Anka Ekonomi Koordinatörü Erdal Sağlam’ın Kaleminden Haftalık Ekonomi Analizi: Ekonomide Her Şey Artık Seçime Endeksli
Yalçın Karatepe: Asgari Ücret Beklentileri Karşılamadı. O Kadar Yetersiz Ki Cumhurbaşkanı Erdoğan Bu Tutarı Açıklayan Yerde Görüntü Vermekten Bile Kaçındı
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, 2024 yılı için açıklanan asgari ücrete ilişkin, “ Bu rakam beklentileri karşılamadı. Bunun ilk işaretini işçi tarafının bu anlaşmaya imza atmamasından görüyoruz. Ama asıl işaret rakamın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmamış olması. Eğer rakam iktidar tarafından da yeterli derecede yüksek bulunsaydı eminim ki bu açıklama Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kameralar karşısında müjde sloganlarıyla kamuoyuna duyuruldu. Ama miktar o kadar yetersiz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tutarı açıklayan yerde görüntü vermekten bile kaçınmış oldu” dedi. Vatandaştan alınan vergilere de değinen Karatepe, “Bugün borçlanmak zorunda kalan kredili mevduat hesaplarından nakit çekmek zorunda olan ya da imkanı varsa bireysel ihtiyaç kredisi kullanmak zorunda kalan vatandaşlarımız bankaların ödediği faizin yüzde 30’u kadar vergiyi de devlete ödemek zorunda bıraktırılıyor. Vatandaştan yüksek oranda vergi alan iktidarın bazı kesimlerden vergi almaktan kaçındığını net bir biçimde biliyoruz” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe bugün CHP genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında vergi artışları, vatandaşın yaşadığı ekonomik zorluklar, 2024 yılı için belirlenen asgari ücret ile gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Karatepe şunları söyledi:
“Bakan Şimşek’in ‘rasyonele döneceğiz’ açıklamaları piyasacı iktisatçılar tarafından piyasalar tarafından da büyük bir memnuniyetle karşılandığını biliyoruz. İktidarın, ‘rasyonel’ olarak tanımladığı şeyin vatandaş açısından beklenen sonucu yani bizim kastettiğimiz anlamda refahı doğurup doğurmadığına bakmak gerekir. İlk yaptıkları şey baskıladıkları döviz kurunun zıplamasına imkan verdi. 19 lira 80 kuruş seviyesinde seyreden dolar kuru haziran ayı içerisinde hızlı bir biçimde yükseldi. Bugün itibarıyla dolar kurunun yaklaşık yüzde 50 değer kazandığını Türk parasının yabancı paralar karşısında hızla değersizleştiğini görüyoruz.
“BUGÜN İTİBARIYLA TAM 5 KAT ARTTIRILMIŞ FAİZ ORANIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”
Tabi sadece kurlar artmadı ardından faiz artışları süreci başladı. Haziran ayında artışlar başlamadan önce yüzde 8,5 seviyesinde olan politika faiz oranı önce kademeli olarak arttırıldı. Bugün itibarıyla yüzde 42,5 seviyesine çıkarılarak tam 5 kat arttırılmış faiz oranıyla karşı karşıyayız. Bir taraftan kurlar artıyor diğer taraftan faiz oranları artıyor ama buna paralel olarak iktidarın vatandaşın omuzlarına çok daha ağır maliyetler çıkaran vergi artışlarına gittiğine de tanıklık ettik.
İktidarın rasyonelden anladığı şeyin vatandaşların hayatını daha pahalılaştıran daha zorlaştıran ona ağır maliyetler yükleyen yaklaşımlar olduğunu temmuz ayında yaptığı düzenlemelerden net bir şekilde görmüş olduk. Bunlar bize neyi gösteriyor? 10 yıl kadar önce Cumhuriyet’in 100. yılı için iktidarın önümüze hedef koyduğu ‘ yükseleceğiz’ diye ifade ettiği kişi başına düşen milli gelirimiz 25 bin dolar olacak. Gayri safi yurt içi hasılamız 2 trilyon dolar’ olacak gibi ifadeler vardı fakat geldiğimiz yer itibarıyla baktığımızda pek çok şeyin yükseldiğini görüyoruz. Yükselen şeyler iktidarın bize hedef olarak koyduğu şeyler değil daha yüksek enflasyon ,daha yüksek döviz kuru, daha yüksek faiz oranları ve derinleşen yoksulluk olarak önümüze çıktı.
