12 Kasım 2024 Salı

Bülent Kaya: “Terörle Ve Teröristle Mücadele, Adalet Ve Hukuk Devletinden Ayrılmadan Olur”

Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya, TBMM’de “Asla unutmamamız gereken bir şey var; terörle ve teröristle mücadele, adalet ve hukuk devletinden ayrılmadan olur; terörle ve teröristle mücadele, milli birlik ve beraberliği sağlamakla olur; terörle ve teröristle mücadele, militarist bir dil kullanmakla değil kapsayıcı ve bütüncül bir dil kullanmakla olur” dedi. Terörle ve teröristle mücadelenin uluslararası bir boyut kazandığını ifade eden Kaya, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a da “Biz sizlerden bekleriz ki sahip olduğunuz kısmi bilgilerin bir kısmını hiç olmazsa muhalefet partileriyle paylaşın, bir diyalog süreci başlatın. İki yılda bir buraya gelip şümulü, kapsamı, süresi Sayın Cumhurbaşkanı’nca takdir edilmek üzere bir tezkereye ‘evet’ veya ‘hayır’ demekten ibaret sanmayın bu Meclisin fonksiyonunu” diye seslendi.

TBMM Genel Kurulu, bugün Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Genel Kurulu terör saldırıları ile ilgili bilgilendirdi. Genel Kurul’da Saadet Partisi Grubu adına; Grup Başkanı Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ve Grup Başkanvekili, İstanbul Milletvekili Bülent Kaya söz aldı.

“UNUTMAMAK, UNUTTURMAMAK VE YENİLERİNİN BİR DAHA YAŞANMAMASI İÇİN SAMİMİYETLE KONUŞMAK, MÜZAKERE ETMEK, DERTLENMEK VE SELİM BİR AKILLA DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ”

Bülent Kaya, şöyle konuştu:

“2024 bütçe müzakerelerinin kapanış konuşması sırasında, 22 ve 23 Aralık tarihlerindeki terörist saldırılarda şehit olan askerlerimize yine buradan Allah’tan rahmet dilemiş, tüm terör örgütlerini ve terörist eylemlerini lanetlediğimizi; terörün, çatışmanın ve şiddetin bu topraklara bir daha uğramamak üzere sona erdirilmesi için ister muhalefette olalım ister iktidarda olalım üzerimize düşen vazifeyi yapmaktan, konumumuzun gereğini yerine getirmekten asla geri durmayacağımızı ifade etmiştik. Yine, o gün buradan, Meclis kürsüsünden ‘Acımız büyük, hem de çok büyük’ demiş ama üzülerek ‘Maalesef bu, ilk değil, umarım son olur ama korkarım ki son olmaz, hatta birkaç gün sonra unutulacak, tıpkı daha öncekilerin unutulduğu gibi’ demiştim. Ve maalesef, 22-23 Aralık’taki şehit haberlerinden sonra birkaç gün bu konuları konuştuk, ardından ateş düştüğü yeri yaktı, o şehitlerimizin aileleri acılarıyla baş başa kaldı ve biz de kendi gündemlerimize geri döndük. Ta ki 12 Ocak’ta 9 askerimizin şehit olduğuna dair haberi alıncaya kadar. Ve o gün yine demiştik ki ‘Unutmamak, unutturmamak ve yenilerinin bir daha yaşanmaması için samimiyetle konuşmak, müzakere etmek, dertlenmek ve selim bir akılla düşünmek zorundayız. Bu meseleyi ideolojilerimize, makamlarımıza, pozisyonlarımıza, siyasi stratejilerimize kurban etmeden düşünmeli, konuşmalı ve sorunu ortadan kaldırmanın yollarını hep beraber aramalıyız.”

