İZELMAN ANAOKULLARI EĞİTİMDE FARK YARATIYOR
Milli Eğitim Bütçesinin Görüşüldüğü Plan Ve Bütçe Komisyonu’nda “Akademik Manipülasyon” Tartışması
Millî Eğitim Bakanlığı’nın bütçe teklifinin görüşüldüğü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda; İYİ Parti İzmir Milletvekili Ümit Özlale ile Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin arasında tartışma çıktı. Özlale’nin pek çok veriyi sıraladığı konuşmasına Bakan Tekin, “Siz akademik anlamda manipülasyon yapıyorsunuz, yaptığınız karşılaştırmalar doğru değil” sözleri ile tepki gösterdi. Özlale ise “Bugün Sayın Bakanımız burada atanmış bir bürokrat olarak bulunmaktadır. Bizler de seçilmiş milletvekilleri olarak buradayız. Akademik manipülasyon da yapmıyorum” karşılığını verdi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2024 bütçe kanun teklifi üzerindeki görüşmeler, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda devam ediyor. İYİ Parti İzmir Milletvekili Ümit Özlale, şunları söyledi:
“Bana bu sunum için otuz saniye verseydiniz ki bu çok hoşunuza giderdi; bütün konuşmacılar için, şöyle bir şey anlatırdım, son dönemdeki Millî Eğitim’e bakış açısını… ‘Bu ülkede okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halka güvendim’ diyen bir öğretim üyesi bozuntusunu siz YÖK’ün Denetim Kurulu üyesi yaptınız. Dolayısıyla bu sizin bence eğitime yaptığınız en büyük hakaretlerden bir tanesiydi. Böyle başlamak gerekiyor. Bütün öğretim üyeleri, sizler de eski bir rektör olarak bunu nasıl içinize sindirdiniz ben hâlâ anlamış değilim.
“OKULDA GEÇİRİLEN SÜRE SAYISI FAZLA; ULUSLARARASI SKORLARDAN ALINAN SKORLAR DA PERFORMANS DA DÜŞÜK”
Şimdi başlayalım, eğitimin iyiye gittiğini söylemek mümkün değil. OECD verisidir, TÜİK verisidir; bakın, kamu eğitim hizmetlerinden memnuniyet oranına baktığınız zaman, yıllar içerisinde tamamen dibe vuran bir eğitim hizmetlerinden memnuniyet görüyorsunuz. Bunlar bizzat TÜİK’in, OECD’nin istatistikleridir; iyiye gitmiyoruz, tam tersine hızlı bir şekilde kötüye gidiyoruz.
Devam edelim, eğitim süresinde fazla vakit geçiriyor bizim öğrencilerimiz. İlk 80’inde 5-39 yaş arası eğitimde geçen ortalama süre var, fazlasıyla zaman geçiriyoruz. Peki, PISA skorlarımız nasıl? PISA skorlarımız yerlerde, ortalamanın çok altında. Dolayısıyla biz çocukları okullara gönderiyoruz, okullarda da gayet fazla bir şekilde zaman geçirmesini sağlıyoruz; fakat onlara herhangi bir şekilde beceri sağlayamadığımız için okullaşma, okulda geçirilen süre sayısı fazla; uluslararası skorlar da performans da düşük.
DOĞRU MATEMATİK SORUSU ÇÖZEN ÇOCUKLARIN ORANI YÜZDE 30…SİZ HANGİ EĞİTİM KALİTESİNDEN BAHSEDİYORSUNUZ?”
Bakın, biraz önce Sayın Erdem de söyledi, doğrudur; bu eğitime sizin ticaret odaklı bir bakışınız olduğunu da biliyorum, eğitim getirisi en yüksek okul öncesidir; 1’e 7 verir yani bir tüccar zihniyetiyle yaklaşacak olursak. OECD ortalamasında 3 yaşta okul öncesi okullaşma oranı yüzde 77’yken bizde yüzde 10,5. Yine, okullaşma oranı 4 yaşta yüzde 89,9’ken bizde yüzde 34,2. Sizler bütün bunları gördükten sonra -ki eminim aranızda eğitim bilimciler de vardır- okul öncesi eğitimden katkı payı istemenize ben inanın hayret ediyorum.
Bugün okul öncesi eğitim 3 yaştan itibaren zorunlu ve ücretsiz olmalıdır. En yüksek getiriyi biz burada elde edebiliriz. Bütün eğitim bilimcilere sorun, 1’e 7 oranında bir yatırım getirisi vardır.
