Chp’li Taşcıer’den Bakan Işıkhan’ın “Ülkemizde Aşırı Yoksulluk Veya Açlık Sınırı İçinde Yaşayan Kişi Bulunmamakta” Açıklamasına Tepki… “Bakan’dan Talebimiz Sadece Bir Ayı Asgari Ücretle Geçirmesi Ve Günlerini Kamuoyu İle Paylaşması”
Fatih Erbakan: “2,65 Trilyon Lira Yeni Borç Ve 1,25 Trilyon Lira Faiz Ödemesi Vadeden 2024 Yılı Bütçe Kanununa, ‘Hayır’ Diyoruz”
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, TBMM’de, “Denk bütçe şeklinde hazırlanmamış, önce millet anlayışıyla düzenlenmemiş, 2,65 trilyon lira yeni borçlanma ve 1,25 trilyon lira daha faiz ödemesi öneren 2024 yılı bütçesini kabul etmiyoruz. 2,65 trilyon lira yeni borç ve 1,25 trilyon lira faiz ödemesi vadeden 2024 yılı bütçe kanununa Yeniden Refah Partisi olarak, ‘hayır’ diyoruz. Denk bütçe mutlaka yapılmalı, israf önlenmelidir. Borç, zam, vergi ve devlet varlıklarını satmak yerine kaynak üretilmelidir. Milletten toplanan vergiler faiz ödemek için değil; yine millete hizmet için kullanılmalıdır. Sadaka ve sosyal yardım dağıtmak yerine milletimizin alım gücü ve refah seviyesi artırılmalıdır. Borç, zam, vergi, faiz ekonomisi uygulamasından bir an evvel vazgeçilmesi gerekiyor. Üretim, istihdam, ihracat odaklı bir ekonomi modeline mutlaka geçilmesi gerekiyor” dedi.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Erbakan, şunları söyledi:
“VATANDAŞIN GÜNDEMİ EKONOMİYE ENDEKSLİ BİR DURUMDA”
“Vatandaşın gündemi ekonomiye endeksli bir durumda. Hem de bugün asgari ücret tespit komisyonu 2024 yılı asgari ücreti tespit etmek üzere toplanıyor. Türk-İş verilerine göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırının 14 bin 25 lira olduğu ortaya konmuştur. Yoksulluk sınırı 45 bin 687 lira olarak ortaya konmuştur. Bekar bir çalışanın tek başına yaşama maliyeti aylık 18 bin 240 liraya kadar yükselmiştir. Açlık sınırının 14 bin 25 lira olması 4 kişilik asgari ücretli bir ailenin temel beslenme ihtiyaçları için ayda 14 bin 25 lira harcaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu hesaplamaya göre mevcut asgari ücret 11 bin 400 liralık seviyesiyle 4 kişilik bir ailenin tek bir asgari ücretle bir ayda sadece temel beslenme ihtiyacını, gıda ihtiyacını dahi karşılayamayacağını maalesef ortaya koymaktadır. Bu hesabın içinde kira, elektrik, ulaşım, giyim kuşam, ısınma yok. Bunları da kattığınız da 14 bin liranın üzerine çok daha ciddi bir maliyet çıkıyor ve 11 bin 400 liralık bir asgari ücretin insani yaşama şartlarından son derece uzak olduğu ortaya çıkıyor.
“ASGARİ ÜCRETE YILDA BİRDEN FAZLA ZAM YAPILMASINA İLİŞKİN HUKUKİ BİR ENGEL BULUNMUYOR2
4 kişilik ailede 2 asgari ücretli olsa dahi 22 bin 800 liralık bir gelire sahip oluyorlar ki bununla dahi 4 kişilik bir ailenin tüm masraflarını karşılayabilmesi mümkün gözükmemektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız asgari ücret zammıyla ilgili yaptığı açıklamada ‘2024 yılı için tek bir zam, bir defaya mahsus yapılacak’ demiştir. Yönetmelikte de bu şekilde belirtildiğini söylemiştir. Ancak yürürlükte olan asgari ücret yönetmeliğinin 7’nci maddesinde; ‘ücret en geç 2 yılda bir olmak üzere belirlenir’ ifadesi yer alıyor. Yani bir senede birden fazla kez asgari ücret artırılmaz diye yönetmelikte herhangi bir ifade bulunmuyor. Dolayısıyla asgari ücrete yılda birden fazla zam yapılmasına ilişkin hukuki bir engel bulunmuyor. Böyle bir engel olsa bile Meclis’te bir kanunla bunun düzeltilebilmesi mümkündür.
