12 Ekim 2024 Cumartesi

İstanbul Barosu Başkan Adayı Av. Filiz Saraç, Flash Haber’in sorularını cevapladı

İstanbul Barosu seçime gidiyor. Mevcut Başkan Avukat Filiz Saraç, başkanlık için tekrar adaylığını duyurmuştu. Deneyimli hukukçu Flash Haber’in sorularını yanıtladı. Saraç, hem ülke gündemine dair hem de yargı erki içerisindeki tartışmalara ilişkin de konuştu.

-İstanbul Barosu Başkanlığına yeniden aday olmanızın en önemli sebebi nedir?

İstanbul Barosu avukatların meslek örgütü olmanın yanında bir insan hakları kurumu, bir yargı örgütü, benimsediği değerlerle laik hukuk devletinin en önemli savunucusudur. Ben de adliye koridorlarında, 34 yıldır serbest avukat olarak bu mücadelelerin içinde yer almaktayım.

Baromuzda 1996 yılından bu yana; Yönetim Kurulu Üyeliği, Başkan Yardımcılığı, Genel Sekreterlik, Staj Eğitim Merkezi (SEM) Yürütme Kurulu Üyeliği, TBB Delegeliği, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) Koordinatörlüğü, TBB Yönetim Kurulu Üyeliği başta olmak üzere pekçok görevde bulundum. Bütün bu görevlere önseçimle belirlenerek adaylaştım ve seçildim. 2022 yılındayine ön seçimle grubumuzun başkan adayı oldum. 2 yıldır da İstanbul Barosu Başkanı olarak bu mücadelenin içerisindeyim. Başkanlığımın ilk dönemde çok çalıştık. İkinci dönemde hayata geçirmek üzere çalışmalarını yaptığımız projeleri ve planlamaları tamamlamak, hazırlığını yaptığımız işleri başlatmak ve tamamlanmış olanları dasürdürmek için tekrar aday oldum.

Kurucularından olduğum ve daha önce seçildiğim Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu (ÖİÇAG)’nda 14.09.2024 tarihinde ön seçim yaptık ve ben yine grubun başkan adayı gösterildim. Kısacası avukatlık, demokrasi, insan hakları, laiklik ve çağdaşlık üzerine mücadelemizin bir parçası olarak tekrar adayım.

BAROLAR YARGI GÖREVİ YAPANLARIN YARGI ÖRGÜTÜDÜR

-Baroların önemi nedir?

Barolar, Avukatların mesleki örgütüdür, gücüdür, haklarımızın ve avukatın bağımsızlığının teminatıdır. İktidarlara ya da başta adil yargılanma olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine avukatlar karşı çıkarken; yürütme erkine ve diğer toplumsal baskılara karşı mesleğe girme, devam etme ve siyasal sebeplerle çıkarılmamanın teminatıdır Barolar. Bu sebeple bir yargı görevi yapanların üyesi olduğu yargı örgütüdür.
İstanbul Barosu da 146 yıldır bu topraklarda hak mücadelesinin simgesi olmuştur. Hatta 1980 darbesinde kapısına mühür vurulsa da o mühürler sökülmüş, cuntanın karşısında korkusuzca dimdik ayakta durmuş ve hukuk mücadelesini sürdürmüştür. Bağımsız Cumhuriyetimiz, Atatürk ilke ve devrimleri, çağdaş, laik ve demokratik Türkiye İstanbul Barosu’nun kırmızı çizgisi olmuştur. Her platformda söylüyorum; İstanbul Barosu Cumhuriyet’in sarsılmaz ve yıkılmaz kalesidir! Bu duruşu siyasal iktidarı rahatsız etmektedir. Numaralı baro, İstanbul Barosu’nun TBB Delegasyonunda temsil sayısının 17 kat düşürülmesi, bütçelerinin kesilmesi bu rahatsızlıklarının bir karşılığı ve yürütme erkinin yargıya müdahalesidir. Ancak Baroları “numaralandırarak” bölmeye çalışanlara karşı çıkan ve büyük çoğunluğu oluşturan meslektaşlarımız, 64 bin üyesi bulunan İstanbul Barosu çatısı altında mesleklerini ifa etmeye devam etmişlerdir. Barolar bağımsızdır, Avukatlar bağımsızdır. Meslektaşlarımız duruşlarıyla bunu bir kez daha göstermişlerdir.

