23 Kasım 2024 Cumartesi

Saruhan Oluç’tan “Kürt coğrafyası” sözleri üzerine Anayasa’nın 3’üncü maddesini hatırlatan Mehmet Muş’a yanıt: “‘Rumeli, Trakya’ dediğim zaman bu uyarıyı yapmıyorsunuz.

 TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu DEM Parti Grup Sözcüsü ve Antalya Milletvekili Saruhan Oluç, bütçe görüşmelerinde; “Gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik, genç işsizliği, yoksulluk, gelişmişlik açısından bakarsak, bu ülkenin en büyük bölgesel eşitsizliğine maruz kalan bölgesi Kürt coğrafyasıdır. Kürt coğrafyasına yönelik çok ağır bir eşitsizlik dalgasının sizin iktidarınız döneminde sürdüğünü görüyoruz ve biliyoruz” dedi. Oluç’un bu sözlerine Komisyon Başkanı AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş, “Anayasa’nın 3’üncü maddesinde ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu’ belirtilmektedir. Bizim kanunlarımızda başka bir tanımlama bulunmamaktadır” uyarısını yaptı.  Oluç, Muş’a; “Anayasa’nın 3’üncü maddesiyle herhangi bir sorunumuz yok. Mesela ‘Rumeli, Trakya’ dediğim zaman bu uyarıyı yapmıyorsunuz. Çünkü Trakya ve Rumeli’de bir tehlike görmüyorsunuz. Bu, tarihsel, sosyolojik ve coğrafi bir kavramdır. Burada bir idari yapı tartışması sürdürmüyoruz” diye tepki gösterdi.

AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş’un başkanlığında toplanan TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin geneli ile Sayıştay raporları üzerinde görüşmeler sürüyor.

DEM Parti Grup Sözcüsü ve Antalya Milletvekili Saruhan Oluç, Komisyonda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Bütçeler bir iktidarın o ülkedeki siyasi, ekonomik ve sınıfsal tercihlerini gösterir. Her yerde böyledir, dünyanın her ülkesinde böyledir ve siyasi iktidarlar yaptıkları bütçelerle kimlerden, hangi sosyal kesimlerden, hangi sınıflardan ne şekilde ve ne oranda kaynak toplayacaklarını belirlerler. Topladıkları bu kaynakları da kimlere nasıl aktaracaklarını belirlerler, dolayısıyla bunu ilan ederler. Basit bir ifadeyle bütçeler, bir siyasi iktidarın o toplumda yaşayan kimlerden yana olduğunu gösterir. Mesela, ‘Sermayeden mi yanadır; işçilerden, emekçilerden, yoksullardan mı yanadır? Uluslararası alanda çatışmadan, savaştan, silahlanmadan mı yanadır; yoksa barıştan mı yanadır’ gibi birçok konuyu belirleyen belgedir aslında bütçeler. Bu açıdan yurttaşların bütçe yapma hakkı yüzyıllardır çok kutsal bir haktır. Maalesef, bugün Türkiye’de var olan sistem yurttaşların bütçe yapma hakkını sınırlamaktadır. Bunu her seferinde konuşuyoruz, tartışıyoruz çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi aslında Meclis’i de baypas ederek, Meclis’in de bütçe hazırlamasını sağlamayarak bütçeyi sarayda yapmayı uygun gören bir sistemdir. Bunu eleştirmeye de devam edeceğiz.

“Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 1’inin toplam servetten aldığı pay yüzde 39,5”

TÜİK’in açıkladığı gelir dağılımı istatistiklerine baktığımızda en yoksul yüzde 20’lik kesimin toplam gelirden aldığı payın azaldığını görüyoruz, en zengin yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı payın arttığını görüyoruz. Bir başka veri bu aynı zamanda yani rakamlarla da bunu verebilirim, sizde zaten var bu rakamlar, TÜİK’in de açıkladığı rakamlar olduğu için. Gerçekten en zengin yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı pay 16 yılın zirvesine çıkmış vaziyette geçtiğimiz yıl yani sadece 7-8 yıl değil 16 yılın zirvesine çıkmış vaziyette. Buna karşılık en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay da yüzde 6’ya kadar gerilemiş, düşmeye devam ediyor. Türkiye’deki servetin yaklaşık yüzde 40’lık kesiminin nüfusun sadece yüzde 1’lik bir diliminde toplandığını görüyoruz. Bu, gerçekten inanılmaz bir rakam. Yani Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 1’inin toplam servetten aldığı pay yüzde 39,5. En zengin yüzde 5’lik kesimin toplam servetten aldığı pay yüzde 59,2 yani nüfusun yüzde 95’lik kesiminin aldığı pay ise sadece yüzde 40,8. Bu verilerle, adaletsizlikler ülkesini nasıl yarattığınızı anlatmaya çalışıyorum. Servet eşitsizliği de bu şekilde.

