22 Kasım 2024 Cuma

Mustafa Yeneroğlu’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ‘Yeni Anayasa’ Tepkisi: “Sanki Mevcut Anayasa Ona Ülkeyi Hukuk Devleti Kurallarına Göre Yönetmeyi Yasaklıyor”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni anayasa önerisini Var olan anayasayı yok sayan Cumhurbaşkanı, yeni anayasa yapıp onu ciddiye alacakmış. Bunu da ciddi ciddi her gün milletimize anlatıyor. Sanki mevcut anayasa, ona ülkeyi hukuk devleti kurallarına göre yönetmeyi yasaklıyor” diye değerlendirdi. AKP’nin seçim beyannamesinde “Ayrımcılık ve Nefretle Mücadele Kurulu” oluşturmayı vadettiğini anımsatan Yeneroğlu, “Peki bunu yaptınız, artık Cumhurbaşkanı ayrımcı dilden vazgeçecek mi? Artık Devlet Bahçeli nefret dilini terk edecek mi? İlk 100 gündeki hallerine bakıyoruz, en ufak bir değişiklik yok” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek, AKP iktidarının son seçim sonrası ilk 100 gününü değerlendirdi. 

Yeneroğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, geçtiğimiz pazartesi günü geniş kapsamda iktidarın 100 gününü değerlendirdiğini anımsatarak, “Ben de bugün iktidarın adalet, demokrasi, insan hakları ve hürriyetlerine ilişkin 100 günlük karnesini ve acilen atılması gereken adımları değerlendireceğim” dedi. 

Yeneroğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle: 

“ŞİMDİYE KADAR NEDEN YAPMADINIZ: İktidar, Türkiye’yi tekrar hukuk devleti, hatta anayasal devlet standartlarına taşıyabilmek için ne yapması gerektiğini, hangi somut adımları atması gerektiğini, özellikle hangi yapısal reformları yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Seçimden önce açıkladığı ‘Türkiye Yüzyılı için Doğru Adımlar’ başlıklı 2023 seçim beyannamesinde ülkemizin tekrar demokrasi ve hukuk devletine dönebilmesi için yapması gereken reformlar sayfalarca yazılmıştır. Beyannameyi okuduğunuzda ifade edilen hususların büyük çoğunluğunun lafta doğru olduğunu görüyorsunuz. Yani iktidar, vatandaşlarımızın daha mutlu, daha huzurlu olması için ne yapması gerektiğini aslında farkında. O halde maden yapılması gerekenleri biliyorsunuz, şimdiye kadar neden yapmadınız diye sormamız gerekiyor ama bugünün konusu bu değil. 

YÜKSEK STANDARTLI DEMOKRASİ: İktidar, hukuk devletinin ve demokrasinin asgari standartlarının ne olduğunu çok iyi biliyor. Kalkınma ve refah için gerekli yapısal reformların farkında. Burada haklarını teslim etmek gerekiyor. AK Parti seçim beyannamesi ile bizlere yüksek standartlı bir demokrasi, Türkiye Yüzyılı’na yeni anayasa, hak ve özgürlükler ve adalet reformu vaat ediyor. Yüksek standartlı demokrasi… İktidar bu yüksek standartlı demokrasi hedeflerini tamamlayıcı reformlarla hayata geçireceğini belirtiyor. Yani kendi anlatımıyla derinlikli, yüksek standartlı demokrasi, insan haysiyet ve onurunu korumaya ve güçlendirmeye yönelik tek ve vazgeçilmez kurumdur diyor. Çok doğru. 

