Bakan Yerlikaya: 2002-2023 Yılları Arasında 28 Milyon 320 Bin Metrekare Arazi, 289 Bin 412 Adet Konut-İşyeri Satıldı
Ali Babacan: “Erdoğan’ın Kazanması Türkiye’nin 70 Sente Muhtaç Olduğu Günlerin De Gerisine Düşmesi Demektir. Mesele Torunlarınızın Çocuklarına Kadar Borçlanacağımız Berbat Bir Gidişat”
Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Erdoğan’ın kazanması demek, ülkemizin kaynaklarının, kendi tabirleriyle, faiz lobisi tarafından sömürülmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, Türkiye’nin 70 sente muhtaç olduğu günlerin de gerisine düşmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması demek, yolsuzluk ve kara paranın artması demektir. Bakın, bunların hiçbiri şaka değil. Mesele, sadece benim, sadece sizin hayatınız değil, mesele torunlarınızın çocuklarına kadar borçlanacağımız berbat bir gidişat. Erdoğan’ın kazanması, akaryakıtın bulunamaması, ameliyathanelerde gerekli malzemelerin bulunamaması demektir. Erdoğan’ın kazanması, savunma sanayimiz için gereken dövizin bulunamaması, ülkenin güvenliğinin zafiyete uğraması demektir” dedi.
DEVA Partisi lideri Ali Babacan, sosyal medya hesaplarından “Sefalet mi zenginlik mi?” başlıklı canlı video yayınladı. Babacan, şunları söyledi:
“İKTİDARIN EKONOMİDE YAPTIĞI PANSUMANLAR YARAYI DAHA DA DERİNLEŞTİRİYOR”
“Değerli vatandaşlarım, çok üzgünüm ama aynı zamanda çok kızgınım. Türkiye’ye yazık oluyor, ülkemizin güzel insanlarına yazık oluyor. Son yıllarda, ‘Ekonomi düzelir mi, sizce nasıl olacak’ diye bana soranlara içim acıyarak hep dedim ki, ‘Maalesef iyiye gitmeyecek.’ Soranlara dedim ki, ‘Hukuk olmadan, eğitim olmadan ekonomi olmaz.’ Dedim ki, ‘Ekonomide kötü kararların sonucu da kötü olur.’ Bunu her zaman bilgi ve tecrübeye dayanarak söyledim. Bugünkü iktidarın ekonomide yaptığı geçici pansumanların hiçbirisinin çözüm olmadığını, hatta yarayı derinleştirdiğini söyledim. Haklı çıktım diyemeyeceğim çünkü haklı olduğumu zaten herkes biliyordu.
“CUMHURBAŞKANI ÜLKE ÜLKE GEZİP BORÇ PARA ARADI BU MEMLEKETTE”
Hükümetin baskı altında tutmaya çalıştığı dolar, son 5 yılda 4 katına çıktı. Türkiye’nin düşük göstermeye çalıştığı enflasyon bile son 5 yılda fiyatların tam 4 katına çıktığını gösteriyor bize. Merkez Bankası’nın dolu kasası boşaldı, üstüne 75 milyar dolar da borca batırıldı Merkez Bankası. Cumhurbaşkanı ülke ülke gezip borç para aradı bu memlekette. Bu iktidar, ekonomimizi gerçekten mahvetti, perişan etti. Kıymetli vatandaşlarım 28 Mayıs’ta yeniden sandığa gidiyoruz. Erdoğan’ın son 5 yılda yaptıklarını bilerek, sizlere önümüzdeki tehlikeyi anlatmak istiyorum. Bunları sizi korkutmak için anlatmıyorum. Bilgi ve tecrübelerime dayanarak olacakları apaçık gördüğüm için anlatıyorum. Ülkesini seven bir vatandaş olduğum için sorumluluk bilinciyle anlatıyorum. 28 Mayıs’ta önümüzde iki seçenek olacak. Ya Sayın Kılıçdaroğlu kazandığında, biz kazandığımızda, zenginlik gelecek çünkü nasıl çalışacağımızı, neler yapacağımızı gayet iyi biliyoruz. Bunları yazılı taahhütler olarak da açıkladık. Fakat Sayın Erdoğan kazandığında hiçbir şey iyiye gitmeyecek. İnanın, daha kötü olacak.
