TEKİRDAĞ BÜYÜKŞEHİR’DEN ‘KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI UĞRAŞ GÜNÜ’ ETKİNLİKLERİ
Hekimler Ve Sağlık Emekçileri, Ankara’da Dr. Melek Bağce’nin Öldürülmesine Tepki Gösterdi: “Kadın Cinayetleri Ve Sağlıkta Şiddet Sona Ersin”
Sağlık emek ve meslek örgütleri, Ankara’da; Dr. Melek Bağçe’nin görevi başındayken boşanma sürecinde olduğu eşi tarafından öldürülmesine tepki gösterdi. Ankara Tabip Odası (ATO) Kadın Komisyonu Üyesi Dr. Rojhat Erdem, “Biz biliyoruz ki; kadın cinayetleri politiktir ve bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi kız kardeşimiz Dr. Melek Bağçe’yi yaşamdan koparan yalnızca boşanma aşamasında olduğu bir erkek değil, bu kadın düşmanı politikaların sonucudur. İnsan haklarına ve onuruna yaraşır, şiddete karşı güvenli çalışma ortamlarını talep etmekten ve mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Kadın cinayetleri ve sağlıkta şiddet sona ersin” dedi.
Ankara’da hekimler ve sağlık emekçileri, Antalya Alanya 5 No’lu Aile Sağlığı Merkezi hekimi Melek Bağce’nin görevi başındayken boşanma sürecindeki eşi tarafından öldürülmesiyle ilgili açıklama yaptı. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi’nde düzenlenen toplantıya Türk Tabipleri Birliği, Ankara Tabip Odası, SES ve KESK yöneticileri katıldı. Ortak açıklamayı ATO Kadın Komisyonu Üyesi Dr. Rojhat Erdem okudu. Açıklama şöyle:
“BU BİR İLK DEĞİL MAALESEF VE ADETA BİR ‘DEJA-VU’ HALİ OLUP BİTENLER”
“Kadın cinayetleri her yerde; sağlık ürettiğimiz yerler öldürüldüğümüz mekanlar olmaktan çıkarılsın. Acılıyız, öfkeliyiz. Ülkemizin içinde bulunduğu şiddet sarmalında bir kadın bir sağlık emekçisini daha kaybetmenin derin hüznünü ve öfkesini yaşıyoruz. İki gün önce Antalya ilinin Alanya ilçesi Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde çalışan Dr. Melek Bağçe’nin, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından işyerinde gündüz gözü rehin alınarak vahşice katledildiğini öğrendik. Bu bir ilk değil maalesef ve adeta bir ‘deja-vu’ hali olup bitenler. Kasım 2015’te Dr. Aynur Dağdemir, birlikte çalıştığı kadın hemşireyi erkek şiddetinden korumaya çalışırken öldürülmüştü. Ocak 2022’de Ebe Ömür Erez, aile sağlığı merkezinde erkek şiddetiyle katledilmişti… Ekim 2022’de aile sağlığı merkezinde çalışan Emine hemşire işyerinde bir erkek tarafından ateşli silahla vurulmuştu. Nisan 2023’te Çanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Ayşe Güneş, eski eşi tarafından hastane bahçesinde bıçaklı saldırıya uğramıştı. Birkaç örneğini sıraladığımız bu acı olaylar, tıpkı Dr. Melek Bağçe cinayetinde olduğu gibi hem kadına yönelik şiddetin hem de sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine yönelik şiddetin vücut bulduğu olaylar sayacında yerlerini aldı.