“En büyük bölgesel eşitsizliğe maruz kalan bölge Kürt coğrafyası”

Bir de çok ciddi bölgesel eşitsizlikler var. Türkiye’de bölgesel eşitsizlik yeni çıkmadı elbette ki ortaya, eskiden de vardı. Sizin iktidarınızın çok büyük iddialarının olduğu bir dönemde bölgesel eşitsizliklerin bu kadar büyümesi, büyük olması hakikaten aslında bir zihniyetin devam ettiğini gösteriyor. Yani Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana gelen bir zihniyetin devam ettiğini gösteriyor. Bu ülkenin gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik, genç işsizliği, yoksulluk, gelişmişlik açısından bakarsak, bu ülkenin en büyük bölgesel eşitsizliğine maruz kalan bölgesi Kürt coğrafyasıdır. Kürt coğrafyasındaki bu konulardaki adaletsizlikler Batı’yla karşılaştırıldığında inanılmaz yüksektir. En yoksullar, en az eğitim alanlar, gelir dağılımı adaletsizliğinde en dipte yer alanlar vesaire anlatmaya devam edebiliriz bunu. Kürt coğrafyasına yönelik çok ağır bir eşitsizlik dalgasının sizin iktidarınız döneminde sürdüğünü görüyoruz ve biliyoruz.”

“Bölgesel eşitsizlik” tartışması

AK Parti Ankara Milletvekili Orhan Yegin, Oluç’un “En büyük bölgesel eşitsizliğine maruz kalan bölgesi Kürt coğrafyasıdır” sözlerine tepki göstererek, “Yapmayın. Makas var ama kapatıyoruz o makası. O bölgeye gitmemişsiniz demek ki” diye yanıt verdi. Oluç, “Siz itiraz ediyorsunuz ama bütün bakanlıkların yatırım planlarında bunu anlatacağız size. Büyük bir eşitsizlik gerçekten devam ettiriliyor.  Ben demiyorum ki ‘Siz yarattınız.’ Devam ettiriliyor” dedi.

İYİ Parti Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş ise Yegin’in “Haksızlık yapıyorsunuz” sözlerine; “Size değil, Atatürk’e haksızlık oluyor. Ne makası ya, makas mı var? Çorum, Adana, Amasya nasıl? Ankara’nın arka mahalleleri nasıl?” tepkisini gösterdi.

Oluç ise sözlerine şöyle devam etti:

“Bütçe tercihleriniz, bu bütçede de sermayeden yana. Vergi harcamalarına ayrılan kaynak artmaya devam ediyor bu bütçede, azalma görmüyoruz. Yani 2024 bütçesinde 2 trilyon 200 milyar liraydı yaklaşık, şimdi 2025’te yaklaşık 3 trilyon liraya ulaşmış vaziyette. Tercihlerde bir değişiklik yok, onu söylemek istiyorum. Dolaylı vergilerde herhangi bir azalma ortaya çıkmıyor. KDV’den ve ÖTV’den elde edilecek gelir son derece yüksek. KDV’den elde edilecek gelir neredeyse toplam gelirin yüzde 32’sini oluşturuyor yani dolaylı vergiler azalmıyor, artmaya devam ediyor. Ne oluyor, kim ödüyor dolaylı bir vergiyi? İşçi, emekçi, toplumun her kesimi ödüyor KDV’yi ve ÖTV’yi. Dolayısıyla dolaylı vergilerle yurttaş soyulmaya devam edecek anlamına geliyor.

