MSB: UZMAN ÇAVUŞ HALİL YILDIZ VE KONTRATLI ER FIRAT GÜNER ŞEHİT OLDU
Selçuk Özdağ: “Bu Çocuklarımızı Teröristlerin Açık Hedefi Haline Getirip Sahipsiz Bırakılmasının Tek Bir Sorumlusu Çıkmayacak Mı”
Saadet Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ, “Her defasında acımız büyük, şehitlerimize rahmet ve yakınlarına baş sağlığı diye tweet’ler atarak bu yaralar asla iyileşmez. Vatan evlatlarımızın kanı üzerinden siyaset yapan, ikbal devşiren ne kadar ikiyüzlü karanlık figür varsa, maalesef bu milletin umutlarını öldürüyor. Her konuda olduğu gibi, terörle mücadele konusunda da bir şey yapmak yerine yapıyormuş gibi görünmekten vazgeçin artık. Sınır ötesinde, dağ başında, eksi 20 derecede, yalap şalap çadırlarda beklettiğiniz vatan evlatlarının buralarda beklemesinin tek bir gerekçesini söyler misiniz lütfen? Bu çocuklarımızı teröristlerin açık hedefi haline getirip sahipsiz bırakılmasının tek bir sorumlusu çıkmayacak mı? Ölen öldüğüyle mi kalacak? ‘Askerlik, yan gelip yatma yeri değil. O da bu mesleği seçmeseydi’ mi diyeceksiniz yine? ‘Şehit ailelerine maaş bağlıyoruz ya, ne diye bağırıp çağırıyorsunuz’ mu diyeceksiniz hep” dedi.
TBMM Genel Kurulu, bugün Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Genel Kurulu terör saldırıları ile ilgili bilgilendirdi. Genel Kurul’da Saadet Partisi Grubu adına; Grup Başkanı, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ve Grup Başkanvekili, İstanbul Milletvekili Bülent Kaya söz aldı. Selçuk Özdağ, şunları söyledi:
“NİHAİ AMACI BELLİ OLAN TERÖRÜN KARANLIK DEHLİZLERİNDE PUSU KURMUŞ OLANLARIN ANADOLU İNSANININ ÇELİK VİCDANINA ÇARPACAKLARINI HATIRLATMAK İSTİYORUM”
“Tüm şehitlerimize rahmet dileyerek sözlerime başlıyorum. Ülkemiz ve aziz milletimiz maalesef yine büyük ve derin acılara düçar edildi. Ateşin düştüğü ocaklardan büyük bir hüzün, derin bir çaresizlik yükselirken en çok da metanet ve asaletin ete kemiğe büründüğü anne-babalardan, eş ve çocuklardan ‘Vatan sağ olsun’ sözleri dudaklardan döküldü. Geçen hafta sonu 12 ve son bir ay içerisinde 25 vatan evladımızı, hangi amaca hizmet ettiği belli olan teröre kurban verdik. Ve elbette bu evlatlarımızdan sorumlu olan zevatın, karar vericilerin varsa ihmalini konuşacağız ama nihai amacı ve niyeti belli olan terörün karanlık dehlizlerinde pusu kurmuş olanların Anadolu insanının çelik vicdanına çarpacaklarını hatırlatmak istiyorum. Sadece yüreklere acı vermekle sözde bir davaya hizmet ettiklerini zanneden güruhun bilmesi gereken tek bir yalın gerçek var ki o da şehit ettikleri o askerler yavrularımızın da bir anne ve babanın evladı, birilerinin eşi ve babası olduğu gerçeğidir. Tıpkı kendilerinin de bir anne-babanın evladı olduğu gibi.
“TERÖRLE MÜCADELE ETMEK YERİNE, SADECE TERÖRİST ÖLDÜRÜLDÜĞÜ İÇİN Mİ BİTİRİLEMİYOR”
Kimden ve nereden gelirse gelsin, faili ve azmettirenleri kim olursa olsun terörün her türlüsüne lanet olsun ve gereken de yapılsın. Ama gel gelelim niye bu acı ve kavga bir türlü bitmek bilmiyor. 40 yılı aşkın bir süredir hep aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç elde edilemediği için mi bitirilmiyor bu terör? Öncesinde niye yapılmadığı eleştirileri gargaraya getirilip her şehit haberinin sonrasında, ‘Biz de şu kadar teröristi öldürdük, misliyle karşılık verdik’ denildiği için mi bitirilemiyor? Terörle mücadele etmek yerine, sadece terörist öldürüldüğü için mi bitirilemiyor? Terörü besleyen her icraatın altına imza atıp, sulayıp gübreleyerek büyütülen bataklığı kurutmak yerine; sinek avlamakla övünüldüğü için mi bitirilemiyor? Halkımız, bu iktidarın kendisine dayattığı derin bir kanıksama hastalığına maruz bırakılmış durumdadır. İktidarın politikaları yüzünden, ciddi siyasi ve ekonomik bir kriz yaşıyoruz.