“TÜRKİYE’DE, SİYASİ İKTİDARIN KADINA VE ÇOCUĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLARI CEZASIZ BIRAKAN MEVCUT ŞİDDET DİLİ VE POLİTİKALARI FAİLLERİ CESARETLENDİRMEKTEDİR”
Dr. Melek Bağçe, çağlar boyu süren kadına yönelik erkek şiddetiyle yaşamdan koparılan kız kardeşimizdir. Ataerkil egemen sistemin; eğitimde, medyada, iş yerinde ve gündelik hayatın her alanında yeniden ve yeniden üretildiği Türkiye’de, siyasi iktidarın kadına ve çocuğa karşı işlenen suçları cezasız bırakan mevcut şiddet dili ve politikaları şiddeti ve ayrımcılığı kurumsallaştırmakta, failleri cesaretlendirmektedir. Öyle ki siyasi iktidarın, özellikle son 10 yılda kadın ve çocuk haklarının gaspına yönelik mevcut gerici politika ve uygulamaları ile AKP-MHP ve HÜDA PAR bloğunun çocuk ve kadına yönelik şiddet ve istismarın önünü açan söylemleri, bugün olduğu gibi acı durumların yaşanmasına neden olmaya devam edecektir. Şiddeti meşrulaştıran, körükleyen, hatta sürekli olarak yeniden üreten iktidar ve siyaset dili, başta kadınlar, çocuklar, gençler, LGBTI+lar olmak üzere toplumun bütün kesimlerinde baskı, sindirme ve korku iklimi yaratmak amacıyla sürdürülmektedir.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN FESHEDİLMESİ VE 6284 SAYILI YASANIN TARTIŞMAYA AÇILMASI KADINLARA VE ÇOCUKLARA YÖNELİK ŞİDDETİN YAYGINLAŞMASINDA BAŞTA GELEN BELİRLEYİCİ ETKENLERDİR”
Dozu giderek artan bu şiddet söylemi insan ve doğa haklarını hiçe sayan güvenlikçi-militarist- neoliberal politikalarla güçlendirilmektedir. Kadını ve kazanılmış haklarını yok sayan, sahiplenilmesi gereken bir mal gibi gören kadın düşmanı erkek egemen politikalar, alınmayan koruyucu önlemler, işletilmeyen düzenleyici mekanizmalar ve cezasızlık politikalar hayatımızın her alanını kuşatmaya devam etmektedir. Erkek failleri cesaretlendiren söz konusu politikalar, şiddetin her türünün evlerde, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda fütursuzca kol gezmesine ve yaygınlaşmasına yol açmakta taciz, tecavüz ve cinayetle son bulan yaşam hakkı ihlalleri toplumun beden ve ruh sağlığını her geçen gün daha fazla tehdit etmektedir. Bu süreçte kadına ve çocuğa yönelik her tür ayrımcılığı ve şiddeti önlemeye dönük CEDAW Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Lanzarotte Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerin hayata geçirilmemesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en etkili uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ve 6284 sayılı yasanın tartışmaya açılması kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin yaygınlaşmasında başta gelen belirleyici etkenlerdir.
“BÜTÜN KADIN CİNAYETLERİNDE OLDUĞU GİBİ KIZ KARDEŞİMİZ DR. MELEK BAĞÇE’Yİ YAŞAMDAN KOPARAN YALNIZCA BOŞANMA AŞAMASINDA OLDUĞU BİR ERKEK DEĞİL, BU KADIN DÜŞMANI POLİTİKALARIN SONUCUDUR”
Biz biliyoruz ki; kadın cinayetleri politiktir ve bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi kız kardeşimiz Dr. Melek Bağçe’yi yaşamdan koparan yalnızca boşanma aşamasında olduğu bir erkek değil, bu kadın düşmanı politikaların sonucudur. Dr. Melek Bağçe, son zamanlarda hızla artan sağlıkta şiddetin hedefinde yaşamını kaybeden bir sağlık emekçisidir. Görevi sağlık hizmeti vermek ve yaşatmak olan meslektaşımız, gün ortasında hiçbir güvenlik önlemi olmayan aile sağlığı merkezinde boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından önce rehin alınmış, sonra da hunharca öldürülmüştür. Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle yaratılan neoliberal sağlık sistemi, yalnızca birinci basamak sağlık hizmetlerini tahrip etmekle kalmamış aynı zamanda hekimleri ve sağlık çalışanlarını parçalanan ve güvenli olmayan sağlık kurumlarında çalışmaya mahkûm etmiştir. Kışkırtılmış sağlık talepleri, performans baskısı, güvencesiz çalışma, kamudan karşılanmayan koruyucu hizmet paketlerinin yarattığı çaresizlik, emeğin değersizleştirilmesi ve şiddete karşı korunaksız çalışma gibi çok yönlü olumsuz etkenler sağlık ve sosyal hizmet emekçileri için tehdit olmaya devam etmektedir.
