22 Kasım 2024 Cuma

DENİZLİ GÜNEY’DE ÜZÜM BAĞLARININ ARASINA KURULAN BİYOGAZ ATIK HAVUZLARI NEDENİYLE BÖLGEYİ KOKU VE SİNEK SARDI

DUYGU NİL ÖZER

Denizli’nin üzüm bağlarıyla ünlü Güney ilçesinde yer alan biyogaz tesisine ait atık havuzların yarattığı koku ve sinek sorunu, bölgede bağcılık yapan üreticilerin tepkisini çekiyor. Üretici Adem Kutlu, “Nerede bir leş buldularsa getiriyorlar. 40 derece güneşin altında bırakıyorlar. Koku ve sinek yapıyor. Böyle 50 kuyu var” dedi. Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ ise, Çevre Şehircilik İl müdürlüklerinin bu tesislerin açılmasında hiçbir kriter aramadığını belirterek, “Türkiye’nin en değerli üzüm bağlarının bulunduğu, Türkiye şarapçılığının merkezlerinden bir tanesi, Dünya’ya açılan en önemli kapısının ortasındaki o bağları kokuya, sineğe, haşerata boğacak, orada tarımla yaşayan insanların yaşamlarını yaşanmaz hale getirecek tesislere izin verilmesi bu sayede sağlanıyor” diye konuştu.

Denizli’nin Güney ilçesinde yer alan Biyogaz Enerji Üretim AŞ tesisine ait havuzları nedeniyle ortaya çıkan koku ve sinek sorunu bölgede genellikle bağcılık ile geçimini sağlayan üreticilerin tepkisine neden oluyor.

“NEREDE BİR LEŞ BULURLARSA GETİRİYORLAR”

Güney ilçesinin Çorbacılar mevkiinde biyogaz tesisinin hemen yanında evi, tesisin atık kuyularının etrafında ise tarlaları bulunan üreticilerden Adem Kutlu şunları söyledi:

“Burada biyogaz tesislerinden gelen atık suyu görüyorsunuz. Benim arazim biyogaz tesisiyle yan yana. Bu fabrikanın yanında oturmaktayım. Buradaki gürültüye hadi tamam diyelim, buradaki büyük araçların, kamyonların tozları artı tavuk pisliği, büyükbaş hayvan pisliği getiriyorlar. Burada elektrik üretmeye ilk önce bitkisel diye başladılar, bitkisel pahalıya geldiği için nerede bir leş buldularsa getiriyorlar. Getirdikleri zaman da bunu 40 derecenin altında, güneşin altında bırakıyorlar. Bu güneşin altında kaldığı için koku ve sinek yapıyor. Burada vatandaşların arazilerini kiralıyorlar. Araziler de böyle 100 metreye 100 metre genişlik, 10 metre mi derinlik metresini bilen yok. Böyle 50 tane kuyu var. Bu kuyular geçen sene 5 taneydi, bu sene 50’ye ulaştı seneye 150’ye ulaşacak. Kuyu sayısı çoğaldıkça koku çoğalıyor, sinek çoğalıyor.”

“YETKİLİLER İNŞALLAH FOTOĞRAF ÇEKTİRMEYE GELMEMİŞTİR”