“BİR SEFERE MAHSUS ZAM YAPMANIZ HALİNDE 2024 YILINDA MİLYONLARCA ASGARİ ÜCRETLİYİ AÇLIĞA MAHKUM ETMİŞ OLURSUNUZ”
Bir yılda 2 kez asgari ücret zammı daha önce de yapıldı. Ak Parti’nin 21 yıllık iktidarı süresince 12 yıl birden fazla, 2 kez asgari ücrete zam yapıldı. 9 yılda ise bir kez asgari ücrete zam yapıldı. Böyle bir enflasyonist ortamda tek bir defa asgari ücrete zam yapmak, asgari ücretlinin aleyhine olacak bir gelişmedir. Zam oranının ise orta vadeli programda hedeflenen enflasyon oranını geçmeyeceği ifade edilmektedir. 2024 yılı enflasyon oranı orta vadeli programda yüzde 36 olarak ifade edilmiştir. Basında gördüğümüz rakamlar da yüzde 36-37 civarlarına işaret etmektedir. Yüzde 25 konuşulmaktadır. En fazla yüzde 50 olur mu diye bir ümit beslenmektedir. Ancak sürekli güncellenen ve daha 2024 yılı gelmeden hedeflerin tutturulamadığı bir asgari ücret hesabıyle 2024 yılı asgari ücretini belirlemek milyonlarca asgari ücretlinin aleyhine bir gelişmedir.
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Hanımefendi Mayıs 2024 enflasyon tahminini yüzde 75 olarak ifade etmiştir. Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerinin tutması durumunda açlık sınırı Temmuz 2024’te 18 bin 500 liraya çıkacak. Aralık 2024 ise açlık sınırı 21 bin lirayı aşacak. 2024’ün sonunda açlık sınırının 21 liranın üzerinde olması, yoksulluk sınırının da çok daha yüksek seviyelere geleceğini gösteriyor. Tahmin edilen yüzde 36’lık enflasyon oranında asgari ücrete bir zam yapılmasının asla yeterli olmayacağını açık bir şekilde gösteriyor. 2023 yılında asgari ücrete 2 defa zam yapıldığı halde; asgari ücret bugün gıda ihtiyacını dahi karşılayamayacak noktaya gelmiştir. Yüzde 36’lık bir tahminle ve bir sefere mahsus zam yapmanız halinde 2024 yılında milyonlarca asgari ücretliyi açlığa mahkum etmiş olursunuz.
“ASGARİ ÜCRETİN 23 BİN LİRA SEVİYESİNE GETİRİLMESİ LAZIM”
Asgari ücretin basına yansıyan muhtemel zam oranlarıyla güncellenmesinin milyonlarca asgari ücretlinin derdine derman olmayacağı açık bir şekilde ortadadır. Yeniden Refah Partisi olarak Sayın Bakanı ve tüm yetkilileri önce millet anlayışıyla harekete etmeye davet ediyoruz. Yeniden Refah Partisi olarak pek çok sendikanın da ifade ettiği gibi 2 asgari ücretin en azından yoksulluk sınırında olması gerektiğini ifade ediyoruz. Bugünkü yoksulluk sınırını hesap edersek, asgari ücretin 23 bin lira seviyesine getirilmesi lazım ki en azından bir evde, bir ailede 2 asgari ücret alındığı zaman o aile yoksulluk sınırının altında kalmadan hayatını devam ettirebilsin.
