Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Erçe: “Katilleri Kaçırttılar. İçeridekileri De Seçimden Önce Gerici, Irkçı, Faşist, Şeriatçı Örgütlere Verdikleri Sözün Gereği Olarak Katilleri Bırakmaya Başlamışlardı”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Aym’nin Can Atalay İle İlgili İkinci İhlal Kararına Da Uymadı: “Fetullah Gülen’in Milletvekili Seçilmesinin, Dokunulmazlığı Kaldırılsa Bile Ceza Alması Durumunda İnfaz Edilmemesinin Önü Açılır”
SİNAN TARTANOĞLU
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, cezaevindeki milletvekili Can Atalay ile ilgili ikinci hak ihlali kararına, yine uymama kararı aldı. AYM’nin ilk ihlal kararına da uymayan ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Daire, “Hak ihlali kararlarına hukuki değer ve geçerlik izafi edilemeyeceği” değerlendirmesini yaptı. Kararda, “Anayasa Mahkemesi’nin meşruiyetinin kamuoyunda tartışır hale geldiği” belirtildi; “İlk derece mahkemesine ‘yeniden yargılama yap, durma kararı ver ve ilgili hükümlüyü tahliye et’ şeklinde adeta emir ve talimat verircesine karar verdiği” ifade edildi. Kararda, “Fetullah Gülen, Adil Öksüz, Cemil Bayık, Murat Karayılan ve bunlar gibi şüpheli ya da sanıkların milletvekili seçilmelerinin, yemin ederek göreve başlamalarının ve TBMM’ye girmelerinin, hatta takip eden seçimlerde milletvekili olmaya devam etmeleri halinde, dokunulmazlıkları kaldırılsa bile ceza almaları durumunda verilen cezaların infaz edilememesinin önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu söylemek mümkün değildir” denildi. İkinci kararda, AYM üyeleri hakkında suç duyurusu ile ilgili yeni bir değerlendirme yapılmadı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, cezaevindeki milletvekili Can Atalay ile ilgili ikinci hak ihlali kararına, yine uymama kararı aldı. AYM’nin ilk ihlal kararına da uymayan ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Daire; kararında Can Atalay’ın bireysel başvuruları hakkında hak ihlali kararlarına hukuki değer ve geçerlik izafi edilemeyeceği” değerlendirmesini yaptı.
Anayasa Mahkemesi, cezaevindeki Milletvekili Can Atalay’ın; hakkında verilen ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle yaptığı ikinci ihlal başvurusu karşısındaki kararını 21 Aralık’ta vermişti. Mahkeme; Can Atalay’ın “bireysel başvuru hakkının” ihlal edildiğine oybirliğiyle; “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının” ihlal edildiğine oyçokluğuyla karar vermişti.
Yüksek Mahkeme, oybirliğiyle; Can Atalay hakkındaki yargılamanın yeniden başlaması, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması, tahliye edilmesi ve yeniden başlayacak yargılamada durma kararının verilmesine karar vermişti. AYM, tüm bunlar için kararın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini kararlaştırmıştı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise 27 Aralık’ta, Atalay hakkındaki ikinci ihlal kararını, ilk ihlal kararında olduğu gibi Yargıtay’a gönderdi. Mahkeme kararında, şu değerlendirmeler yapılmıştı:
“Anayasa Mahkemesince verilen bireysel başvuruya konu ihlal kararı Mahkememizin kararına ilişkin olmayıp, Yargıtay ilgili Ceza Dairesince verilen tahliye talebinin reddi kararına ilişkin olduğu, dosyanın ilgili Daire önünde bulunduğu sırada başvurucunun milletvekili seçildiği ve bireysel başvuruya konu ihlalin bu Dairenin kararından kaynaklandığı, ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesince dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılarak bireysel başvuruya ilişkin karar verildiği, bu karara karşı yeniden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu kullanmak suretiyle başvuru yapıldığı,
Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirme neticesinde ilgili başvuruya konu kararın mahkememize yeniden gönderildiği, belirtilen başvuruya konu yeni değerlendirmelerin Yargıtay 3. Ceza Dairesinin vermiş olduğu karara dair olduğu gözetilerek karara ilişkin oluşan yeni hukuki duruma karşı Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılmakla, Dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 27/12/2023 tarih ve 2023/99744 sayılı yazısı ekinde gönderilen Anayasa Mahkemesinin 21/12/2023 tarihli ve 2023/99744 sayılı kararının, Yargıtay 3. Ceza Dairesince değerlendirilmesi için dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda oybirliği ile karar verildi.”