Tabii Baromuz, avukatların ortak sesi olarak toplumsal davalarda da en önde olmuştur. Sesi kısılanların sesi olmuştur. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmaya çalışılmak istenmesine en önde karşı durmuştur. Şiddete uğrayan kadınların, istismar edilen çocukların, doğanın, susturulmak istenilenlerin sesi olmuş ve olmaya devam edecektir. Mesleklerin geleceği konuşulurken belirttiğim bir husus var; dünya döndüğü sürece Avukatlık ve hak mücadelesi sürecektir. Barolar da bu mücadelenin ortaklaşması ve organizesinde her zaman var olacaktır.

Atatürk ve Cumhuriyet’i kuranlara borçlu olduğumuzu unutmayacağız!

-Baroların misyonu ne olmalıdır?

Temel misyon hukuk devletini korumak ve insan haklarına işlerlik kazandırmak olmalıdır. Parti, tarikat ya da cemaat müdahaleleri ile yargı kararları değişen sistemlerde; mafya, çete, geniş anlamda hukuk dışı kaba kuvvet örgütlenmeleri ile tahsilât, devir, ifade verme vb. oluyorsa avukat değersiz olacaktır, ama kaybeden toplum olacaktır. Bunun için avukatlar, hukuk devleti ve insan haklarına saldırı gördüklerinde bu saldırıyı kendilerine ve varlık sebeplerine addederler ve karşı koyarlar. Avukatların örgütlü gücü baroların hukuk devletini koruma ve insan haklarına işlerlik kazandırma görevi tam da bu varoluş sebebinden gelmektedir.
Baronun görevi; avukatlara ve mesleğe yönelik çalışmalar ile birlikte Cumhuriyet’in temel niteliklerini korumak ve savunmak, demokratik, laik hukuk devletine sahip çıkmaktır. Avrupa’nın en eski barosu İstanbul Barosu’nda şu anda kadın avukat sayısı daha fazladır. Mesleğe yeni başlayacak meslektaşlar için yaptığımız her ruhsat töreninde şunu söylüyorum; bugün kadın-erkek bir arada oturabiliyor ve bu mesleği yapabiliyorsa, ben de bir kadın olarak bu kürsüden size hitap edebiliyorsam bunu Atatürk ve Cumhuriyet’i kuranlara borçlu olduğumuzu unutmayacağız ve bunu korumak bizim ilk görevimiz.

-Baroların siyasallaştığına dair algılar var bunlar doğru iddialar mı?

Ülkemizde şu anda yargının bağımsız olan yegâne unsuru avukatlardır. Bu yüzden Baroların gücü kırılmaya çalışılmaktadır. Demokrasiden ne kadar uzaklaşırsanız, avukatların toplumdaki rolünü o kadar azaltmaya çalışırsınız. Çünkü avukat; hak savunucusudur. Hak ihlali nereden gelir; çok büyük oranda iktidarlardan. İktidarda hangi görüş olursa olsun, hak ihlalleri iktidardan geldiğinden avukatların ve baroların buna karşı koymaları çok doğaldır ve olması gerekendir. Demokrasiden ne kadar uzaklaşıyorsanız, baroların söylemleri de sizi o oranda rahatsız etmeye başlar. Avukatı susturmaya çalışırsınız, avukatlık mesleğini toplumun önünde önemsizleştirmeye, saygınlığını yitirtmeye uğraşırsınız. Baroların görevlerinden biri bağımsız savunmayı, özellikle yürütme erkinden bağımsız savunmayı güçlendirmektir.

-Mevcut anayasa içerisinde barolar ne kadar etkili olabiliyor ve yeni anayasa açıklamalarına yaklaşımınız nedir?