Kendisi de dahil olmak üzere pek çok üreticinin kaymakamlık, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve CİMER’e şikayette bulunduklarını belirten Kutlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kaymakama gittim, yazılı dilekçe verdim. Arkadaşlarım bana dediler ki ‘Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Biyogaz’a inceleme geldi’. İnşallah geldiler de ya şu kuyulara bir çare buldular veya kokuya bir çare buldular. Sorun çok büyük. İnşallah buraya çay içip fotoğraf çektirmeye gelmemişlerdir. Şimdiki kamu yönetimindekiler geliyor iki fotoğraf çektirip gidiyorlar. ‘Biz orada bulunduk, şunları yaptık’ diyorlar. Bir şey yaptıkları yok, iki senedir ben şikayetçiyim. Bu atık sularının yer altına karışıp karışmadığını bilen yok, bunun üzerine bir araştırma yapan yok. Devlet yetkilisi, muhtar veya herhangi bir yetkiliden ‘buraya bu tesisi kuracağız’ diye bir bilgilendirme yapan yok. Bize bitkisel dediler hayvansala döndürdüler. Sorun gittikçe büyüyor. Bu 2 senede olan sorun, 10 sene sonra 15 sene sonra sorun ne olacak? Bir devlet yetkilisine ulaşmaya çalışıyoruz. Tamam bu elektrik bize lazım ama bu köylerin bu ovaların ortasına kurulması iyi bir şey değil. Bu işletmenin köylülerin ve tarımın olmadığı yerde kurulması gerekiyor. Araştırılmıyor, havadan bakılıyor ‘buraya kuralım’ deniliyor. Böyle bir şey yok. Kaymakama, valiye, belediye başkanına yetki veriyorsunuz, bu yetkiyi bunlar kullanamıyor. Bu yetkiyi kullanmak için ben Ankara’ya mı gideceğim? Ankara’da dayım mı var benim? Buradan sesleniyorum bu çukur dolmasın. Bu çukur dolmuş, diğerleri dolmasın.”

“BURAYA BİRİSİ DÜŞSE MEZARI OLMAZ”

Atıkların biriktirildiği ve sayısı onlarca olan kompost gübre havuzlarının etrafında hiçbir güvenlik önleminin de olmadığına dikkat çeken Kutlu şunları söyledi:

“Burada yaşlılar, çocuklar, hayvanlar bu çukura düşse kimsenin haberi olmayacak. Buraya birisi düşse bunun sorumlusu kim olacak? Buraya bir insan düşüp ölür kimse görmez, 10 sene sonra mı çıkacak, çürüyecek yok olup gider burada. Mezarı olmaz. Buraların koruması da yok. Hayvanlarımıza, insanlarımıza yazık. Bugün olmadı diye düşünmeyin, 1 yıl, 2 yıl, 5 yıl, 10 yıl içinde olacak bu olaylar. Bir şey yapıyorlar, araştırmıyorlar. Buranın faydası ne olacak, zararı ne olacak diyen yok. ‘Ben yaptım oldu’ diyorlar. Devletin verdiği banka kredisiyle yapıldı burası. Yazık değil mi devletin parasına? Devlet zaten yokluktan yapıyor bir de olumsuz yere yapılıyor. Yazık oluyor bu paralara. Ovanın arasına, köyün arasına bu tesisi kurdun, yazık yani bu paraya.”

“BİYOKÜTLE TESİSLERİ NEREDEYSE DOKUNULMAZ”

Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ ise ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, biyokütle tesislerinin neredeyse tamamının ‘ÇED Gerekli Değildir’ raporu aldığını ve herhangi bir denetleme mekanizmasına tabi tutulmadan neredeyse ‘dokunulmaz’ bir şekilde faaliyet gösterdiğini vurguladı. Özdağ açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Denizli ili Güney ilçesinde şu anda bir biyogazdan elektrik üretim tesisi bunun yanı sıra kompostlaştırılmış gübre üretimi var. EPDK’nın sitesinden baktığım zaman bu tesisin 3.12 mw gücünde olduğunu gördüm. Yani Türkiye elektrik enerjisi kurulu gücünün yüz binde 3’ü kadar bir kurulu güç var. Tesiste kompostlaştırılmış gübreye ilişkin de sahada açık depolama havuzları var biyometanizasyonla ilgili. Dolayısıyla buradan çok ciddi bir koku ve aşırı bir sinek oluşumuna neden olduğu anlaşılıyor. Biyogaz tesisleri tehlikesiz geri dönüşüm tesisleri olarak değerlendirildiği için genelde mevcut olarak halen geçerli olan Çevre Etki Değerlendirme Yönetmeliği kriterine göre hemen hemen hiçbir engelle karşılaşmayan tesisler. Yani bu tesisler tarım arazisi üzerine kurulabilir mi sorusunun yanıtı için de aslında tarım arazisinin daha önce farklı amaçlar için ruhsatlandırılmış ve tarım dışına çıkartılmış alanlar var. Benim gördüğüm kadarıyla bu tesis yaklaşık 49- 50 dönüm bir alan üzerine kurulacak. Dolayısıyla 50 dönümlük alan büyük ihtimalle, çünkü Güney ilçesi bağcılıkla bilinen bir alan, eğer bulunduğu bölgede genel olarak tarım arazisi vasfı varsa bu tesisin kurulduğu o 50 dönümlük alan için daha önceden mutlaka köy yerleşik alanı gibi veya endüstriyel tesis vs. gibi bir nitelik değişimi olmuş olabilir. Onun dışında normal şartlar altında tarım arazisi olarak nitelendirilen herhangi bir yere Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu gereği endüstriyel bir tesisin yapılmaması gerekiyor fakat bir kere daha söylüyorum adı ‘biyokütle’ olan tesislerin tümüne Türkiye’nin her yerinde koşulsuz şartsız ÇED mevzuatının boşluklarından faydalanarak hemen hemen tamamına ‘ÇED gerekli değildir’ izni verilerek faaliyetlerine izin veriliyor. Biyokütle tesisleri neredeyse 2014 yılındaki ÇED mevzuatında neredeyse ‘dokunulmazlık’ kazandılar. Genel durum bu.”

