22 Kasım 2024 Cuma

Temel Karamollaoğlu: “Ak Parti İktidara Geldiğinde İlkokula Başlayan Evlatlarımızın Birçoğu Bugün Diplomalı İşsiz”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında, “Ak Parti iktidara geldiğinde hayata gözlerini açan evlatlarımız bugün üniversiteli, o zaman ilkokula başlayan evlatlarımızın birçoğu ise bugün diplomalı işsiz. Kısacası eğitimde kalite ve istikrar sağlanmadan olmaz. Öncelikle kişilere veya siyasi çıkarlara dayalı olmayan uzun vadeli hedefleri ve vizyonu olan bir milli eğitim programı acilen hayata geçirilmeli ama ben bugün iktidarda bulunanların anlayışının bu problemi çözebileceklerine maalesef binde bir ihtimal dahi veremiyorum. Sınav odaklı değil, yaşam becerilerine odaklı bir eğitim anlayışı mutlaka benimsenmelidir. Eğitim sistemi sınavları sadece bir ölçme aracı olarak görmeli, eğitim öğretimin merkezine yerleştirilmelidir” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bugün düzenlediği haftalık basın toplantısında Türkiye’deki eğitim sistemine dair eleştirilerde bulundu. Karamollaoğlu ülkede kalıcı bir eğitim politikası ve kararlılık olmadığını belirterek sınav için eğitim anlayışının eğitimde hakim hale geldiğini savundu.

Karamollaoğlu, özetle şunları söyledi:

“12 EYLÜL VE ARDINDAN YAŞANAN SÜRECİN DERİN İZLERİ BUGÜN HALA SİYASİ VE SOSYAL HAYATIMIZDA GÖRÜNÜR DURUMDA”

“Eylül denince ülkemizde 1980’den bugüne akıllara hemen 12 Eylül gelir. 12 Eylül darbesinin üzerinden tam 43 yıl geçti. Ancak acılar hala tazeliğini koruyor. Siyasi tarihimizin en kara lekelerinden, aşılamayan travmalarından biri olan 12 Eylül ve ardından yaşanan sürecin derin izleri bugün hala siyasi ve sosyal hayatımızda görünür durumda. Ne yazık ki 600 binden fazla insanın gözaltına alındığı, binlercesinin yıllarca hapis hayatı yaşadığı; dahası işkence gördüğü, gencecik insanların idam edildiği, bir milyondan fazla vatandaşımızın fişlendiği bir dönemden bahsediyoruz.

Yıllar sonra kurulan ‘bir sağdan bir soldan astık’ cümlesi de bu darbenin aslında ülkemizin ve milletimizin tamamının hedef alındığını açıkça ortaya koymaktadır. Suçlu, suçsuz ayrımı yapmadan adil olsun diye kendilerine göre, Allah beterinden saklasın. Milli görüş hareketi olarak biz maalesef doğrudan bu darbecilerin hedefindeydik. Partimiz kapatıldı, bizlere siyasi yasak konuldu, birçoğumuz haksız yere cezaevlerinde yattık. Merhum liderimiz Erbakan hocamız da arkadaşlarımızla birlikte en ağır bedelleri biz doğrudan doğruya ödedik. Bu dönemde toplumu bilerek kutuplaştıranların, gençlerimizi ısrarla kamplaştıranların sonuçta ülkemize hangi ağır bedelleri ödettiğini de hep beraber gördük.

“12 EYLÜL’DEN GEREKEN DERSLERİ ÇIKARARAK MİLLET İRADESİNİ TAM MANASIYLA TESİS ETMEK EN ÖNCELİKLİ GÖREVİMİZDİR”

Aradan tam 43 yıl geçti. Bugün maalesef hala bu acı tecrübelerden ders çıkarmayanların olduğunu görüyoruz. Hala kutuplaşmadan, kamplaşmadan siyasi kazanç elde etmeye çalışanlar; insanımızın bir yarısını diğer yarısına düşman göstermeye çalışanlar bilmiyorum ne zaman akıllanacaklar merak ediyorum. Ne zaman ülkemizde iktidarlar kendilerinden farklı düşünenleri fişlemekten, farklı fikirlerini beyan edenleri damgalamaktan vazgeçecekler bilemiyorum. Ne zaman ülkemizde bu tip problemler gündeme gelse hayıflanmadan öteye de maalesef geçemiyorum. Dünün mağdurlarının bugünün zalimleri olduğu bu kısır döngüden ülkemizi ne zaman, nasıl kurtaracağız emin olun bilemiyorum.

