Erdoğan’ Dan Yargıtay-Aym Krizine İlişkin Açıklama: Bu Tartışmada Taraf Değil, Hakem Konumundayız. Yargının İki Kurumu Arasındaki Yetki Tartışmasının Çözüm Yeri Anayasa’dır, Yasalardır. Ancak Mevcut Anayasa Bu Konuda Da Yetersiz Kalmaktadır
Eski AYM Başkanı Kılıç: Yargı Erkine Verilmiş Olan Yorum Hakkı İsabetli Kullanılmıyor
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Demokraside Birlik Vakfı’nın düzenlediği “Türkiye’nin İkinci Yüzyılında Tam Demokrasi Hedefi ve Yeni Anayasa’dan Beklentiler” panelinde; “Bugün sorunumuz ne Anayasa, bence ne de yasalarımızdır. Bunu uygulayan ve yorumlayan insanlarımızdır. Yargı erkine verilmiş olan yorum hakkı maalesef isabetli kullanılmıyor. Kullanılmadığı için de bu sorunların ülkede bıraktığı yakıcı ve yıkıcı etkilerini maalesef çözemiyoruz, çözemedik” dedi.
Demokraside Birlik Vakfı bugün Ankara Gençlik Parkı Kültür Merkezi’nde “Türkiye’nin İkinci Yüzyılında Tam Demokrasi Hedefi ve Yeni Anayasa’dan Beklentiler” başlıklı panel düzenledi. CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı panelde konuşmacı olan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç şöyle konuştu:
“İSRAİL BİR DEVLETTEN ZİYADE BİR TERÖR ÖRGÜTÜ GÖRÜNTÜSÜ VERİYOR”
“Bugün şehit olan 6 askerimize ve ailesine rahmet diliyorum. Allahım inşallah bir daha böyle bir olayla karşı karşıya bırakmaz bizleri. Ancak bu arada dünyada canlı bir şekilde izlenen ve her gün en az 500 ya da bin kişinin şehit olduğu bir bölgede insanlık dramı yaşanıyor. Hepinizin bildiği gibi Filistin ve Gazze bölgesi bu konuda kanın, gözyaşının ve her türlü zulmün yaşandığı bombalar altında çocukların, kadınların, yaşlıların öldüğü bir olayı hepimiz televizyonlardan akşam seyrediyoruz.
Bugün İsrail bir devletten ziyade bir terör örgütü görüntüsünü veriyor. Bu nedenle yaptıkları da eğer bir devlet olsaydı çocuklara, kadınlara ve yaşlılara dokunmazdı. Bu kadar korumasız olan insanlara saldırmazdı. Devletler hukuku, uluslararası hukuk bu konuda ciddi anlamda ilkeler ortaya koymuştur ama bu ilkelerin hiçbirisi İsrail için söz konusu değil.
“BİR VESAYETİ KALDIRIRKEN BİR BAŞKA VESAYETİN FIRTINASINA UĞRADIK”
Cumhuriyet’in kurulduğu günden beri ki ben 2010 anayasa değişikliğini Türkiye için bir dönüm noktası olarak görüyorum, 2010 anayasa değişikliği Türkiye’nin makas değiştirdiği yıldır, çok önemli bir değişikliktir. Bu değişiklikte yargı vesayeti ile askeri vesayetin ortadan kaldırılması konusunda ciddi adımlar atılmış ve o konuda da başarılı olunmuştur. Ancak bir vesayeti kaldırırken bir başka vesayetin fırtınasına uğradık. Bugün terör örgütü olarak anılan cemaatin yapılanması ve onun ele geçirilmesi daha sonra da mevcut siyasi partinin iktidarın ele geçirilmesi sonunda bu vesayet bitmiş değil, bu vesayet devam ediyor. Geriye doğru gittiğiniz zaman Türkiye iki konuda çok ciddi sıkıntı çekmiş: birisi ifade özgürlüğü diğeri de din ve vicdan özgürlüğü ve sorunlarımız bu eksende hep doğmuş.
“NE DEMOKRASİNİN NE LAİKLİĞİN NE DE HUKUK DEVLETİNİN İÇİNİ YETERİNCE DOLDURDUK”
1961 Anayasası’nda Cumhuriyet’in nitelikleri belirtilmiş; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Ancak bu kavramların içleri doldurulması gereken kurum tarafından evrensel hukuk değerlerine uygun olarak doldurulmadığından dolayı maalesef bu sorunları yaşayarak geldik. İfade özgürlüğünün içerisinde basın özgürlüğünü de ifade özgürlüğünün içinde örgütlenme ve toplantı ve gösteri, yürüyüşü de katabilirsiniz bunlara. Din ve vicdan özgürlüğü konusunda da tarihi ve fahiş hatalar yapılarak belli bir noktaya kadar geldi ve bugün bazı konularda şikayet ediyorsak, bazı konuları eleştiriyorsak, mutlu değilsek bu laiklik konusunun içinin evrensel anlamda doldurulamadığındandır. Biz ne demokrasinin ne laikliğin ne de hukuk devletinin ne de sosyal devletin içini yeterince doldurduk. Bunu yapması gereken Anayasa Mahkemesi’ydi. Anayasa Mahkemesi yorum hakkı olan, anayasayı yorumlayan ve ‘Anayasa Mahkemesi ne diyorsa anayasa odur’ olan bir kurum bizim için. Ama bunların içi doldurulamadı.
