YÖK LİDERİ ÖZVAR: “SORULARIN SIZDIRILIP SIZDIRILMADIĞINA DAİR AÇIKLAMAM KELAM KONUSU DEĞİL”
Stk’lar Akbelen’de On Gündür Devam Eden Kesimi Protesto Etti… Avukat Arif Ali Cangı: “Devlet Şayet Hukuka Uygun Davranmıyorsa, Zorbalık Yapıyorsa Direnmek Meşrudur”
HABER: EMRE SERCAN İKE – KAMERA: MEHMET MEHMETLİOĞLU
Sivil toplum kuruluşları, siyasetçiler ve doğaseverler, maden sahasının genişletilmesi için Muğla Akbelen Ormanı’nda 10 gündür süren ağaç kesimini protesto etti. Avukat Arif Ali Cangı, “Bu ağaçların kesilmesinin nedeni, YK Enerji’nin Yeniköy-Temelköy Termik Santralı için ihtiyacı olan kömürü sağlamak. Bununla da bitmeyecek, Akbelen Ormanı maden ocağı haline gelirse devam edecek. 220 bin dönümlük bir araziden bahsediyoruz. Önce Çamköy ve bölge tamamıyla maden ocağı haline getirilecek. Bundan sonraki aşama, Çevresel Etki Değerlendirme sürecini işletmeden maden ocağını açmak olacak. Bu yapılan zorbalıktır, zorbalığa karşı direnme hakkı vardır. İdare, devlet şayet hukuka uygun davranmıyorsa, zorbalık yapıyorsa insanlığın kazandığı en önemli kazanım, direnmek meşrudur” dedi.
Sivil toplum kuruluşları, siyasetçiler ve doğaseverler, maden sahasının genişletilmesi için Muğla Akbelen Ormanı’nda ağaçların on gündür kesilmesini protesto ettiler. STK’lar ve doğaseverlerin protestosuna CHP Muğla milletvekilleri Cumhur Uzun ve Gizem Özcan ile Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı da destek verdi. STK’lar adına söz alan Tarım Orman-İş Genel Başkanı Şükrü Durmuş, şunları söyledi:
“ORMANIN ESAS FONKSİYONEL GÖREVİ EKOLOJİK FAYDADIR”
“Akbelen bizim için çok önemli. Yıllardır burada direnen arkadaşların mücadelesi Türkiye’yi değil dünya ölçeğine ulaştı. İnsanın yaşam alanına sahip çıkıyorsunuz, geleceğimize sahip çıkıyorsunuz. Ben 45 yıllık orman emekçisiyim, ormancıyım. Ormancı olmam nedeniyle başta Akbelen köylülerinden, doğaseverlerden, doğa dostlarından özür diliyorum çünkü yıllarca bizler ormanları suçlulardan koruduk ama ne yazık ki geldiğimiz dönemde halk, ormanları ormancılardan koruyor. İşte sorun buradadır. Bizimle mücadele edenler halkın ormancılarıdır ama ne yazık ki bu kurumu yönetenler hainlerdir, orman hainleridir, orman katliamcılarıdır ve katillerdir. Çünkü orman sadece ekonomik fayda yaratmaz, ormanın esas fonksiyonel görevi ekolojik faydadır. Yani insanın yaşamına dokunmaktır orman. Eğer insanlar hala temiz havayı soluyorsa ve hala temiz suyu içebiliyorsa burada ormanın ve ağacın sağladığı faydayı görmek gerekir.
