Yalçın Karatepe’den Asgari Ücret Yorumu: “Asgari Ücret, Çalışanların İnsanca Yaşayabilecekleri Düzeyde Bir Seviye Olmalıdır, Bunun 17 Bin Lira Olmadığını Hepimiz Biliyoruz”
Sezai Temelli: Emekçi Halkın Bütçesi Hayata Geçmediği Sürece Hiçbir Sorunun Çözülemeyeceğini Çok İyi Biliyoruz
HEDEP Muş Milletvekili Sezai Temelli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı’nın bütçe görüşmelerinde; “Bütçenin yüzde 25’i açık olabilir mi? Bir bütçenin yüzde 25’i açıksa bu zaten ciddi bir soruna işaret ediyor. Enflasyonla mücadele ettiğimiz bir dönemde, diyelim istikrar aradığımız bir dönemde, ekonomide çok ciddi anlamda belli sorunların çözümünün arandığı bir dönemde 2,6 trilyonluk bütçe açığı var. 2,2 trilyonluk vergi harcaması var. 1,3 trilyona yakın faiz harcaması var. Bu rakamları alt alta koyup baktığınızda zaten dehşete düşersiniz. Bu rakamlara baktığınızda bu ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz” dedi. Temelli ayrıca, “Emekçi halkın bütçesi hayata geçmediği sürece hiçbir şekilde bu sorunların çözülemeyeceğini çok iyi biliyoruz” diye konuştu.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bugün Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçeleriyle 2024 yılı Gelir Bütçesi, 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2022 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin maddeleri görüşülüyor. HEDEP Grubu adına söz alan Muş Milletvekili Sezai Temelli, şöyle konuştu:
“YOKSULLUKLA MÜCADELEDE ACİLEN BİR PROGRAMA İHTİYAÇ VAR”
“Buradaki tartışma başlıkları önemli. Her ne kadar bütçeye yansımasa da siyasete yansıyacaktır, siyaset bunu dikkate almak zorundadır, alacaktır da.
Nedir bu tartışma başlıklarının başında gelen? Kuşkusuz Kürt sorunudur. Kürt meselesini çözmek önemlidir, bu sorunu yok saymak mümkün değil. 20 yıllık iktidar tarihinize baktığınızda, iktidara geldiğiniz ilk döneme baktığınızda da bu sorunun ne kadar önemli bir sorun olduğu bizzat tarafınızca tespit edilmiş, bu soruna dair de ne zaman içinde bazı adımlar atılmış.
Bir başka tartışma başlığı ki, Türkiye’de belki de Kürt sorununu besleyen ya da Kürt sorunu tarafından beslenen ama her ikisinin de birlikte ele alınması gerekli olduğu bir başlık, o da tabii ki yoksulluk sorunun. Bu ülkede çok ciddi, yapısal, giderek derinleşen, yayılan, yaygınlaşan bir yoksulluk sorunu var. Yoksullukla mücadelede acilen bir programa ihtiyaç var.
Bütçe hakkı her geçen yıl giderek yok sayıldı, adeta bütçe, bütçe hakkından koparıldı. Oysa bütçe hakkı toplumsal bir haktır. Her şey bütçelerle başlar. Toplum olmanın en önemli, belki de en belirleyici adresi bütçelerdir. Oysa bütçe hakkı yok. Bütçe hakkı olmadığı zaman buna bağlı olarak denetim mekanizması da yok. Dolayısıyla biz gerçek anlamda bütçeleri denetleyemiyoruz.
Bütçe hakkı ne kadar önemlidir? Toplumun hukukla, hukuk devletiyle belki de en çok bağı olan, en çok etki yaratan unsur olmasıyla da önemlidir. Bugün Türkiye’de en çok etki yaratan unsur olması bakımından da önemlidir. En son Yargıtay kararı Türkiye’nin nasıl bir hukuk garabeti içinde yaşadığını hepimize gösterdi.
