12 Kasım 2024 Salı

Hasan Efe Uyar: “Eskiden Ücretli Emekçiler, Yatırım Olarak Altını Ya Da Dövizi Tercih Ederdi. Şimdi; Ayçiçek Yağı, 1 Kilo Peynir, 1 Kilo Kıyma, 1 Paket Makarna Tercih Ediliyor”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, “Türkiye, ikinci çeyrekte yüzde 3,8 büyüdü. Ama büyümeden emekçiler, emekliler yine payını alamadı. Büyüme verilerinde en dikkat çekici şey ise hane halklarının tüketim verileri. İkinci çeyrek büyüme verilerine en çok katkıda bulunan 10,7 puan ile hane halkının tüketim harcamaları oldu. Yani büyümemizin temeli tüketim üzerine kurulu. Üretim ekonomisine değil, tamamen tüketim ekonomisine ne yazık ki geçmiş durumdayız. Eskiden ücretli emekçiler, emekliler yatırım olarak altını ya da dövizi tercih ederdi. Şimdi yatırım aracı olarak ne tercih ediliyor; ayçiçek yağı, 1 kilo peynir, 1 kilo kıyma, 1 paket makarna. Çünkü emeğiyle geçinen yurttaşlar, bugün aldığı temel besin maddesini yarın aynı fiyatla alamayacağını biliyor” dedi. Uyar, memur zam oranlarına ilişkin de “Hakem Kurulu heyeti, sürekli olarak iktidarın tekliflerini onaylayacak, kamu emekçilerinin hiçbir talebi kabul edilmeyecek ise 2 yılda bir süregelen bu orta oyununa ne gerek var” ifadelerini kullandı.

CHP İşçi Sendikaları, STK ve Meslek Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, bugün partisinin genel merkezinde haftalık emek ve çalışma gündemini değerlendirmek üzere basın toplantısı düzenledi.

Uyar’ın açıklamaları şöyle:

“HAKEM KURULU, İKTİDARIN TEKLİFLERİNİ ONAYLAYACAK, KAMU EMEKÇİLERİNİN HİÇBİR TALEBİ KABUL EDİLMEYECEK İSE 2 YILDA BİR SÜREGELEN BU ORTA OYUNUNA NE GEREK VAR?”

“1 Ağustos’ta başlayan, 4 milyon kamu emekçisi ve 2 buçuk milyon kamu emeklisini ilgilendiren toplu sözleşme süreci, Hakem Kurulu’nun verdiği karar ile tamamlanmış oldu. Hakem Kurulu, sendikaların şerhine rağmen sunmuş olduğu 2024 yılı için yüzde 15 artı 10; 2025 yılı için ise yüzde 6 artı 5’lik zam teklifini aynen kabul etti. Bir başka deyişle Hakem Kurulu, iktidarın onay ve tasdik kurumu olduğunu dünkü kararıyla tescillemiş oldu. Bu karara şaşırdık mı? Elbette hayır. 11 üyeden oluşan hakem heyetinin 7 üyesinin bizzat Erdoğan tarafından atandığını düşündüğümüzde, zaten perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Madem en başından beri hükümetin teklifi kabul görülecekti, o halde böyle bir masanın kurulmasına ne gerek vardı? Hakem Kurulu heyeti, sürekli olarak iktidarın tekliflerini onaylayacak, kamu emekçilerinin hiçbir talebi kabul edilmeyecek ise 2 yılda bir süregelen bu orta oyununa ne gerek var? Hakem Kurulu’nun verdiği zam, 2024 yılı için toplamı yüzde 26 buçuk. Merkez Bankası’nın 2024 yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 33. Aradaki fark tam 6 buçuk puan.

“ERDOĞAN’A SESLENELİM: VERDİĞİNİZ ZAM ORANIYLA 6 BUÇUK MİLYON KAMU EMEKÇİSİNİ VE EMEKLİSİNİ ENFLASYONA BAL GİBİ EZDİRDİNİZ”

Şimdi AKP Genel Başkanı Erdoğan’a seslenelim: Hani hep diyorsunuz ya, ‘Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz’ diye. Verdiğiniz zam oranıyla 6 buçuk milyon kamu emekçisini ve emeklisini enflasyona bal gibi ezdirdiniz. Çalışma Bakanı, karar öncesi ne demişti bakalım: ‘Takdir Yüksek Hakem Kurulu’nun.’ Kimse kusura bakmasın. Herkes biliyor ki takdir Hakem Kurulu’nun değil, takdir bizzat Erdoğan’ın. Erdoğan’ın talimatıyla milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisi enflasyona ezdirildi. Emekçilere görülen sefalet ücreti kararını, bizzat Erdoğan verdi. Yüksek Hakem Kurulu’na ise bu talimatı sadece onaylamak düştü.