HAYRET ETMEMEK MÜMKÜN DEĞİL: Hatta iktidar beyannamesinde daha da ileri gidiyor, diyor ki AK Parti’nin temel siyasi prensibi; inanç, ifade ve teşebbüs özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılmasıdır. Ne güzel değil mi? Bu metni okuyan vatandaşlarımızın bu hedeflere karşı çıkması mümkün mü? Aksine toplumun neredeyse tamamı bu hedeflere destek vermez mi? Ancak iktidarın son yıllarda ortaya koyduğu tutumlar karşısında o kadar iddialı sözler ki bunlar gerçekten hayret etmemek mümkün değil. Mesela insan haysiyet ve onurunun korunması mevzusu… İnsan onurunu korumak demek, insanı devletin nesnesi haline getirmemek demek. İnsanı teba olarak görmemek demek. İnsana yönelik saygıyı ihlal eden her türlü eylemi başta kamu gücüne yasaklamak demek. İnsan onurunun korunması ilkesi anayasal devletlerin en yüksek değer yargısıdır. Elbette yüksek demokrasi standardının da asgari göstergesidir. Peki ülkemizin gerçekliği bu iddiaların neresinde? Gerçekten insan onuruna saygı duyan bir devlet anlayışına, bir yürütme gücüne sahip miyiz? İktidar, günümüz Türkiye’si gerçekleri ışığında telaffuz ederken dahi titretmesi gereken bu kavramların, bu değer yargılarının ne kadar bilincinde? 

SANKİ MEVCUT ANAYASA ONA ÜLKEYİ HUKUK DEVLETİ KURALLARINA GÖRE YÖNETMEYİ YASAKLIYOR: İktidar; yüksek standartlı demokrasi hedefinin yanında katılımcı, çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir anayasa vaat ediyor. Temel felsefesi bireyin özgürlüğü ve korunması olan yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını güçlendirmeye yönelik kurumsal güvenceleri içeren demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü derinleştiren yeni bir anayasa yapılması vazgeçilmez bir öneme sahiptir diyor. Evet, gerçekten çok haklı. Beyannamede tanımlandığı gibi yeni bir anayasaya aslında ihtiyacımız var. Gerçekten de kuvvetler ayrılığı ve temel hakların güvence altına alınması gerek. Ancak sorun şu ki bugün ülke anayasal düzenin gerektirdiği biçimde yönetilmiyor. Bu sebeple bırakın anayasal devleti, artık anayasalı bir devletin veya ondan da vazgeçtik, kanun devletinin varlığını iddia edebilecek durumda bile değiliz. Var olan anayasayı yok sayan Cumhurbaşkanı, yeni anayasa yapıp onu ciddiye alacakmış. Bunu da ciddi ciddi her gün milletimize anlatıyor. Sanki mevcut anayasa, ona ülkeyi hukuk devleti kurallarına göre yönetmeyi yasaklıyor. Türkiye’nin mevcut durumda kuvvetler ayrılığının geçerliliğinden bahsetmemiz Allah aşkına mümkün mü? Bugün temel hakların korunduğunu ve temel hakların iktidarın tasarrufundan bağımsız bir biçimde kim olursa olsun insan onur ve haysiyetini yüceltecek bir biçimde korunduğunu iddia edebilir miyiz? 

BİR MİLLETVEKİLİNE YÖNELİK YARGISIZ İNFAZDA BULUNMADI MI: Daha bu hafta Cumhurbaşkanı ülkenin başsavcısı olduğunu kendisi bizzat ortaya koymadı mı? Bir milletvekiline yönelik yargısız infazda bulunmadı mı? Adeta yargıya talimat vermedi mi? Daha 3 gün önce dünya alemin gözü önünde yargının dahi tespit etmediği suçları kişilere ispat ederek asıl hükmü verenin kendisi olduğunu itiraf etmedi mi? Böyle bir yaklaşım biçimi kendisinin sadece ülkenin başsavcısı değil, aynı zamanda ülkenin başyargıcı olduğunu göstermiyor mu? Bu zihin dünyasına kendisi sahip değil mi? Yani yürütmenin başı kendisi, yasamanın da fiilen başı kendisi, yargının da fiilen başı kendisidir. 3 erki şahsında birleştiriyor. Uygulamalar çok açık ortada. Bir de üzerine yüksek standartlı demokrasi getirecekmiş. Gerçek insan çok merak ediyor. 