“HER ŞEYİ KANIKSAYAN BİR TOPLUM YARATTI BU İKTİDAR”
Uzunca bir süredir, her konuda art niyetli ve bilinçli bir zamana yayma ve kanıksatma politikasını uyguluyorlar. Bu yöntemi başarılı kılmak için ise milletimiz gün be gün fakirleştiriliyor, borçlandırılıyor, hayat pahalılığına boğuluyor ve -burasına dikkat edin- terör gibi, mafya ve çetelere açılan alan gibi olgularla güvenlik tehdidi altında yaşamak zorunda bırakılarak kırk satır mı kırk katır mı çaresizliğine itiliyor. Toplum, karnını doyurup ay sonunu getirebilmekten başka bir şey düşünemez hale getiriliyor. Ve öyle bir hale gelindi ki her gün yapılan zamlar gibi, yine gün aşırı gelen şehit haberleri bile vaka-i adiye olarak görülüyor. Birileri de diyebilir ki ‘Sen ne anlatıyorsun, daha bir sene olmadı. On binlerce insanımız, yaşadıkları evlerinin, şehir ve köylerinin altında can verdi. Onu bile kanıksadık, hatta unuttuk.’ Ben de tam olarak bunu söylüyorum işte: Her şeyi kanıksayan bir toplum yarattı bu iktidar.
“ŞEHİT EVLATLARIMIZIN KANI ÜZERİNDEN İKBAL DEVŞİRMEK İSTEYENLERİN ETEKLERİNİN ZİL ÇALDIĞI GÜNLERDEN GEÇİYORUZ”
Bir ya da iki şehit haberi aldığımızda kılını bile oynatmayan devletlular, 5-10 şehit verdiğimiz zaman bir anda cevvalleşiyor. Selam bile vermeye tenezzül etmedikleri muhalefete, ‘Bildirilerimize imza atın, yoksa hain ilan ederiz’ deniyor. Ama bu durum ne hikmetse hep seçim zamanlarında oluyor. Seçimlerin olmadığı zamanlarda mesela ne kadar şehit verirsek verelim, ‘Ne notası, müzik notası mı bu’ diye dalga geçmekten, ‘Birkaç şehit verdik diye TBMM mi toplanırmış’ diyene kadar pervasızlığın, lakaytlığın ve sorumsuzluğun bini bir para maalesef. Ve maalesef şu sıralar şehit evlatlarımızın kanı üzerinden ikbal devşirmek isteyenlerin eteklerinin zil çaldığı günlerden geçiyoruz. Yapılan açıklama ve bühtanlara bakılırsa şehit haberleriyle birlikte devşirmeyi umdukları siyasi ikballerine kılıf hazırlamayı da ihmal etmiyorlar. En büyük kılıfları da kendilerinin dışında vatansever olmadığı ve geri kalan herkesin terör ve terörist sevicisi olduğu ifitirasıdır. Hangi toplum kesiminden ve görüşten olursa olsun, millet olarak derin bir acı yaşıyoruz. Ülkenin Cumhurbaşkanı ise toplumu kucaklayıp birleştireceği böyle bir dönemde yine pişmiş aşa su katan bir siyaset dayatmaktadır.
“NİYE AK PARTİ’NİN CUMHURBAŞKANI OLUYOR DA TBMM’DE TEMSİL EDİLEN KESİMİN CUMHURBAŞKANI OLMAYI TERCİH ETMİYOR”
Cumhurbaşkanı, terör saldırısından sonra sadece iki parti liderini aramıştır. Evet, onları araması doğru bir şeydir ama Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’nı niçin aramamaktadır? Saadet-Gelecek Grubu’nun Genel Başkanlarını niçin aramamaktadır? Burada 15 parti var. 15 partinin genel başkanlarını niçin aramamaktadır? Niye AK Parti’nin Cumhurbaşkanı oluyor da TBMM’de temsil edilen yüzde 95-100’lük kesimin cumhurbaşkanı olmayı tercih etmiyor? O yüzden böyle konularda diyoruz ki ‘Gelin, böyle konularda bile birleşmeyi, birlikteliği, beraber olmayı önce siz yapın, siz bu işlere öncülük yapın.’ Aldığımız her şehit haberinden sonra, özellikle yetkililerin ve sorumsuz sorumluların yaptığı açıklamaların ruhsuzluğu, tekdüzeliği, değişmeyen klişeleri sadece öfkeyi artırıyor. Klişe haline gelmiş bildiriler, retorik söylemler ve sorumluluğu kendinden başka herkese yükleyen ikiyüzlü gayretkeş beyanlar, terörü beslemekten, ona yol verip cesaretlendirmekten öteye bir işe yaramamaktadır.