Okul öncesi eğitimde zaten felaket durumdayız. Peki bizim ilköğretimimiz nasıl yani temel bilimlerde nasılız; onlara biraz bakalım. Her hafta beş saat matematik eğitimi alan öğrencilerin -Millî Eğitim Bakanlığının sayfasından aldım bu istatistiği- yüzde 8,21’i LGS matematik sınavında doğru yapamıyor, sıfır doğrusu var. Bakın arkadaşlar, burada 5’ten daha fazla doğru sayısı, doğru matematik sorusu çözen çocukların oranı yüzde 30; bizzat Millî Eğitim Bakanlığı’nın istatistikleridir. Siz hangi eğitim kalitesinden bahsediyorsunuz?
Tek bir slayt aklınızda tutmak isterseniz bunu tutun. Bakın öğretmenlerimizin durumu nasıl? Öğretmen adaylarının girdiği ÖSYM Başkanı aramızda, onun ‘web’ sayfasından aldım- sınavda 75 soru üzerinden; bu, öğretmen adayları yani bizim çocuklarımızı yetiştirecek olan öğretmenler sadece 19,5 matematik sorusunu doğru yapmış. Fen bilimlerinde 75 sorunun 23’ünü doğru yapmış. Bu öğretmenler bizim çocuklarımızı yetiştirecek. Yıllardan beri dilimizde tüy bitti: ‘Siz eğitim fakültesine çok fazla destek verin, başarılı öğrencilere eğitim bursu verin öğretmenlerin maaşlarını, yaşam kalitesini, itibarlarını artırın çünkü bu öğretmenler ondan sonra gelip bizim öğrencilerimizi yetiştiriyorlar, bizim çocuklarımızı yetiştiriyorlar; bize daha iyi bir gençlik vermekle mükellefler.’
Bu öğretmen adayları gördüğünüz gibi matematikten 75 sorudan ortalama olarak sadece 19,5 doğru yapmışlar. Yani bu sunumdan aklınızda sadece tek bir slayt tutmak isterseniz bunu tutun. Bunu değiştirmediğiniz sürece, öğretmenlerin kalitesini artıracak önlemler almadığınız sürece ki arttıranlar var Finlandiya gibi, Singapur gibi; o zaman biz zaten eğitimde yerimizde kalırız.
“BUGÜN ÜÇ ÇOCUĞUMUZDAN BİRİ NE BİR EĞİTİM KURUMUNA GİDEBİLİYOR NE DE İSTİHDAMDA”
Şimdi, bakın, bunun sonucunda da ne oluyor ben size söyleyeyim. Eğitimde, istihdamda çok büyük bir kopukluk oluyor, bizler ‘genç işsizliği’ gibi ‘ev gençleri’ gibi kavramlarla karşı karşıya kalıyoruz. Sadece şunu söyleyeyim size: 18-24 yaş arası gençlerden yüzde 31’i ne eğitimde ne istihdamda; her üç gençten biri evde oturuyor, bunun sebebi de şu: Çok berbat bir eğitim politikanız var, çok berbat bir yükseköğrenim politikanız var, mesleki eğitim deseniz yerlerde. Onun sonucunda, bizim, bugün üç çocuğumuzdan bir tanesi ne bir eğitim kurumuna gidebiliyor ne de istihdamda; bizzat TÜİK’in hane halkı iş gücü anketidir.
“KURUMLARINIZ HERHANGİ BİR ŞEKİLDE NİTELİKLİ ELEMAN YETİŞTİREMİYOR”
Ben size mesleki eğitimle ilgili de birkaç tane slayt göstermek istiyorum. Reel sektör nitelikli mesleki eğitim talep ediyor, hakkıdır. Çünkü bizim millî gelirimizde imalat sanayisinin payı yüzde 20’nin üstünde, övünülecek bir şey. Peki, imalat sanayisinin nitelikli iş gücü için neye ihtiyacı var? Mesleki eğitim almış öğrencilere. Şimdi, nüfusta mesleki eğitim mezunu oranına baktığınız zaman, Türkiye bütün dünyada en kötü ülkelerden bir tanesi. Y eksenine bakın, mesleki eğitim mezunlarının istihdamdaki oranına baktığınız zaman ortalamanın yarısının bile altında. Dolayısıyla bizim, zaten ilköğretimimiz, yükseköğrenimimiz yerlerde. Mesleki eğitimde de yani bizim imalat sanayimizin ihtiyaç duyduğu nitelikli elemanlarda da bizim kurumlarımız, daha doğrusu sizin kurumlarınız herhangi bir şekilde nitelikli eleman yetiştiremiyor, o yüzden de bizler rekabeti ucuz iş gücü, değersiz Türk lirası ve kayıt dışı ekonomi üzerinden kurmaya çalışıyoruz.
