Cumhur İttifakı 14 Mayıs seçimini bir zafer edasıyla anlatıyor. Fakat orada ki 49,5’luk rakam acaba nasıl imal edildi?
1-2 gündür 7 milyon hayali seçmenden bahsediliyor.
Ben bunu yıllardır ekranda söylüyor, yazılarımda anlatıyorum.
Daha seçimden 1 gün önce Paraanaliz.com’da anlattım.
Aşağıdaki yazıya bakınız.
https://www.paraanaliz.com/2023/yazarlar/cuneyt-akman/secimler-ulke-icin-hayirli-olsun-ama-g-53354/
https://www.paraanaliz.com/2023/yazarlar/cuneyt-akman/secimler-ulke-icin-hayirli-olsun-ama-g-53354/
https://www.paraanaliz.com/2023/yazarlar/cuneyt-akman/secimler-ulke-icin-hayirli-olsun-ama-g-53354/
Ve sonra daha üç gün önce TV programında aynı şeyi anlattım. Fakat bu durum da muhalif seçmeni şöyle bir umutsuzluğa yöneltmesin: 7 milyon hayali seçmen varsa nasıl kazanabiliriz ki!
Halbuki öyle bir durum var ama zannedileceği gibi kazanmayı imkansız kılmıyor; çünkü o imal edilmiş seçmenlerin büyük kısmını oya tahvil edemiyorlar. Sadece bir kısmından yararlanabiliyorlar.
Muhalefetin kazanmasını zorlaştırıyor ama kendi kazanmalarını garantileyemiyorlar.
21 Mayıs Pazar günü akşamı Flash Haber TV Zamanın Ruhu’nda sayılarla yeniden izah ettim. 2007 seçiminde 42 milyon seçmen varken daha 3 sene geçmeden 2010 referandumunda 52 milyon seçmen olduğu ilan edildi.
Fethullah Gülen “İmkân olsa mezardakiler bile referandumda evet oy vermeleri için kaldırılmalı!” demişti. Sonra aniden fazladan 7 milyon civarı seçmen zuhur edivermişti.
YSK verilerine göre 22 Temmuz 2007’deki genel seçimde 42,5 milyon seçmen varken 12 Eylül 2010 Referandumunda 52 milyon seçmen ilan edilmiş. Bunun yaklaşık 3 milyonu mümkündü. Kalanı şaibeliydi. O hayali seçmenler bugün de listelerde duruyor.
Eğer bu hayali 6-7 milyon seçmen eğer bir iktidar taraftarı bürokrasinin operasyonu sonucu oluşmuş ise (başka nasıl olacağını da düşünmek zor) o olmayan seçmenler adına da bir kısım oylar kullanılmıştır ve bunları ıslak imzalı tutanakları toplayarak da bulamazsınız.
Kağıt üstünde milyonlarca hayali seçmen yaratmak oy kullanabilecek milyonlarca insan yaratmakla aynı şey değildi. Nitekim parmak boyasının, AKP’nin 2007’ye kıyasla 8 puan oy kaybettiği 2009 yerel seçimi sonrasında, 2010 referandumundan önce kaldırıldığını hatırlayalım.
2010 referandumu öncesinde parmak boyasının kaldırılması mükerrer oy kullanılmasını son derece kolaylaştırdı. Böylece birçoğumuzun adresinde hiç tanımadığımız bazı seçmenlerin gözükmeye başlaması da epeyce yaygınlaştı. Tesadüf işte!
Yalnız ne yaparsanız yapın bu kadar sandık müşahidinin olduğu, hepimizin haklı olarak sandık güvenliği konusunda bir miktar paranoyak olduğu ülkemizde yine de 6 -7 milyon hayali oy kullandırmak imkansızdır. Kullandırılmışsa ne kadar kullandırıldığını bilmek ise çok zor.
Hayali seçmenler + seçmen yapılan Suriyeliler + Türkiye’yi neredeyse hiç görmeden ev alıp vatandaş olan seçmenler derken gelinen yer ancak 49,5!
İktidarı bir kez kaybetmiş olsa, gerçek nüfus sayımı sonrası AKP’nin alacağı bir sonraki oy belki %25’i zor bulur.
Gerçekten adil bir seçim yapılana kadar sorun şu: Muhalefetin seçim kazanması için gerçekte en az 2-3 puan fark atması gerekir ki sandıkta ancak burun farkıyla kazanabilsin. 14 Mayıs’ta gerçekte olanın 2 adayın da başa baş oy aldıklarıdır. En azından benim kanaatim böyle.
İktidar bu sözde farkı elde etmek için yukarıda anlattığım “imal edilmiş” seçmenlerden başka, devlet imkanlarıyla yaptığı propaganda (yalan yaymadaki devasa kapasite), seçim sisteminin değiştirilmesi ve anormal bir ekonomik baskılanma ile para dağıtma yöntemlerini kullandı.
28 Mayıs’ta AKP’nin yapabileceği fazla da bir şey kalmadı. 2. turda Millet İttifakı seçmeni küskünlüğü kenara koyup tam kadro sandığa giderse iktidarın seçimi kaybetmesi gayet mümkün. Tek umutları KK seçmeninin kızgınlığı ve umutsuzluğa kapılması. Ha bir de “ikna edilen” o aday.
