Türk lirası erimeye devam ediyor! İşte Dolar ve Euro’da son durum
Tbmm Bütçe Görüşmeleri… Faik Öztrak: “Hükümetin Varlık Barışlarıyla Ülkemiz, Dünyanın Kara Para Yıkama Makinesine Döndü”
CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, TBMM Genel Kurulu’nda, “Çalışanların yarıdan fazlası açlık sınırının altındaki asgari ücrete mahkum. Bu ülkede enflasyon yüzde 60’ın üzerinde. Dünya enflasyon liginde 5’inciyiz. Asgari ücret yılda bir kaç kez belirleniyor ama yüksek enflasyon nedeniyle en çok 2 ay dayanabiliyor, açlık sınırının altına düşüyor. Sonra da hükümet ‘bu yıldan itibaren asgari ücreti yılda bir kez belirleyeceğim’ diyebiliyor. Bu enflasyonun faturasını çalışana kesmektir. Bu düzende milletimizin cüzdanı boşalırken, kara paracıların, faiz lobilerinin, döviz baronlarının, 5’li çetelerin, yandaş müteahhitlerin kasaları doluyor. Hükümetin varlık barışlarıyla ülkemiz, dünyanın kara para yıkama makinesine döndü. Kara paracılar geldi, dürüst yatırımcı bırakın yeni yatırımı olanı da kapatıp gitti. Hükümet Türkiye’yi Uganda’yla, Tanzanya’yla, Mozambik ile birlikte Mali Eylem Görev Gücü’nün gri listesine düşürdü” dedi. Öztrak ayrıca, “Sorunun sebebi olanlar, çözümün adresi olamazlar. Yapılacak ilk iş 31 Mart seçimlerinde iktidarı hezimete uğratmak, erken genel seçime zorlamaktır. Bu kriz ancak adaleti ve hukuk devletini yeniden tesis edecek, verimliliği ve üretimi artıracak, büyümenin milletimizin tamamını kucaklamasını sağlayacak ve her alanda sürdürülebilirliği temin edecek bir program uygulayacak yeni ve güvenilir bir yönetimle atlatılabilir” diye konuştu.
TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul’da bugün Hazine ve Maliye Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Bakanlığın bütçesi üzerine söz alan CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak şunları söyledi:
“SARAY 10 YILDA DEVLET VE EKONOMİ YÖNETİMİNDE KRİZ ÜSTÜNE KRİZ ÇIKARDI”
“Bugün yaşadığımız sıkıntıların kökleri bundan 10 yıl öncesine dayanıyor. Erdoğan’ın, ‘Alışılmış bir Cumhurbaşkanı olmayacağım’ dediği 2014’ten bu yana ülkemiz de, milletimiz de günyüzü görmedi. Saray 10 yılda devlet ve ekonomi yönetiminde kriz üstüne kriz çıkardı. Başbakanken el ele verip, adaletin terazisini birlikte bozduğu ortağı 2016 yılında darbeye kalkıştı, milletimiz darbeyi önledi. Erdoğan, ‘Fırsat bu fırsat’ dedi. Önce OHAL ilan etti sonra baskın Anayasa değişikliğiyle ucube tek kişilik rejimi millete dayattı. Bugün Erdoğan yine bildiğini okumaya devam ediyor. Tarikatların, cemaatlerin devletin kılcal damarlarına girmesine yine göz yumuyor. Bakanları bunlarla protokoller yapıyor.
Erdoğan otoriterleştikçe, hukuk devletinden uzaklaştıkça milletimizin geliri de güneş görmüş kar gibi eriyor. 2023’e geldik kişi başına gelirimiz hala 2013’ün altında. Sarayın kibri yüzünden koskoca bir 10 yılı kaybettik. Son yıllardaki hormonlu büyüme enflasyonu ve cari açığı azdırdı, milletimizin büyük çoğunluğunu dışladı, orta direği çökertti ama bu kürsüden Cumhur İttifakı sözcüleri bu sağlıklı büyümeyle övünebiliyorlar. UNICEF’in raporuna göre çocuk yoksulluğu sıralamasında Kolombiya ile birlikte en alttayız. Gençlerimiz yurt dışına kaçıyor. Bir nesli kaybediyoruz, bunun telafisi yok. Son yıllarda şirket karları rekorlar kırarken, hükümetin yanlış politikaları sonucunda emeğin milli gelirden aldığı pay düşüyor.