İlk olarak şunu söyleyeyim; Anayasanın ilk dört maddesi tartışılamaz! Ülkemiz, üniter bir ülke ve laik bir hukuk devletidir. En son küçük hesaplarla meclise sokulan bir parti yeni anayasa tartışması üzerinden değiştirilemez maddeleri hedef almıştır. Bunu gündeme getirenlerin üniterlikten ve laiklikten rahatsız oldukları bellidir. Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan Baromuz ve Avukatlar bu saldırıya için vermeyeceklerdir.
Bu iktidar defalarca Anayasayı değiştirdi. Her değişiklikte de “darbe anayasasından kurtulmak için” yaptıklarını iddia ettiler. Her seferinde toplumun gündemini değiştirme ve sonrasında da topluma bedel ödettirilen bir süreç yaşandı. Örneğin 2010 değişikliği ile yargı bağımsızlığı kaldırılırken, 2017 yılında yetki tek kişide toplandı. Bu iktidar Anayasa değişikliği sabıkalı bir iktidardır. Ayrıca Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin tarafıdır. AİHS’de temel haklar düzenlenmiştir. Anayasadaki temel haklar da AİHS’deki hakları kapsamaktadır. Dolayısıyla anayasayı bu özgürlükleri kısıtlama aracı olarak ya da kendine göre yorumlatabilmek amacıyla yapamazsınız. Anayasa tartışmaları, bu çalışmaların tek adam rejiminin olduğu bir sistemde, anayasayı kendisine göre, kendisine oy getirecek şekilde düzenleyebilmek amacıyla yapıldığına dair ciddi kaygıları herkes yaşıyor. Ben son olarak şunu söylemek istiyorum; siyasal iktidar önce mevcut Anayasanın bir gereği olarak Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına uysun, sonra değişiklik tartışması başlatsın.

-Baroların kamuoyuna veya avukatlara karşı şeffaf olduğunu söyleyebilir misiniz?

Şeffaflığın iki boyutu var. İdari şeffaflık yani alınan kararı ve gerekçelerini duyurmak ya da erişilebilir hale getirmek, ikincisi ise mali şeffaflık yani gelir ve giderleri duyurmak ya da erişilebilir kılmak. İstanbul Barosu olarak her iki şeffaflığa da azami özen gösteriyoruz. Örneğin mali şeffaflık ve baro bütçesini korumak için adliyeler arası servis hizmeti ile ilgili önceden şartnamesi ilan edilen kapalı zarf usulü ile görevde olduğum her iki yılda da ihale yapıldı. Balmumcu’daki taşınmazın tahliyesi ile ilgili bilgilendirmeler anlık yapıldı.
Ya da idari şeffaflığa örnek vermek gerekirse; Barolar tarafından Tüketici Hakem Heyetlerine hakem ataması yapılır. Bizim dönemimizde bu hakem atamalarının şartları ilan edildi, şartları taşıyıp başvuranlardan atama yapıldı. Zaten yapılan faaliyetler Baro sayfasında ilan ediliyor. Sosyal medya hesaplarında gün gün yer alıyor. Dergi çıkarılarak Baronun tüm faaliyetleri üyelerinin bilgisine sunuluyor. Barolar iki yılda bir genel kurul yaparlar, faaliyet raporu ve kesin hesaplarını açıklarlar. Hatta bu dönem bunları videolar yoluyla görsel olarak da meslektaş ve kamuoyu ile paylaşıyoruz.

-Avukat denildiğinde aklınıza ne geliyor, Avukat kavramına yüklediğiniz anlam nedir? Avukatların iş yükü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yargı sisteminde hak mücadelesini öncelikle avukatlar vermektedir. Yüzlerce yıldır hukukun üstünlüğünün, demokrasinin, insan haklarının yılmaz savunucusu olan avukatlar, tüm otoriter rejimlerin hedefi olmuşlardır. Avukat, hâkim ve Cumhuriyet savcıları gibi yargının kurucu unsurudur. Mesleğin doğuşu ceza yargılamasında suçlanan kişinin savunulması olsa da insan hakları kavramının çağdaş toplumlarda ortak amaç olmasıyla ceza, hukuk, idari, disiplin gibi tüm yargılamalarda avukatlık bu yargılamaların kurucu unsuru yani avukat olmadığında adil bir yargılanma yapılamayacağının kabulü bir zorunluluk olmuştur. Günümüzde avukatlık alanı çok daha geniş algılanmalıdır; önleyici hukuk, danışmanlık, uyum ya da idari takip de avukatın iş alanı içindedir ve daha da genişletilmelidir. İnsan haklarını korumak, devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında tam da avukatı ihlallerden önce ya da her aşamada var etmekten geçer.