“ÖFKELERİMİZLE, HIRSLARIMIZLA, İNTİKAM DUYGULARIMIZLA BU KÜRSÜLERDE BU KONULARI MÜZAKERE EDEMEYİZ”

Maalesef o günden bugüne, bu zeminin inşasına katkı sunan kayda değer bir şeyi birlikte yapamadığımızın üzüntüsü içerisindeyim. Onun için dün söylediğimiz şeyler tazeliğini, dün söylediğimiz şeyler canlılığını, dün söylediğimiz şeyler bugün de gerçekliğini ve doğruluğunu korumaya devam ediyor. Bugün konuştuğumuz konuyu daha sağlıklı ve anlaşılabilir bir bakış açısıyla anlamanın yolu, bu meselenin artık ulusal sınırlarla sınırlı olarak tartışılan bir mesele olmaktan çıktığını görebilmekten başladığını düşünüyorum. Orta Doğu’nun ve özelde Türkiyemizin ve coğrafyamızın içine çekilmek istenildiği çatışmalı ve sürdürülebilir bir kaos süreciyle yaratılmak istenen zeminin farkına vararak bu konuları daha aklıselim ve daha sağlıklı bir şekilde müzakere etmek gibi bir mecburiyetimiz vardır TBMM olarak. Öfkelerimizle, hırslarımızla, intikam duygularımızla bu kürsülerde bu konuları müzakere edemeyiz. Çünkü millet bizden bu sorunları daha bir aklıselimle, daha bir devlet aklıyla konuşmamızı, geçmiş tecrübelerden dersler çıkararak bu konuları kalıcı bir çözüme kavuşturmamızı istiyor.

“ORTA DOĞULULAŞTIRILMAK İSTENEN BİR TÜRKİYE TEHLİKESİNİ HEP BERABER GÖRMEK ZORUNDAYIZ”

Çünkü artık Türkiye’yi Irak’tan, Suriye’den, İran’dan, Orta Doğu’dan, Türk dünyasından ayrı düşünerek ve oradaki gelişmelerden bağımsız bir şekilde düşünerek meselelerimizi tahlil etme şansını çoktan kaçırdık. Orta Doğululaştırılmak istenen bir Türkiye tehlikesini hep beraber görmek zorundayız. ‘Orta Doğululaşma’yı Batılıların hor gördüğü kavram manasında kullanmıyorum, ‘Orta Doğululaşma istikrarsız bir ülke demektir; ‘Orta Doğululaştırma vekalet savaşlarıyla kaosa, teröre ve çatışmaya açık ülke demektir; ‘Orta Doğululaştırma demokrasi ve insan hakları konusunda sorunlu olan, otoriterliğe kayan rejimlere doğru giden bir ülke demektir. Milli birlik ve beraberliği parçalanmış bir ülke ve milli meselelerde ortak bir tavır ortaya koyma iradesinden gitgide uzaklaşan bir ülke demektir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu Orta Doğululaştırma sürecine doğru sürüklenmesinin tehlikesinin farkına hep beraber varmak zorundayız. Önce, komşumuz olan Irak’ta 1990’lı yıllardan itibaren uygulamaya konulmak istenen Orta Doğululaştırma sürecinin bugün Irak’ı getirdiği nokta ve hal ortada. Elbette bizim Irak’a dair dış politikamızdaki yanlışlarımızın… Bu konuma gelmesindeki görüşlerimizi saklı tutuyor ve onları konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Daha sonra, 2010 yılından itibaren Suriye’nin Orta Doğululaştırma sürecine hep beraber dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Elbette Suriye’nin bugün getirilmek istenildiği noktaya bizim yanlış dış politikamızın etkilerini de saklı tutarak onları da konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

“MAZLUMLARLA DAYANIŞIRKEN BİR TARAFTAN DA DÜZENSİZ GÖÇ SEBEBİYLE ÜLKEMİZİN MARUZ KALACAĞI ORTA DOĞULULAŞTIRMA SÜRECİNE DİKKATLERİNİZİ ÇEKMEK İSTİYORUM”

