ERDOĞAN: KIRIM’IN UKRAYNA’YA İADESİ, ESAS İTİBARİYLE ULUSLARARASI HUKUKUN GEREĞİDİR
Ankara Barosu Başkanı Köroğlu: Yargıda Olanlar, Hukukçu Olmayanları Dahi Dehşete Düşürüyorsa Ciddi Bir Yapısal Bozukluk Var Demektir
Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu, “Yargı Reformu” başlığıyla düzenlenen Uluslararası Hukuk Kurultayı’nda, “Yargıda olanlar, hukukçu olmayanları dahi dehşete düşürüyorsa ciddi bir yapısal bozukluk var demektir. Öncelikle bunu kabul etmekle, özeleştiri yapmakla başlamak gerekir” dedi. Köroğlu, “Adalet Bakanlığı yargı reformu strateji planını hazırladı. Emeğe geçenlere teşekkür ederek başlamak isterim, fakat hemen uyarmak zorundayım ki yeterli bir plan değil. Yeterli değil, çünkü hazırlamak tek başına yargıda meydana gelen yapısal bozuklukların çözüldüğü anlamına gelmiyor. Yeterli değil, çünkü hazırlanan plan yargıda meydana gelen yapısal bozuklukların tamamını kapsamıyor. Yeterli değil, çünkü hazırlanan plan ve çözüm önerileri yapısal bozuklukların tamamını çözecek niteliğe sahip değil” diye konuştu.
Ankara Barosu öncülüğünde her iki yılda bir düzenlenen Uluslararası Hukuk Kurultayı’nın 13’ncüsü, ‘Yargı Reformu’ konusuyla Ankara’da, TBB Avukat Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi’nde bugün başladı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, önceden planlanan program nedeniyle kurultaya katılamadığını belirttiği mesajı katılımcılara okundu. Tunç, mesajda “Yargı reformu başlığı ile düzenlediğiniz 13’ncü Uluslararası Hukuk Kurultay’ının başarılı ve verimli bir şekilde gerçeklemesini temenni ediyorum. Kurultay’ın yüklediği misyonun önemli katkılar sağlayacağına ve hedeflenen sonuca ulaşacağına yürekten inanıyor, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, bu önemli programın düzenlenmesinde emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum” dedi.
Açılış konuşmasını yapan Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu, şunları söyledi:
“HAZIRLANAN PLAN VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ YAPISAL BOZUKLUKLARIN TAMAMINI ÇÖZECEK NİTELİĞE SAHİP DEĞİL”
“Bildiğiniz üzere Adalet Bakanlığı yargı reformu strateji planını hazırladı. Emeğe geçenlere teşekkür ederek başlamak isterim, fakat hemen uyarmak zorundayım ki yeterli bir plan değil. Yeterli değil, çünkü hazırlamak tek başına yargıda meydana gelen yapısal bozuklukların çözüldüğü anlamına gelmiyor. Yeterli değil, çünkü hazırlanan plan yargıda meydana gelen yapısal bozuklukların tamamını kapsamıyor. Yeterli değil, çünkü hazırlanan plan ve çözüm önerileri yapısal bozuklukların tamamını çözecek niteliğe sahip değil. Yargıda olanlar, hukukçu olmayanları dahi dehşete düşürüyorsa ciddi bir yapısal bozukluk var demektir. Öncelikle bunu kabul etmekle, özeleştiri yapmakla başlamak gerekir. Yani, samimi olmak zorundayız. Yoksa dostlar alışverişte görsün yaklaşımı ile yapılanların bir değeri olmayacak. Hazırlanan yargı reformu strateji planında Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılacağı hususunun yasalaştırılması önerilirken; yıllar sonra ekim 2023 izleme raporunda ‘Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerinden verdiği ihlal kararlarının usül kanunlarında, yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak yer alması sağlanacaktır’ hedefine ilişkin maddenin altında bir parantez içerisinde ‘Mevcut mevzuatın faaliyetini karşıladığı, bu nedenle yeni bir düzenlemeye gerek olmadığı anlaşılmıştır’ diye yazmak, yani ‘Buna gerek kalmadı. Mahkemeler bu yönde uygulama yapıyor zaten’ demek samimi değildir. Üzülerek belirtmeliyim ki sadece samimiyet meselesi de değildir ve iyi niyetli olmadığı da açıktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin milletvekili Can Atalay başvurusu üzerine iki kez verdiği ‘hak ihlali’ karşısında yerel mahkemenin ve Yargıtay Ceza Dairesi’nin aldığı hukuka aykırı karar nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nin ‘hak ihlali’ kararlarının, yargılanmanın yenilenmesi sebebi sayılma hususunun yasal güvenceye kavuşturulmasının demokratik hukuk devleti açısından ne kadar önemli olduğu da ortaya çıktı. Dolayısıyla ‘Mahkemeler zaten uyguluyor’ diyerek yasalaştırılmasından vazgeçilmesi halinin, dostlar alışverişte görsün yaklaşımı olduğunun iktidarın yargı reformu konusunda samimi olmadığının kabulü gerekir.