“BAĞÇE’NİN ÇALIŞTIĞI ASM’DE KATLEDİLMESİNE YOL AÇAN, ŞİDDETE AÇIK OLAN VE ŞİDDETE KARŞI GEREKLİ ÖNLEMLERİN ALINMADIĞI BU GÜVENLİ OLMAYAN ÇALIŞMA ORTAMLARIDIR”
Sendika ve emek meslek örgütleri olarak giderek artan sağlıkta şiddetin durdurulması için yaptığımız eylem ve etkinlikler, hazırladığımız yasa önerileri siyasal iktidarın kör duvarlarında yankı bulamamakta, sağlık emekçilerinin ‘Sağlıkta şiddete son’ çığlıkları duyulmamaktadır. Sağlığın ve yaşamın korunması için hizmet üretilen ve güvenli olması gereken sağlık kurumları, günümüzde eli silahlı erkek faillerin kolayca girip çıktığı, özellikle kadın sağlık emekçilerine yönelik tacizden cinayete her tür şiddet eylemini gerçekleştirebildiği ortamlara dönüşmüştür. Bizler biliyoruz ki; Dr. Melek Bağçe’nin çalıştığı Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde katledilmesine yol açan, şiddete açık olan ve şiddete karşı gerekli önlemlerin alınmadığı bu güvenli olmayan çalışma ortamlarıdır.
“İNSAN HAKLARINA VE ONURUNA YARAŞIR, ŞİDDETE KARŞI GÜVENLİ ÇALIŞMA ORTAMLARINI TALEP ETMEKTEN VE MÜCADELE ETMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ. KADIN CİNAYETLERİ VE SAĞLIKTA ŞİDDET SONA ERSİN!”
Yaşamı savunan sağlık emekçileri olarak buradan bir kez daha haykırıyoruz; sendikamız kadına ve çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismar ile bunlara neden olan bu karanlık zihniyete karşı mücadelesini yükselterek sürdürecektir. Bir kadın daha kaybetmemek için, yaşamdan, sağlıktan, özgürlükten ve meslekten bir kişi daha eksilmemek için, kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Kadın düşmanlığında ortaklaşan, ‘yalnız yaşayan kadınları sahiplendirmekten’ bahseden çocuk istismarını meşrulaştıran ve ülkemizi Orta Çağ karanlığına gömmeye çalışan bu gerici ve ataerkil zihniyeti, kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesini yükselterek, dayanışma ve iradeyle değiştirecektir. İnsan haklarına ve onuruna yaraşır, şiddete karşı güvenli çalışma ortamlarını talep etmekten ve mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Kadın cinayetleri ve sağlıkta şiddet sona ersin!”