En düşük emekli aylığı en az asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir. Asgari ücretin 22-23 bin liraya çıkartılması iş dünyası ve iş verenler için sıkıntılı bir duruma işaret ediyor ancak burada da bir diğer önerimiz iş dünyasına da gerekli desteklerin yapılmasıdır. 2024 yılı bütçesinde 1 trilyon liralık kurumlar vergisi ve 657 milyar liralık gelir vergisinden devlet vazgeçiyor. Bunun sadece bir kaç holdinge değil iş veren kesimine adil bir şekilde dağıtılması 1 trilyon 657 milyar liradan madem vazgeçildi bunu da iş verene bir teşvik olarak bir destek olarak sağlanması ve asgari ücretinde 22-23 bin liraya getirilmesi; böylece iş verenin de mağdur olmasının önüne geçilmesi ve milyonlarca asgari ücretlinin de mağdur olmasının önüne geçilmesi gerekmektedir.
“DENK BÜTÇENİN YİNE 20 SENEDEN BERİ OLMADIĞI GİBİ BU SENE DE OLMADIĞI 2024 YILI BÜTÇESİNDE GÖRÜYORUZ”
2024 yılı bütçesi de bugün Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlandı. Üzülerek ifade ediyorum denk bütçenin yine 20 seneden beri olmadığı gibi bu sene de olmadığı 2024 yılı bütçesinde görüyoruz. Gelirler 8,44 trilyon lira, giderler 11,1 trilyon lira yani arada 2,65 trilyon liralık bir açık var. Neredeyse 100 milyar dolar. Bu 2,65 trilyon liralık açığın net borçlanmayla karşılanacağı, iç ve dış borç alarak bu açığın kapatılacağı da ifade ediliyor. 2023 Mayıs genel seçimleri sonrasında astronomik ölçüde artırılan KDV, ÖTV ve 2 defa alınan MTV’ye rağmen, bütün vergi ve zamlara rağmen hala daha bütçe neredeyse bütçe 100 milyar dolara yakın bir açık veriyor ve bu açığında maalesef borçlanmayla kapatılacağı ifade ediliyor. Burada önemli bir diğer hususa da değinmek gerekir o da; net borçla, brüt borç arasındaki fark. Dışarıdan bir gözle bakıldığında yüzde 5, 10, 20 fark olsun diyor ama öyle değil. 2022 yılında net borçlanma 469 milyar lira, halbuki brüt borçlanma 2,28 trilyon lira oldu. Yani ‘469 milyar lira borçlanacağım’ denilmiş, döviz kuru farklarıyla gerçek borçlanma 2,28 trilyon lira yani netle brüt arasında 4,86 kat fark oluşmuş. Aynı oranda bir fark oluşacak olsa bu seneki borçlanmanın 12-13 trilyon liraya çıkacağı öngörülebilir.
Türkiye’nin toplam dış borç stoğu 476 milyar dolar. Doların 1 kuruş artması Türkiye’ye 4,76 milyar lira ilave yük getiriyor. Döviz kuru 1 lira artarsa 476 milyar lira ilave yük binecek demektir. 1 kuruş kur artışının merkezi yönetim borç stokuna etkisi 2,25 milyar lira. 1 lira artarsa merkezi yönetim borç stoğunu 225 milyar lira artırıyor. Hükümet tüm uyarılarımıza rağmen kamuyu borçla finanse etmeye devam ediyor. Kamu borçla finanse edilmeye devam ettiği müddetçe ve kurlardaki bu yükseliş devam ettiği müddetçe borçlanma hızının katlanarak artacağını üzülerek ifade ediyoruz. Borçlanma, özellikle de döviz cinsinden borçlanma tam bir felaket. Bu durumdan kurtulmak bugün görüşmelerine başlanan, TBMM’den geçirilmeye çalışılan 2024 yılı bütçesiyle mümkün değildir. Tablo vahimdir, bu gidişatın fren tutmayacağı ortadadır. İktidar yetkilileri her defasında iyi niyetle ‘en kötüsü geride kaldı, gelecek yıl geçen yıldan daha iyi olacak’ deselerde her geçen yıl bir önceki yılı aratıyor ve gelen yıl geçen yıldan daha kötü bir noktaya gidiyor.