“TÜM İNSANLARIN BARIŞ İÇİNDE ÖZGÜRCE YAŞAYABİLDİĞİ BİR DÜNYA ÖZLEMİ İLE 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ’NÜ KUTLUYORUM”

Bugün, 1 Eylül Dünya Barış Günü. Bu vesile ile savaşların ve katliamların son bulduğu, açlık ve sefaletin olmadığı, insan hakları ihlallerinin yaşanmadığı, dünyanın herhangi bir yerinde hiç kimsenin dili, dini, ırkı ve cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa ve eşitsizliğe maruz kalmadığı, adaletin tesis edildiği, yasakların ve baskıların tamamen ortadan kaldırıldığı, tüm insanların barış içinde özgürce yaşayabildiği bir dünya özlemi ile herkesin 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutluyorum.

“DÜŞMAN İLAN ETTİKLERİYLE HER DEFASINDA ‘U DÖNÜŞÜ’ YAPARAK, MASAYA OTURMAKTAN ÇEKİNMEYEN SARAYIN HİÇBİR ZAMAN BARIŞMADIĞI KESİM; KENDİ ÜLKESİNİN EMEKÇİSİ, İŞÇİSİ, EMEKLİSİ, İŞSİZLERİ VE YOKSULLARI OLDU”

Hatırlanacağı üzere, yakın siyasi tarihimizde mevcut siyasi iktidarın politikaları nedeniyle birçok ülke ile dostane olmayan ilişkiler geliştirildi. Rusya’dan İsrail’e, Mısır’dan Suriye’ye, birçok ülke ile belirli bir döneme kadar adeta birer düşman gibiydik. Öyle ki ‘sıfır sorun’dan ‘sıfır komşu’ aşamasına geçilmişti. Neyse ki yarattığı ağır tablonun farkına yaran iktidar, ‘değerli yalnızlık’ olarak nitelendirdiği bu politikadan geç de olsa vazgeçti. Düşman ilan edilen bir çok ülke ile yeniden ilişkiler tesis edilmeye başlandı. Bir dönem 15 Temmuz darbesinin finansörü olmakla suçlanan, Birleşik Arap Emirlikleri ile tekrar barışıldı. Sürekli işgalci olarak tanımladığı, Mavi Marmara’dan sonra ilişkilerin askıya alındığı İsrail ile tekrar ilişki kuruldu. Darbeci diye lanse ettiği, meydanlarla yuhalanan Sisi’nin Mısır’ı ile yeniden diplomatik ilişkiler geliştirmeye niyetlendi. Önceleri ‘kardeşim’ dedikleri, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı meydanlarda ‘eli kanlı katil’ diye tanımlayan iktidar, şimdilerde yine Suriye için açabileceği bir kapı arayışına girdi. Saray iktidarı, daha önce kimi düşman, kimi hain, kimi darbecilikle itham ettiyse son dönemlerde ilişkileri tek tek toparlamaya, yeniden barışmaya çalıştı. Peki, ikbali için ‘dış güçler’ safsatasıyla düşman ilan ettikleriyle her defasında ‘u dönüşü’ yaparak, masaya oturmaktan çekinmeyen sarayın hiçbir zaman barışmadığı kesim kim oldu biliyor musunuz? Kendi ülkesinin yurttaşları, emekçisi, işçisi, emeklisi, işsizleri ve yoksulları… Barışmaya da niyeti hiçbir zaman olmadı.