İkinci olarak, avukatın iş yükü ülkemizde çok fazladır. Duruşma için uzun süre bekleyen avukatın zamanına ücret ödenmiyor, uzayan yargılamalar dava sonunda eriyen vekalet ücretleri hep avukatın emeğini sömürüyor. Avukatlar emeğinin karşılığını alamadığı için üzerine çok fazla iş almak zorunda kalıyor ya da iş alamıyor. Bütün bunlar çözmemiz gereken sorunlar. Bu sebeple biz İstanbul Barosu AR-GE Merkezi’ni kurduk. Raporlaştırıp çözümü için hep birlikte çalışacağız.

-Türkiye’de suç oranları ne yazık ki aldı başını gidiyor, bu suçları neden önleyemediğimiz hakkında bilgi verir misiniz? Yani bu cezasızlık olgusu üzerine neler söylersiniz? Türkiye’de hapis yatmak artık tarih mi oldu?

Suç dosyası kabarık olan şahıslar toplum içerisinde geziyor. Bu durum ülkemizde suçla mücadelenin olmadığını gösteriyor. Siz suçla mücadele ederken ilk amacınız toplumu korumak olmalı. Diğer amacınız da suç işlemekten vazgeçirmek, suçluyu topluma kazandırmak olmalı. Tüm bunlarında üzerinde devletlerin suçla mücadele politikaları olmalı. Mevzuat, eğitim, iş ilişkisi, infaz sistemi hep suçla mücadele politikasını desteklemeli.

İnfaz sistemimizde sürekli olarak hükmedilen cezaların daha sonra çeşitli şekillerde düşürülmesi, bu cezaların ve kısa sürede kişilerin tekrar cezaevinden çıkarılmaları söz konusu oluyor. Bundan sonra da bu hükümlülerin daha sonra takipleri de etkili şekilde yapılmıyor ve topluma verebilecekleri zarar noktasında devlet koruyucu tedbirleri almıyor.

ISLAH POLİTİKALARI DA ÖNEMLİ

Aslında biraz da ıslah konusuna değinmek gerek. Çünkü bizim anladığımız genellikle cezalandırma konusunda oluyor. Islah politikaları içerisinde neler var ve neler yapılmalı, neler yapılmıyor şu anda. Çocuklar noktasında baktığınız zaman, onların yetiştikleri ortamı devlet olarak sizin gözlemlemeniz gerekir. Eğitim sistemimizin öncelikle gözden geçirilmesi gerekiyor. Suç işlenen ortamlardaki çocukların korunmasını sağlayacak şekilde takiplerini yapmanız ve onları gerektiğinde devlet olarak korumaya almanız gerekiyor.Sürekli suç işlenen bir ortamda o çocuk yetiştiriliyor ve bunları öğrenerek büyütülüyorsa, siz o dakikadan itibaren o çocuğu devlet olarak koruma altına almalısınız. Topluma zarar vermeyeceğine emin olacak şekilde yetiştirilmesini sağlamalısınız.
Özellikle yaşı çok genç kişilerden oluşan suç çeteleri, örgütler var. Bunların sayısında bir artış yaşanıyor son zamanlarda. Ekonomik ve sosyal çöküşün yaşandığı yerde suçların da patlak verdiğini görürsünüz.

Yani suçla mücadele çok geniş bir perspektife sahiptir ve her alanda olduğu gibi eğitim önemli, mutlaka küçük yaştan itibaren yetişmesini sağlamamız gerekiyor. Çocuğun üstün yararı dediğimiz yani çocuğun sadece ailesine ait değil topluma ait bireyler olduğunu ve hepimizin birlikte korumakla yükümlü olduğumuz gerçeğinden hareketle bu konuda çalışmaları artırmamız gerekiyor.
Bir de şiddete ilişkin söylemlerin bu toplumda gittikçe arttığını görüyorsunuz. Şiddetle mücadele top yekün bir mücadeledir. Şiddetle mücadele devletin asli görevlerindendir.

Kaynak: FLASH HABER TV

İlgili Haberler