Gültekin Uysal: “Milletimizin Kendi Kaderine Hakim Olabilmesi İçin İşleyen Bir Demokrasi Ve Hukuk Düzenine Kavuşturabilmek Elimizde”
Avukatlardan, Can Atalay İçin Çağlayan Adliyesi’nde Açıklama: “Gezi Davasında Verilen Karar Türk Yargı Tarihine ‘Kara Karar’ Olarak Geçecek Bir Yargı Garabetidir”
Haber- GAYE ŞEYMA CAN/ Kamera- SADIK KARAKULOĞLU
Gezi Davası tutuklularından TİP Hatay Milletvekili avukat Can Atalay’ın meslektaşları, İstanbul Adalet Sarayı’nın önünde basın açıklaması yaptı. Eski İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, “Uğruna mücadele verdiğimiz ve hukukçuluğumuzun bütün müktesebatı ile haykırmaktan çekinmediğimiz üzere; 13.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Gezi Davası’nda verilen karar, Türk Yargı Tarihine ‘kara karar’ olarak geçecek olan bir yargı garabetidir” dedi.
Son seçimlerde TİP’ten Matay Milletvekili seçildiği halde serbest bırakılmayan Gezi Davası tutuklusu avukat Can Atalay’ın meslektaşları ve arkadaşları Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’nın önünde basın açıklaması yaptı. Eski İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu basın açıklamasında, şunları dile getirdi:
“ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KÖKLEŞTİĞİNİ SÖYLEYEBİLDİĞİMİZ KARARINI YENİDEN VERMESİNİ BEKLİYORUZ: Bir kez daha Can için meydanlardayız. Can’a özgürlük demek için, Gezi’ye onurumuzdur demek için bir kez daha meydanlardayız. Mücadelemizin geldiği aşama itibariyle şimdi Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekliyoruz. Kimimiz Hatay Ankara yollarında, kimimiz bulduğumuz meydanlarda milli iradenin tecellisini bekliyoruz. Biz hukukçuyuz, avukatız, kökleşmiş içtihat bizim için yasa maddesi kadar değerlidir. Anayasa Mahkemesi’nden birkaç kez yinelediği için kökleştiğini söyleyebildiğimiz kararını yeniden vermesini bekliyoruz. Biz kökleşen kararların altında 10 Anasaya Mahkemesi üyesinin imzası olduğunu biliyoruz. Biz Anayasa Mahkemesi’nin 10 üyeyle toplanıp karar alabileceğini de biliyoruz. O yüzden ‘Ödevimi yapamadım’ türünden mazaretlerin kazandıracağı umulan zamanlarının aslında nasıl da büyük kayıplar oluşturacağını biliyoruz. Onun için meydanlardayız. Biz avukatız ve yaşanan bütün olumsuzluklara karşın umudumuzu yitirmeyiz biz. Dilimizin ucuna kadar gelenleri sakınmamız bundandır. Söylemediklerimizi, yazmadıklarımızı fikirlerimize dahil etmemiz bundandır. Bekleriz ki umudun en çok sönümlendiğini sandığınız noktada Anakara’da hakimler var dedirtecek gelişmeler olsun. Dün Ankara’da olduğunu bildiğimiz 10 üyenin hala orda olduğunu bilmemizdendir umudumuz. Onlar, en yetkili ağızardan çürüdüğü söylenen yargıya yeniden itibar sağlayacak yerde durabilirler diye umuyoruz.
BU DAVA, USUL VE ESAS AÇISINDAN İHLALLER ZİNCİRİ OLARAK TAMAMLANMIŞTIR: Uğruna mücadele verdiğimiz ve hukukçuluğumuzun bütün müktesebati ile haykırmaktan çekinmediğimiz üzere; 13.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Gezi Davası’nda verilen karar, Türk yargı tarihine ‘kara karar’ olarak geçecek olan bir yargı garabetidir. FETÖ savcıları tarafından başlatılan soruşturmalarda toplanan delillerin günümüz savcılarınca ‘kıymetlendirildiğinin’ iddianame ile vurgulandığı bu dava, başlangıçtan bu yana usul ve esas açısından ihlaller zinciri olarak tamamlanmıştır. 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde adil yargılanma gözetilmeksizin devam eden dava sonucunda ‘kanıt’ adı altında sunulan belgelerin ceza verilmesine yeterli olmadığının bütün baskılara rağmen- tespit edilip beraat kararı verilmesinden sonra başlayan süreç, Anayasanın 138. maddesinin de ihlali suretiyle yeni bir hukuka aykırılık sürecini ifade etmiştir. Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen karar, hukuka ve Anayasa’ya aykırı olarak uygulanmamış, uygulamayan mahkeme başkanları taltif edilmiş, bu kararın özellikle de 18. madde çerçevesinde yapılan yorumu bağlamında tutukluluğun hukuki değil, siyasi niteliği vurgulanmış olması erk sahiplerinin yüzünün kızarmasına neden olmamıştır. O arada savcılık tarafından istinaf edilen dosya ile ilgili olarak bölde adliey mahkemesi (BAM) tarafından verilen karar, usul ihlalleri zincirinin yeni bir halkasını oluşturmuştur. Çünkü, BAM verdiği kararla-görmediği ve bilmediği Çarşı dosyasının Gezi dosyası ile birleştirilmesi gerektiğine karar vermiş, bu ilgi saptanmadan verilecek beraat kararının yolsuz olduğunu saptamıştır. İhlallerin yargı dünyamızda aldığı boyutun şahikasına varan bir uygulama da bu aşamada yaşanmıştır. BAM’ın birleştirme yolundaki kararına muvafakat eden yargıç, bu talebini adli tatilde 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermiş, bu kez de 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görevlendirilerek kendi kararını kabul etmek suretiyle birleşmeyi sağlamıştır.
