23 Kasım 2024 Cumartesi

BURDUR’DAKİ KARATAŞ GÖLÜ KURUDU, PROF. DR. İSKENDER GÜLLE UYARDI: “GÖLLERİN KURUMASI BİR İKAZ, BİR ALARM. ARTIK ALARM DURUMUNDA OLMAMIZ LAZIM”

MUHAMMET FATİH BAŞCI

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Gülle, Burdur’daki Karataş Gölü’nün kurumasına ilişkin, “Kuruyan, sadece bir göl, bu sulak alan değil. Göllerin kuruması bir ikaz, bir alarm. Artık alarm durumunda olmamız lazım. Burada gördüğünüz koskoca 10 kilometre genişliğinde, 3 metre derinliğindeki bir sulak alan kurumuşsa bu, bölgede yaşanan büyük susuzluğun ayak izleri ve yaşanacak olan büyük susuzluğun ayak izleri. Bu ikazları iyi değerlendirmemiz gerekiyor” dedi.

Burdur’un Karamanlı ilçesinde bulunan ve bölgenin önemli sulak alanlarından biri olan Karataş Gölü, geçen yıl tamamen kurudu. 100’den fazla türden yaklaşık 100 bin göçmen kuş için önemli bir besin ve yumurtlama alanı olan, tatlı su balıkçılığı ve sulamayla bölgeye ekonomik gelir sağlayan göl, son yıllarda yeterli yağış olmaması, yer altı sularının azalması, tarım için aşırı su kullanımı nedeniyle yok oldu. Kuruyan gölde çobanlar koyun otlatmaya başlarken göl suyunun çekilmesiyle karaya oturan tekneler, kuraklığın boyutunu gözler önüne serdi. 

“BU SENE BÖLGEDE YAĞIŞLAR NORMALE YAKIN OLMASINA RAĞMEN BİR DAMLA SU TUTULMADI”

Karataş Gölü’nde açıklamalarda bulunan Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Gülle, şunları söyledi:

“Burası Karataş Gölü, başka bir adıyla Karataş depolaması. Burası, aslında oluşum itibariyle orijinal bir göl değildi. 1970’li yıllarda, ‘Bahçeözü’ diye bilinen küçük bir su kaynağı vardı. Zaman içerisinde havzadan gelen diğer suları da biriktirmek amacıyla 1970’li yıllarda Devlet Su İşleri tarafından oluşturulmuş bir büyük su havuzu olarak görebiliriz. Onun için de bazen adı ‘Karataş depolaması’ olarak bilinir. Her ne kadar Karataş depolaması olarak bilinse de sonuçta uzun yıllar, 40-50 yıl boyunca bölgeye hizmet etmiş, neredeyse bir göl halini almış bir sulak alandı. Bu sulak alan, geçen yıla kadar su seviyesinde zaman içerisinde dalgalanmalar gösterse de ekolojik işlevini devam ettirebiliyordu. Fakat özellikle geçen yıl bölgede yaşanan önemli derecedeki kuraklığın ve çevredeki kullanıcılar tarafından artan yoğun su ihtiyacının kendisini göstermesiyle birlikte ne yazık ki geçen yıl kurudu. Bu sene bölgede yağışlar normale yakın olmasına rağmen, görüldüğü gibi bir damla su tutulmadı. Çünkü bu göller veya sulak alanların bir defa kuruduktan sonra, ondan sonraki dönemlerde tekrar su tutmaları son derece zordur. Çünkü taban toprağı suyunu kaybediyor, nemini kaybediyor, su seviyesi göl seviyesinin de altına düşüyor ve tekrar bu rezervuarların dolması, toprağın su doygunluk seviyesine ulaşması, bunun üzerine 1-2 metre su birikmesi son derece zor bir durum. Normalin çok üzerinde bir su girdisinin olması lazım.

“BURADA TAHRİBATTAN SÖZ ETMİYORUZ, YOK OLUŞTAN SÖZ EDİYORUZ”

Burada özellikle kış aylarında çok yoğun bir su kuşu popülasyonu görebiliyorduk. Sayısı 100’ün üzerinde kuş türü kaydedilmişliği var. Toplamda, yıl boyunca 100 binin üzerinde su kuşu burada geçimini sağlıyordu. Şu anda çevrede bir tane bile kuş gözükmüyor. Su kuşları açısından ekolojik işlevini yitirdiği gibi daha da önemli olan, balıklar açısından durum çok daha kötü. Çünkü kuşlar hadi burayı terk ettiler, başka bir su buldular diyelim ama bu gölde sekiz tane balık türü vardı. Bu balık türlerinin iki tanesi endemik türdü. Bunların tamamı yok oldu. Ayrıca önemli miktarda sazan, sudak ve kerevit avcılığı yapılmaktaydı. Bu da çevredeki vatandaşlar açısından önemli bir gelir kaynağıydı. Ondan da olduk. Burası tekrar su ile dolmuş olsa bile sucul organizmaların burada yeniden ikame olmaları, balıkların artık herhangi bir yerden gelemeyecekleri için omurgasızların, su bitkilerinin tekrardan burada bir ekosistem oluşturmaları için uzun yıllar gerekecektir. En az 10 yıl boyunca su seviyesinin tekrar kendisini koruması, belki yeniden bir balıklandırma çalışmasının yapılması gerekecek. Sonuçta sulak alanlar bir defa tahrip olduktan sonra geri dönüşü çok zor oluyor. Burada artık tahribattan söz etmiyoruz, tamamen bir yok oluştan söz ediyoruz. Artık bu sulak alanında geri dönüşü son derece zor olacak veya hiçbir şekilde eski halini göremeyeceğiz diye düşünüyorum. Tavşanlar, keçiler, kertenkelelerden oluşan karasal ekosisteme dönüşmüş. Bundan sonraki süreçte buranın kaderini artık iklimsel koşullar ve insanların yapmış olduğu etkinlikler, yönetimsel faaliyetler ve kullanım amaçlarımız belirleyecek.

“SULAK ALAN KURUMUŞSA BU, YAŞANACAK BÜYÜK SUSUZLUĞUN AYAK İZLERİ”

Aslında buranın kuruması bize bir şeyi gösteriyor. Kuruyan, sadece bir göl, bu sulak alan değil. Bu bir ikaz, bir alarm. Artık alarm durumunda olmamız lazım. Burada gördüğünüz koskoca 10 kilometrekare genişliğinde, 3 metre derinliğindeki bir sulak alan kurumuşsa bu, bölgede yaşanan büyük susuzluğun ayak izleri veya yaşanacak olan büyük susuzluğun ayak izleri. Bu ikazları iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Bu uyarıları dikkate almamız gerekiyor. Zira tarım yapmak için aşırı su kullanımıyla burayı kuruttuk. Ama bu sefer suyu aşırı kullandığımız için bir sonraki yıl kullanacak su da bulamadık. Oysa geçen yıl ya da önceki yıllarda su seviyesi korunmaya çalışılsaydı, daha makul düzeyde bir tarımsal faaliyet uygulansaydı, daha makul düzeyde su çekimi yapılmış olsaydı bu yıl aynı makul düzeyde suya sahip olacaktık. Yani şuna benziyor; altın yumurtlayan tavuğu kesmeye benziyor. O nedenle gerçekten sulak alanlarda istikrar sadece biyolojik yaşam için değil çevredeki halkın sosyoekonomik düzeyinin ve refah faaliyetlerinin devam edebilmesi için de çok önemli.”

İlgili Haberler