“ÇOCUKLAR DEVAMLI BİZE ŞU SORUYU SORUYOR: ‘OKUYACAĞIM DA NE OLACAK?’”
Bakın, cumhuriyetin bize verdiği en önemli değer fırsat eşitliğidir. Ben bir işçi anne babanın çocuğuyum, dar gelirli bir ailede büyüdüm, annem ilkokul mezunu ve beni bu devlet okullarında; sizin 70’li, 80’li yılları her dönemde ötekileştirdiğiniz, şeytanlaştırdığınız dönemde bir mahallenin ilkokulunda okudum. Oradan Bornova Anadolu Lisesi’ne, İzmir Fen Lisesine, ODTÜ’ye… Beni devlet okuttu. Bugün, benim, bu yaşımda bir profesör ve milletvekili olarak sahip olduğum şanstan, oğlumun sahip olduğu şansın daha fazlasına ben 1980’lerde sahiptim. 1980’lerde ‘En iyi okul eve en yakın okuldur’ derdiniz ve bu okulların kalite oranı birbirine yakındı.
Bugün annesi-babası orta eğitime ulaşamayan yani ilkokul, ortaokul mezunu öğrencilerin sadece yüzde 10’u üniversite bitiriyor, 1’i üniversite mezunu olan anne-babaların yüzde 71’i üniversiteyi bitiriyor. Sizler, cumhuriyetin en temel değeri olan bu fırsat eşitliğini eğitim yüzünden ortadan kaldırdınız. Bugün işçi bir anne-babanın çocuğu, dar gelirli bir anne-babanın çocuğu 70’lerdeki, 80’lerdeki bir işçi anne-babanın çocuğunun sahip olduğu fırsatların hiçbirine sahip değil. O yüzden de okuyan gençler dışarı gitmek istiyor, o yüzden de çocuklar devamlı bize şu soruyu soruyor: ‘Okuyacağım da ne olacak?’
“TÜRKİYE’DE YOKSULLUK VE SOSYAL DIŞLANMA RİSKİ ALTINDAKİ ÇOCUKLARIN ORANI TAM YÜZDE 45, EN KÖTÜ ÜLKE DURUMUNDAYIZ”
Şimdi size yoksulluk döngüsünden de bahsedeyim. LGS’ye giren öğrencilerin babalarının eğitim düzeyine göre sınav puanı ortalamalarına baktık, kaynak Millî Eğitim Bakanlığı. Burada, keşke annelerin eğitim düzeyine göre bu istatistiği verseydiniz, neden? Çünkü bir çocuğun gelişiminde annenin eğitim seviyesi, babanın eğitim seviyesinden daha önemlidir, literatür bunu söyler.
Bugün eğer baba ilkokul mezunuysa bir çocuğun LGS’den aldığı ortalama 269, lisansüstüyse 392. Dolayısıyla burada bir yoksulluk döngüsü ortaya çıkıyor. Eğer siz, fakir ve eğitimsiz bir anne-babanın çocuğuysanız zaten devlet okullarından gelebileceğiniz yer çok sınırlı. Çocuklarımızın üzerinde maalesef bir cam tavan sendromu var ve böylelikle ne oluyor? Türkiye’de yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altındaki çocukların oranı tam yüzde 45, en kötü ülke durumundayız. Bakın, bugün, sizlerin bu kötü eğitim politikası yüzünden, kötü sosyal politikası yüzünden biz bu durumdan giderek daha kötüye gidiyoruz. 2016’dan 2021’e kadar yoksul veya sosyal dışlanma riski altında olan çocukların oranı yüzde 15 artmış, Avrupa’nın en kötü ülkesi durumundayız. Türkiye’de 7 milyon yoksul çocuk var arkadaşlar ve bütün bunlar olurken sizler eğitime daha fazla pay ayırdığınızı söylüyorsunuz; ya, sizler bir başka bir istatistiğe bakıyorsunuz ya da Mehmet Şimşek bize başka bir şey söylüyor.”