“BU TESİS OLMASA DA OLUR”

Üzüm, tütün ve ceviz üretiminde verimli arazilerin yer aldığı Güney ilçesinde kurulan bu biyogaz tesisinin kamu yararının oldukça düşük olduğuna da değinen Özdağ, gelecek yıllarda sorunun sadece Denizli’de değil tüm Türkiye’de önemli bir problem olduğunu vurguladı. Özdağ açıklamalarını şöyle sürdürdü: 

“Bunları söylerken birtakım rakamları konuşurken devletin resmi dairelerinin resmen ilan ettiği rakamlar üzerinden konuşuyoruz. Bu tesis Türkiye kurulu gücünün yüz binde 3’ü kadar bir tesis, yani bu tesis olmasa da ne Denizli ili ne iç Ege bölgesinde ne Türkiye’de elektrik enerjisi dar boğazı olmaz, olamaz. Yani olmasa da olur. Bir bölgede üretilen elektrik enerjisi sonuçta sadece o bölgede kullanılmıyor. Bu sebeple bir enerji ihtiyacı üzerinden değerlendirilmesi komik olur. Sonuçta bir biçimde o tesisinin üreteceği elektrik başka tesislerden karşılanır. Denizli’nin Acıpayam, Honaz, Sarayköy, merkez gibi pek çok yerinde zaten onlarca tesis olduğunu görüyoruz. Denizli’de 1700 wattlık elektrik enerjisi kurulu gücü var. Bu tesisin kurulu gücü 3 mw. Anlayın yani rakamları. O yüzden herhangi bir kamu yararı olamaz bu tesisten. Esas kamu yararı Güney ilçesinin tarım topraklarının tarımsal niteliğinin korunmasıdır. Bundan 15 yıl kadar önce HES’ler özellikle Karadeniz bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok akarsu ve kollarına yüzlerce küçük HES’ler yapılırken Türkiye’nin elektrik enerjisinin yükseleni HES’lerdi. Şimdi geri dönüp bakıldığı zaman HES’lerin kurulu olduğu köyler ve ilçelerde yeri geliyor pek çok sel felaketine sebep oluyor, yeri geliyor o ilçelerde suya bağlı yaşamın tamamen alt üst olmasına, biyoçeşitliliğin zarar görmesine, insanların kırsaldan büyük kentlere göç etmesine sebep oldu. Son 2-3 yıldır biyokütle enerjisi Türkiye’nin enerjide yükseleni.