Ama bugün gelinen noktada Suriye’deki, Irak’taki, İran’daki gelişmelerden bağımsız olarak biz Türkiye’nin mücadelesini tahlil edersek, zannımca eksik bir değerlendirmede bulunmuş oluruz. Ülkemizde yaklaşık 40 yıldır devam eden bir terör ortamı var. Artık Türkiye’nin terör ve teröristle mücadelesinin uluslararası bir boyut kazandığını görmemiz gerektiğini ifade ediyorum. Bu bağlamda ülkemizin sınır güvenliğinin sorunlu olması, 5 milyonu aşan düzensiz ve kontrolsüz göçün önümüzdeki günlerde Türkiye’nin kaosa sürüklenen bir Orta Doğululaştırılmış ülkede ne tür rol ve misyonlar biçileceğine hepinizin dikkatini çekmek istiyorum. Dolayısıyla, bir taraftan mazlumlarla dayanışırken bir taraftan da bu düzensiz göç sebebiyle ülkemizin maruz kalacağı bu Orta Doğululaştırma sürecine de hep beraber dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımız kadar Irak’taki, Suriye’deki, İran’daki Kürt kardeşlerimizin de sorunlarının bizi ilgilendirdiğinin farkında olarak bu meseleleri konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

“TERÖRLE İLGİLİ MESELELERİ, ‘BEN KENDİ DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜM ETRAFINDA BUNLARI SÖYLEDİM, ELİMDE HİÇBİR DELİL YOKTU’ SÖYLEMİYLE YÜRÜTEMEYİZ”

Sayın Dışişleri Bakanım, daha önceki dönemlerde Meclisimizi terör eylemleriyle ilgili olarak Milli Savunma Bakanımızla birlikte İçişleri Bakanımız bilgilendirmişti. Bugün Sayın Milli Savunma Bakanımızla birlikte Dışişleri Bakanı olarak siz bilgilendiriyorsunuz. Bunu hükümetinizin terör meselesine uluslararası bir bakışla yaklaştığının bir ifadesi olarak görüyor ve önemsediğimizi ve memnuniyetimizi ifade ediyoruz. Çünkü terörle ilgili meseleleri, ‘Ben kendi düşünce ve ifade özgürlüğüm etrafında bunları söyledim, elimde hiçbir delil yoktu’ söylemiyle yürütemeyiz. Terörle mücadeleyi miting meydanlarında, ‘Saadet Partisi terör örgütleriyle anlaşma imzaladı’ diyerek yönetemeyiz. Yine ‘40 terörist kaldı, onun da çoğunun ayakkabı numaralarını biliyoruz’ diyerek bu meseleyi dar bir çerçevede değerlendirmekle sonuç alınacağını elbette düşünemeyiz. Dolayısıyla sizin istihbarat bürokrasisindeki göreviniz sebebiyle terörle mücadelede uzun bir zamandan beri görev ifa ettiğinizi biliyoruz. Backgroundınız, müktesebatınız, meseleye olan vukufiyetiniz aslında terör ve teröristle mücadelenin nasıl olması gerektiğini bilecek değerli bir müktesebattır.

“TERÖR VE ŞİDDET EYLEMLERİNİN GÜNLÜK POLİTİK MALZEME YAPILMASININ MÜCADELEYE ZARAR VERDİĞİNİ EN İYİ SİZLER BİLİRSİNİZ”

Bu manada, mücadelenin toplumsallaştırılmasının ve terörist tanımının amacına uygun olarak sınırlandırılmasının terörle mücadelede ne kadar kıymetli olduğunu eminim sizler de gayet iyi bilmektesiniz. Dolayısıyla terör ve şiddet eylemlerinin günlük politik malzeme konusu yapılmasının sadece mücadeleye zarar verdiğini en iyi sizler bilirsiniz. O halde Sayın Dışişleri Bakanım, bu olayların arttığı dönemde toplumsal barışı tehdit eden dil ve söylemlerden öncelikle sizin iktidarınızın ve partinizin kaçınması, daha sonra bu sağduyulu dili her partiye tavsiye etmenizi bekliyoruz. 2006’dan 2016’ya kadar şehit cenazelerinin nasıl siyasi istismar konusu edildiğini ve partinize mensup bakan ve milletvekillerinin kim veya kimler tarafından protesto edildiğini herhalde o günkü istihbarat göreviniz sebebiyle en iyi siz biliyorsunuz. Yine, her ne kadar o istihbarat görevlerinizden ayrılsanız da ki biraz da böyle mütebessim bir şekilde, zaman zaman yanınızdaki arkadaşlarınızın cep telefonuna ilişen gözlerinizle… “Mesleki bir şey” diyorlar ama ben bunu bir espri olarak kabul ediyorum. Ama bu meseleye vukufiyetiniz gerçekten istihbarat görevini aşan bir vukufiyettir. Dolayısıyla bugün de şehit cenazelerinin kimler tarafından istismar edilmekte olduğunu ve bunun mücadeleye katkı mı yoksa farklı niyetler mi taşıdığını en iyi sizler bilebilecek durumdasınız.