“MEŞRUİYETİ KAMUOYUNDA TARTIŞIR HALE GELMİŞ (…) ANAYASA MAHKEMESİ…”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin de kararını bugün verdiği belirtildi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, ilk ihlal kararına olduğu gibi ikinci ihlal karına da uymama kararı aldı. Daire kararında şu değerlendirmeler yapıldı:
“Meşruiyeti kamuoyunda tartışılır hale gelmiş ve Dairemizin 08.11.2023 tarihli kararında da açıkça izah edildiği üzere Anayasa hükümlerini ihlal ettiği belirlenen Anayasa Mahkemesi’nin bir hak ihlali kararına ilişkin Anayasa’nın 154. maddesi kapsamında verilen Yargıtay’ın tespit niteliğindeki bir değişik iş kararının mahiyetinin hukuk sisteminde tanımlanıp tanımlanmadığına, Anayasa Mahkemesi tarafından karar verilemeyeceği gibi (…) her değişik iş kararının içeriğinin mevzuatta açık şekilde tanımlanmış olması gibi bir zorunluluk da mevcut değildir.
“AYM İHLAL KARARI, HÜKMÜ KENDİLİĞİNDEN ORTADAN KALDIRMA GÜCÜNE SAHİP DEĞİLDİR”
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararı, esasında bir tespit niteliğinde olduğu için, derece ve temyiz mahkemeleri tarafından verilen ihlali meydana getiren hükmü, kendiliğinden ortadan kaldırma gücüne sahip değildir.
Anayasa Mahkemesi’nin hükümlü Can Atalay ile ilgili verdiği hak ihlali kararlarında, denetlenmemenin verdiği cesaretle anayasada düzenlenmeyen, ancak 6216 Sayılı Kanun’un 50. maddesinde düzenlenen yetkisinin de dışında anayasanın 138/2. Maddesine aykırı olacak şekilde ilk derece mahkemesine yol göstermenin çok ötesinde, ‘yeniden yargılama yap, durma kararı ver ve ilgili hükümlüyü tahliye et’ şeklinde adeta emir ve talimat verircesine karar verdiği hususu da dikkat çekici bulunmuştur.
Hangi amaç ve saiklerle belirlendiğini ortaya koyamadığı gibi süper temyiz merci gibi davranarak, dairemizin Gezi Parkı eylemlerinin meşru ve seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik suç oluşturduğu kabulünü yok saymak suretiyle bu vahim eylemlerin, bir nevi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında değerlendirmesi gerektiği sonucuna matufen delil ve suç vasfı değerlendirmesi yapmak suretiyle kanun yolunda gözetilmesi gereken hususları da inceleme konusu yaparak yasak yetkilerini, anayasal ve yasal düzenlemelere açıkça aykırı olacak şekilde aşmıştır.
Bir yüksek mahkeme olan Yargıtay, temyiz merci olarak görev ve yetki alanına müdahale edilip edilmediği yönünden değerlendirme yapma konusunda yetkili ve görevli olduğu gibi bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararının hukuki değerden yoksun olup olmadığını da belirleyebilir.
“BİREYSEL BAŞVURUYU ‘OLAĞANÜSTÜ KANUN YOLU’ OLARAK NİTELENDİRMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Bireysel başvuru yolunda bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edilip edilmediği araştırılmakta olup; bireysel başvurunun, önceki yargılamanın devamı niteliğinde olduğundan söz edilemez. Bu nedenle bireysel başvuruyu ‘olağanüstü kanun yolu’ olarak nitelendirmek mümkün değildir.
“ANAYASA’YI İHLAL EDEN ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İHLAL KARARINA UYULMAYACAKTIR”
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurular sonucu önüne gelen dosyalarda süper temyiz merci gibi davranmak suretiyle kendisi gibi yüksek mahkemeler olan Yargıtay ve Danıştay’ın, Anayasal yetki ve görev alanlarına müdahale etmesi halinde, ortada hukuki değerden yoksun ve yasal yetkiler aşılmak suretiyle verilen bir karar bulunacağından; ihlal kararının mahiyeti değerlendirildikten sonra Anayasa’yı ihlal eden Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uyulmayacaktır.