“ÜLKENİN ÖNEMİ BİR KESİMİ KAYYUMLARLA YÖNETİLİYOR, ÜLKENİN ÖNEMLİ BİR KESİMİNİN BÜTÇE HAKKIN GASBEDİLMİŞ DURUMDA”
Siyasetin özgürleşmesinin önünde büyük engeller var. Siyaseti özgürleştirmenin yolu bütçenin katılımcı olmasından geçiyor. Oysa, ülkenin önemli bir kesimi kayyumlarla yönetiliyor, ülkenin önemli bir kesiminin bütçe hakkı zaten gasbedilmiş durumda, yani yerel bütçelerden bahsediyorum. Halbuki yerel bütçeler ile merkezi bütçeler arasında bir uyumun olması, o ülkenin demokratikleşmesi ve siyasetin özgürleşmesi anlamında çok önemli bir yeri işaret eder.
Türkiye 100 yıllık geçmişiyle hiçbir zaman demokratikleşemedi maalesef gerçek anlamda demokratik bir ülke olamadık. Zaman zaman kusurlu demokrasi kategorisine girdik.
“HİÇBİR İNİSİYATİF HAKKININ TANINMADIĞI BİR BÜTÇE ANLAYIŞI GÖRÜYORUZ”
Bu tek adam rejimi, bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütçeleri de ister istemez sisteme bağlı olarak vesayet sistemini yeniden üretiyor. Bunun sonucu olarak da sorunları çözen, toplumsal refahı önceleyen, toplumun demokratik gelişimine katkı yapan bir bütçe yapımından çok vesayet sistemini, otoriter rejimi katılaştıran, güçlendiren bir yere geçiyor. Şimdi böyle olduğunda da hiçbir sahici soruna gerçek soruna maalesef çözüm üretemiyoruz.
Bugün kendi özelinde dile getirdiğimiz kalemlerin ötesinde bütün bakanlıkların bütçeleri de aynı şekilde bir Cumhurbaşkanlığı bütçesi anlayışıyla ortaya koyulur ki, vesayetçi dediğimiz meselenin bir özelliği de burada ortaya çıkar. Dolayısıyla biz bakanlara soru soruyoruz ya da bakanların bütçelerine dair öneriler veriyoruz. Bakanların burada inisiyatif alamadığını görüyoruz. Hatta iktidar partisi mensupları bile inisiyatif alamıyor. Yani bir paket var, bu paketi alıp kullanacaksınız. Dolayısıyla hiçbir inisiyatif hakkının tanınmadığı bir bütçe anlayışını burada görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı bütçesinin kalemleri de aslında tam da bu söylediğimiz şeyi bize açıklıyor. Örneğin hangi kalemleri var? Milli İstihbarat Teşkilatı, Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Diyanet Başkanlığı, İletişim Başkanlığı, bu kalemler yan yana getirildiğinde aslında bir mühendisliği bize anlatıyor. Bir yönetsel mühendisliği anlatıyor. Nedir bu? Zor ve ideolojik aygıtlarla bir bütçe tasarlanacak ve bir toplum yönetilecek?
Örneğin MİT artık sadece bir istihbarat teşkilatı olmaktan çok, güvenlikçi anlayışın, bir tedbir devletinin, bir kontrol devletinin aparatına dönüşmüş durumda. Yaptığı operasyonların hukuksuzluğu, hukuk dışılığı bunu aslında ifade ediyor. Örneğin diyor ki, ‘Sınır ötesinde şu operasyonu yaptık, etkisiz hâle getirdik’. Hangi hukukla? O kişiye yönelik o operasyonun kararı hangi yargı merciinde verildi, hangi hükümle bu operasyon yapıldı, bilmiyoruz. Bir çatışma ortamında insanlar ölebilir, bir çatışma ortamında etkisizliği konuşabilirsiniz. Ama ortada böyle bir şey yok. Birileri gidiyor, birilerini infaz ediyor, geliyor ve televizyonda akşam haberlerinde bir bakıyoruz ki, ‘MİT’in sınır ötesi operasyonda şu kişi etkisiz hale getirildi.’ Bu kişiyle ilgili hükmü kim vermiş ve bu yöntem meşru mudur, hukuka dahil midir? Bence değildir. Olmadığı zaten bütün uluslararası hukuk mecralarında da çok net dile getiriliyor.