Ortak açıklamanın ardından, SES’in basın toplantısına destek veren sendika ve sağlık meslek örgütü temsilcileri de söz alarak, şunları dile getirdi:
TTB MERKEZ KONSEYİ BAŞKANI ŞEBNEM KORUR FİNCANCI: Biz yıllardır mücadele ediyoruz ve özellikle kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin politik niteliğini vurgulamaktan hiç geri durmuyoruz. Daha geçtiğimiz günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin feshine yönelik açtığımız, kaybettiğimiz o davanın vekalet ücretini talep etti, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. Aile Bakanlığı diye bir bakanlık olmaması gerekir. Biz ailenin parçası değil, kadın bireyler olarak, LGBTİ’ler olarak, insan olarak öncelikle hak öznesiyiz. O ailenin aslında en tekinsiz yer olduğunu aslında en yakından bilenleriz. Bunun sonuçlarını da görüyoruz, sağlık ortamına da bu sonuçlar yansıyor ne yazık ki. Tekinsiz aile ortamı kadar güvensiz çalışma ortamları da bu politik tercihlerin sonucudur ve biz bunlara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz diyorum.
SES EŞ GENEL BAŞKANI GÖNÜL ADIBELLİ: Dün yaşanılan bu olaydan sonra Alanya İlçe Sağlık Müdürlüğü, bugün bir sağlık çalışanı hekim arkadaşımızı ailevi nedenlerden dolayı kaybettik gibi bir söylem kullandı. Biz bunu çok doğru olarak bulmuyoruz çünkü kaybettiğimiz kadın arkadaşımızın sadece bir aile ferdi olarak değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün yaşanılan bu cinayetler ailevi nedenlerden değil tamamıyla bu sistemin kadına bakış açısından kaynaklı olduğunu düşünüyoruz. Yine dün aile sağlığı merkezinin mesai yaptığını öğrendik, bu da bizim açımızdan çok üzücü bir olaydır. Meslektaşlarını kaybetmelerine rağmen yasını bile tutamadan çalışmak zorunda oluyorlar çünkü performans dayatıyor, kışkırtılmış bir sağlık sistemi dayatılıyor. Hala kadın bir birey, insan olarak değerlendirilmiyor bu ülkede. Ve kadının katledilmesi her alanda güvenli ortamların olmadığı bir yerde kadınlar kaybediliyor, katlediliyor. İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden hayata geçirmek üzere, 6284 sayılı yasayı etkin bir şekilde uygulatmak üzere bizim mücadelemiz devam edecektir.
ATO GENEL SEKRETERİ DR. MİNE COŞKUN: Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’na göre 2008-2022 yılları arasında 4 bin 86 kadın cinayeti işlendi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2022 yılı raporuna göre 334 kadın cinayeti işlendi, 245 kadın da şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Türkiye, OECD ülkeleri arasında kadına karşı şiddetin en yaygın olduğu ülke konumuna geldi. Koruma talebi 2012 yılından 2020 yılına yüzde 114 arttı. Bizler rakamlar değiliz kadınlarız. Tek bir kadın cinayetine bile tahammül etme lüksümüz yok. Bizler kadın sağlık emekçileri olarak yaşamak ve yaşatmak için varız, bunun için de tüm mücadelemizi sürdüreceğiz kadın cinayetleri son buluncaya kadar.
KESK MALİ SEKRETERİ GÖNÜL KURAL ŞİMŞEK: Bu aslında bizim kadına yönelik önlemleri artırmamız gerektiğini gösterirken maalesef İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi, 6284’ün tartışmaya açılmasıyla beraber kazanılmış haklarımızda bir geriye gidiş görüyoruz. Yeni iktidarda oluşan Meclis’te de kadın düşmanı politikaların hız kazanacağını hepimiz görebiliyoruz Meclis’in bileşimine baktığımızda ve bize daha çok mücadele etme gereği düşüyor. 7’nci dönem toplu sözleşmesi ağustos ayında başlıyor, biz burada da kasınlar olarak, kamu emekçisi kadınların TİS taleplerini ayrı bir başlık altında ele alınması gerektiğini savunuyoruz. Daha önce bunu dile getirmemize rağmen bu görmezden gelindi. Bu dönemde kadına yönelik şiddet, kadınların bu kadar kötü çalışma koşullarına maruz bırakılması artmışken bunların çok daha fazla gündem edilmesi gerektiğini düşünüyoruz işyerlerinde.