BAKAN TEKİN: “AKADEMİK ANLAMDA MANİPÜLASYON YAPIYORSUNUZ”
Özlale’nin konuşması sırasında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin araya girerek, “Ümit Bey, siz akademik anlamda manipülasyon yapıyorsunuz, yaptığınız karşılaştırmalar doğru değil” dedi. Bakanın sözleri sonrası tartışma yaşanan komisyonda Özlale şu yanıtı verdi:
“SİZ BURADA ATANMIŞ BİR BÜROKRATSINIZ, BANA CEVAP VEREMEZSİNİZ, BURADA MİLLETİN VEKİLİYİM BEN”
Siz burada atanmış bir bürokratsınız, bana cevap veremezsiniz, burada milletin vekiliyim ben. Sayın Bakanım, en son zaten söz alacaksınız. Beyefendi, bakın, bizler burada milletin vekiliyiz, sizler de bizler de milletin vekiliyiz, bir sunum yapıyoruz. Sayın Bakan, daha sonradan bizim sorularımıza cevap verecek zaten. Bugün Sayın Bakanımız burada atanmış bir bürokrat olarak bulunmaktadır. Bizler de seçilmiş milletvekilleri olarak buradayız. Akademik manipülasyon da yapmıyorum.”
“BUGÜN, ODTÜ SİZİN UYGUN GÖRDÜĞÜNÜZ ÖDENEKLE EN FAZLA 1,5 TANE KÜÇÜK ÖLÇEKLİ KUANTUM BİLGİSAYARI ALABİLİYOR”
Özlale, sunumuna şöyle devam etti:
“Şimdi, üniversitelere de gelmek istiyorum. 2001’den beri burada çok iyi üniversitelerde öğretim üyeliği yaptım, yurt dışında da öğretim üyeleri yaptım, bana ne olur AR-GE’den falan bahsetmeyin. Oxford Üniversitesinin AR-GE’den elde ettiği gelir 881 milyon dolardır. Bu gelir 5 tane teknik üniversitemize sizin uygun gördüğünüz bütçe teklifinin tam 2,2 katıdır. Onun dışında size bir şey daha söyleyeyim, üniversitelerimizin bütçesiyle ilgili bir şey anlatmak istiyorum: Ben size üniversitelerimizin bu bütçeyle nasıl araştırma yapacağını söyleyeyim. Bugün ODTÜ’ye uygun gördüğünüz mal ve hizmet alımı için teklif 23,3 milyon dolardır. Bugün küçük ölçekli bir kuantum bilgisayarının ortalama AR-GE maliyeti 10-15 milyon dolardır. Bakın, bugün, ODTÜ sizin uygun gördüğünüz ödenekle en fazla 1,5 tane küçük ölçekli kuantum bilgisayarı alabiliyor. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü bunun üçte 1’ini alamıyor. Siz bunlarla mı dünyanın ilk 100 üniversitesine 3 tane Türk üniversitesi koyacaksınız.
“YA SİZLER KENDİNİZİ KANDIRIYORSUNUZ YA DA BU BÜTÇELERLE BİZİ KANDIRMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ”
Peki, ne olmalı? Son slayta gelelim, ben size söyleyeyim, son slaytta da şu: Üniversitelerin bütçesi ne kadar olmalı? Bakın, Harvard Üniversitesinin bütçesi 49,5 milyar dolardır. Bunlar, verilen bağışlarla beraberdir. Stanford Üniversitesinin yıllık bütçesi 8-9 milyar dolardır, bağışsız. Hadi diyelim, onlar Amerikan üniversitesi. Çin’in Sichuan Üniversitesinin bütçesi yıllık 10,5 milyar dolardır. Sizin Türkiye’de 200’den fazla üniversiteye uygun gördüğünüz ödenek 9,3 milyar dolardır. Yani sizler bir tane Stanford ya da bir tane Sichuan Üniversite’sinin bütçesini 210 tane üniversiteye veremedikten sonra bu ülkede, Türkiye’deki üniversitelerin ilk 100’e girmesi hayaldir. Ya sizler kendinizi kandırıyorsunuz ya da bu bütçelerle bizi kandırmaya çalışıyorsunuz ama net bir şekilde söyleyeyim, bugün vatandaşlar ve gençler, hiçbir şekilde sizin eğitim sisteminize güvenmediği için çocukların üçte 2’si kendi hayallerini yurt dışında kuruyor.”