09 Aralık 2024 Pazartesi

YUNUS EMRE AVCI

Göz doktorluğundan diktatörlüğe: uçağının rotası kaybolan Beşşar’ın sonu…

61 yıllık Baas rejimi, 54 yıllık Esad Ailesi iktidarı Suriye’de sona erdi…

Suriye’de iç kargaşaların başladığı 2010’lu yıllardan bugüne milyonlarca insan yerinden oldu, yüzbinlercesi hayatını kaybetti.

Şüphesiz Arap Baharı ile birlikte esas nihai hedef, kulağa bayat bir klişe gibi gelse de İsrail’in güvenliğini en yüksek düzeyde sağlamak ve Batı karşıtı ülke liderlerini Ortadoğu’da oyun dışı bırakmaktı.

Suriye’de de bu hamleler, bu niyetle ama başka makyajlar ile dünya kamuoyuna sunuldu.

Öte yandan Beşşar Esad’ın otoriter bir yönetici olduğu ve hatta ilerleyen süreçte bir diktatöre dönüştüğü ise su götürmez bir gerçek.

Bu noktada Arap ülkelerinin, batının ve elbette Türkiye’nin büyük destekleriyle Suriye’deki iç kargaşa çok çok daha ileri bir düzeye taşındı ama ne var ki Esad, 13 yıllık savaş sürecinde de iktidarda kaldı.

Evet gerçekten de son iki yıldır; “bu iş bitti, Esad ve ordusu kazandı” denildi, ben de dedim. Ama işler dışarıdan göründüğü gibi ilerlememiş, en azından Suriye ordusu için…

Rusya’nın birçok cephede yorulması, özellikle Ukrayna’da büyük bir askeri güç sarf etmesi onu Suriye sahasından belli bir zamandır nispeten çekmişti.

Gazze savaşı ile birlikte kolu kanadı kırılan Hizbullah ve İran da Suriye’ye ve Esad’a gerekli destekleri eskisi gibi veremiyordu.

İşte tam bu noktada Davutoğlu’nun politikası sonuç verdi, bak işte Türkiye haklı çıktı, Emevi Camii’nde namaz kılınıyor en sonunda” retoriği doğru değil.

Neden peki?

Çünkü Rusya Ukrayna’da çok yoruldu, çok hırpalandı, Suriye’ye gönderecek askeri desteği yoktu veya çok zayıflamıştı.

İran ise İsrail üzerinden eli kolu bağlı duruma getirildi, Hizbullah’ın zaten bütün yönetim kadrosu ortadan kaldırılarak, tarihinin en zayıf haline sokuldu.

En nihayetinde bu durumdan faydalanan muhalif gruplar veya adına ne derseniz deyin örgütler, Suriye ordusu içerisindeki siyasi fikir ayrılıkları ve en önemli sebep olan ekonomik krizden ötürü silah bıraktı, çekildi. Bu kadar basit.

Maaşını alamayan asker ne Esad için savaşır ne başkası için savaşır, ki 13 yıldır savaştı zaten. İran ve Rusya zayıflayınca daha doğrusu zayıflamak yanlış bir kelime, Suriye’den çekilince bir anlamda Esad da bitti…

Diğer bir ikincisi şimdi zafer sarhoşluğu ile herkes bir şeyler söylüyor, aynen Saddam’ın devrildiği günün heyecanı yaşanıyor.

Esad’ın gidişine Türkiye olarak ya da ben bir vatandaş olarak ne sevinirim ne üzülürüm, belki bir anlamda şu notu düşerim; şimdi Suriye’de gelen gideni aratacak mı?

Türkiye’nin güney sınırında, kapıları denize açılan bir terör devleti var olacak mı?

Esad’ın gidişine İsrail, Amerika ve cihatçı örgütler şüphesiz seviniyor, bunu bir karşı söylem olarak geliştirmiyorum, bir durum okuması yapıyorum.

Tabii onlar seviniyor diye mağdur olmuş mazlum insanların sevinmesi yasak mı, yasak değil elbette.

Fakat işin sonuna baktığımız zaman Irak’a yıllar sonra gelen görece istikrar, şu an belki biraz biraz kendini toparlayabilen bir ülke görünümü, Suriye’ye kaç yıl içerisinde gelecek onu okumak lazım.

Umarım çok kısa sürede gelir, bunu tüm samimiyetimle istiyor ve söylüyorum…

Esad’a gelince, İran ve Rusya’nın desteğini belli ki kendi gücü zannetmiş bugüne kadar… Bu zannının sonucunu da yaşadı.

Gerçekten de Türkiye’nin aylar önce uzattığı eli tutsaydı, çok daha uzun yıllar ülkesinin başında bir koalisyon hükümeti vesilesiyle dururdu.

Ama işte kibir ve iktidar yozlaşması insanın gözünü böyle kör ediyor… En sonunda da uçakla nereye gittiği belli olmayan, Suriye’nin devrik kaçan lideri olarak anılıyorsunuz…

YAZARIN TÜM YAZILARI