Aslında ülkemizi vesayetin üniformalısından, cübbelisinden, takım elbiselisinden, forslusundan hiç ama hiç fark etmez her türlüsünden kurtarmamız gerekiyor. 12 Eylül’den gereken dersleri çıkararak ülkemizde hukuk düzenini hakim kılmak ve millet iradesini tam manasıyla tesis etmek en öncelikli görevimizdir. Cenab-ı Allah milletimize bir daha böylesine acılar, ülkemize de böylesine ayıplar yaşatmasın. Ülkemizde 12 Eylül ayı aynı zamanda yeni başlangıçlarında zamanıdır. Bu dönemde yeni adli yıl başladı, okullarımız açıldı, yakında üniversitelerimiz yeni döneme girecekler. Eğitim her şeyin başıdır ve her ne yapacaksak eğitimle yapacağız. Bunu hiçbir zaman unutmamız gerekir. Her ne adım atacak olursak olalım önce eğitimle başlayacağız. Eğitim açığı başka hiçbir şeyle ikame edilemez.

“HİÇ UNUTMAMIZ GEREKİR Kİ AHLAK AÇIĞININ OLDUĞU BİR YERDE DE ADALET AÇIĞI KAPANMAZDIR”

Tabiri caizse 2A ve 2E birbirinden bağımsız düşünülemez. Birincisi; ahlak ve adalet, ikincisi de; eğitim ve ekonomi. Ahlak açığının olduğu bir yerde, eğitim ve ekonominin düzelme ihtimali yoktur. Hiç unutmamız gerekir ki ahlak açığının olduğu bir yerde de adalet açığı kapanmazdır. Ahlak ve adalet birbirinin tamamlayıcısıdır. Adalet tam manasıyla sağlanmadan ahlaki bir düzen olmaz. Doğru bir ahlak anlayışı olmadan da adalet olmaz. Adalet mülkün temelidir. Bunu da hiçbir zaman unutmamız icap eder. Adalet açığının olduğu bir yerde mutlaka eğitim açığı vardır. Tüm bunların sonucunda ekonomi de ortaya çıkan açıklar yani kötü ekonomi bir sürpriz değil, sonuçtur.

Son yıllarda yaşadığımız problemlerin ve bunların sebep olduğu sonuç ilişkilerini bu bakımdan mutlaka düşünmemiz gerekiyor. Bugün özellikle eğitim alanında yaşadığımız problemlere ve bunların çözüm yollarına ağırlık vermenin doğru olduğu kanaatindeyim. Zira eğitim dönemi başlıyor. Eğitimde en temel de sistem sorunu ve istikrar eksikliği yaşanmaktadır. Maalesef her gelen bakana her gelen müsteşara hatta genel müdüre göre sınav adları, sistemi, müfredat ve kurallar sürekli değişiyor. Dün süslü cümlelerle büyük ideallerle çözüm reçetesi olarak takdim edilenler bugün problemin kendisi haline geliyor.

“ÜLKEMİZDE KALICI BİR EĞİTİM POLİTİKASI VE KARARLILIK YOKTUR”

Ülkemizde kalıcı bir eğitim politikası ve kararlılık yoktur. Sınav için eğitim anlayışı neredeyse hakim hale gelmiş vaziyette. Eşitsizlik okullar arasında zirveye çıkmış durumda. İlkokul, orta, lise fark etmiyor. Bulunduğu bölgeye göre aralarında uçurum var. Köylerle şehirleri mukayese ettiğimiz zaman bu uçurumu daha net bir şekilde görebiliyoruz. Eğitimden istihdama geçişte bir işlevsizlik var. Üniversiteyi bitiriyor, ne yapacağını bilemiyor, bir iş bulamıyor. Öğretmenlik mesleğinin değer kaybı ve çalışma koşullarında ki adaletsizlikler de bunun cabası. Maalesef en son olarak da niteliksiz üniversiteler kavramını kullanmaktan imtina edemeyeceğim.

Öyle üniversitelerimiz var ki öğrencisi bile yok. Neden kuruldu o üniversite, koca binalar, kadrolar tahsis edildi ama öğrencisi yok. Bu anlayışı bu yaklaşımı anlamaktan acizim, kimse de zaten buna akıl erdiremiyor. Bu kadar tutarsız bu kadar garip bir eğitim anlayışına ben dünyanın başka bir yerinde rastlanabileceğini düşünemiyorum. İster kalkınmış, isterse kalkınmakta olan ülkeler olsun. Maalesef niteliği göz ardı ederek sadece niceliği esas alan bir anlayışın neticesi bu. Onun için üstesinden gelemiyorlar ve gelme imkanları da yok. Planlamadan yoksun, eğitimi sadece bina ve betondan ibaret gören bir anlayışın başarılı olma imkanı yoktur. Defalarca tecrübe edildi, sadece ‘yeni’ demekle yeni olunmuyor. Reform olarak takdim edilen her şey problemlere çözüm olmak bir tarafa problemlere gerekçe oluyor.