“ANAYASA HÜKÜMLERİNİ UYGULANAMAZ HALE GETİREN ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KENDİSİ ANAYASA HÜKÜMLERİ İLE AÇIK BİR ŞEKİLDE ÇATIŞMA HALİNDEYKEN…”
Son zamanlarda adeta zımni iptal sonucunu doğuracak şekilde Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getiren Anayasa Mahkemesi’nin kendisi, Anayasa hükümleri ile açık bir şekilde çatışma halindeyken, Anayasa’nın 153. maddesine sığınma imkanı da mevcut değildir. Anayasa Mahkemesi’nin süper temyiz merci gibi davranması, bireysel başvuru sistemini bir yandan amacından uzaklaştırmış, diğer yandan da kısa sürede Anayasa Mahkemesi’ni iş yapamaz hale getirmiş ve bir iş yükü ile karşı karşıya bırakmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin adeta süper temyiz merci gibi davranmak suretiyle yasal yetkilerini aşarak Şerafettin Can Atalay bireysel başvurusu hakkında verdiği hak ihlali kararına hukuki bir değer izafi edilemediği için uyulmaması nedeniyle Anayasa’nın 148. maddesinde öngörülen bireysel başvuru hakkını ihlal eden Yargıtay değil, önüne gelen bireysel başvurularda yasal yetkilerini aşarak bir nevi süper temyiz merci gibi davranması nedeniyle sürekli iş yükü artan ve bu nedenle iş yapamaz hale gelen Anayasa Mahkemesi’nin bizatihi kendisidir.
“İHLAL KARARINA UYULMAYAN İLK KARAR, DAİREMİZİN KARARI DA DEĞİLDİR”
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucunda verdiği ihlal kararına uyulmayan ilk karar, Dairemizin 08.11.2023 tarihli kararı da değildir.
“DENETİMSİZLİK NEDENİYLE ADETA JURİSTOKRASİYİ ANDIRIR ŞEKİLDE”
Dairemiz de 08.11.2023 tarihinde verdiği hükümlü Şerafettin Can Atalay hakkındaki değişik iş kararı ile bu denetimsizlik nedeniyle adeta juristokrasiyi andırır şekilde yorumla Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getiren keyfi kararlar verilmesi ve bu keyfiliği denetleme konusundaki yasal boşluk haline dikkat çekmiştir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa hükümlerini işlevsiz hale getiren kararlarının denetlenemeyeceğinin ileri sürülmesi ve sınırsız yetkilerle donatılması, bazı büyük tehlikeleri de bünyesinde barındırmaktadır
FETULLAH GÜLEN ÖRNEĞİ…
Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlandırılan ve haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen, Şerif Ali Tekalan, Recep Uzunallı, Adil Öksüz, Ekrem Dumanlı, Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Sabri Ok ve Ali Ekber Doğan ve bunlar gibi şüpheli ya da sanıkların, hakeza 15.07.2016 tarihli darbe girişimine fiilen katılan ve haklarında kurulan mahkumiyet hükümleri henüz kesinleşmeyen darbeci generallerin milletvekili seçilmelerinin, yemin ederek göreve başlamalarının ve TBMM’ye girmelerinin, hatta takip eden seçimlerde milletvekili olmaya devam etmeleri halinde, dokunulmazlıkları kaldırılsa bile ceza almaları durumunda verilen cezaların infaz edilememesinin önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu söylemek mümkün değildir. Hiçbir hukuk sistemi de bir hakkın bu şekilde kötüye kullanılmasını himaye etmez.
“İHLAL KARARLARINA HUKUKİ DEĞER İZAFİ EDİLEMEZ…”
Can Atalay’ın bireysel başvuruları hakkında hak ihlali kararlarına hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği cihetle, bu bağlamda; Anayasa’nın 153. maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar bulunmamakla;
Keza Şerafettin Can Atalay hakkında verilen mahkumiyet kararının temyizi üzerine yapılan temyiz incelemesi sonucunda 28.09.2023 tarihinde Dairemizin kararı ile onararak kesinleşen ve infazı kabil bir hükmün mevcudiyeti karşısında, Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararlarına uyulmasına yer olmadığına…”
İKİNCİ UYMAMA KARARINDA, AM ÜYELERİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSU DEĞERLENDİRMESİ YAPILMADI
Daire, kararının bir örneğinin “gereğinin takdir ve ifası için TBMM Başkanlığı’na tekrar gönderilmesine” karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin ilk kararı karşısında Yüksek Mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Daire; “Daha önceki 08.11.2023 tarihli kararımızda gerekçeleriyle birlikte suç duyurusunda bulunulmuş olması karşısında bu konuda yeniden bir değerlendirme yapılmamıştır” değerlendirmesini yaptı.