BERAAT KARARININ YİNELENMESİ GEREKİRKEN MAHKUMİYET KARARLARI VERİLMİŞTİR: Gezi ve Çarşı davalarının birlikte görülmesi gerektiği savıyla bozulan dosyada bu birleştirilmede hiçbir hukuki neden bulunmadığı anlaşılmış, dosya tefrik edilmiş, ona eklenen casusluk suçlamasından da beraat kararı verilmiştir. Açık deyişle bozma nedeni olan Çarşı ve casusluk argümanlarının aslında olmadığı anlaşılmış bunun sonucu olarak beraat kararının yinelenmesi gerekirken mahkumiyet kararları verilmiştir. Bu karar, siyasi iktidar tarafından araçsallaştırılan yargının, bağımsız ve tarafsızlığını tümüyle yitirmiş olduğunun göstergesidir. Bizler Gezi Parkı eylemlerini bu ülkenin eşitlik, özgürlük ve dayanışma mücadelesinin uzantısı olarak görüyor ve taşıdığı barışçı yaklaşımını da sahipleniyoruz. O nedenle de Gezi onurumuzdur diyebiliyoruz. Biz meydanlarda yarına yazılan tarihsel dökümanları biriktiriyoruz. AYM’nin Can’a sağlayacağı özgürlüğün Can Atalay özelinde değil, yargı genelinde ifade edeceği anlamı anlatmaya çalışıyoruz. Gezi Davasında göbeğimizi biz keselim ki, bir tutamağımız olsun yargımıza dair. Yoksa biz biliyoruz, söylediğim gibi bütün müktesebatımızı koyarak ifade ediyoruz ki, bu karar kara karardır. Bunu biz söyleyelim, söyleyelim ki başka kara kararımız olmasın istiyoruz.”
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Arkan ise yaptığı konuşmada 25 Ekim’de AYM’nin Atalay hakkında vereceği kararın Türkiye’nin hukuk devleti olup olmadığını belirleyecek nitelikte olduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
“CAN ATALAY KAMUSAL ALANI SAVUNAN DİĞER İNSANLARA GÖZDAĞI OLMASI İÇİN POLİTİK BİR ŞEKİLDE İÇERDE TUTULUYOR: 443 gündür Can Atalay Silivri Cezaevi’nde. Suçsuz, günahsız, hukuka dayanmayan bir yargılanma sonucu, hiçbir delili olmayan bir yargılanma sonucu uzun süredir cezaevinde. Üstelik de gerçek anlamda milletvekili seçildiği halde, birçok tarihi örneği olmasına rağmen, emsal karar olmasına rağmen, uzun süredir Can Atalay serbest bırakılmıyor. Gezi Davası’ndan dolayı birçok arkadaşımız tutuklandı. Bazı arkadaşlarımız delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakıldı. Ama nedense içeride kalan Can Atalay ve diğer insanlar için delil bulundu ama hangi deliller olduğunu henüz bilmiyoruz. Anlamış da değiliz. Mimarlar Odası’nın avukatı olarak Gezi Davası’nda olan kamusal alanları savunan sağlıklı kentleşmeyi savunan bir avukat olarak her yerde bulunan Can Atalay adeta bütün diğer avukatlara ve kamusal alanı savunan insanlara gözdağı olsun diye bilinçli, politik bir kararla cezalandırılmak isteniyor. Bu hukuk devleti ilkelerine aykırı bir duruştur, bir tutumdur.
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA BU KARAR TÜRKİYE’NİN HUKUK DEVLETİ OLMASI KONUSUNDA ÖNEMLİ OLACAK: Cumhuriyetimizin 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kanun devleti, bir hukuk devleti olması mı yoksa gerçekten de bir tarikat, bir şeriat, bir cemaat devletine doğru yön alması mı önemli? Anayasa Mahkemesi’nin gerçek anlamda vereceği karar aslında bizim için bir umut ışığı olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu vurgusu bu kararla çok önemli olacak. Toplumda anayasaya, mahkemelere, hukuka, devletin yönetimine olan güvensizlik bir anlamda yok olmuş olacak. Türkiye’de az önce de sevgili eski baro başkanımızın söylemiş olduğu gibi toplumda yeni bir umut yeşerecek ve gerçekten saygın kurumlar olduğunu hepimiz bir kez daha görmüş olacağız.”