“İKTİDAR, BAZI EKONOMİK GÖSTERGELERİ SÜREKLİ GÜNDEMDE TUTMAYA ÇALIŞIYOR”
İktidar, ekonomik verilere bakarak övünerek bahsettiği bazı göstergeleri sürekli gündemde tutmaya çalışıyor. Bunlardan bir tanesi büyüme oranı. En son açıklanan üçüncü çeyrek büyüme oranlarına baktığımız zaman 5,9 oranında bir büyümenin olduğunu bize söyleyen iktidar bundan ne kadar övündüğünü dünyada ne kadar buna benzer ya da yaklaşan büyüme oranlarının pek olmadığını büyük gururla söylüyor. Büyüme oranlarına yol açan unsurlarının başında manşet büyüme oranı yüzde 5.9 olurken vergilerin artışının yüzde 16’nın üzerinde olduğunu ve bunun da büyüme verilerine etki ettiğini biliyor muyuz? Peki bu vergileri kim ödedi? Vatandaşın sırtına yüklenen vergilerin olduğunu biliyoruz.
“VATANDAŞLARIMIZ BANKALARIN ÖDEDİĞİ FAİZİN YÜZDE 30’U KADAR VERGİYİ DE DEVLETE ÖDEMEK ZORUNDA BIRAKTIRILIYOR”
KDV oranın artması motorlu taşıtların vergisini artması yeterli bulunmadı. İktidar, temmuz ayında yaptığı bir düzenleme ile ihtiyaçlarını borçlanarak karşılamak zorunda kalan vatandaşların, ödediği faiz üzerinden alınan vergi oranını da arttırdı. Bugün borçlanmak zorunda kalan, kredili mevduat hesaplarından nakit çekmek zorunda olan ya da imkanı varsa bireysel ihtiyaç kredisi kullanmak zorunda kalan vatandaşlarımız bankaların ödediği faizin yüzde 30’u kadar vergiyi de devlete ödemek zorunda bıraktırılıyor. Yoksul oldukları için, ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip olmadıkları için borçlanmak zorunda kalanlar diğer taraftan dönüp yüksek oranda vergi ödemekle baş başa bırakılıyor. Vatandaştan yüksek oranda vergi alan iktidarın bazı kesimlerden vergi almaktan kaçındığını net bir biçimde biliyoruz.
“VATANDAŞ ‘FAİZİN MALİYETİ NEDİR’ DİYE BAKMADAN BORÇLANMAYA DEVAM EDİYOR”
Faiz artırımlarının gerekçesi olarak iktidarın bize söylediği şey şu, ‘Eğer biz faizleri arttırırsak bu yurt içi talebi dengeler, yurt içi talebinin dengelenmesine bağlı olarak da enflasyon oranı düşer.’ Ben BDDK’nın verilerine baktım. O veriler bize gösteriyor ki parası olmayan vatandaş ‘faizin maliyeti nedir’ diye bakmadan borçlanmak zorunda olduğu için borçlanmaya devam ediyor. Faiz artışlarının başladığı haziran ayından geçtiğimiz hafta sonuna kadar olan dönemde kredi kartları borçları artarak 1. 1 trilyon lira seviyesine ulaşmıştır.
“FAİZE MARUZ BIRAKAN TAKSİTSİZ KREDİ KARTI HARCAMALARI ARTIŞ ORANI YÜZDE 72 SEVİYESİNDE”
Bu iktidarın eğer ‘biz faizleri arttırırsak vatandaş para harcamaz’ beklentisiyle tam tersi bir gelişmenin olduğunu bize net bir biçimde gösteriyor. Özellikle faize maruz bırakan taksitsiz kredi kartı harcamalarına baktığımızda buradaki artış oranın yüzde 72 seviyesinde olduğunu görüyoruz. O zaman iktidar sahiplerine şunu sormak lazım, ‘Siz faizleri arttırarak yurt içi talebi nasıl dengeleyeceğini düşünüyorsunuz. Faiz artışları yoksul vatandaşa daha ağır vergiler, faiz maliyeti yüklemenin dışında başka bir sonuç doğurmuyor.