“EĞER SİZ BATAKLIĞI KURUTMAZSANIZ, BÖLÜCÜLÜKLE UĞRAŞMAZSANIZ HER ZAMAN TERÖRİSTLE UĞRAŞACAKSINIZ”
Kimileri, ‘Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz, 300-500 terörist kaldı’ diyorlardı. Bakıyoruz, teröristler devam ediyorlar. Eğer siz bataklığı kurutmazsanız, bölücülükle uğraşmazsanız, her zaman teröristle uğraşacaksınız ve Türkiye ile de uğraşmak isteyen iç ve dış yapılar mutlaka bu tür konuları da istismar edeceklerdir. Terör, günümüzde birçok ülkenin sorunudur. Özellikle etnik terörün beslendiği sosyolojik bir taban da vardır. Örgütü taşere eden uluslararası güçler ve devletleri es geçmeyelim. Ayrıca bu yapıların ideolojik bir yanı var ki bununla mücadele etmek ciddi bir kararlılık ve hazırlık ister. Bu mesele sadece bir güvenlik meselesi de değildir. Ekonomik bir meseledir, sosyal ve kültürel bir konudur, tarihi ve sosyolojik kodları ve gerçeklikleri vardır. Hele ki etnik terörün dayandığı toplumsal bir tabanı da oluşmaktadır. Bütün bir toplumun topyekün hissetmesi gereken bir acı ve dolaysıyla bizatihi milletin katılımının, yani 85 milyonun beraberce bu mücadelenin içerisinde olması gerekmektedir.
“BU ÇOCUKLARIMIZI TERÖRİSTLERİN AÇIK HEDEFİ HALİNE GETİRİP SAHİPSİZ BIRAKILMASININ TEK BİR SORUMLUSU ÇIKMAYACAK MI”
Hissedemediğin acıların yaralarını iyileştiremezsiniz derken ben biraz önce bütün bu şuur eksikliğinin bizleri bir ahtapot gibi sarmasından bahsediyorum. Her defasında acımız büyük, şehitlerimize rahmet ve yakınlarına baş sağlığı diye tweet’ler atarak bu yaralar asla iyileşmez. Şehitlerimiz ölmüyor, el-Hak iman ettik ve dahi ilan ediyoruz. Şehitlerimiz ölmüyor evet ama vatan evlatlarımızın kanı üzerinden siyaset yapan, ikbal devşiren ne kadar ikiyüzlü karanlık figür varsa, maalesef bu milletin umutlarını öldürüyor. Pek umursayacağınızı sanmıyorum ama yine de sizi ciddiyete davet ediyorum. Her konuda olduğu gibi, terörle mücadele konusunda da bir şey yapmak yerine yapıyormuş gibi görünmekten vazgeçin artık. Sınır ötesinde, dağ başında, eksi 20 derecede, yalap şalap çadırlarda beklettiğiniz vatan evlatlarının buralarda beklemesinin tek bir gerekçesini söyler misiniz lütfen? Bu çocuklarımızı teröristlerin açık hedefi haline getirip sahipsiz bırakılmasının tek bir sorumlusu çıkmayacak mı? Ölen öldüğüyle mi kalacak? ‘Askerlik, yan gelip yatma yeri değil. O da bu mesleği seçmeseydi’ mi diyeceksiniz yine? ‘Şehit ailelerine maaş bağlıyoruz ya, ne diye bağırıp çağırıyorsunuz’ mu diyeceksiniz hep?