Fonların Türkiye ekonomisinde nasıl sorunlar yarattığını geçmişte 80’lerden çok iyi biliyoruz. Ama şimdi devasa fonlarla karşı karşıyayız. Türkiye Sigorta Fonu, Türkiye Varlık Fonu, Savunma Sanayi Destekleme Fonu, devasa rakamlar var ve denetim dışı, kontrol dışı. Buradaki icraatların bütçenin denetiminin dışına çıkması zaten bir ülkenin demokrasi ölçülerinden aslında bir yanıyla farklı gösterimi olarak karşımıza geliyor. Neden? Çünkü denetlenemiyor, toplum denetleyemiyor.
“BİR BÜTÇENİN YÜZDE 25’İ AÇIKSA BU ZATEN CİDDİ BİR SORUNA İŞARET EDİYOR”
Bütçenin yüzde 25’i açık olabilir mi? Bir bütçenin yüzde 25’i açıksa bu zaten ciddi bir soruna işaret ediyor. Enflasyonla mücadele ettiğimiz bir dönemde, diyelim, istikrar aradığımız bir dönemde ekonomide çok ciddi anlamda belli sorunların çözümünün arandığı bir dönemde 2,6 trilyonluk bütçe açığı var. 2,2 trilyonluk vergi harcaması var. 1,3 trilyona yakın faiz harcaması var. Bu rakamları alt alta koyup baktığınızda zaten dehşete düşersiniz. Bu rakamlara baktığınızda bu ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz? Daha sizin burada konuşmalarınız kaydolmadan Merkez Bankası Başkanı çıktı ne dedi biliyor musunuz? Bizi doğrulayan şey buydu, dedi ki, ‘Enflasyon henüz pik yapmadı.’ Yani tepe noktasını görmedi. Ne zaman görecek? Merkez Bankası Başkanı dedi ki, ‘Mayısta görecek’, yani mayısa kadar enflasyon yükselecek, yıl sonu enflasyon tahminini de 7 puan arttırdı ve evvelsi gün, yanılmıyorsam, faizler 5 puan daha arttı, yüzde 40 oldu. Eğer mayısta enflasyon yükselecekse mayası kadar faizler de düşecek. Bu demek ki, sizin hiçbir hesabınız zaten tutmayacak. Şimdi 2,6 trilyonluk açığın finansmanı ayrı bir sorundu ama o finansmanı sağlarken yeniden bir açık vermeye devam edecek bir bütçeyle de karşı karşıyayız. Peki böyle bir durumda en yakıcı sorunlardan biri olan gelir dağılımı nasıl düzelteceğiz? Böyle bir durumda halkın bu zamlarla boğuşurken, günlük temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde o halka destekleri nasıl sağlayacağız?
“BU YÖNTEMLE NE ENFLASYON DÜŞECEK NE DE EKONOMİDE SAĞLIKLI BİR GİDİŞAT SAĞLANABİLECEK”
Borçlanmaya devam edeceksiniz ve gelir dağılımı daha da bozulacak. Bunlar sırf muhalefet olsun diye değil, bunlar tam da burada bir iktisatçının size söylediği şeyler yani hani çok yerli diyorsunuz ya, evet, ben yerli bir iktisatçıyım. İngiltere’den, Amerika’dan getirdiğimiz iktisatçılarla bu sorunlara çözüm bulamayacaksınız. Çünkü onların öğretisi her zaman için emperyalizmin, kapitalizmin merkezleri üzerinden geliştirilen şeyler. Dolayısıyla bu yöntemle ne enflasyon düşecek ne borçlanma azalacak ne de ekonomide sağlıklı bir gidişat sağlanabilecek. Yapısal sorunları çözmek, her şeyden önce bütçenin kompozisyonunu değiştirmek, silaha değil barışa, insanların ihtiyaçlarını karşılayacak alanlara kaynakların aktarılmasının önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz.
“EMEKÇİ HALKIN BÜTÇESİ HAYATA GEÇMEDİĞİ SÜRECE HİÇBİR SORUNUN ÇÖZÜLEMEYECEĞİNİ ÇOK İYİ BİLİYORUZ”
Partimizin çok önemli bir bütçe çalışması var size de takdim etmiştim, emekçi halkın bütçesi. Dolayısıyla emekçi halkın bütçesi hayata geçmediği sürece hiçbir şekilde bu sorunların çözülemeyeceğini çok iyi biliyoruz.”