“TERÖRLE VE TERÖRİSTLE MÜCADELE, ADALET VE HUKUK DEVLETİNDEN AYRILMADAN OLUR”

Dolayısıyla bugün geldiğimiz nokta itibarıyla elbette şehitlerimize Allah’tan rahmet dileyeceğiz, bütün terör örgütlerini lanetleyeceğiz, şehit olan askerlerimizin acısını hep beraber milletçe paylaşacağız ama asla unutmamamız gereken bir şey var: Terörle ve teröristle mücadele, adalet ve hukuk devletinden ayrılmadan olur; terörle ve teröristle mücadele, milli birlik ve beraberliği sağlamakla olur; terörle ve teröristle mücadele, militarist bir dil kullanmakla değil kapsayıcı ve bütüncül bir dil kullanmakla olur. Terörle ve teröristle mücadele, iktidarıyla muhalefetiyle 85 milyon olarak yaşadığımız bu cennet vatanda, bir ve bir arada yaşayabilmemiz için bu konunun artık uluslararası bir boyuta gittiğini ve bu uluslararası gelişmelerden bigane kalarak bu sorunları çözemeyeceğimizi ve dolayısıyla biz sizlerden bekleriz ki sahip olduğunuz kısmi bilgilerin bir kısmını hiç olmazsa muhalefet partileriyle paylaşın, bir diyalog süreci başlatın. İki yılda bir buraya gelip şümulü, kapsamı, süresi Sayın Cumhurbaşkanı’nca takdir edilmek üzere bir tezkereye ‘evet’ veya ‘hayır’ demekten ibaret sanmayın bu Meclisin fonksiyonunu.

“BİLGİ VE HESAP VERME SORUMLULUĞUNUZUN OLDUĞUNUN FARKINDA OLARAK BU SÜRECİ HEP BERABER YÜRÜTELİM”

Zaman zaman gelin, buyurun bilgilendirin, zaman zaman partilerin genel merkezlerini ziyaret edin, bu konularda bilgilendirme yapın. Çünkü bu, iktidar meselesi değildir; bu, bir devlet meselesidir, bu, hepimizin meselesidir. Onun için sizlerden siyasi parti gruplarını, Meclis’i sadece iki yılda bir lazım olan bir tezkere için ‘evet/hayır’ diyen bir durumdan çıkarmak… Nasıl bu Meclis sizi o tezkerenin şümulünü, kapsamını yetkilendirme hakkına sahipse bu Meclis’in o yetkiyi amacı doğrultusunda kullanıp kullanmadığınızın hesabını sorma -bunu lütfen yanlış manada anlamayın- onu sorgulama hakkı olduğunu ve sizin de burada o sorumluluk çerçevesinde bilgi ve hesap verme sorumluluğunuzun olduğunun farkında olarak bu süreci hep beraber yürütelim diyorum. Dolayısıyla, Saadet ve Gelecek olarak biz Meclis’in birlik ve bütünlüğünü her zaman önemsiyoruz ama Meclis’in birlik ve beraberliğinin asla siyasi malzeme konusu yapılmamasını da başta hükümetinizden ve bütün partilerden istirham ettiğimizi ifade ediyor, şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyor, bütün terörist eylemleri kınadığımızı, bütün terör örgütlerini kınadığımızı bir kez ifade etmek istiyorum.”

 

İlgili Haberler