“BAKANLIK; İSTEDİĞİ YERİ YANDAŞINA, SERMAYEYE PEŞKEŞ ÇEKİYOR”
Dünyadaki kapitalist anlayışın özünde insan yok, insan hakları yok. Özellikle Türkiye’de son 20 yılı aşkın süredir ülkeyi yöneten AKP iktidarı ne yazık ki yaşam alanlarımızı sermayeye ve çetelere peşkeş çekiyor. İşte yaşadığımız vahşet budur. Buna karşı mücadele etmemiz ve direnmemiz gerekir. Özellikle son 5 yılda Konya büyüklüğünde alan izin olarak ya çok uluslu maden şirketlerine ya da enerji şirketlerine tahsis adı altında peşkeş çekildi. Kamusal fayda için zaman zaman orman alanları kullanılır ama burada toplumun genel faydası düşünülür. Nedir o kamusal fayda? Bir enerji nakil hattı, kamusal faydadır. Su hattı, kamusal faydadır. Yol, kamusal faydadır. O bile izne tabi ve teknik bir heyetin talebiyle verilir. Burada parlamenterler var, bu anlamıyla bizlere karşı da sorumlular. 2018’de parlamentoda 6831 sayılı Orman Kanunu’nda değişiklik yapıldı ve ek 16 maddeyle birçok alanın orman dışına çıkarılmasının önü açıldı. Bu yetki tek kişiye verildi. Yani, şahsım lideri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a. Dilediği yeri, dilediğine peşkeş çekme hakkı. Oysa yasalar çok açık. 2-b diye bir olay var. Orman eğer orman dışına çıkacaksa bilim ve fen bakımından orman vasfını yitirmesi gerekir. Buna bilim kurulu, akademisyenler, üniversiteler, kurumun yetkili insanları ve bakanlık karar vermesi gerekirken tümünü yok sayıp, istediği yeri yandaşına, sermayeye peşkeş çekiyor. Akbelen’in öne çıkması buradaki aktivistler ve doğaseverlerin direncidir.
“BURADA BİR İHANET YAŞANIRKEN BU ALANIN SERTİFİKALI OLMAMASI GEREKİR”
Aynı zamanda biz, Orman Yönetimi Konseyi (FSC) denetçileriyiz. Bu alanda denetim yapacağız bugünden itibaren. 3 ülkeden denetçi arkadaşlar gelecek. Denetim şu, sürdürülebilirlik ormancılık, çevrenin korunması, doğanın korunması, işçi haklarının korunması konusunda kriterler oluşturulmuş. Eğer bu kriterlere uyuluyorsa sertifika veriliyor, eğer uyulmuyorsa sertifika iptal olur. Neden sertifika? Ormanlardan kesilen ağaçların yurt dışına satılabilmesi için sertifika bir maskedir. Aslında Muğla’nın hiçbir yeri sertifikalı olmaması gerekir çünkü FSC yönergesine aykırıdır. Bu anlamıyla bizler yapacağımız bağımsız denetimde raporumuz vereceğiz. Burada bir ihanet yaşanırken bu alanın sertifikalı olmaması gerekir. Ormanın korunması, doğanın korunması ve işçi haklarının, çalışan haklarının korunması konusunda da elimizden geleni yapacağız.”
Avukat İsmail Hakkı Atal, şöyle konuştu:
“SADECE BURANIN DEĞİL, ÇANAKKALE’DE KESİLEN 350 BİN AĞACIN DA SORUMLUSU OLAN ORHAN TAVLI GÖREVDEN ALINMALI”
“Anayasa’nın 169. maddesi çok açık ve hiçbir istisna tanımaksızın ‘Ormanlara zarar verebilecek hiçbir eyleme müsaade edilemez’ diyor. Şu anda burada işlenen anayasal suçun kendisi kanunsuz emir vererek Jandarma korumasında işleten baş sorumlu Muğla Valisi Orhan Tavlı’dır. Muğla Valisi Orhan Tavlı 2016-2020 arasında Çanakkale’de görev yaparken de Alamos Gold’un; sömürgeci, işgalci Kanadalı Alamos Gold’un Kazdağları’nda 350 bin ağaç kesmesine vasıta olmuştur. Orayı koruma altına alıp 350 bin ağacımızı kestirmiştir. Şimdi de burada Akbelen’e geldi, buradaki ağaçları kestiriyor. Dolayısıyla Muğla Valisi Orhan Tavlı’nın, anayasal suçlu Orhan Tavlı’nın görevine son verilmesi biz yaşam savunucuları için son derece önemli. İki gün önce biz Orhan Tavlı’yı Anayasa’nın 169. maddesini ihlal suretiyle anayasal suç işlemek ve bu suretle Mahalli İdareler Kanunu’na göre kendisinin tesis etmekle, sağlamakla yükümlü olduğu kamu düzenini bizzat kendisi bozduğundan, anayasal suç işlediğinden hakkında soruşturma açılarak neticeten hakkında dava açılması, Yargıtay ilgili ceza dairesinde dava açılması için İçişleri Bakanlığı’na ve CİMER’e şikayette bulunduk. İkizköy dostları olarak tüm gruplarla paylaşıyoruz. Burada bu şikayetin kitlesel olarak yapılması ve bu orman suçlarının sorumlusu, sadece buranın değil, Alamos Gold’un kestiği 350 bin ağacın da sorumlusu Orhan Tavlı’nın görevden alınması için tüm kamuouyunu, tüm meslek örgütlerini CİMER’den ve İçişleri Bakanlığı’na şikayet başvurusunda bulunmaya çağırıyoruz.