AMERİKALI GAZETECİ ISRAR ETSE, ‘SEN FETÖ’CÜ MÜSÜN’ DİYE LAFLAR EDECEKTİ: Ülkede öyle bir tablo ile karşı karşıyayız ki herkes durumu görüyor, herkes gerçeğin farkında. Ama mış gibi yapılıyor. Halbuki Cumhurbaşkanı’nın görmek istemediği, yabancı gazetecilerin de kendilerine soru sormaları durumunda aşırı derece rahatsız olmuş. Çünkü alışmamış. Ülkede alışmadığı için gazetecilerin kendisine soru sormasına alışmadığı için yurt dışında bir gazeteci soru sorduğu zaman hemen alevleniyor, hemen kükrüyor, hemen saygıya davet ediyor, sanki kendisi insanlara saygı gösteriyormuş gibi. Hatta o Amerikalı gazeteci bir tık daha ısrar etseydi, kendisine ‘sen FETÖ’cü müsün, sen hangi terör örgütünün mensubusun’ diye lafları söyleyecekti. Öncesinde yaşadık bunları. 

KULLANDIĞI DİL, ZİHİN DÜNYALARINA İŞARET EDİYOR: İktidarın yaptıkları ortadadır. Kullandığı dil, zihin dünyalarına işaret etmektedir. Ve bu zihin dünyasının demokrasi, hukuk devleti, adalet ile bir araya getirilmesi maalesef mümkün değildir. Ayinesi iştir, lafa bakılmaz der atalarımız. Aynen bu tablo ülkemizi gören insanlar için de ortadadır. 

ÜLKEMİZDE İŞKENCE MAALESEF ÇOK YAYGINLAŞMIŞ BİR HALDE: Bundan birkaç hafta evvel Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın raporuna bakmak yeterli. Türkiye İnsan Hakları Vakfı 2022 raporunda aynen şunu belirtmekte; 2022’nin işkence ve kötü muamele gördüğü için Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na başvuranların sayısı 2001 yılındaki en yüksek başvuru sayısından sonra ikinci yüksek başvuru sayısıdır. Ülkemizde işkence maalesef çok yaygınlaşmış bir haldedir. Yani iktidar gerçekten işkenceyi sıfırladıktan sonra bunun altını çizmek gerekiyor, geçmişte işkence 2000’li yıllarda sıfırlandı ama son yıllarda aynı iktidar işkenceyi zirveye taşıdı. Niye? Çünkü zihniyet değişti. Yola çıktıkları değerleri tamamını ters yüz ettik, inkar ettiler. Bugün otoriter devlet anlayışını, 28 Şubatçıların arzu ettiği bir biçimde savunup onu sahiplendikleri, o zihnin dünyasıyla hemhal oldukları için ülke maalesef bu duruma geldi. ‘İşkenceyi gündemimizden çıkardık’ diyorlar. Aslında doğru söylüyorlar, hiç olmadığı kadar artırdıkları işkenceyi gündemlerinden gerçekten çıkarttılar. Kendi gündemlerinde olmayınca da işkenceyi bitirdiklerini zannediyorlar. Halbuki kendi gündemlerinden çıkardıkları tek şey vicdanları. 

DEVLET BAHÇELİ, NEFRET DİLİNİ TERK EDECEK Mİ: İktidar, seçim beyannamesinde ayrımcılık ve nefretle etkin mücadele edeceklerini ve ayrımcılık ve nefretle mücadele kurulu oluşturacaklarını söylüyorlar. İstese bu kurul derhal oluşturulabilir. Gecikiyorlar bile, bugün her gün ülkemizde nefret suçu işleniyor. Nefret suçu işlendiği için de insanlara sokaklarda saldırılar gerçekleştiriliyor. Buradan iktidara, özellikle Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunuyorum; vaat ettiniz, haydi hemen bu sözünüzü derhal yerine getiriniz, ayrımcılık ve nefretle mücadele kurulu altında bağımsız, etkili bir kurul oluşturun, beklemeyin. Peki bunu yaptınız, artık Cumhurbaşkanı ayrımcı dilden vazgeçecek mi? Artık Devlet Bahçeli nefret dilini terk edecek mi? İlk 100 gündeki hallerine bakıyoruz, en ufak bir değişiklik yok. Yine gelen geçeni terörist ilan ediyorlar, yine yargıya talimatı alenen veriyorlar. Beğenmediklerini aşağılıyorlar, hedef gösteriyorlar. Bu anlayışa sahip kişilerin ayrımcılıkla, nefret suçlarıyla mücadele etme olanaklarının söz konusu olabileceğini düşünebilir miyiz? 