 “DOLAR TEŞVİKİ NEDENİYLE SAYILAR ARTIYOR”

Türkiye’nin önemli bir atık sorunu var. AKP iktidarı 20 yıldır ne enerji ne de atık sorununu doğadan, toplumdan ve kamudan yana çözülmesi yönünde hiçbir adım atmadı. Aksine bu sorunları belli sermaye gruplarına kar sağlayarak buradaki sorunu nasıl ticarete dönüştürürüm anlayışıyla hareket etti. Buradan şuraya geleceğim; 2010 yılında 5346 sayılı yenilenebilir kaynaklarını destekleme mekanizması yayınlandı, 2011 yılında ilk biyokütle tesisi YEKDEM’den faydalandı.  2011 yılından bu zamana kadar biyokütle tesislerinde elektriğin birim fiyatı yani kw saat başına 13.3 cent sadece elektrik için ödendi. Bu tesislerde kullanılan yerli araçlar için de ekstra teşvikler ödendi.  Dolayısıyla 2011 yılından itibaren bu parayı görünce biyokütle adı altında doğrudan doğruya orman ürünlerinin ve tarımsal ürünlere dayalı biyokütle tesisleri ya da özellikle belediyelerin desteğine dayalı atıklardan enerji üretilmesine dair tesislerde artışlar yaşandı. Biyokütle tesisleri 2014 yılındaki ÇED mevzuatında neredeyse ‘dokunulmazlık’ kazandılar. Yani bir biyokütle tesisine ‘ÇED Gereklidir’ demek için biyokütle tesisinde 300 mw işlem yapmak gerekiyor. Güney ilçesindeki biyogaz tesisi olsa olsa 6 mw’tır. Dolayısıyla bugün kurulu olsan tesislerin neredeyse tamamı ÇED bile gerekli değildir denilerek çalışıyor. Bu mevzuat kolaylıkları sayesinde 2011 yılında 1 adet biyokütle tesisi varken 2020 yılında 61 adet, 2021 yılında 85 adet 2022 yılında 118 adet biyogaz tesisi YEKDEM’den faydalanarak ürettiği elektriğe kamusal destek alıyor. Biyokütle adında üretim yapan tesis sayısı şu anda 175’i geçti.  Dolar bazlı teşvikten faydalanmak için 2021- 2022 yılları arasında yüzde 40 artış oldu. Dolar bazlı teşvikten faydalanmak için 2021- 2022 yılları arasında yüzde 40 artış oldu. Bu tesisler tabiri caizse pıtrak gibi açılıyor. Atıklarla başa çıkamayan yerel yönetimler koşulsuz şartsız imar izni veriyorlar. 

“TESİSLERİN AÇILMASINDA HİÇBİR KRİTER ARANMIYOR”

Çevre Şehircilik İl Müdürlükleri bu tesislerin açılmasında hiçbir kriter aramıyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin en değerli üzüm bağlarının bulunduğu, Türkiye şarapçılığının merkezlerinden bir tanesi, Dünya’ya açılan en önemli kapısının ortasında o bağları kokuya, sineğe, haşerata boğacak orada tarımla yaşayan insanları kokudan, haşerattan yaşamlarını yaşanmaz hale getirecek tesisleri izin verilmesi bu sayede sağlanıyor. 20 yıllık AKP iktidarı ne enerji ne atık sorununu doğadan, toplumdan, kamusal çıkarlardan yana çözmediğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Buradan geri dönüp baktığımızda nasıl ki bugün HES’ler için ‘hata yaptık, doğayı mahvettik’ diyorsak emin olun bu biyokütle tesislerine baktığımız zaman da bundan birkaç yıl sonra bakacağız yazık ettik diyeceğiz. Ama bu arada da bu şirket sahipleri voleyi vuracak ve nerede yaşayacaklarsa orada olacaklar.