“BU İKTİDAR İNŞAATLARDA, TERSANELERDE KATLEDİLEN EMEKÇİLERİMİZİN AİLELERİ İLE BUGÜNE KADAR BARIŞMADI”

22 yıla yaklaşan AKP iktidarında boyunca, bugüne kadar 25 binden fazla emekçimizi iş cinayetlerinde kaybettik. Ama bu iktidar; Soma’da, Amasra’da, Ermenek’te, Torunlar’da, Hendek’te, inşaatlarda, tersanelerde katledilen emekçilerimizin aileleri ile bugüne kadar barışmadı. Acılarda ortaklaşmayı, barışmayı bırakın, bu cinayetlerin sorumluluğunu dahi üstlenmedi. Katledilen işçilerimizin, emekçilerimizin hiçbir zaman yanında olmadı. İktidar, işçilerin anayasal hakları olan grev hakkını dahi hiçe sayarak, bugüne kadar 20 grevi yasakladı. Yaklaşık 200 bin işçinin grev hakkını elinden aldı. Ülkede her iki işçimizden birini asgari ücretle, açlık sınırı altında çalışmaya mahkum etti. Ne açlık sınırının altında yaşamaya mecbur bıraktığı ne de grev hakkını elinden aldığı işçilerimizle bugüne kadar samimi bir barışı tesis etmedi. Asgari ücretin dahi altında, aylık 7 bin 500 TL ile yaşamak zorunda bırakılan 9 milyona yakın emeklimiz ile halen barışmış değiller. 1 günlük fark ile 17 yıl daha fazla çalışmak zorunda kalan kademeli emeklilik mağdurları ile barışmış değiller. Seçimden önce kadro sözü verdikleri ama seçim bitince haklarında en ufak bir açıklama dahi yapmadıkları, unuttukları, 150 bine yakın taşeron işçisi ile barışmış değiller. 9 milyon 223 bin gerçek işsizimiz ile devletin resmi verilerinde dahi 18 milyon 30 bin kişi olan yoksul vatandaşımız ile halen barışmış değiller. Barışmaya da niyetli değiller.

“TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA YAŞAMINDA İNSAN ONURUNA YARAŞIR BİR BARIŞ ORTAMINI TESİS EDİLMEDİĞİ SÜRECE, ÜLKEMİZDE GERÇEK BARIŞTAN VE ADALETTEN BAHSEDİLEMEYECEKTİR”

Bakın daha iki günce önce Özel Öğretmenler Sendikası üyesi öğretmenlerimiz, taban ücret hakkı ve insanca çalışma koşulları için taleplerini dile getirmek istediler. Sonuç: İktidarın sözde ‘Türkiye Yüzyılı’nda öğretmenlerimiz, ters kelepçe takılarak, yaka paça göz altına alındı. Aynı öğretmenlerimize, yine geçtiğimiz yıl bu tarihlerde Ankara’da aynı muamele layık görülmüştü. Türkiye’de işvereni ve işçisiyle çalışma yaşamında insan onuruna yaraşır bir barış ortamını tesis etmediği sürece, ülkemizde gerçek barıştan ve adaletten bahsedilemeyecektir. Bu barışı tesis edecek, hem işverenlerimizle hem de işçilerimizle bu diyaloğu gerçekleştirmesi gerekenler, 21 yıldır bu ülkeyi yönetenlerdir. 21 yıldır bu ülkenin muktedirleri, iktidar sahipleridir. Ama gelin görün ki mevcut iktidar bu barışı sağlamak bir yana; emekçilerin, işçilerin, emeklilerin ensesinde boza pişirmeye devam ediyor. Saray iktidarı kendi dönemlerinde sürekli olarak hiç kimseyi ötekileştirmediklerinden bahsediyorlar ya oysaki milyonları açlığa ve yoksulluğa sürükleyerek, insanların artık en ufak bir isteği için dahi hayal kurmasına engel olarak, en büyük ayrımcılığı zaten kendileri yapıyorlar.

