23 Kasım 2024 Cumartesi

Cevdet Yılmaz: Diktatörün Olduğu Ülkede İkinci Tur Seçim Olmaz. Diktatörlerin Olduğu Ortamlarda İstanbul Gibi Metropoller Partiler Arasında El Değiştirmez 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı 2024 yılı bütçe görüşmelerinde, eleştiri ve soruları yanıtladı. Yılmaz, “Kusura bakmayın, diktatörlerin olduğu bir yerde ikinci tur seçim olmaz. Hiçbir diktatörün olduğu ülkede ikinci tur seçim olmaz. Diktatörlerin olduğu ortamlarda İstanbul gibi büyük metropoller partiler arasında el değiştirmez” dedi. Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı bütçesindeki yüzde 85 oranındaki artışla ilgili de “Deprem önemli bir faktör. Depremin yanı sıra hem EYT hem de bu personel maaşlarında yaptığımız, enflasyona karşı satın alma gücünü korumak için yaptığımız oldukça yüksek oranlı artışlar hem kamu işçilerine hem memurlara yaptığımız, seyyanen verdiğimiz zamlar, yüksek artışlar bir de tabii ilave aldığımız personel bütün bunlar bütçemizde enflasyonun getirdiği tabii rakamlarla da birlikte oldukça önemli bir artış oranı oluşturmuş durumda” diye konuştu.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bugün Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçeleriyle 2024 yılı Gelir Bütçesi, 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2022 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin maddeleri görüşüldü. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, milletvekillerinin eleştiri ve sorularına yanıt verdi. Yılmaz, özetle şunları kaydetti:

“SİSTEME ATFETTİĞİNİZ SORUNLARIN ÖNEMLİ BİR KISMININ NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİNDEN KOPUK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi birçok arkadaşımız dile getirdi, işte eleştirdi veya destekledi. Doğrusu benim konuşma metninde Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ne kadar iyi olduğu, avantajları, özellikle deprem gibi salgın hastalıklar gibi jeopolitik gelişmeler, ekonomik birtakım sıkıntılar gibi hızlı karar almanın ve uygulamanın önem taşıdığı anlarda ne kadar kıymetli olduğu, siyasi istikrarla ilgili ne kadar önemli olduğuna dair bir bölüm vardı. Ben arkadaşlara dedim ki ‘Çıkalım bu bölümü. Çünkü artık bu tartışma bitti. Yani bu kadar seçim yaşadık, bu yeni normalimiz oldu artık, tekrar tekrar bizim Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini anlatmamızın bir anlamı yok’ dedik. Ama bugün görüyorum ki, bu kadar yaşadığımız seçimlerden sonra halkımız referandumda ‘evet’ demiş, genel seçimler yapılmış muhalefet bunu adeta bir referandum olarak sunmuş, tekrar ‘evet’ demiş, yerel seçimlerde ‘evet’ demiş. Yani artık ne diyeceğimi ben de bilemiyorum doğrusu.  

Her sistem mutlaka bir eksiklik taşır, eleştirilebilir boyutları vardır. Önemli olan toplumun hangisini tercih ettiği ve ne kadar iyi kullandığıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine atfettiğiniz sorunların önemli bir kısmının ben neden-sonuç ilişkilerinden kopuk olduğunu düşünüyorum açıkçası. Bir pandemi yaşamışız, jeopolitik gelişmeler olmuş, dünyada farklı bir dönemden geçmişiz, dünyanın ortalama büyümesinin düştüğü, sıkıntılı bir dönemi sanki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu sonuçları üretmiş gibi ortaya koymak, neden-sonuç ilişkileri açısından son derece problemli diye düşünüyorum.

Uyguladığımız sistemin eksikleri olabiliyor, aksayan yönleri olabilir. İyileştirilecek yönleri olabilir. Bunlar da kamuoyunda tartışılıyor. Zaten önümüzdeki dönemlerde burada, Meclisimizin belki yeni yapacağı anayasa çalışmaları kapsamında sistemimizi daha ileriye götürmek, iyileştirme yönünde eminim birçok husus tartışılacaktır. Ama özü itibarıyla bu sistemin, özellikle son dönemlerde yaşanan krizler, salgın hastalıklar, afetler, ekonomi, jeopolitik gelişmeler, bütün buralarda Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkemiz için bir avantaj sağladığını ve diğer ülkelere göre daha iyi bu süreçleri yönetmenimizi sağladığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Son 20 yılda çok önemli reformlarla vesayetçi sistem tasfiye edildi. En son FETÖ meselesinden sonra daha öncesinden de başlayarak, çeşitli vesayet odaklarıyla bu ülke mücadele etti. Eğitim düzeyiyle, şehirleşmesiyle, siyasetiyle birçok alandaki ilerlemeleriyle vesayetçi yapılar tasfiye edildi. Bugün sivil bir yönetim var ülkede. Ama bu yönetimin performansını beğenirsiniz, beğenmezsiniz, eleştirirsiniz.

