16 Eylül 2024 Pazartesi

Savunma Sanayi ve Seçimler

Bir ülkenin savunma sanayi en önemli sanayilerinden biridir kuşkusuz. Vatanın korunmasında zaaf içindesinizdir; eğer savaş ve savunma araç gereçlerinizi büyük ölçüde bağımsız, kendi başınıza üretemiyorsanız.

Savaş öncesinde size  uçak, tank, cephane satmak için sıraya giren, lobi yapan devletler savaş gelip çattığında bunları size vermeyebilir. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye jet uçaklarının lastik tekerleklerine muhtaç kalmıştı. Bu ve benzeri bazı materyalleri zar zor o dönem Kaddafi’nin Libyasından edinmiştik.

Halbuki Atatürk döneminde Türkiye tüfeklerini, tabancalarını ve hatta uçaklarını kendi üretiyordu. Bakmayın siz Erdoğan’ın “20 sene önce Türkiye tabanca bile üretemiyordu” demesine. Kırıkkale markalı tabancalarımız her polisin, askerin belindeydi.

Kıbrıs’ta Türk toplumuna yönelik tehcir amaçlı ENOSIS’e yönelik katliamlar özellikle 1960’larda yoğunlaştığında Türk Ordusu Kıbrıs’a müdahale edememişti. Sebep ABD Başkanı Johnson’un 5 Haziran 1964’te o zamanın başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği meşhur uyarı mektubunda da simgelenen ABD engellemeleri değil, basitçe ülkenin çıkarma gemilerinin olmayışıydı. Türkiye bundan ders çıkardı ve savunma sanayiinde ilk önemli atılım olarak kendi çıkarma gemilerini yapmaya girişti. 20 Temmuz 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı bu sayede mümkün olabildi.

Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya girişi ne yazık ki 1970’lerin başına kadar savunma sanayiinde Türkiye’nin adeta bir kış uykusuna yatmasına sebep olmuştu. Türkiye bu kış uykusundan ilk önce Kıbrıs sorunu nedeniyle uyandı. Daha Kıbrıs Harekatı başlamadan hemen önce ABD Türkiye’ye –daha önce ABD’nin baskısıyla yasaklanmış- haşhaş üretimini yeniden serbest bıraktığımız için silah ambargosu koydu. Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra dönemin ABD Hükûmeti, bu ambargoya sebep olarak Kıbrıs Harekâtı’nı da ekledi ve Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’taki askerleri geri çekmesini talep etti. Türkiye ise bu kararı tanımayarak Kıbrıs Harekâtı’na devam etti. O yüzden de silah ambargosu 1978 yılının eylül ayı sonuna kadar devam etti. İşte bu ambargo nedeniyle Türk geniş çaplı bir savunma sanayisinin kurulmasına karar verildi. ASELSAN ve ROKETSAN gibi önemli Türk Savunma Sanayisi firmaları o dönemde kuruldu.

Türkiye’nin savunma sanayinde 2. büyük uyanışı PKK terörü nedeniyle oldu. Batı ülkelerinden bazen açık bazen örtük ambargolarla karşılaşılıyordu. Silahlar verilse bile o silahların Güneydoğuda kullanılmaması gibi şartlar koşuluyordu. Türkiye 1980’lerin sonu ve 1990’larda çok sayıda ve tipte Zırhlı Personel Taşıyıcı (ZPT) üretti.  Yine terörle mücadelede de kullanılan ama tam tekmil bir savaş aracı olan Kundağı Motorlu Obüs olan Fırtına Obüslerini 1997 senesinde üretti. Erdoğan yönetiminin Katarlılara verdiği meşhur Tank Palet Fabrikası’nın kuruluşunun 1975’e uzandığı ve eski model tankların modernizasyonunun burada başarıyla yapılageldiğini de geçerken hatırlatalım.

Türkiye kendi F-16’larını ise 1987 yılında yılında TAI ve TEI vasıtasıyla üretti. Üstelik bunları başka ülkelere de ihraç etti. AKP döneminde önce Milli Muharip Uçağı dendi yapılamadı. Ama 2014’te ve 2018’de seçim afişlerinde Milli Jetimiz Göklerde diye seçimde oy devşirmek amacıyla bu millete alenen yalan söylendi. Sonra ABD ile ortak F-35 projesine girildi. Ardından Rusya’yı memnun etmek için ABD’nin “sizi projeden atarız” ikazına rağmen Rusya’dan S-400 füze sistemleri satın alındı. Sonra da ABD’nin tehditlerinden çekinildiği için S-400’ler kullanıma sokulmadı; depolarda bekliyor. Böylece hem F-35 projesine yaptığımız milyarlarca dolarlık yatırım boşa gitti hem de S-400’lere verdiğimiz 2 milyar doların üzerindeki para…

Bu skandalın ardından yeniden Milli Muharip Uçak projesine yoğunlaşıldı. Ama onun da ne prototipi ne de çok daha önemlisi F-16 benzeri bir seri üretimi başarılabilmiş değil.

