Ttb’den Hatay Raporu: “Binaların Yıkımı, Enkaz Kaldırma Ve Geçici Depolama Alanlarına Taşınması Mevzuata Ve Bilimsel Kriterlere Uygun Yapılmamaktadır”
Chp’li Özcan’dan Akbelen Tepkisi: Çocuklarımızın Ciğerlerine Kasteden Bu Cinayetin Ağırlığı İle Uyuyabilecek Misiniz?
CHP Muğla Milletvekili Gizem Özcan, Muğla’nın Milas İlçesi’ndeki Akbelen Ormanlarındaki ağaç kesimi ile ilgili “Orada binlerce yıllık Akdeniz ormanlarının gücünü göreceksiniz. İşte o zaman bu projeden vazgeçin çığlığı kulaklarınızda amansızca yankılanacak! Bakalım o zaman, çocuklarımızın ciğerlerine kasteden bu cinayetin ağırlığı ile uyuyabilecek misiniz?” açıklamasını yaptı.
Muğla Milas’a bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanı’nda ağaçların katledilmesine karşı köylülerin, yöre halkının ve desteğe gelen yurttaşların direnişi devam ederken, CHP Muğla Milletvekili Gizem Özcan, Akbelen ormanlarının kıyımı ile ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) basın toplantısı düzenledi. Özcan şunları söyledi:
“Sözlerine ‘Biz hava, toprak ve suyumuzdan başka bir şey istemiyoruz. Canlılarla birlikte insanca bir yaşamdan başka bir şey istemedik. Sabah baskın düzenleyip, gözlerimizin içine baka baka ağaçları kestiler. Ama mücadele bitmeyecek. Tarih şahittir ki bir direnişin önüne anneler geçince orada bütün muktedirleri korku salar. O nedenle Akbelen direnişindeki annelerimizin karşısına korkuyla jandarmayı yığıyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki sizi yönetenin bir halkın yaşam damarlarını kurutma arsızlığı olduğu. Ama geçit yok. Evlatlarımızın nefesi için, kurdun kuşun hakkı için direnmeye devam edeceğiz. An gelir bütün umutsuzlukların, yoksullukların, baskıların içerisinden bir ışık sızar. O ışığa tutunarak yol yürür, insanca yaşam için iğneyle kuyu kazanlar. Akbelen’de açığa çıkan ışık, hani şu bir türlü söndüremediğiniz şey, haklı olmanın iradesidir. Ey siz, köylülerin karşısına jandarmayı çıkaranlar, gazetecileri göz altına aldıranlar ve doğasına sahip çıkmak isteyenleri bin bir baskı ile alandan uzak tutamaya çalışanlar, gelin ve ağaçlara sarılarak ormanını korumaya çalışan annelerimizin gözlerinin içine bakın. Orada geleceğe, evlatlarına sahip çıkma aşkını göreceksiniz. Orada binlerce yıllık Akdeniz ormanlarının gücünü göreceksiniz. İşte o zaman bu projeden vazgeçin çığlığı kulaklarınızda amansızca yankılanacak! Bakalım o zaman, çocuklarımızın ciğerlerine kasteden bu cinayetin ağırlığı ile uyuyabilecek misiniz?
“AKBELEN ORMANI MADENCİLİKLE YOK EDİLDİĞİNDE İÇERİSİNDE VAR OLAN EKOSİSTEM ORTADAN KALKACAK”
“Anayasamızın 56. Maddesi ormanı, direnerek koruma görevini bize veriyor. Peki iktidara, alana jandarmayı sürerek, bu yağmayı yürütme hakkını kim veriyor? Eğer kar hırsıyla ormanlarımızı yağmalayan 5’li çetenin rüzgarından gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olmasa bir cevapları olurdu. Akbelen Ormanı madencilikle yok edildiğinde tarım alanları zarar görecek, su baskınları artacak. Bölge geri dönüşü mümkün olmayan şekilde ormansızlaşacak, orman ve içerisinde var olan ekosistem ortadan kalkacak. Hele son yıllardaki yangınlardan sonra, burası yaban hayat için korunaklı bir alana dönüştü. Bölgeyle beraber yaban hayatı da yok olacak. Orman ve altındaki çatlaklı kireç taşı çok önemli miktarda su üretmektedir. Kömürü almak için bu kireç taşı yok edildiğinde Bodrum, Güllük ve Havaalanı bölgesi susuz kalacak. Ey yağmanın sorumlulukları buna ne hakkınız var? Bölgedeki zeytinliklerden aldığı ürünle geçimini sağlayanları yoksulluğa mahkum etmeye ne hakkınız var? Bunlar bizim iddialarımız değil, bunlar bilirkişi raporu ile tespit edilmiş gerçekler.”
İktidarın 4 yılda tükenecek bir rezerv için bölge halkı ve bilim insanları dinlenmeden Akbelen ormanlarını yağmalamayı bir zafer olarak gördüğünü vurgulayan Özcan, şunları söyledi:
“Eğer bu bir zaferse, neden Anadolu tarihinde görmediği orman yangınları ile kavruluyor? Coğrafyamız neden seller ile çalkalanıyor? Pandemi sürecinden hiçbir şey öğrenmediysek, aniden kapılar kapanınca kendimize yeten bir tarımsal üretimin ne kadar hayati olduğunu öğrenmedik mi? Nasıl oluyor da doğanın efendisi değil, onun bir parçası olduğumuzu unutuyoruz? Sizi esir almış kibirle, ağaçlar kesilince, oradan çıkarılacak kömürle üretilecek enerjinin, Akbelen ormanından daha değerli olduğuna nasıl karar verirsiniz? Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kibirden azade olsaydı, ‘Biz çevreci görünümlü marjinallere aldırmıyoruz, işimize bakıyoruz’ diye bir cümle kurar mıydı? Gezi’den bu yana türlü hakarete alışmış olsak da; bir an düşündüm, kim marjinal ola ki diye? Ağacın gövdesine sarılırken ‘onlar benim yavrularım’ diyen teyze mi? ‘Ben ormandaki sincapları fındıkla besliyordum, artık gelmeyecekler’ diye ağlayan kardeşimiz mi? ‘Zeytinlerimizi bugün kurtarsak, yarın kömürün tozuyla ağır ağır ölecekler’ diye gözü yaşlanan amcalar mı? Bu ekolojik kırımı kayıt altına almak için gelen, müdahaleyle fotoğraf makinesi kırılan, üstüne gözaltına alınan gazeteciler mi? Köylülerle el ele verip mahkeme salonlarında halkın haklı itirazlarını dile getiren avukatlar mı? Kimin marjinal olduğunu söyleyeyim. Çok sıfırlı ihalelerin dünyasında gözü kararıp, o küçük gördükleri ormanı, yurdu sayan insanların göz yaşları hilafına şirketlerin borusunu öttürenler. İşte marjinal onlar. Halkın vicdanında mahkûm edilen de onlar.”