“Faiz lobilerinin dostu olan bir iktidarla karşı karşıyayız”

Sayın Yılmaz, siz dediniz ki: ‘Kripto varlıklardan ve borsadan vergi düşünmüyoruz.’ Bunun çok yanlış olduğunu hep söylüyoruz . Vergide adalet sağlanacaksa belli bir oranının üstünde gelir elde edenlerden, hem kripto varlıklardan hem borsadan vergi alınması gerekiyor. Bu, haksız kazanç anlamına geliyor. Vergi, işçinin, emekçinin ücretinden kaynağında kesiliyor. Ama kripto varlıkta, borsada yüksek kazançlar elde edenlerden vergi alınmıyor. Bu doğru bir durum değil. Vergi konusunda bu kadar ciddi adaletsizliğin olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. 2025 yılı faiz ödemeleri için neredeyse 1,5 trilyon civarında bir rakam, oldukça yüksek bir rakam. Yüzde 13 gibi bir orana tekabül ediyor bu yıl için 2025’te. Sanıyorum 2024’te yüzde 11-12 civarında, o aralıkta bir rakamdı. Şimdi biraz artmış görünüyor ama bu ‘faiz bütçesi’ dememizin haksız olmadığını gösteren bir oran. Faiz lobilerinin dostu olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu bütçe, Türkiye’de işçinin, emekçinin, emeklinin, engellinin, çiftçinin ihtiyaçlarına cevap olacak bir bütçe değil. 2025 yılı Türkiye’de emeğiyle, ücretiyle geçinenlerin çok büyük sıkıntılar yaşayacağı, işsizliğin artacağı bir yıl olacak. Geniş tanımlı işsizliği değerlendirmediğiniz için sanki işsizlikte bir azalma varmış gibi göstermeye çalışıyorsunuz ama geniş tanımlı işsizliğe baktığımızda bunun böyle olmadığını görüyoruz.

“Barışçı politikalar olsaydı bugün sorunlarla karşı karşıya kalınmamış olunurdu”

Sizin iktidarınız, özellikle Orta Doğu’da savaş politikalarını tercih ettiği için, Orta Doğu’da Türkiye bir barış ülkesi, bir model ülke hâline getirme anlayışına sahip olmadığı için ve bu savaş politikalarının içine çeşitli vekil örgütleri aracılığıyla bu savaşların içine dâhil olduğu için bu gidişatı öngöremedi. Orta Doğu’da Irak, Suriye, İran ve Türkiye 4’lüsü açısından baktığımızda yapması gerekeni yapmadığı için bugün sıkıntılı bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye’nin ve iktidarın esas itibarıyla yapması gereken neydi? Bu gidişatı öngörmesi ve Orta Doğu’da -sadece Türkiye’yi kastetmiyorum- Kürtlerle barışan, Kürtlerle ortak politika sürdüren, Kürtlerle geleceğe dair ortak bir geleceğin nasıl inşa edileceğine dair barışçı politikalarla eğer gidiliyor olsaydı bugün karşı karşıya kalınan sorunlarla karşı karşıya kalınmamış olunurdu. Bugün hem ticaret ve enerji hatları açısından hem de uluslararası gelişmeler açısından baktığımızda çok ciddi bir durumla karşı karşıya kalınmış vaziyette. Dolayısıyla, aslında çok daha önceden yapılması gereken, atılması gereken adımların bugün atılması elzemdir, büyük bir ihtiyaçtır.

“Umarız, Türkiye bölgesinde de barış modeli olmayı sağlayan bir ülke haline gelebilir”

Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel anlamda hem bölge gücü olması açısından hem de bir barış ülkesi olması, bir barış modeli yaratması; Orta Doğu’daki farklı kimliklere, kültürlere, inançlara sahip ülkeler içinde demokrasinin inşa edilebilmesi açısından bir model ülke olması ve bu konuda çabalarını ve imkânlarını, kaynaklarını sarf etmesinin büyük önem taşıdığını doğrusu düşünüyoruz. Umarız önümüzdeki günlerde bu farkındalık çerçevesinde uluslararası alanda adımlar atılır ve gerçekten Türkiye kendi bölgesinde sadece kendi içinde toplumsal barışını sağlamakla kalmayan aynı zamanda bölgesinde de önemli bir barış gücü ve barış modeli olmayı sağlayan bir ülke haline gelebilir. Aksi takdirde, küresel güçlerin o kadar büyük çıkarlarının birbiriyle çarpıştığı bir dönemdeyiz ve bölgedeyiz ki eskiden beri bu böyleydi ama şimdi bir kez daha arttı üçüncü dünya savaşı tartışmalarının yapıldığı bir dönemden geçiyoruz ticaret ve enerji konusunda o kadar büyük çıkarlar söz konusu ki gerçekten burada eğer doğru adımlar atılmazsa, dış politika doğru inşa edilmezse o zaman bunun sonuçları hepimiz açısından hiç de iç açıcı olmaz diye düşünüyorum.