“GÜÇLÜ SİVİL YÖNETİMİ OTORİTERLİK OLARAK TARİF ETMEK DOĞRU DEĞİL” 

Bugün güçlü sivil yönetimler var. Güçlü sivil yönetimi otoriterlik olarak tarif etmek hiç doğru bir yaklaşım değil. Güçlü sivil yönetimler tam aksine daha demokratik bir olgunluğa ulaştığımızı gösterir. Ama tekrar ediyorum bu eleştirilemez anlamına gelmez.

YÖK’ün eski YÖK olmadığı, MGK’nın da eski MGK olmadığı çok açık. Yeni bir içerik kazanmış durumda bu kurumlar. Sivil otoritenin güçlü olduğu bir ortamda sonuçta nihai sözü sivil otoritenin söylediği ve şekillendirdiği bir şekilde işlerini yapan kurumlarımız, çok da önemli görevler icra ediyorlar.

Seçimlerle ilgili epey tartışma oldu ve Cumhurbaşkanımızın neredeyse meşruiyetini tartışan arkadaşlarımız oldu. Cumhurbaşkanımız yerel seçimlerden başlayarak bütün siyasi hayatını seçimlerle geçirmiş, demokratik olarak seçilmiş bir lider. Birtakım ülkelerle mukayese ettiniz, diplomatik açıdan ben isimlendirmeyi doğru bulmuyorum. Ama her şeyden önce Türkiye’ye yazık ediyorsunuz o mukayeseleri yapmakla. Tek partilerin olduğu, rekabetin olmadığı ülkelerle Türkiye’deki seçimleri mukayese etmek, bir defa Türkiye’ye haksızlık. Kendimize de haksızlık aslında siz de bu seçimlerle rekabetçi bir şekilde geldiniz. Cumhurbaşkanımızın meşruiyetini tartışıyorsanız hepimizin meşruiyetini tartışmak durumundayız. ‘Türkiye’de seçimler meşru değil’ diyorsanız bu Meclis’i tartışılır hâle getirirsiniz. Bunun ben doğru bir tartışma olmadığını, hiçbir şekilde haklı da olmadığını ifade etmek istiyorum.

“DİKTATÖRLERİN OLDUĞU BİR YERDE İKİNCİ TUR SEÇİM OLMAZ”

Türkiye’de özgür seçim var ve kurallara hukuka dayalı bir seçim var. Ben de defalarca seçim yaşadım. Sandıkları bütün partilerimiz gözü gibi koruyorlar. Her partiden temsilcinin olduğu, izlendiği süreçler var. Hukuki olarak nasıl itiraz edileceği, bunun nasıl karara bağlanacağı. Kusura bakmayın, diktatörlerin olduğu bir yerde ikinci tur seçim olmaz. Hiçbir diktatörün olduğu ülkede ikinci tur seçim olmaz. Diktatörlerin olduğu ortamlarda İstanbul gibi büyük metropoller partiler arasında el değiştirmez.

Demokrasisi gelişmemiş bir ülkede ikinci tur bir başkanlık seçimi yaşandığını hiç duydunuz mu? Böyle bir şey yok.

Ama kusura bakmayın, bugün İsrail’de yaşanan katliamlara ateşkes çağrısı bile yapamayan birtakım ülkelerin Türkiye’ye dönük algı oluşturan faaliyetlerini burada gerçekmiş gibi ortaya koymak da hiçbir şekilde kabul edilemez.

“NİYE BU KADAR YÜKSEK BİR ARTIŞ OLDU BÜTÇEMİZDE? DEPREM ÖNEMLİ BİR FAKTÖR”

Cumhurbaşkanlığı bütçesi yüzde 85 oranında arttı, çok yüksek artış olmuş diye bir değerlendirme yapıldı. Bütçemizin tamamına baktığımız zaman yüzde 150 civarında bir artış var, bütçe genelinde. Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yüzde 85 artışı var. Genel artışın oldukça gerisinde bir artış olduğunu ifade etmek isterim. Niye bu kadar yüksek bir artış oldu bütçemizde? Deprem önemli bir faktör. Depremin yanı sıra hem EYT hem de bu personel maaşlarında yaptığımız, enflasyona karşı satın alma gücünü korumak için yaptığımız oldukça yüksek oranlı artışlar hem kamu işçilerine hem memurlara yaptığımız, seyyanen verdiğimiz zamlar, yüksek artışlar bir de tabii ilave aldığımız personel bütün bunlar bütçemizde enflasyonun getirdiği tabii rakamlarla da birlikte oldukça önemli bir artış oranı oluşturmuş durumda.

Cumhurbaşkanlığı’nın örtülü ödeneği ile ilgili yorumlar yapıldı. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 24. maddesi gereğince tahsis edilebilecek örtülü ödenek miktarı genel bütçe toplam başlangıç ödeneğinin binde beşi ile sınırlandırılmış olup, yapılan harcamalar kanunda öngörülen sınırlamalar çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.