“BUGÜN YARGI SİTEMİMİZİN, HUKUK REJİMİMİZİN HEDEFLENEN STANDARTLARIN YAKININDAN GEÇMEDİĞİNİ ÜZÜLEREK SÖYLEMEK ZORUNDAYIZ”
Bugün yargı sitemimizin, hukuk rejimimizin hedeflenen standartların yakınından geçmediğini üzülerek söylemek zorundayız. Bu bağlamda hukuk devletine saygı ilkesi temelinden sağlanması gereken bu reformlar aynı zamanda çağdaş hukuk rejimleri standartları da karşılayacak mahiyette olmalıdır. Özellikle insan hakları kavramının, günümüz dünyasında içerisine girdiği kriz düşünüldüğünde daha ilerici, daha kuvvetli reformları ile yargı reformunun belirleyici olması gerektiği açık. Bu düzenlemeler, sadece usulü başvuru yolu olarak görülmemeli, insan hakları kavramı teorik ve pratik açıdan güçlü uygulamalarla desteklenen reform çalışmalarında ana unsurlardan birisi haline getirilmelidir.
“İKTİDARIN YARGI REFORMU STRATEJİ PLANI VAR AMA YARGI REFORMUNU HAYATA GEÇİRME PLANI YOK”
Kısaca belirtmek zorundayım, düşünceme göre; iktidarın birçok eksiğine rağmen en azından üzerinde yürünülebilecek, başarılı kabul edilebilecek yargı reformu strateji planı var ama yargı reformunu hayata geçirme planı yok. Yıllardır, hukukta metot eğitimleri veren birisi olarak bir amaca erişmek için önceden belirlenen bir plana göre, izlenecek, tutulacak yol, usül, sistem diye tanımladığım bir yönetiminiz yoksa, yani bir metoda sahip değilseniz kaçınılmaz olarak hiçbir yere varamaz ve erişmek istediğiniz amaca da ulaşamazsınız. Ne yazık ki yargı alanında, gün geçtikçe hissettiğimiz ve yaşadığımız gerçeklik bu noktaya geldi. Yargı reformu yapmak demek; iktidarın yetkilerini hukukla sınırlanması demektir. Bu anlamda hazırlanacak yargı reformu strateji planında; iktidarın olası haksız uygulamalarını sınırlandırılması, haksız uygulamaya muhatap olan gerçek ve ya tüzel kişilerin üzerinde olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bir yürütmenin durdurulması müessesesi planlanmamışsa orada yargı reformundan söz etmek olanaksızdır. Mevcut yargı reformu stratejisi planı bu anlamda da eksiktir.
“AVUKATLARIN İÇERİSİNDE BULUNDUĞU SIKINTILAR BAŞTA OLMAK ÜZERE PRATİK MESLEK SORUNLARI KARŞISINDA ÇÖZÜM İÇİN SÖZ HAKKI OLMASI GEREKTİĞİ TARTIŞMASIZ”
Avukatlık mesleğinin itibarının korunmasının ve güçlendirilmesinin bir yönü, hukuk devleti olarak işleyen bir mekanizma ve hukuka saygının koşulsuz temin edilmesi ile mümkündür. Çünkü, hukuka ve adalete güven yurttaşlara yargı özneleri arasında bağı kuvvetlendiren yegane unsurdur. Bu ilkenin göz önünde tutulması, yanı sıra yapılacak reformlarla avukatların paydaş olarak dahil edildiği bir reform süreci bizzat sorunların özneleri tarafından çözüm önerisine getirilmesine katkı sunacak. Sorunların muhatabı olan barolar ve avukatlar dahil olmaksızın getirilen çözüm önerisi iddiaları pratikte iddia olmaktan ileriye gidemeyecektir. Nitekim avukatların içerisinde bulunduğu sıkıntılar başta olmak üzere pratik meslek sorunları karşısında çözüm için söz hakkı olması gerektiği tartışmasız. Mesleğin itibarını, hukuk fakültesi öğrenci sayılarını, eğitim niteliğini, iş alanlarını, her şeyden önce bütüncül olarak savunmanın ve hukukun varlığını temin edecek reformlar sürecin bütün paydaşların katılımı ile sürdürülmeli.
“YALANLAR APAÇIK ORTAYA ÇIKINCA, GERİDE YALNIZCA GERÇEK OLDUKLARI KUŞKU GÖTÜRMEYEN GERÇEKLER Mİ KALACAK ELİMİZDE?”
Biz bu yıl 100 yaşına giren asırlık bir çınar olarak, Ankara Barosu olarak; buna hazır olduğumuzu ‘yargı reformu’ başlığı altında bir kurultay düzenleyerek zaten ortaya koymuş bulunuyoruz. ‘Gerçek hiçbir yalana benzemeyen bir şeydir’, bu başlığı geçen yüzyılın Orta Avrupalı deneme yazarlarından Mánes Sperber’e aittir. Kulağa da güzel geliyor aslında ama gerçeğin ne olduğunu açıklamaya yetecek kadar somut bir şeyler var mı elimizde? Bu saptama ile neyin yalan olduğunu daha kolay anlayabiliriz. Ama yalanlar apaçık ortaya çıkınca, geride yalnızca gerçek oldukları kuşku götürmeyen gerçekler mi kalacak elimizde? İşte bu yüzden soruları çok seviyorum, çünkü size ‘hakikat budur’ diyene ya hakikat hakikat değilse diye sormanızı sağlıyor.”