“ÇALIŞANLARIN YARIDAN FAZLASI AÇLIK SINIRININ ALTINDAKİ ASGARİ ÜCRETE MAHKUM”
Çalışanların yarıdan fazlası açlık sınırının altındaki asgari ücrete mahkum. Bu ülkede enflasyon yüzde 60’ın üzerinde. Dünya enflasyon liginde 5’inciyiz. Asgari ücret yılda bir kaç kez belirleniyor ama yüksek enflasyon nedeniyle en çok 2 ay dayanabiliyor, açlık sınırının altına düşüyor. Sonra da hükümet ‘bu yıldan itibaren asgari ücreti yılda bir kez belirleyeceğim’ diyebiliyor. Bu enflasyonun faturasını çalışana kesmektir. Bu düzende milletimizin cüzdanı boşalırken, kara paracıların, faiz lobilerinin, döviz baronlarının, 5’li çetelerin, yandaş müteahhitlerin kasaları doluyor. Hükümetin varlık barışlarıyla ülkemiz, dünyanın kara para yıkama makinesine döndü. Kara paracılar geldi, dürüst yatırımcı bırakın yeni yatırımı olanı da kapatıp gitti. Hükümet Türkiye’yi Uganda’yla, Tanzanya’yla, Mozambik ile birlikte Mali Eylem Görev Gücü’nün gri listesine düşürdü.
Sayın Şimşek’in gelir gelmez ilk işi, ‘Türkiye’yi bu listeden çıkaracağız’ demek olmuştu. Ama aylar geçti. Türkiye hala para aklayan, terörün finansmanına engel olamayan ülkelerin izlendiği gri listede. Vitrin değişikliğiyle ülkeye akacağı söylenen milyarlarca dolarlık yatırımlarda haliyle gelmiyor. Çünkü güven yok. Yatırımcılar Erdoğan’ın vitrine koyduğu Hazine ve Maliye Bakanı’nı daha bir kaç yıl önce Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığını biliyor. 2014’ten bu yana 5 yıllığına atadığı Merkez Bankası Başkanlarını laf dinlemedikleri için 6 defa yani bir buçuk yılda bir değiştirdiğini biliyor. Damadıyla bir olup 2018 seçimlerinde Merkez Bankası’nın kasasındaki 128 milyar doları bankanın arka kapısından tüm kuralları çiğneyerek buharlaştırdıklarını da anımsıyor.
“HERKES BİLİYOR GEMİNİN SU ALDIĞINI VE KAPTANIN YALAN SÖYLEDİĞİNİ AMA HERKES CEBİNE KONUŞUYOR”
‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ keramatiyle enflasyonu hortlattığını, paramızı pul ettiğini, son seçim döneminde de döviz kurunu tutmak için Merkez Bankası’nın kasasından bir 199 milyar dolar daha boşalttığını, dövizler bitince de ekonominin başına Kur Korumalı Mevduat denen belayı musallat ettiğini hiç kimse unutmuyor. ‘Faiz Nass’tır, Nass ortadayken sana bana ne olur’ diyen Erdoğan son 21 yılda faiz lobilerine milletin kesesinden her yıl 27 milyar dolar, her ay 2 milyar 227 milyon dolar, her gün 73 milyon 251 bin dolar, her saat 3 milyon 52 bin dolar faiz ödedi. Erdoğan’ın 21 yılda ödediği toplam 559 milyar dolar faiz kendisinden önceki hükümetlerin 28 yılda ödediği faizin tam iki katı. Herkes biliyor zarların hileli olduğunu, bu oyunda fakir fakir kalır, zengin zenginleşir. Herkes biliyor geminin su aldığını ve kaptanın yalan söylediğini ama herkes cebine konuşuyor.
Saray yatırımcıya güven vermiyor. Güven olmadıkça da ekonomide istikrarı sağlamanın faturası yükseliyor. Yeni ekonomi kadrosu iş başına geldikten sonra faizleri 5’e katladı ama temiz para gelmedi. Paramızın değer kaybı durmadı, enflasyon düşmedi, yönetim de patinaja başladı. Şimdi bir dedikleri bir dediklerini tutmuyor. Sayı Şimşek çıkıyor büyükşehirlerde kiraların düştüğünü söylüyor, ertesi gün Merkez Bankası Başkanı Erkan, ‘İstanbul’da kiralar Manhattan’dan daha pahalı, annemlere yerleşmek zorunda kaldık’ diyor. Bakan çıkıyor ‘çekirdek enflasyon düşüyor’ diyor, başkan çıkıyor, fiyatları TÜİK yerine apartman görevlisi Sadık ağabeyine sorduğunu söylüyor.