“MİLLETİMİZİN DEĞERLERİ ÜZERİNDEN KENDİNİZE KUTSAL KALELER OLUŞTURMAKTAN VAZGEÇİN ARTIK”
Buradan iktidar başta olmak üzere, Milli Savunma Bakanı’ndan Genelkurmay Başkanı’na sesleniyorum: Eleştirinin olmadığı, yapılamadığı yerde; hatalar, suistimaller gizlenir. Kurumlar profesyonellikten uzaklaşır, keyfilikler başlar. Milletimizin değerleri üzerinden kendinize kutsal kaleler oluşturmaktan vazgeçin artık. Hükümet ve TSK yetkilileri mızrağın çuvala sığmadığının farkına varsın ve şehitlerimizin hesabını versin istiyoruz. Bu işi beceremiyorsanız istifa edin ve yapabilenlere yol verin diye sesleniyoruz. Büyük fikir adamı, benim de çok takdir ettiğim rahmetli Dündar Taşer’in çok güzel bir sözü var: ‘Biz çadırımızı sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz.’ Yani, devletimizi ve vatanımızı sırtlanların yolu üzerine kurduk. Benim bir sözüm var: ‘Yol üstünde bağı olanla yari güzel olanın başı dertten kurtulmazmış.’ Dünyanın en stratejik topraklarında yaşıyoruz, bu topraklarda herkesin gözü var. Yol üstünde bir bağ burası. Her geçen emperyalist güçler veyahut onların taşeronları bu bağdan bir salkım üzüm kopartmak istiyorlar. Ama unutmasınlar ki bu bağın bağbanı, 85 milyon kişidir.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’Nİ ÖZGÜR, ZENGİN VE MUTLU İNSANLAR DİYARI YAPINCAYA KADAR HEP BERABER ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Aynı zamanda burası çok güzel bir sevgili, herkes bu sevgiliye yar olmak istiyor. Ama 85 milyon, bu sevginin sahipkarı biziz, aziz Türk milletidir. Biz, ne yardan ne serden geçeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni özgür, zengin ve mutlu insanlar diyarı yapıncaya kadar hep beraber çalışmaya devam edeceğiz. Bu topraklar kıymetini, üzerinde yaşayanlar ve altında ölenlere borçlu. Ta ki Alparslan’dan itibaren Selçuk Bey ile beraber, ardından Melikşah ile daha sonra Fatih ile ardından Enver Paşa, Esat Paşa ve Cevat ile daha sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıyla, hep beraber bu toprakları vatan kılmak için mücadele verdik. Biz, imparatorluk bakiyesinin çocuklarıyız. İmparatorluklar çok etniklidirler ve imparatorluklar yıkılırken ulus devletler inşa edilirken de bu topraklarda çeşitli etnik yapılarda beraberce yaşam iradesini göstermek zorundadırlar. Eğer bizler bu Anadolu topraklarına, Türkiye Cumhuriyeti’ne Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisiyle, Sünnisiyle hep beraber sahip çıkarsak ve ‘devlet, millet içindir’ şuuruyla hareket edebilirsek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni demokrasiyle taçlandırabilirsek, hukuku adaletle buluşturabilirsek, gücünü liyakat ve ehliyetle şahikalaştırabilirsek o zaman biz bu topraklarda rahat yaşayabiliriz.
“‘BÖLÜNECEĞİZ, BÖLECEĞİZ, ÖZERKLİK İLAN EDECEĞİZ, FEDERALİZMİ İLAN EDECEĞİZ’ DİYENLERE DE ŞUNU SÖYLÜYORUM: ASLA BAŞARAMAZSINIZ”
Elbette ki cumhuriyeti kurduğumuz andan itibaren bu 100 yıl içerisinde çeşitli dönemlerde hatalar olmuştur. Dağın sözünü TBMM’ye, yani ‘Bölüneceğiz, böleceğiz, özerklik ilan edeceğiz, federalizmi ilan edeceğiz’ diyenlere de şunu söylüyorum: Asla başaramazsınız, başarmanız da mümkün değildir. Türkiye, hukuk devleti oldukça bu başarıların olmadığını göreceğiz. Ve diyebilirsiniz ki ‘Demokrasiyle yönetildiğimiz zaman, hukukun üstünlüğü olduğu zaman bunlar olmaz’ diyebilirsiniz. Olur, arkadaşlar yine olur ama minimize edilir. Bu Quebec’te böyledir, Kanada’da bir dil ayrımından dolayı hâlâ problem yaşanmaktadır. Katalonya’da bu böyledir, hâlâ aynı şekilde bir dil ayrımından dolayı bunlar yaşanmaktadır ama onlarda özerkliği bile farklı olarak tanımlayanlara karşı Trükiye’de bunu doğru tanımlamak gerekir diye düşünüyorum. Ve aynı zamanda Türkiye bir bütündür. Ve milli devlet olarak biz hep birlikte, beraberce mücadele etmemiz gerekiyor terörle. Bu mücadeleyi yaparken de bu mücadeleyi hukuk çerçevesinde yapmamız gerektiğine inanıyorum.”