 “GEREKLİ İZİNLERİN ALINMADIĞI GÖRÜŞÜNDEYİZ”

Biyogaz tesisinin işletme raporundaki sorunlara da değinen Özdağ, şunları söyledi:

“Bize Güney ilçesinde sahadan iletilen fotoğraf ve görüntülere baktığımız zaman bir sorun olduğunu görüyoruz. Bu biyogaz tesisinin işletme raporunu bir şekilde incelediğimiz zaman aslında bu tesisin iki temel ürün ürettiğini görüyoruz. Bunlardan 1. ürün elektrik diğeri de organik gübre ve fermente edilmiş sıvı. Dolayısıyla bu tesisin sadece elektrik üretiyormuş gibi hava kirliliği kontrol yönetmeliğine göre değerlendirilmesi yetmez. Bu tesisin biyometanizasyon konulu çevre izinlerini almış olması gerekiyor. Halbuki bizim gördüğümüz açık göllenmiş, fermente edilmiş sıvının sahada tutulduğu kısımlara bakıldığı zaman çevre iznine uymadığını ya da gerekli izinlerin alınmadığı görüşündeyiz. Çünkü bu tür biyometanizasyon tesisleri için Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın tebliği var. Bu tebliğin beşinci maddesi diyor ki ‘Atıkların yönetiminden sorumlu kişi, kurum ve kuruluşlar, atık yönetiminin her aşamasında çevre ve insan sağlığına zarar vermesini önleyecek tedbirleri almakla yükümlüdür’. Gene aynı tebliğin 10. maddesi ise tesisten kaynaklanabilecek koku, toz, sızıntı suyu, gaz ve benzeri olumsuz etkileri asgari düzeye indirmek için her türlü önleyici tedbir alınır. Üretim öncesi, atıkların en az bir gün süre ile biriktirilebileceği büyüklükte atık kabul birimi yapılır ve meteoraolojik olaylardan etkilenmemesi sağlanır’ diyor. Ayrıca atık sıvılar için ‘tabanda atığın yer altı suyu, kanalizasyon veya yer üstü suyuyla temas etmesini veya sızmasını engelleyecek şekilde ayrı toplama mekanizması geliştirilir’ diyor. Halbuki bizim gördüğümüz görüntülerde bunların hiçbirinin uygulanmadığı görülüyor. Güney ilçesinde Güney biyogaz tesisinin bu şekilde çalıştırılmasından dolayı hayatları kabusa dönen, sağlıkları riske giren, tarımsal faaliyetleri riske giren, mağdur olan yöre halkının, özellikle Denizli Çevre Şehircilik ve İklim İl Müdürlüklerine başvurarak bu tesisin çevre izninin iptal edilmesini anladığım kadarıyla uygun bir çevre izni de yok, bu faaliyetin durdurulmasını talep etmeleri en doğal hakları.”

 “ATIKLARIN ÜSTÜNÜN KAPATILMASI İÇİN ÇALIŞMAMIZ YOK”

Güney Biyogaz Enerji Üretim Anonim Şirketi Genel Müdürü Deniz Arslan ise prosedürün mevzuata aykırı olmadığını belirtti. Atık ürünlerin bulunduğu havuzların meteorolojik olaylardan etkilenmemesi için herhangi bir çalışmaları olmadığını belirten Arslan, ürünün organik olduğunu dolayısıyla kapatılmasının gerekli olmadığını savundu. Arslan, “Hayvan dışkısının üzeri kapatılıyor mu? Sonuçta tarlalara da gübre atılıyor” dedi. Arslan, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve İl Tarım Müdürlüğü’nden düzenli olarak ekiplerin denetlemeye geldiğini hatta daha geçen hafta İl Tarım Müdürlüğü tarafından bir ekibin geldiğini ifade etti. Bu sıvının sıvı organik gübre olduğunu ve talep gördüğünü belirten Arslan, şunları söyledi:

“Sinek konusunda biz sürekli ilaçlama yapıyoruz. Türkiye’de biyogaza yönelik yanlış bir algı var. Bu ürün çok değerli bir üründür. Türkiye’de kimyasal gübrenin alımı çok zorlaştı bu sebeple insanlar organik gübreye yöneliyor. Biz bunu kırsal kalkınma amacıyla yapıyoruz. 7 bin konuta elektrik enerjisi sağlıyor. Toplamda 20 bin tonluk bir talebimiz var.”

 

 

İlgili Haberler