“BU DÜZEN FAİZ LOBİSİNİ BESLİYOR”
Bu düzen faiz lobisini besliyor. Vergisini hakkıyla veren, üreten, çalışan, alın teri döken milyonlarca insanı da maalesef eziyor. Gelin daha geç olmadan bu gidişe bir son verelim ve artık denk bütçe yapma dönemini başlatalım. Denk bütçe yapmadan bu felaketten, bu faiz canavarından kendimizi kurtarmamız mümkün değildir. 2024 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Teklifi’nde yer alan bütçe dengesini düzenleyen 3’üncü maddenin değiştirilmesini, düzenlenmesini talep ediyoruz. Buradan net borçlanma ifadesini çıkarıp atmamız lazım. Net borçlanma ifadesi yerine denk bütçeyi tanımlamamız lazım. Aksi takdirde ülke ekonomisinin hiçbir şekilde düze çıkması mümkün değildir. Swap anlaşmasıyla, borç bularak, sıcak para getirerek, devlet varlıklarını satarak, millete zamla vergiyle yük yükleyerek daha nereye kadar gideceksiniz? Bugüne kadar yapıldı ama bu kısır döngünün içerisinden bu yöntemlerle kurtulunmuyor. Şu günden itibaren bir kuruş ilave borç almadan, faiz giderlerinin azaltılması ve faiz canavarından kurtulunması gerekmektedir.
Bütçe teklifinde vergilerin 2024 yılı için 8,33 trilyon liraya yükseltilmiş olduğunu görüyoruz. 8,33 trilyon lira 2022 yılına göre vergilerin 3,5 kat artığını gösteriyor. 2023 yılına göre ise 2 kat daha fazla vergi toplanacağını gösteriyor. Yani vergi artışı maalesef katlanarak devam ediyor. Bu vergilerin dar gelirli vatandaştan daha ziyade toplanacağı ortaya çıkıyor. Çünkü 2023 bütçesinde toplam vergi tahsilatı içerisinde doğrudan vergilerin oranı yüzde 35 iken, 2024’de bu yüzde 33’e düşüyor. Doğrudan vergi; gelir vergisi, kurumlar vergisi. Zenginden alınan vergilerin oranı yüzde 35’ten yüzde 33’e düşüyor. Dolaylı vergiler ise yüzde 63’ten yüzde 65’e çıkıyor. Doğrudan doğruya dar gelirli vatandaştan alınan vergiler artıyor, zenginden alınan vergiler ise oransal olarak düşüyor. Vergiler maalesef faize gidiyor ve her geçen yıl artarak faize giden oran yükseliyor. ‘2024 yılında vergilerin yüzde 15’i faize verilecek’ deniyor. Yapılan orta vadeli programa göre 2025’te vergilerin yüzde 17’si faize gidecek, 2026’da vergilerin yüzde 18’i faize gidecek. Toplanan vergiler her geçen sene daha fazla faize gidiyor. Buna rıza göstermemizin mümkün olmayacağını açık bir şekilde ifade ediyorum.