“KUR KORUMALI MEVDUAT GARANTİSİ İÇİN ÖDENEN MİLYARLARIN YÜKÜ YİNE VERGİ MÜKELLEFLERİNİN SIRTINA KALIYOR”
Bu hükümet temmuz ayında Kur Korumalı Mevduatın yükünü bütçeden Merkez Bankası’na aktardı, Meclis’in denetiminden kaçırdı. Merkez Bankası’nın bu yıl Haziran ayında 81 milyar lirası olan kesinleşmemiş zararı, Kur Korumalı Mevduatı devraldıktan sonra 18 Aralık itibariyle 851 milyar liraya ulaştı. Bu şu anda önümüzdeki bütçe açığında görmediğimiz bir kaç yüz milyar liranın Merkez Bankası’nın bilançosunda saklı olduğunu gösteriyor. Kasım ayı itibarıyla ödeyeceği faiz iç borcun anaparasını geçmesine rağmen Hazine açığının çok üstünde borçlanmaya devam ediyor. Anlaşılan o ki varsıllara Kur Korumalı Mevduat garantisi için ödenen milyarların yükü yine vergi mükelleflerinin sırtına kalıyor.
Esas görevi enflasyonu düşürmek olan Merkez Bankası Başkanı ise bu likidite baskısına rağmen AK Parti Genel Başkanı’na, ‘Bize 3 alan söyleyin parayı basıp şahlandıralım’ diyor. Nerede kaldı enflasyonla mücadele, nerede kaldı Merkez Bankası’nın bağımsızlığı? Tüm bunlar yönetilemeyen, savrulan bir ekonomi manzarasıdır. Böyle giderse Merkez Bankası daha çok faiz artırır. İşsizlik ve hayat pahalılığı da her gün biraz daha ağırlaşır.
“ERDOĞAN YÖNETİMİNDE DÖVİZ YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE KUR RİSKLERİ OLAĞANÜSTÜ BOYUTLARA ULAŞTI”
Erdoğan yönetiminde döviz yükümlülükleri ve kur riskleri olağanüstü boyutlara ulaştı. Dış borç 4’e katlanarak 476 milyar dolara çıktı. Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde ödemesi ya da çevirmesi gereken dış borç 220 milyar dolar. Bir de dış borç istatistiklerinde görülmeyen riskler var. Bunların başında son 8 yılda bütçeden 14 milyar 589 milyon dolar ödediğimiz adrese teslim kamu özel iş birliği projeleri geliyor. Bu projeler için verilen 153 milyar dolarlık garanti 2045 yılına kadar uzanıyor. Yine 93 milyar dolar büyüklüğündeki Kur Korumalı Mevduat garantileri var. Bu döviz yükümlülükleri ve kur risklerine karşılık Merkez Bankası’nın döviz kasası net olarak 53 milyar dolar açık veriyor. Bu tablo ekonomide oyun alanını daraltıyor, güven açığını daha da büyütüyor.
Yeni ekonomi yönetimi de güçlü çipa ihtiyacının farkında. IMF ile çay partilerinde seçimden sonra uygulayacakları programı konuşuyorlar. Bu krizlerden hızla çıkmak mümkün. 2001’de uygulanan güçlü ekonomiye geçiş programıyla bunu başarmıştık. Son seçimlerden önce 2 bin 300’den fazla somut hedef, politika ve proje içeren Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni bunun için hazırlamıştık. İş başına gelseydik ülkeye temiz para yağacaktı. Sorunun sebebi olanlar, çözümün adresi olamazlar. Yapılacak ilk iş 31 Mart seçimlerinde iktidarı hezimete uğratmak, erken genel seçime zorlamaktır. Bu kriz ancak adaleti ve hukuk devletini yeniden tesis edecek, verimliliği ve üretimi artıracak, büyümenin milletimizin tamamını kucaklamasını sağlayacak ve her alanda sürdürülebilirliği temin edecek bir program uygulayacak yeni ve güvenilir bir yönetimle atlatılabilir.”