TEMEL HAKLARINI KULLANAN İNSANLAR DARP EDİLİYOR: Seçim beyannamesinde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının önündeki engellerin kaldırılacağını iktidar vaat ediyor. Uygulama ne? Zaten ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yıllardır müsaade edilmiyor. Her gösteri en sert şekilde bastırılıyor. Temel haklarını kullanan insanlar darp ediliyor. 

SUÇ ÖRGÜTÜ MENSUPLARINA VATANDAŞLIK TEDARİK EDEN MEKANİZMA AÇIĞA ÇIKARILDI MI: Cezaevlerini tahliye eden mafya liderlerine poz verenlere iki çift laf söylemeyenler bu şovları yapıyorlar. Dibine kadar yolsuzluğa, rüşvete bulaşmış, yüksek yargıçların üzerine gidemeyenler bu artistliği yapıp bizi bu şekilde avutmaya çalışıyorlar milletimizi. Mafyayı tahliye ettiren, Ankara’da milletimizin gözü önünde gerçekleştirilen siyasi cinayetin üzerine gidebiliyorlar mı? Halil Falyalı cinayetine karıştıkları iddia edilen adı, şanı herkesçe malum olan siyasilerin uluslararası uyuşturucu ticaretinin üzerine gidebiliyorlar mı? Ağı ortaya çıkarabildiler mi? Mafya liderlerini tahliye ettiren yargıçlar, adıyla, şanıyla belli iken ve adliye koridorlarında dönen rüşvetler konuşulurken bunların üzerine gidilebildi mi? Sedat Peker’in ifşalarının üzerine gidilebildi mi? Öyle somut şeyler söyledi. Hukuk devleti bu konuda savcılar üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirebildiler mi? Suç örgütü mensuplarına vatandaşlık tedarik eden mekanizma açığa çıkartıldı mı? 

YÜZ BİNLERCE İNSANIN HAKSIZ ŞEKİLDE TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ SORUŞTURMASI GEÇİRDİĞİ BİR ÜLKEDE NASIL ADİL YARGILAMA VARDIR DİYELİM: İktidarın ilk 100 gününden anlaşılan o ki mevcut zihniyetle bunların yapılması imkansız. İnsanlığın ve medeniyetin ortak öğretisi kuvvetler ayrılığı reddedildiği müddetçe olgunlaşmış bir demokrasi sizin tabirinizle yüksek standartlı demokrasi olmamız imkansız. Mafya liderlerinin tahliyesine karar veren hakimi Yargıtay üyeliğine atadıktan, Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından yayınlanan kararname ile hakimlik teminatına aykırı atamaları yaptıktan ve savcıları ve hakimleri illerindeki siyasetçilerin oyuncağı haline getirdikten sonra yargının bağımsız olduğuna kimi inandırabilirsiniz? Siyasi baskı sebebiyle yüz binlerce insanın haksız şekilde terör örgütü üyeliği soruşturması geçirdiği bir ülkede nasıl adil yargılama vardır diyelim? 

BU EYLEM PLANLARINI ALIN UYGULAYIN: Eğer hukuk devletine dönmek istiyorsanız, eğer gerçekten kanun devletini aşıp, anayasalı devlet konumuna tekrar gelip, hatta onun üzerine çıkıp anayasal devlet iddiasına yakışır bir hale ülkemizi getirip, insanlarımızı bu gün geçtikçe artan yoksulluktan kurtarmak istiyorsanız bu eylem planlarını alın uygulayın.” 

İlgili Haberler