“NE YAZIK Kİ YİĞİT ZAMANİS GİBİ ARKADAŞLARIMIZ, KÂR HIRSI YÜZÜNDEN HAYATLARINI KAYBETMEYE DEVAM EDECEK”

Geçtiğimiz hafta düzenlediğim basın toplantısında yaşanan iş cinayetlerine dikkat çekmiştim. Gönül isterdi ki bu hafta bu konuya hiç değinmeyelim. Fakat AKP iktidarında süregelen günlük ortalama 5 işçinin hayatını kaybetti bir süreci istikrarlı bir şekilde yaşıyoruz. Sadece Ağustos ayında 150’den fazla emekçimizi yine iş cinayetlerinde kaybettik. En ufak tedbirlerin alınmasından dahi imtina edenler, günde ortalama 5 işçimizin hayatını kaybetmesine sebep olmaktadır. İş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olan bakanlık ise yaşanan bu cinayetleri görmezden gelmeye devam etmektedir. 17 yaşındaki kardeşimiz, ismi Yiğit Zamanis, Güngören Belediyesi’nin Tozkoparan’da gerçekleştirdiği kentsel dönüşüm projesi kapsamında devam eden inşaatta çalışan çocuk işçimiz. İşteki ilk günüydü. Sigortası yoktu. İnşaatta vinçten kafasına malzeme düşmesi sonucu yaşamını yitirdi. Benzer birçok ihmaller zinciri nedeniyle 17 yaşındaki bir kardeşimizin iş cinayetine kurban gittiğini biliyoruz. Ama işin en üzücü yanı ne yazık ki bu ve bunun gibi ihmaller zinciri yine devam edecek. Yine iş yerlerini denetlemekle yükümlü olan bakanlık, görevini tam olarak yerine getirmeyecek. Ne yazık ki Yiğit Zamanis gibi arkadaşlarımız, kâr hırsı yüzünden hayatlarını kaybetmeye devam edecek.

“HAK ARAMAK SUÇ DEĞİLDİR. HAK ARAMAK ANAYASAL BİR HAKTIR. İŞÇİLERİMİZİN, EMEKÇİLERİMİZİN HAK ARAMA MÜCADELESİNDE SONUNA KADAR YANLARINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

DİSK/Enerji-Sen üyesi Fırat Aksa Elektrik Hizmetleri işçileri, ücretlerin artırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle 9 Ağustos’tan bu yana iş yavaşlatma eylemi yapıyorlar. Kahramanmaraş’ta yetersiz ücret zamlarına karşı iş bıraktıkları için işten atılan 24 işçimizin hak mücadelesi sürüyor. Türk-İş’e bağlı Türk Metal Sendikası’na üye olduktan sonra çeşitli gerekçelerle işten çıkarılan Pekintaş işçileri, Ekim 2022’den bu yana Düzce’de fabrika önünde kıdem, ihbar ve sendikal tazminatları için eylemlerini sürdürüyor. ÇAYKUR’da çalışan binlerce mevsimlik işçi, kadro talebiyle aylardır seslerini duyurmaya çalışıyor. Sendika ve toplu sözleşme hakkı için greve çıkan Sputnik basın emekçilerinin grevi bugün 16’ncı gününde. Bu saydığımız hak arama mücadeleleri sadece birkaç örnek. Biliyoruz ki şu an ülkenin dört bir yanında işçiler, emekçiler hak arama mücadeleleri için, haysiyetli bir yaşam talebi için alanlardalar. Ya insanca yaşanacak bir ücret talebi için ya da daha güvenceli çalışmak adına sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten atılan işçilerimiz, seslerini duyurmak için mücadele ediyorlar. Çağrımız şudur: Hak aramak suç değildir. Hak aramak anayasal bir haktır. İşçilerimizin, emekçilerimizin hak arama mücadelesinde sonuna kadar yanlarında olmaya devam edeceğiz.

“İKTİDAR, ‘2026 YILINDA RAHATLAYACAĞIZ’ DİYOR. 2026 YILINA KADAR NE OLACAK? BU İNSANLAR ACINDAN MI ÖLECEK?”