Türkiye’de muhalif seçmenin zayıf yanı AKP seçmenine göre daha örgütsüz oluşu ve daha dağınık hareket edişi; üstelik morali çabuk bozuluyor ve küsüyor. Yukarıda anlattıklarıma bakıldığında ise görülecektir; çoğu seçmen küsmekte pek haklı sayılmaz. Olsaydı bile hiç zamanı değil.
Bütün bunlara rağmen muhalefet bloğunun yüzde 5-10 fark atması seçim manipülatörlerinin bütün oyunlarını boşa çıkarmaz mıydı?
20 yıldır iktidarda olan ve modern Türkiye tarihinde görülmemiş bir hayat pahalılığına yol açan bir partinin zaten hâlâ 1. parti çıkmasında muhalefetin yetersizliğinin payı yok mudur?
Yukarıda söylediğimiz bütün seçmen oyunları bu sorunun meşruiyetini ortadan kaldırmaz. Demokrasi ve hukuk dışı yöntemlerle medyanın tamamının AKP’nin kontrolü altına alınmış olması, seçim meydanlarında devletin olanaklarının her çeşidini kullanması, oyun sürerken kural değiştirmesi (seçim yasası değişikliği), hakemin taraflı olması (YSK’nın malum tutumu, Erdoğan’ın karizmatik siyasi rakiplerinin (Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş) önünün taraflı yargı ile kesilmesi elbette bu sorunun cevapları arasındadır.
Ne var ki bütün otoriter rejimleri bu tür yöntemleri kullanır. Zaten o nedenle otoriter, bilhassa da totaliter rejimleri sandıkla düşürmek zordur.
Zordur ama imkansız da değil… Bunun için demokrasi mücadelesinin her dört yılda bir sandığa gitmekten ibaret olmadığını iyice kavramış bir seçmen çoğunluğu gerekir. Onun yolu da muhalif seçmenin iktidarın baskılarına rağmen demokratik eylemliliklerle ayakta tutulmasıdır.
Dünya demokrasileri bunun binlerce örneğini sergilemiş, otoriter yönetimleri sandıkta ancak böyle geride bırakabilmiştir.
Halbuki muhalefet seçmenin seçim günü dışındaki demokratik mücadele geleneğini sıklıkla baskılamaya çalıştı ve bunu sandıktaki olası bir oy kaybı gerekçesi olarak gördü.
Bütün bu pasif çizgiye rağmen iktidar o büyük kısmı “imal edilmiş” oy fazlasını bile ancak ekonomiyi adeta torpilleyerek, finans tabiriyle bir cins “poison pill” (zehir hapı) yutarak, önümüzdeki günler için büyük bir ekonomik krizin tohumlarını atarak sağlayabildi.
Şu anda tüketici güven endeksi, ekonomik güven endeksi yükseliyor, işsizlik hâlâ çok yüksek ama geçen seneye göre hafifçe de olsa düşüyor, döviz bankaların döviz ödemelerini yapmakta zorluk çekecek kadar sıkıntı içine sokulmasına rağmen baskılanmaya devam ediyor.
Yetmiyor bütçe darmaduman edilecek şekilde her kesime para akıtılıyor. Bunun bir kısmı bütçeden, bir kısmı ise krediler şeklinde devlet bankalarından yapılıyor, ki o da dönüp dolaşıp bütçeye yansıyacak.
Böylece ekonomik sıkıntılar özellikle taşrada ve kırsal bölgelerde yeterince hissedilmiyor. 14 Mayıs seçimi sonuçlarına yansıyan ekonomik faktörler bunlardı.
Hepsini göz önüne aldığınızda muhalefetin bu gayriadil oyunda kötü performans gösterdiğini söylemek haksızlık olur.
Yapamadığı muhteşem bir performans göstermekti. Onu engelleyen ise biraz muhalefetin yapısının asgari müştereklere ve uzun müzakerelere ihtiyaç gösteriyor oluşuydu.
Tabi bu durum yol kazalarına da sebebiyet verdi.
İyi ama dünyada nerede dikta eğilimli bir iktidar bloğunun tek hamlede bir oylamayla düştüğü görülmüştür ki!
AKP iktidarı uzun düşüşüne 2019’da başladı, 14 Mayıs’ta ilk kez başaramadı. 28 Mayıs seçiminin sonucu ne olursa olsun, muhalefet sağlam durursa önümüzdeki aylar içinde Cumhur İttifakı birçok krizle karşılaşacak.
Nihayetinde Türkiye demokrasiye doğru ilerleyecektir. İster istemez öyle olacak. Çünkü dünyanın gidişatı da şimdilerde o yolda ilerliyor. Türkiye’nin tersi yönde ilerlemeye çalışması otoyolda ters istikamette gitmek kadar tehlikeli ve delice olur.
Sonuçta işin özü Gezi’nin o meşhur sloganının söylediğidir: Bu Daha Başlangıç. Mücadeleye Devam!
Kaynak: FLASH HABER TV