“AK PARTİ İKTİDARA GELDİĞİNDE İLKOKULA BAŞLAYAN EVLATLARIMIZIN BİRÇOĞU BUGÜN DİPLOMALI İŞSİZ”

Ak Parti iktidara geldiğinde hayata gözlerini açan evlatlarımız bugün üniversiteli, o zaman ilkokula başlayan evlatlarımızın birçoğu ise bugün diplomalı işsiz. Kısacası eğitimde kalite ve istikrar sağlanmadan olmaz. Öncelikle kişilere veya siyasi çıkarlara dayalı olmayan uzun vadeli hedefleri ve vizyonu olan bir milli eğitim programı acilen hayata geçirilmeli ama ben bugün iktidarda bulunanların anlayışının bu problemi çözebileceklerine maalesef binde bir ihtimal dahi veremiyorum. Sınav odaklı değil, yaşam becerilerine odaklı bir eğitim anlayışı mutlaka benimsenmelidir. Eğitim sistemi sınavları sadece bir ölçme aracı olarak görmeli, eğitim öğretimin merkezine yerleştirilmelidir.

Öncelikle ahlaki ve manevi değerlerimiz, eleştirel düşünme, problem çözme ve iletişim becerileri mutlaka öğrencilere kazandırılmalıdır. Bu çerçevede okul önlerinde artış gösteren uyuşturucu ticareti ile de daha ciddi mücadele edilmelidir. Eğitimdeki eşitsizlikler süratle giderilmeli, özellikle köy, belde ve ilçelerimizdeki okulların fiziki alt yapıları iyileştirilmeli ve teknolojik imkanlara kavuşturulmalıdır. Erdoğan’ın yıllar önce alel acele getirdiği tatbikata konan bir konuyu da hatırlatmadan geçmeyeceğim. O yıllarda Tayyip Erdoğan 1 milyon tabletin öğrencilere dağıtılmasını, akıllı tahtalarında her okula yerleştirilmesini söyledi. Bu ne kadar gerçekleştirildi? Neden 1 milyon tablet? Buna ihtiyaç duyan kimler var? Maalesef bunları değerlendirmekten aciziz.

“EĞİTİM VE İSTİHDAM BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALINMALIDIR”

Unutmayalım ki ekonomik olarak dezavantajlı ailelere yönelik burs ve destek programlarının da mutlaka genişletilmesi ve öğrencilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Bu ailelerinin gücüne bırakılmamalıdır. Eğitim ve istihdam bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bu sebeple meslek okullarının ve uygulamalı eğitim programlarının yaygınlaştırılması, öğrencilere hem teorik bilgi hem de pratik beceriler kazandırılması mutlaka gündemde olmalıdır. Nitelikli öğretimin teminatının, nitelikli öğretmen olduğu da hiçbir zaman unutulmamalıdır. Öğretmen yetiştirme süreçlerinin kalitesi mutlaka artırılmalı, öğretmenler arasındaki ücret adaletsizlikleri de giderilmelidir. Öyle bir sistem var ki daha çok çalışan daha az çalışan öğretmenden daha az ücret alıyor bu sistemde. Anlamak mümkün değil. Buna paralel olarak öğretmenlerin barınma ve ulaşım sorunlarına mutlaka çözüm bulunmalı; kira ve ulaşım desteği de bu sebeple sağlanmalıdır.

Üniversitelerin yeniden bilimsel özgürlüğün merkezi haline getirilmesi öncelikli bir siyasi konu olarak ele alınmalı, özellikle de siyasilerin üniversitelere müdahalesi sınırlandırılmalı, özerklikleri mutlaka sağlanmalıdır. Son günlerde şahit olduğumuz bazı konular bizi hakikaten üzüyor. Bir ilahiyat fakültesinin başına teknik bir insan; bir teknik fakültenin başına onunla alakası olmayan başka bir insan tayin edilebiliyor. Bazı üniversiteler maalesef bu sebeple hala öğrencisiz. Öğrencisi olmayan üniversiteler varken yeni üniversite açılmasını ne ile izah edeceğiz bunu bir türlü anlayamıyorum. Bizim kanaatimize göre bundan sonra yeni bir üniversite açılmamalı. Hatta ileri giderek söylüyorum; mevcut üniversiteler gerekiyorsa birleştirilmelidir. Batıda daha gelişmiş olan, kadroları geniş olan üniversiteler; doğuda kadrosuz olan üniversitelerle bir bakıma kardeş üniversite ilan edilmeli böylece açık kapatılmalıdır. Bundan daha tabi bir adım olmaz.”

 

 

İlgili Haberler