“YAŞADIĞIMIZ PAHALILIK ARTARAK SÜRECEK ÇÜNKÜ ENFLASYONLA MÜDAHALE EDECEK TEK BİR POLİTİKALARI YOK”
Erdoğan seçim öncesi maaşlara yaptığı zamlarla vatandaşlarımıza yalancı bir bahar vadetmeye çalışıyor. Gerçek şu ki plansız, programsız işler yaparak seçimlerden sonra aslında hepimizi kara kışın ortasına götürecek. Türkiye’nin en fakir günlerinin müsebbibi olacak. Yaşadığımız pahalılık artarak sürecek. Neden? Çünkü enflasyonla müdahale edecek tek bir politikaları yok, iş bilen kadroları yok. Olsaydı bu sorunu çoktan çözmüşlerdi zaten. Üzülerek söylüyorum, enflasyon artacak. Hani vatandaşlarımız, ‘patates, soğan’ diyor ya, Allah korusun taneyle soğan aldığımız günler gelecek. Zaten meyve-sebzeyi taneyle almayı da bu son 5 yılda öğrendik. Bulguru, pirinci, çayı, yağı zorlanarak aldık, alacağız, daha da zor olacak. Hele hele et, tavuk gibi gıdaları almak çok çok zorlaşacak. Çocuklar peynire, yoğurda, süte, proteine ulaşamayacak, erişemeyecek. Çocukların gelişimi eksik kalacak. Bu yönetim devam ettiği sürece yoksulluk gittikçe artacak, gelir dağılımındaki adaletsizlik öyle büyüyecek ki daha da zenginleşen küçük bir grup ülkenin geri kalanının üstüne basa basa yükselecek. Altta kalanın canı çıksın dercesine soluksuz kalacağız.
“AÇLIK SINIRININ KISA BİR SÜREDE 20 BİN LİRANIN ÜZERİNE, HATTA BİRKAÇ YIL İÇERİSİNDE 50 BİN LİRAYA ÇIKTIĞINI GÖRECEĞİZ”
Nisan ayı itibarıyla açlık sınırı 10 bin lirayı geçti. Seçim geliyor diye artırdıkları asgari ücret var ya, işte o asgari ücret açlık sınırının bile altında kaldı. Önümüzdeki 5 yıl bugünden çok daha ağır bir tabloyla karışılacağız. Açlık sınırının çok kısa bir süre içerisinde 20 bin liranın üzerine, hatta birkaç yıl içerisinde 50 bin liraya çıktığını göreceğiz. Alnının teriyle, bileğinin gücüyle geçinen vatandaşlarımızın hayatı gittikçe zorlaşacak. Bu iktidar devam ederse işsizlik artacak. Zaten çalışanların çoğu insan onuruna yaraşır bir ücret alamıyor şu anda. Ve Erdoğan kazanırsa işsizlik katmerleneceği gibi çalışan nüfus da ezilmeye devam edecek. Ekonomide derhal bir değişim olmazsa şu anda finans sektöründe yaşanan sıkışma bir patlamaya dönüşür. Bu durum sanayide de büyük bir çöküşe sebep olur. Tam bir ekonomik dehşet yaşarız.
“ERDOĞAN’IN KAZANMA İHTİMALİ DAHİ ÜLKENİN İFLAS RİSKİNİ RİSK PRİMİNİ ARTIRDI”
Her seferinde söylediğim bir gerçeği bir kez daha tekrar etmek istiyorum: Faizleri düşürdük diyorlar ya, oysa bugünkü iktidar, devlet bütçesinden, hazineden tarihin en yüksek faizini ödeyen iktidar oldu. Bankalar kredi vermeyi neredeyse tamamen durdurdular. Kredi alabilenlerin ödediği faiz ise yüzde 35-40-50. Her birimiz bu faiz yüküyle daha da fakirleşiyoruz. Erdoğan’ın kazanma ihtimali dahi ülkenin iflas riskini, risk primini artırdı. Pazartesi, salı gördük piyasaları. Sadece kazanma ihtimali bile ülkemizin risk priminin 700 baz puanın üzerine çıkmasına yol açtı. Risk priminin artması demek, dış borç bulmakta zorlanmak demektir. Borç bulunsa bile tefeci faiziyle borçlanmak demektir.
“ERDOĞAN’IN KAZANMASI, SAVUNMA SANAYİMİZ İÇİN GEREKEN DÖVİZİN BULUNAMAMASI, ÜLKENİN GÜVENLİĞİNİN ZAFİYETE UĞRAMASI DEMEKTİR”
Erdoğan’ın kazanması demek, ülkemizin kaynaklarının, kendi tabirleriyle, faiz lobisi tarafından sömürülmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, Türkiye’nin 70 sente muhtaç olduğu günlerin de gerisine düşmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması demek, yolsuzluk ve kara paranın artması demektir. Bakın, bunların hiçbiri şaka değil. Mesele, sadece benim, sadece sizin hayatınız değil, mesele torunlarınızın çocuklarına kadar borçlanacağımız berbat bir gidişat. Erdoğan’ın kazanması, akaryakıtın bulunamaması, ameliyathanelerde gerekli malzemelerin bulunamaması demektir. Erdoğan’ın kazanması, savunma sanayimiz için gereken dövizin bulunamaması, ülkenin güvenliğinin zafiyete uğraması demektir.