Bu örnekten de anlaşıldığı gibi AKP’nin savunma sanayi faaliyetleri sadece afişlerde ve propaganda filmlerinde iyi. Allahtan bu durumu gerçek bir savaşta test etmek zorunda kalmıyoruz yoksa halimiz felaket olurdu. Bir savaşı SİHA’larla kazanamazsınız gerçek bir hava kuvvetleri yani son model savaş uçakları gerekir. AKP yüzünden bu cephedeki halimiz son nesil savaş uçağı F-35’lerde kapı dışarı edildiğin ABD’den modernize edilmiş F-16 ricacısı olmaktan ibaret. Onu da verdikleri yok.

TCG Anadolu gemisi meselesine gelince, önemli bir iştir; çok daha çabuk bitirilmesi gerekirdi. Yıllar yıllar önce bitecekti de… Eğer AKP’nin “benim kendi yandaşlarım üretsin” ısrarı olmasa… Üstelik İspanyol lisansıyla üretilmiş ve ciddi tasarım sorunları olan bir gemi üretildi sonuçta… elbette görünüşü göz alıcı bu tasarım problemlerini iskelede onu gezmek için bekleyen vatandaş bilemez. Yani maksat hasıl oldu. 90 bin kişi gezdi. AKP’ye fazladan bir miktar oy sağlayacak. Ama savunma sanayinin işlevi AKP’ye oy devşirmek midir? Eğer öyle ise evet bu sanayi gerçekten dört dörtlük başarılı.

TCG Anadolu biliyorsunuz önce Türkiye’nin ilk uçak gemisi diye tanıtıldı.  Baktılar hiç inandırıcı değil, bu  kez dünyadaki ilk SİHA gemisi diye olmayan bir sınıf uydurdular. Fakat geminin niteliği, yani sınıfı zaten üzerinde yazıyor: TCG Anadolu L 400. L sınıfı yani “Landing”, yani Çıkarma Gemisi Sınfı!

Peki ama ya SİHA’lar diyebilirsiniz… Ne de olsa Kızılelma adlı “insansız savaş uçağı” denilen bir tür SİHA, tıpkı TCG Anadolu gibi AKP’ye oy toplama amacıyla İstanbul semalarında uçmaya başladı.

Önce şunu hatırlatalım. Bayraktar serisi İHA’lar ve sonra SİHA’lar; özellikle de ilk modelleri ucuz ve küçük olmaları nedeniyle terörle mücadelede işe yarıyordu. Azerbaycan-Ermenistan ve Ukrayna- Rusya gibi kısıtlı savaşlarda ya karşı tarafın (Ermenistan) iyi bir hava kuvveti yoksa ya da sizin (Ukrayna’nın) iyi bir hava kuvveti yoksa belli düzeyde işe yarar ve hâttâ SİHA savaş doktrini karşı taraf ordularında henüz oturmamışsa savaşın gidişatını ciddi oranda etkiler.

Gelgelelim bu etkiler kalıcı değildir. Karşı taraf da tedbirlerini geliştirdikçe etkileri giderek azalır. Ötesi İHA üretiminde Bayraktar serisi ne Türkiye’nin ilk ürettiği İHA’dır ne de en iyi İHA’sıdır. İlk İHA, İsrail İHA’sı Heron’lar ile terörle mücadelede, İsrail’le yaşanan sorunlar nedeniyle istenen verim alınamayınca 2000’li yılların başında geliştirilen ANKA’ydı. Yine bir devlet kuruluşu olan TUSAŞ tarafından  üretiliyor. En üstün İHA ise yine TUSAŞ tarafından üretilen AKSUNGUR. İnanmayanlar uluslararası yayınlardaki İHA/SİHA klasmanlarına bakabilir; internette rahatlıkla bulunabiliyor. Gerek ANKA gerek AKSUNGUR’un daha nitelikli olduğunun son kanıtı da zaten deprem sırasında kendini gösterdi. Deprem bölgesine müdahale ANKA ve AKSUNGUR ile yapılabildi.

Peki AKP’nin savunma sanayinde yaptığını söylediği atılımlar hepten mi propagandadan ibaret. Katiyen değil. AKP döneminde de yukarıda saydığımız projeler yanında Roketsan’ın ürettiği mühimmat ve füzeler ya da ASELSAN’ın elektronik harp sistemleri dahil pek çok şey üretildi. Genel olarak yerli üretim oranı yükseldi.

ABD ile Sikorsky helikopterleri üretiminde yol alınamayınca T-129 Atak helikopterleri o sırada THK subaylarından gelen bazı itirazlara rağmen İtalyan lisansları ile yine TUSAŞ tarafından üretildi ve 2011’de ilk uçuşunu gerçekleştirdi.

ATAK helikopteri ile birlikte bir diğer önemli proje milli tank projesiydi. Yani Altay!

Üretimi tam bir skandallar dizisi olup, ayrı bir yazıyı gerektirir. Son derece geciken projede şimdilerde zorunlu olarak değiştirilen tasarımı ve istemeden seçilen Güney Kore motoru ile bir prototipi seçim propagandası için alelacele yetiştirildi. Seri üretim henüz yok.

AKP’nin savunma sanayi yaklaşımındaki sorunlar bu aksaklıklarda kendini gösteriyor belki ama  asıl sorun çok daha derinde…

Ama gelin onu da bir sonraki yazıda anlatayım. Zira bir ilk yazı olarak bu kadar çok satırla sizin sabrınızı fena halde zorladığımın farkındayım.