Bugün Cumhurbaşkanlığı sisteminden eğer rahatsız olan varsa ki rahatsızlık da var ve tepki varsa bu tepkinin altında bu tarihi gerçekler vardır. İfade özgürlüğüyle ilgili hepiniz biliyorsunuz söylemeye gerek yok, bir zamanlar 141, 142, 163 silahlarıyla insanlar tarandı, hapishanelerde yer kalmamıştı ve bizim her ne hikmetse bizim yargı ya da siyasetçilerimiz bu konuda çok kabiliyetli, mutlaka bir şey buluyoruz. Rahmetli Turgut Özal 141, 142, 163’ü kaldırdı, arkasından bu sefer 299. madde çıktı. Bugün Cumhurbaşkanı’na hakaretten yüz binlerce dosya soruşturma açıldı ve bu soruşturmanın bir bölümü kovuşturmayla sonuçlandı, o kovuşturmaların sonunda da 25 ile 30 bin arasında insan mahkum oldu. Bu nedir biliyor musunuz? Bu bir yerleri koruma adına cezalandırmak için bir silah olarak kullanma aracıdır. Bugün, biliyorsunuz 312’nci madde terörle mücadeleyle ilgili, yok terörü övmeyle ilgili, ciddi anlamda yorumlar yapılarak mahkemelerimiz kararlar veriyorlar. 10 sene önce bir tweet attı diye insanlar yargılandı ve hapishanelere düştü. Bugün bizim hapishanelerimizde 300 binin üzerinde insan var.
“YARGI ERKİNİN YORUM HAKKI İSABETLİ KULLANILMIYOR”
Biz tutukluluk konusunu bile cezalandırma aracı olarak kullandık, yasada yazmasına rağmen keyfi yorumlarımzla özellikle, insanları tutuklayarak hapishanelerde bekletmek durumunda kaldık. Bir anayasa var, bir de anayasanın uygulanması ve yorumu var. Bir laiklik var, laikliğin uygulanması ve yorumlanması var. Bir hukuk devleti var, hukuk devletinin uygulanması ve yorumu var. Şimdi soruyorum, bunların hangisi suçlu? Bugün sorunumuz ne Anayasa, bence ne de yasalarımızdır. Bunu uygulayan ve yorumlayan insanlarımızdır. Yargı erkine verilmiş olan yorum hakkı maalesef isabetli kullanılmıyor. Kullanılmadığı için de bu sorunların ülkede bıraktığı yakıcı ve yıkıcı etkilerini maalesef çözemiyoruz, çözemedik.
Anayasa’nın 177 maddesi var, 177 maddenin 121 maddesi değişmiş. Yaklaşık 51 maddesi ikinci ve üçüncü kez değişmiş. Bunun 34 maddesi AK Parti öncesinde değişmiş, AK Parti iktidarıyla birlikte de 79 madde değişmiş. Şimdi bana söyler misiniz, ortada bir darbe anayasası var mı? Dolayısıyla bugün çektiğimiz sıkıntıların altına baktığımız zaman o yapılan değişikliklerden kaynaklanıyor. Eğer Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 12’sini sayın Cumhurbaşkanı seçiyor, 3 tanesini Meclis seçiyor ve Meclis’te de çoğunluğunuz varsa eğer 15’ini de aynı irade seçmiş dersek yanlış yapmış olur muyuz? Hakimler Savcılar Kurulu’nun 13 üyesi var, 6’sını sayın Cumhurbaşkanı seçiyor, 7’sini parlamento seçiyor. Bu parlamentodaki seçimlerin mevcut iktidar tarafından yönetildiği, onların iradesiyle seçildiği konusunda bir endişemiz var mı?
“BU ÜÇ KURUMUN TARAFSIZ VE BAĞIMSIZ OLMASINI TEMİN ETMEDİKÇE SORUNLARIMIZDAN KURTULAMAYIZ”
Türkiye’de üç tane kurum var. Birisi Anayasa Mahkemesi, birisi Hakimler Savcılar Kurulu, birisi de Yüksek Seçim Kurulu’dur. Bu üç kurumun tarafsız ve bağımsız olmasını temin etmedikçe biz bu sorunlarımızdan asla kurtulamayız. Eğer yargıda böyle bir sorun varsa bunun ekonomiye olan yansımaları, sosyal hayata olan yansımalarını da düşündüğünüzde bunun temelinde yatan tek şey hukuk güvenliğinin yaratılamamasıdır. Hukuk güvenliğini yaratamadığımız için de bugün para politikalarıyla, mali politikalarla dövizi indiriyoruz faizi çıkarıyoruz, faizi indiriyoruz dövizi çıkarıyoruz ve ekonomiye ihya etmeye çalışıyoruz. Bunlar yapay tedbirler, gerçek tedbir bağımsız ve tarafsız herkesin rahatlıkla kanatlarının altına sığınacağı bir yargıyı teşekkül ettirmektir.”