“İşçinin, emekçinin ihtiyaçları karşılanmazsa bunun yaratacağı sorunlar son derece ciddi olacak”

Umarız Türkiye’de işçinin, emekçinin, emeklinin, gerçekten çok büyük zorluklarla hayatlarını idame ettirmeye çalışan bütün insanların ihtiyaçlarını karşılayacak bütçe tercihlerini yapacak günleri de hep birlikte görebiliriz çünkü yani açlık sınırının 20 bin liraya dayandığı ve yoksulluk sınırının 70 bin lira civarında olduğu bir ülkede esas itibarıyla işçinin, emekçinin, çiftçinin, köylünün, esnafın, küçük üreticinin ihtiyaçları karşılanmazsa bunun yaratacağı toplumsal, siyasal ve sosyal sorunlar son derece ciddi olacaktır.”

Mehmet Muş: “Anayasa’nın bu hükmü doğrultusunda gerekli hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum”

Oluç’un konuşmasının ardından Mehmet Muş, Oluç’un “Kürt coğrafyası” sözlerine ilişkin şunları söyledi:

“Milletvekillerinin dile getirmiş olduğu görüşlerle alakalı ben herhangi bir yorumda bulunmuyorum fakat konuşmanız içerisinde ‘Kürt coğrafyasında ekonomik dağılım’ veya ‘uygulanan politikalar daha ağır’ şeklinde bir ifadeniz oldu. Bununla alakalı, Anayasa’nın 3’üncü maddesinde ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu’ belirtilmektedir. Dolayısıyla, bizim kanunlarımızda başka bir tanımlama bulunmamaktadır. Bu anlamda, bütün milletvekillerinden yapacakları konuşmalarda Anayasa’nın bu hükmü doğrultusunda gerekli hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum.”

“’Rumeli, Trakya’ dediğim zaman bu uyarıyı yapmıyorsunuz”

Oluç ise Muş’a şöyle yanıt verdi:

“Anayasa’nın 3’üncü maddesiyle herhangi bir sorunumuz yok, net olarak bunu söyleyeyim. Orada yazılanlarla ilgili herhangi bir sorunumuz yok, üniter devlet yapısıyla ilgili herhangi bir sorunumuz yok. Bunu bir kenara koyalım. Ayrımcılık yapılmamasını talep ediyorum aslında. Mesela ‘Rumeli’ dediğim zaman bu uyarıyı yapmıyorsunuz. ‘Trakya’ dediğim zaman bu uyarıyı yapmıyorsunuz, Genel Kurulda da yapılmıyor ama.”

Muş’un, “Rumeli Balkanları kastediyor, başka bir yeri kastetmiyor” şeklinde karşılık vermesi üzerine Oluç, sözlerine şöyle devam etti:

“Çünkü Trakya ve Rumeli’de bir tehlike görmüyorsunuz. Ama defalarca söylememize rağmen Türkiye’de bir Kürt sorunu var ve biz bu Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için mücadele eden bir partiyiz. Bunun için de gerçekten hem iktidarla hem muhalefetle birlikte bu sorunun çözülmesi için adımlar atılması gerektiğini söylüyoruz. Biz bir Kürdistan coğrafyası ya da Kürt coğrafyası tanımlaması yaptığımızda Anayasa’nın 3’üncü maddesi hatırlatılıyor. Dediğim gibi, herhangi bir sorunumuz yok. Bu, tarihsel, sosyolojik ve coğrafi bir kavramdır. Burada bir idari yapı tartışması sürdürmüyoruz.”

Kaynak: FLASH HABER TV

İlgili Haberler