Bu hafta bilindiği üzere, Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısı yapıldı. Toplantının ardından yapılan açıklamalar, her zaman olduğu gibi fiyat istikrarının sağlanması konusu oldu. İktidar kanadından yaklaşık 3 yıldır sürekli aynı cümleyi duyuyoruz: ‘Fiyat istikrarının sağlanması, hayat pahalılığı ile mücadele.’ Türkiye’de yıllık gıda enflasyonundaki artış oranı bile örtülü TÜİK verilerine göre yüzde 60,7. Türkiye; Venezuela, Arjantin, Zimbabve, Surinam, Lübnan, Mısır’dan sonra dünyanın en yüksek gıda enflasyonuna sahip 7’nci ülke. Bakın, aynı klasmanda yer aldığımız ülkeler bunlar. Ülkemiz konut fiyat artışında, dünyada 56 ülke arasında ilk sırada. Açlık sınırı, ağustos ayında 12 bin 198 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 39 bin 733 TL’ye yükseldi. Bir evde üç çalışan olduğunu ve üçünün de asgari ücretle çalıştığını varsayalım. Bu eve giren toplam para, yoksulluk sınırının tam 5 bin 533 TL altında. İktidar tarafından sürekli bir fiyat istikrarı vurgusu yapılıyor ama emekçiler zor bela karnını doyurmak istese kirasını, kirasını ödemek istese karnını doyuramıyor. Türkiye, son 45 aydır çift haneli enflasyon artışına sahne oluyor. Bu 45 ayın, 20’sinde, yüzde 30 ve üzeri enflasyonla yaşıyoruz. Tabi bunlar, TÜİK’in ısmarlama verileri… Halkın hissettiği enflasyon zaten reelde yüzde yüzü aşmış durumda. Ama iktidar, ‘istikrar da istikrar’ diyor. ‘2026 yılında rahatlayacağız’ diyor. 2026 yılına kadar ne olacak? İnsanlar acından mı ölecek? Bu sorunun cevabı yok.

“ESKİDEN ÜCRETLİ EMEKÇİLER, YATIRIM OLARAK ALTINI YA DA DÖVİZİ TERCİH EDERDİ. ŞİMDİ; AYÇİÇEK YAĞI, 1 KİLO PEYNİR, 1 KİLO KIYMA, 1 PAKET MAKARNA TERCİH EDİLİYOR”

Dün ikinci çeyrek büyüme verileri açıklandı. Türkiye, ikinci çeyrekte yüzde 3,8 büyüdü. Ama büyümeden emekçiler, emekliler yine payını alamadı. Bakın birinci çeyrek verilerine göre, yani ocak, şubat ve mart aylarını kapsayan büyüme verilerine göre, emeğin milli gelirden aldığı pay tam 3 buçuk puan azaldı. Ama bir önceki çeyreğe göre sermayenin payı da 3,8 puan arttı. Yani iktidar, emekçiden aldığını yandaş sermayeye dağıtmış oldu. Bakın büyüme verilerinde en dikkat çekici şey ise hane halklarının tüketim verileri. İkinci çeyrek büyüme verilerine en çok katkı da bulunan 10,7 puan ile hane halkının tüketim harcamaları oldu. Yani büyümemizin temeli tüketim üzerine kurulu. Üretim ekonomisine değil, tamamen tüketim ekonomisine ne yazık ki geçmiş durumdayız. Bakın eskiden ücretli emekçiler, emekliler yatırım olarak altını ya da dövizi tercih ederdi. Şimdi yatırım aracı olarak ne tercih ediliyor: Ayçiçek yağı, 1 kilo peynir, 1 kilo kıyma, 1 paket makarna. Çünkü emeğiyle geçinen yurttaşlar, bugün aldığı temel besin maddesini yarın aynı fiyatla alamayacağını biliyor.

“TÜRKİYE’DE ARTIK KİM KİME, DUM DUMA EKONOMİ MODELİNE GEÇİLMİŞ OLDU”

Türkiye’de ne yazık ki artık kim kime, dum duma ekonomi modeline geçilmiş oldu. Ekonomi yönetiminde biri başka bir şey diyor, ertesi gün bir diğeri başka bir şey yapıyor. Anlamak mümkün değil. ‘Fiyat istikrarı’ deniyor; fiyatlar artmaya devam ediyor. ‘Enflasyon önce tek haneye inecek’ deniyor; yeni yönetim tek hane hayal diyor. 2023 yılı şahlanış dönemi diye lanse ediliyor: Maliye Bakanı, ‘2026’da ancak toparlanırız’ diyor. Ülke ekonomisi, deyim yerindeyse yapboz tahtası gibi yönetilmeye devam ediliyor. Bunun sonucunda da her zamanki gibi işçiye, emekçiye, emekliye, emeğiyle geçinen yurttaşlara kemer sıkmaktan başka bir şey düşmüyor.”

 

 

İlgili Haberler