Vatandaşın omuzlarına ağır vergi yükleyen iktidarın diğer taraftan bazı şirketlere vergi kolaylıkları sağladığını da biliyoruz. Bunun en somut örneği dün Resmi Gazete’de yayınlanan ve şans oyunları üzerinden alınan vergiyi yüzde 50 oranında azaltan düzenlemede net bir biçimde görüyoruz. KDV oranlarının arttırıldığı, devletin sunduğu bütün hizmetlere uygulanan fiyatların arttırıldığı bir dönemde şans oyunlarından alınan verginin yüzde 50 oranında azaltılması izaha muhtaç bir durumdur. Bütçenin öneminden bahseden, kamusal yara doğurması beklenen harcamalardan kaçınan iktidarın şans oyunları oynatan şirketlere kaynak aktaracak sonuç doğuran bu düzenlemeyi neden yaptığını bir an önce paylaşması gerekir.
“CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ASGARİ ÜCRETİ AÇIKLAYAN YERDE GÖRÜNTÜ VERMEKTEN BİLE KAÇINDI”
Bu hafta asgari ücret 17 bin 2 lira olarak kamuoyuna duyuruldu. Bu rakam beklentileri karşılamadı. Bunu net bir biçimde görüyoruz. Bunun ilk işaretini işçi tarafının bu anlaşmaya imza atmamasından görüyoruz. Ama asıl işaretin rakamın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmamış olması. Eğer rakam iktidar tarafından da yeterli derecede yüksek bulunsaydı eminim ki bu açıklama Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kameralar karşısında müjde sloganlarıyla kamuoyuna duyuruldu. Ama miktar o kadar yetersiz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tutarı açıklayan yerde görüntü vermekten bile kaçınmış oldu.
“YOKSULLUK ÖYLE İÇSELLEŞTİRİLMİŞ Kİ İNSANLARIN KARINLARINI DOYURMASI NEREDEYSE İKTİSATÇILAR TARAFINDAN BİLE REFERANS NOKTASI OLARAK ALINABİLMEKTE”
Asgari ücretin yetersizliğine atıfta bulunanların referans olarak aldıkları noktanın ağırlıklı olarak açlık sınırı verisi olduğunu görüyoruz. Aslında referans olarak aldığımız noktanın bile ne kadar içler acısı bir referans noktası olduğunu ifade etmek isterim. Fakat ülkede var olan yoksulluk öyle içselleştirilmiş ki insanların karınlarını doyurması neredeyse iktisatçılar tarafından bile referans noktası olarak alınıp yeterli düzeyde bulunabilmektedir. Oysa bizim mevzuatımız asgari ücreti tanımlarken, ‘asgari ücret çalışanın beslenme barınma, ulaşım, ısınma, sağlık ve hatta kültürel harcamalarını karşılayacak seviyede olmalıdır’ diyor. Ama biz bu açıklamalardan sadece beslenme kısmını referans alarak asgari ücreti değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu derin yoksulluğa da itiraz etmemiz gerekir.
2024’e ilişkin nasıl bir ekonomiyle karşı karşıya kalacağıma ilişkin yapılan değerlendirmelere baktığımızda ağırlıklı olarak yapılan yorumlarda şu ifadelerle karşılaşıyorum, ‘Şu yerel seçimler bir geçsin ondan sonra iktidar gerçekten uygulamak istediği politikaları hızlı bir biçimde hayata geçirecektir’ yorumlarını değişik mecralarda duyuyorsunuz. Ben bir iktisatçı olarak şu soruyu sormak isterim, eğer ekonomiyi düze çıkaracağınız düşündüğünüz politika araçları varsa bunlar vatandaşın refahına olumlu etki edeceğini düşündüğünüz şeylerde bunları uygulamak için neden yerel seçimlerin geçmesini bekliyorsunuz.
Biz buradan şunu anlıyoruz. Yerel seçimler geçtikten sonra iktidar vatandaşa çok daha ağır maliyetler çıkaracak politikaları hayata geçirmek için oldukça kararlı görünüyor. Ne 2023’te uygulanan politikalar vatandaşın refahını arttıran sonuçlar doğurmuştur ne de 2024 yılında özellikle yerel seçimlerden sonra uygulanması vadedilen program vatandaşın lehine onun refahını arttıracak sonuç doğuracaktır.”