerimiz devamlı dolup taşmaktadır. İktidar mensupları da bacasız fabrikalar inşa ediyoruz diye bununla övünerek ülkenin her bir yerinde yeni cezaevleri inşa etmektedir. İktidar son yıllarda ceza-adalet sistemimizdeki sorunları kalıcı olarak çözmek yerine, günü kurtarmak adına sadece yüzeysel reformlar yapmaktadır, daha doğrusu reform yapıyor pozları vermektedir. Ceza-adalet sistemindeki sorunların kalıcı çözümü ancak zihniyet değişimi ve bunun sonucunda hukuk devleti kriterlerine uygun yapısal dönüşümle mümkün olur, iktidarın ise böyle bir gündemi yok. Acilen hasta ve yaşlı mahpuslar için tam teşekküllü devlet hastanesinin raporu yeterli kabul edilmektedir. Ayrıca hükümlü annesinin yanında büyüyen çocuklar cezaevi ortamında ağır psikolojik travmalara maruz kalmaktadırlar. Bu nedenle kaçma ve delil karartma şüphesi olmayan ve küçük çocuğu olan annelerin tutuklanmaması, ev hapsi gibi adli kontrol yöntemlerinin uygulanması gerekmektedir.
“VAKİT İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİNİ YENİDEN CANLANDIRMA, İNSAN ONURUNU VE ADALETİ YÜCELTME VAKTİDİR”
Almanya’nın istatistiklerine baktığımız zaman özellikle Ekim ayında Almanya’ya en fazla iltica eden ülke mensupları Türklerdir. Neden çünkü Türkiye’de hukuk devletinin artık esamesi okunmuyor insanlar adil yargılanma hakkından mahrum oldukları için ülkeden kaçıyorlar, başka ülkelere siyasi iltica talebinde bulunuyorlar ve maalesef ülkemiz bu sorunla yüzleşmemektedir. Türkiye insan haklarının ve hukuk devletinin her başlığında sınıfta kalıyor. Öte yandan hepimizin günlük hayatta deneyimlediği gibi ülkemiz derin bir ekonomik krizle boğuşuyor. Genç işsizliği emeklilerin yoksulluğu, fahiş miktarda artan kiralar ve barınma sorunları katlanarak büyüyor. 14 milyon emeklinin 8 milyonu yoksulluk sınırı altında, bunların 1,5 milyonu açlık sınırının altında yaşamak zorunda kalıyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıya kalan bir millet mutlu olabilir mi elbette olamaz. Dünya Mutluluk Endeksi’nde 137 ülke arasında 106. sıraya kadar düştük. Endekste Irak, İran’dan daha geride yer alıyoruz. Dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında bizim kadar mutsuz olanı yok. Tekrar hukuk devleti rotasına dönmediğimiz müddetçe daha fazla fakirleşecek, mutsuz bir millet olacağız. İnsan haklarını, hukuk devletini milletimiz için lüks gören yüm anlayışı kategorik olarak reddediyoruz. Adil bir Türkiye ve adil bir dünya için daha fazla mücadele etmekten başka bir alternatifimiz yok. Vakit İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini yeniden canlandırma, insan onurunu ve adaleti yüceltme vaktidir.”
Ayrıca Yeneroğlu, bir gazetecinin dün Ankaragücü- Rizespor maçında yaşanan şiddet olayına ilişkin sorusuna da şöyle yanıt verdi:
“O HAKEME İNEN YUMRUK MİLLETİMİZE ZATEN DEVAMLI İNMEKTEDİR. O HAKEMİN SURATINA ÇARPAN YUMRUK İKTİDARIN GÜÇ SARHOŞLUĞUNUN YUMRUĞUDUR”
“Maalesef Türkiye’de skandalların ardı arkası kesilmiyor. Bu da aslında son yıllarda Türkiye’nin geldiği noktanın resmidir, özetidir. Güç sarhoşluğunun, nobranlığın artık yol olduğu, nezaketsizliğin artık insanlara kültür olarak gösterildiği, örnekliklerinin her gün sunulduğu, nefret dilinin devletin tepesinde vatandaşlarımızın sırtında devamlı icra edildiği, kaba kuvvetin de artık ülkemizde vatandaşlarımıza da tek yol olarak gösterildiği bir ortamda güç sarhoşlarının elbette devamlı bir biçimde bu şiddeti uygulamasından daha doğal bir şey olamaz. Bunu zaten devamlı yaşıyoruz. Dün yaşadığımız olan kameraların önünde, milyonların gözü önünde canlı yayınlanan bir maçta böyle bir durumun tecelli etmesidir. Yoksa bu olay kameralar ardında olsaydı eminim ya üstü kapatılacaktı ya da orada başka birisinin üzerine atılıp mesele birisine tahsis edilerek kapatılacaktı. İktidar böyle açıklamalar yapmayacaktı, bunun üzerine gidemeyecekti kesinlikle kulüp başkanının tutuklanması da söz konusu olmayacaktı. Ülkemizde öyle büyük bir şok yaşanıyor ki, dünya kamuoyunda öyle büyük bir şok yaşanıyor ki Türkiye nerelere geldi, Türkiye nasıl bir şiddet kültürüne teslim oldu gibi öyle bir tabloyla karşı karşıyayız ki iktidar bu sebepten dolayı bir telkinin neticesinde gözaltı ve tutuklama yapılmıştır. Aksi taktirde geçmişte milletvekilliği yapan, iktidar partisi milletvekili olan bir kişinin, iktidar partisinin nimetlerinden bugün dahi güç sarhoşluğundan faydalanan bir kişinin tutuklanmasının söz konusu olamayacağını bütün milletimiz biliyor. Bunun örneklerini yaşıyoruz, Urfa-Suruç meselesi, korkunç bir katliam gerçekleşmedi mi, görüntüleri var, niye üstüne gidilmedi? Niye söz konusu kişi ve ailesiyle ilgili gerekenler yapılmadı? Bu meselenin de üstü kapatılacaktı. İktidar bardağı fazlasıyla taşırdığı için bu konuda bir adım attı. Önümüzdeki günlerde meseleyi takip etmek durumundayız. Bence bu meseleyi sadece bireysel bir olay olarak değerlendirmenin çok uzağındayız. Ülkede Cumhurbaşkanı ve ortağının kullandığı dil sokak şiddetini adeta alevlendiriyor. Bu yumruk iktidarın güç sarhoşluğunun yumruğudur. O hakeme inen yumruk milletimizin tamamına zaten devamlı inmektedir. O hakemin suratına çarpan yumruk iktidarın güç sarhoşluğunun yumruğudur. Bunun bu şekilde değerlendirilmesi gerekir. Ülkemizde artık şiddet kültürünü kayıtsız, şartsız biçimde kınamak, şiddet dilinden vazgeçmek başta Cumhurbaşkanı ve ortağının boynunun borcu olsun. Bu yapılmadığı taktirde bundan sonra da böyle olaylarla karşı karşıya kalacağız maalesef.”