“VERGİLERİN ÜLKEYE, MİLLETE HİZMET İÇİN KULLANILMASI GEREKLİDİR”
Vatandaşın alın teriyle, emeğiyle özellikle de büyük ölçüde dar gelirliden toplanan bu vergilerin ülkeye, millete hizmet için kullanılması gereklidir. Faiz lobisine aktarılmasına asla rıza göstermemiz mümkün değildir. 2024 yılı bütçesi bu haliyle dar gelirliden al faiz lobisine ver bütçesi olarak karşımıza çıkıyor. Dar gelirliye cefa, faiz lobisine sefa bütçesi olarak maalesef karşımıza çıkıyor. Bunun yanında vergilerin bu kadar artırılması yeterli olmuyor ve 2,65 trilyon lira sadece bu sene net borçlanma yapılacak. Vergiler artıyor, borç artıyor, bütçe açığı artıyor ve faizlerde artıyor. Kamunun borçlanması ve bu borçların ana para ve faiz yüklerinin millete yüklenmesi doğmamış çocuklarımızın borçlu olması manasını taşır. Mevcut vergilerin daha da artması manasını taşır. Yeni vergilerin icat edilmesi, dolaylı vergilerin toplam vergi içerisindeki oranının yükselmesi manasını taşır. Vatandaşımızın hak ettiği yaşam standartlarına ve hak ettiği hizmetlere ulaşamaması manasını taşır. Özellikle dış borçlanma devletin, ülkenin dövize olan talebini artıracağı için döviz kurlarının da yükselmesine yol açacak. Döviz kurlarının yükselmesi de bizim gibi ithalata bağımlı bir ekonomi de enflasyonun daha da yükselmesine yol açacak.
Dış borçlanmanın ve yüksek düzeyde borç içerisinde olmanın diğer bir dezavantajı da ülkemizin dış politika başta olmak üzere farklı alanlarda sözü geçen bir ülke olma şansını kaybetmesidir. Borcu borçla kapatmaya, hatta borç faizini borçla kapatmaya çalışırsanız bütçeniz devamlı açık verirse, yarım trilyon dolarlık bir dış borca ulaşmışsanız o zaman kredi peşinde, swap anlaşması peşinde koşan ülke olursunuz. Böyle olunca da dış politika da müzakere masasında sözünüzü geçirmeniz mümkün olmaz. Bu bütçede en yüksek harcama kaleminin faiz ödemeleri olduğunu görüyoruz. 1,25 trilyon lira devlet faize kaynak aktaracak. 2,65 trilyon lira borç alınacağı ifade edilmişti. Yani alınacak borcun yarısı faiz ödemelerine gidecek. Faiz ödemeleri bir önceki senenin bütçesine göre bu sene yüzde 94 oranında artıyor.
“ÜRETMEDEN CARİ AÇIKTAN, BORÇLANMAKTAN, DÖVİZİN YÜKSELMESİNDEN KURTULAMAZSINIZ”
Tarım ve Orman Bakanlığı’na ayrılan para faize ayrılan paranın yüzde 23’ü, kırsal kalkınmaya ayrılan para faize verilecek paranın yüzde 2,4’ü, gençlik programlarına ayrılan para faize verilecek paranın binde 7’si, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na ayrılan bütçe faize verilen paranın yüzde 14’ü. Yani faiz canavarı bir senede 7 tane Gençlik ve Spor Bakanlığı yapıyor. Bu şartlar altında ülkemizde AR-GE’nin teknolojinin gelişmesini beklemek mümkün değil. İstihdam programı için verilecek para faize ayrılan paranın yüzde 19’u. Türkiye OECD ülkeleri içerisinde özellikle genç işsizlik bakımından çok ön sıralarda. Bu işsizliği çare bulmak en önemli işimiz ve görevimiz olmalı ancak böyle önemli bir konuya ayırdığımız paranın 5 katını maalesef faize ayırıyoruz. Sanayinin geliştirilmesi, üretim ve yatırımların desteklenmesine ayrılan para faiz ödemesinin yüzde 6’sı. Üretimin, sanayinin, ihracatının geliştirilmesine kaynak aktarmadan, üretmeden cari açıktan, borçlanmaktan, dövizin yükselmesinden kurtulamazsınız.