“BÜYÜK BİR DALAVEREYLE ARKA KAPIDAN SATTIKLARI DOLAR VE ALTINLA DÖVİZİ BASKILIYORLAR”
Ve kendi milli paramız… Sürekli ‘yerli milli’ diye herkese parmak sallayan Erdoğan, bu milletin parasını pula çevirdi zaten. Paramız itibarını tamamen yitirdi. Şu anda büyük bir dalavereyle arka kapıdan sattıkları dolar ve altınla dövizi baskılıyorlar. Yani bizleri, çocuklarımızı, torunlarımızı dahi borca sokarak doları, euroyu belli bir seviyede tutmaya çalışıyorlar. Buna rağmen kurlar artmaya devam ediyor, farkında mısınız? Erdoğan kazanırsa, doların, euronun artması kaçınılmaz. Erdoğan kazandıktan sonra, resmi dolar kurunu zorla baskı altında tutmaya çalışırsa, bu sefer de 1980 öncesi olduğu gibi dövizde karaborsa oluşması kaçınılmaz. Zaten şimdiden Merkez Bankası’nın dolar fiyatıyla Kapalı Çarşı’nın dolar fiyatı arasında fark oluştu. Böyle bir ekonomiye yatırımcı gelmez, yeni yatırım olmaz. İhracatçı planlama yapamaz, büyüme olmaz, işsizlik azalmaz. Erdoğan kazanırsa, ülke her geçen gün daha da içine kapanacak, yoksulluk daha da artacak, bunu görüyorum. Tecrübemle ve daha önce yaşadıklarımla biliyorum.
“EKONOMİDE DÜNYANIN PARLAYAN YILDIZI OLMUŞTUK”
Değerli izleyenler, bugüne kadar sizlere hep doğruları söyledim. 2002-2015 arasında demokratikleşme çabalarıyla beraber ekonomideki yükselişimizi hatırlayalım. Ev, araba almak, çocuklarımızı okutmak, gençlerin kendi harçlıklarıyla yurtdışına tatile gitmesi bunlar sıradanlaşmıştı. Çoğu vatandaşımız bunları yapabiliyordu. IMF’ye olan borcumuzu bitirmiştik. Paramızdan 6 sıfır atmıştık. Dolar kuru ortalama 2 lira civarında devam ediyordu. O dönemde dünyanın parlayan yıldızı olmuştuk ekonomide. Hatta krizde olan ekonomilere ‘Türkiye Modeli’ diye bizim başarılarımız gösteriliyordu. Bugün de karşınıza işte bu birikimle çıkıyorum.
“VERECEĞİNİZ KARAR, TORUNLARIMIZIN ÇOCUKLARININ HAYATINI BELİRLEYECEK”
Bırakın o partiyi, şu partiyi. Bu, parti meselesi değil. Bırakın sürekli dini ve milli değerlerimizi istismar eden siyaseti. Şu an Türkiye, en önemli yol ayrımlarının birinin önünde duruyor. Siz karar vereceksiniz. Tekrar ediyorum, vereceğiniz karar, sadece benim veya sizlerin hayatlarını değil; torunlarımızın, torunlarımızın çocuklarının hayatını belirleyecek. Boş hamasetleri, ne olur, elinizin tersiyle itin. Bakın, ben sadece bir siyasi partinin genel başkanı olarak değil, aynı zamanda bu ülkenin vatansever bir evladı olarak özetle diyorum ki, Erdoğan’ın kazanması zam yağmuru demektir. Erdoğan’ın kazanması, yokluk-yoksulluk demektir. Erdoğan’ın kazanması, orta direğin tümüyle çökmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, paramızın pul olması demektir. Erdoğan’ın kazanması, dövizde karaborsa demektir. Erdoğan’ın kazanması, tefeci faiziyle borçlanmak demektir. Erdoğan’ın kazanması, çocukların et, tavuk, peynir yiyememesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, kıtlık ve kuyruk demektir. Erdoğan’ın kazanması, dünyadan kopmak, içine kapanmak demektir. Erdoğan’ın kazanması, tek tek her birimizin fakirleşmesi, ülkemizin dünya ekonomisindeki yerinin ve ağırlığının gerilere düşmesi demektir.
“KİMSENİN KABUL ETMEYECEĞİ YASAKLARIN KORKUSUYLA GELECEĞİNİZİ KARARTMAYIN”
Erdoğan’ın kazanması, demokrasimizin üzerine toprak atılması demektir. Erdoğan’ın kazanması, tıpkı son birkaç senede olduğu gibi kapı kapı yabancı devletlerin ayağına gidip para dilenmeye devam edilmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, ulusal birliğimizin, ekonomik bağımsızlığımızın tehdit altına girmesi demektir. Bu bir milli güvenlik meselesidir. Bütün bunları düşünmeyin, duymayın diye sizi sürekli olarak terörle ve inanç özgürlüğünüzü kaybetmekle korkutuyorlar. Biz, teröre de geçit vermeyiz, kazanımlarımızı kaybetmeye de izin vermeyiz. Bu asılsız, bu gerçek dışı propagandaya asla inanmayın. Geçmişte kalan, kimsenin kabul etmeyeceği yasakların korkusuyla geleceğinizi karartmayın.”