Orman İdaresi Valililiğe bağlı değil ve bu aynı zamanda valinin bir de yetki gaspı yaparak suç işlediği bir mevzu. Dolayısıyla Orman İdaresi’nin bağlı olduğu kurumları aşarak Vali, İl Jandarma Komutanı’na da emir vermek suretiyle halkın çocuklarını karşı karşıya getiriyor. Burada arkada duran askerlerin de kiminin anası, babası Afşin-Elbistan Termik Santrali’nden zehirleniyor. Kimisi bu iktidarın Erzincan’ı teslim ettiği, sattığı, siyanürlü altın madenciliği yapılan Erzincan-İliş’te zehirleniyor. Dolayısıyla bu ülke halkı, 86 milyon zehirleniyor. Kim zehirlenmiyor? LİMAK’ın sahibi Nihat Özdemir ve İÇTAŞ’ın sahibi İbrahim Çeçen.”
Avukat Arif Ali Cangı da Akbelen’deki direnişin devam etmesi gerektiğine dikkat çekerek şunları söyledi:
“DEVLET ŞAYET HUKUKA UYGUN DAVRANMIYORSA, ZORBALIK YAPIYORSA DİRENMEK MEŞRUDUR”
“Bu görüntü çok kötü tabii ki ancak bunun devamı var. Şu anda yol gibi açılan yer, aslında açılan maden ocağının yolunu oluşturuyor. O yoldan sonrasına kimseyi sokmayacaklar. Bu ağaçların kesilmesinin nedeni, YK Enerji’nin Yeniköy-Temelköy Termik Santralı için ihtiyacı olan kömürü sağlamak. Bununla da bitmeyecek, Akbelen Ormanı maden ocağı haline gelirse devam edecek. 220 bin dönümlük bir araziden bahsediyoruz. Önce Çamköy ve bölge tamamıyla maden ocağı haline getirilecek. O yüzden bu aşamadan sonra yapılan bu katliamın, kıyımın hesabının sorulmasının yanı sıra Meclis’te bu konuşulacak. Hepimiz her yerde konuşuyoruz, itirazımızı dile getiriyoruz. Şimdi Akbelen Ormanı’nın maden ocağı haline getirilmesine engel olma zamanı. Şayet burada maden ocağını açtırtmaz isek 5-6 yıla kalmaz bu orman eski haline gelir ve bu işlemler ne yazık ki özelleştirme statüsü içinde verilen teşviklerle, verilen yasal prosedürlerdeki gevşemelerle Çevresel Etki Değerlendirmesi yapılmadan yapılıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı 28 Kasım 2020 tarihinde izin verdi. Ardından maden ocağını açamadılar buradaki direniş sayesinde. Ama mahkeme kararı çıkmadan oldu bittiye getirmeye çalıştılar, bunu yaptılar. Bundan sonraki aşama, Çevresel Etki Değerlendirme sürecini işletmeden maden ocağını açmak olacak. Bu yapılan zorbalıktır, zorbalığa karşı direnme hakkı vardır. İdare, devlet şayet hukuka uygun davranmıyorsa, zorbalık yapıyorsa insanlığın kazandığı en önemli kazanım, direnmek meşrudur.”