Faize gidecek 1,25 trilyon lira ile tam 1 milyon konut yapmak mümkün. Türkiye’nin 1 senelik konut ihtiyacını fazla fazla karşılamak mümkün. Yani 1 milyon konutu yapıp vatandaşa ücretsiz dağıtmanız bu parayla mümkün. Bu parayla imalat ve tarım alanında 40 bin tane küçük ve orta ölçekli işletme kurup 1 milyona yakın yeni istihdam sağlamanız mümkün. 85 milyon vatandaşın bankalara ve finans kuruluşlarına olan bütün borcunun faiziyle birlikte yarısını ödemek mümkün. Türkiye’de yerel yönetimlerin bütün borcunu 6 defa ödemeniz mümkün. Adeta bir haraç gibi dış güçlere, sermaye sahiplerine, faiz lobisine millete hizmet için ayrılabilecek parayı maalesef vermiş oluyorsunuz. Bu para tam 118 milyon asgari ücret yapıyor yani 10 milyon asgari ücretlinin 1 sene boyunca maaşlarını bu parayla ödeyebilirsiniz. İktidar yetkilileri sürekli olarak çoğu açlık sınırının altında maaş alarak yaşama savaşı veren emeklilerimizin bütçeye yük olduğunu ifade ediyor. Emeklilerin bütçeye getirdiği yüklerden yakınıyor ancak bütçeye, ülkeye, millete asıl yükü emeklilerimiz değil; faiz canavarı getirmektedir. Faiz canavarından kurtulmanın yolu da mutlaka ama mutlaka borçlanmadan denk bütçenin gerçekleştirilmesidir.
“2024 YILI BÜTÇE KANUNUNA YENİDEN REFAH PARTİSİ OLARAK, ‘HAYIR’ DİYORUZ”
2024 bütçesi faiz dışı denge bakımından da son derece sıkıntılı bir durumda. 1,4 triyon lira faiz dışı negatif denge var. Yani 1,25 trilyon liralık faiz ödemeleri olmasa bile yılda 1,4 trilyon lira açığımız var. Faiz giderlerimiz olmasa bile gelirlerimiz giderlerimizi yine karşılamıyor. Mutlaka kamudaki israfı önlemek lazım. Mutlaka kaynak paketleri oluşturup borçsuz, zamsız, vergisiz kaynaklar oluşturmak lazım. Bununla ilgili de en güzel referans 54’üncü hükümet dönemindeki milli görüşün ekonomi politikalarıdır. Vergi harcaması kavramıyla ifade edilen muafiyetler yani devletin vergi harcaması demek bu sene almayı planlamadığı vergiler yani ‘2,21 trilyon lira tutarında vergiyi almayacağım’ diyor devlet. Bunun içerisinde özellikle gelir vergisi ve kurumlar vergisi daha ziyade zenginlerden alınan vergilerdir. 1 trilyon 657 milyar liradan devlet vazgeçmiş. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte bunun hangi şirketlere, hangi kurumlara ne oranda yapılacağını öğrenmek maalesef mümkün olmuyor. Bu vergi muafiyetlerinin kamuda ve özel sektörde maaşlı çalışanlara, emekliye, dar gelirliye yapılmadığı açıktır.
Denk bütçe şeklinde hazırlanmamış, önce millet anlayışıyla düzenlenmemiş, 2,65 trilyon lira yeni borçlanma ve 1,25 trilyon lira daha faiz ödemesi öneren 2024 yılı bütçesini kabul etmiyoruz. 2,65 trilyon lira yeni borç ve 1,25 trilyon lira faiz ödemesi vadeden 2024 yılı bütçe kanununa Yeniden Refah Partisi olarak, ‘hayır’ diyoruz. Tüm bu gidişata dur demek mümkündür ve bu bizim elimizdedir. Denk bütçe mutlaka yapılmalı, israf önlenmelidir. Borç, zam, vergi ve devlet varlıklarını satmak yerine kaynak üretilmelidir. Milletten toplanan vergiler faiz ödemek için değil; yine millete hizmet için kullanılmalıdır. Sadaka ve sosyal yardım dağıtmak yerine milletimizin alım gücü ve refah seviyesi artırılmalıdır. Borç, zam, vergi, faiz ekonomisi uygulamasından bir an evvel vazgeçilmesi gerekiyor. Üretim, istihdam, ihracat odaklı bir ekonomi modeline mutlaka geçilmesi gerekiyor.”