Toplam harcama tutarları diğer harcama verileri ile birlikte Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü internet sitesinin genel yönetim mali istatistikleri bölümünde de yayınlanmaktadır. Kimseden kaçırılan bir tutar da söz konusu değil.

Türkiye’nin geliştirdiği kabiliyetleri arzu etmeyen Türkiye’nin bu alanda hızını düşürmeye çalışan birtakım ülkelerin tavırlarını bu gecikmelerde önemli bir rolü olduğunu ifade etmek isterim. Çok fazla detaya girmek istemiyorum. Önce Alman menşeli güç grubunun tedariğinde birtakım sıkıntılar yaşadık. Ardından Kore güç grubuyla müzakerelere geçildi ve şu anda Altay tankı uyumluluğuna yönelik testler yapıldı. Anılan testlerin başarısına istinaden Kore güç grubu tedarikçi firmalar ile BMC arasında 100 adet güç grubu için seri tedarik anlaşması imzalanmış durumda.

İlgili sistemlerin kullanıcı makam ile doğrulanmasına müteakip 2025 yılı içerisinde tankların envantere alınması planlanmaktadır.

İletişim Başkanlığı’nın bütçesi niye çok arttı diye bir eleştiri yapıldı. Burada da depremlerle ilgili özel birtakım çalışmalar yürüttü İletişim Başkanlığımız. Bunun bir etkisi var. Ayrıca, yine bu dönemde kamu diplomasisi ve stratejik iletişim faaliyetleri kapsamında yaptığı organizasyonlardan dolayı bir artış olduğunu ifade edebilir.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlerini anayasal ve yasal çerçevede yürütmektedir. Dünyadaki tüm istihbarat teşkilatları gibi yasal, demokratik istihbarat teşkilatları gibi anayasal ve yasal çerçevede hareket etmektedir. Başka türlüsü hiçbir şekilde düşünülemez. İstihbarat teşkilatı olarak da ülkemizin hak ve menfaatlerini yurt içinde, yurt dışında kanuni bir çerçeve içinde fedakârca sürdürmektedir.

“TMSF DENETİM DIŞI DEĞİL”

TMSF’nin denetim dışı olduğuna dair bir iddia ortaya kondu. Hiçbir şekilde denetim dışı değil, Sayıştay denetimine tabi. Ayrıca yıllık hesapları, bağımsız denetim şirketlerince de denetlenmektedir.

Hak sahipliği çalışmalarımız geçtiğimiz günlerde tamamlandı aşağı yukarı. Bir yargı süreci var, yargıya itiraz edenler oluyor. Dolayısıyla bir yargı süreci yaşanacak ama idari anlamda hak sahipliği süreci tamamlandı. Burada tam sayıyı şu anda hatırlayamıyorum ama 450 bin civarında konut anlamında bir hak sahipliği ortaya çıkmış gibi görünüyor. 200 bin civarında ihale yapıldı zaten TOKİ kanalıyla. 200 bin konutun ihalesi devam ediyor. 200 bin üzerinde de yerinde dönüşüm için başvuran vatandaşımız var. 70-80 bin de kırsalda inşa edeceğimiz konutlar var.

Diğer taraftan ekonomik sosyal hayatı canlandırmaya gayret ediyoruz. Sadece bu seneki bütçemizde 762 milyar lira deprem için para ayırmış durumdayız. 2024 için bir trilyon 28 milyar lira para ayırdık. Şimdi niye bütçe açığı yükseldi, işte bundan dolayı yükseldi. Bu yılki deprem harcamalarımız milli gelirin yüzde 3’ü civarında.

Deprem hariç baktığımızda bütçe açığımızın milli gelire oranı oldukça iyi bir seviyede, uluslararası anlamda da düşük ülkeler arasındayız. Bu yıl ve gelecek yıl biraz yükümüz ağır. Elbette bunun getirdiği bütçe açıkları var ama 2025’ten itibaren Türkiye bu anlamda farklı bir döneme girmiş olacak. Bu yılı ve gelecek yılı millet ve devlet dayanışması içinde her türlü fedakarlığı yaparak geçireceğiz.

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin ilki 1963 yılında Milli Güvenlik Politikasının Esasları adıyla yazılmış. Belge 1973, 92, 98, 2001 ve 2005, 2010, 2015 ve 2020 yıllarında olmak üzere 8 defa güncellenmiştir. Milli güvenliğe yönelik devlet politikaları ve temel hassasiyetleri içeren milli güvenlik siyaset belgesi kurumların katkılarıyla MGK Genel Sekreterliği tarafından Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve mevcut yasalara uygun olarak hazırlanan bir dokümandır. Belgenin güncelleştirme çalışması MGK Genel Sekreterliği koordinatörlüğünde yine gerçekleştirilmektedir.”

 

İlgili Haberler