CHP’li Gökçen Bakan Tekin’e Çedes’i Sordu: “Görevlendirilecek Olan İmam, Müezzin Ve Vaizler Pedagojik Formasyona Sahipler Midir?”
24 Kasım Öğretmenler Günü Öncesi Öğretmenlerden “Önlük Değil, Öğün” Çağrısı: “Öğle Arasında Çocuklar Kantine Bile Uğramıyor, Zaman Dolsun Diye Bahçede Dolanıyor”
Haber: SULTAN EYLEM KELEŞ – Kamera: KERİM UĞUR
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) talimatıyla 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde öğretmenlere hediye edilecek önlükler okullara gönderilmeye başlandı. Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Veysel Beyazadam, önlük uygulamasının okullardaki yapısal sorunların üzerini örten yapay bir gündem oluşturma çabası olduğunu ifade etti. Beyazadam, “Öğlen aralarında çocukların artık yemek yemediğini, zamanı dolsun diye bahçede, orada burada oyalandığını, kantine bile uğramayan çocuklar olduğunu kamuoyunun bilmesini isterim. Yarım saat, kırk dakikalık öğlen arasında sağda solda zaman geçiriyor öğrenciler. Evden ne getirecek? Bazen velilerimiz geldiğinde, ‘Ekmeğin arasına salça sürüp, yumurta koyup götürdüğümüz zamanlar vardı. Bunlar ayıp değil’ diyoruz. ‘Hocam yumurtanın kolisini alamıyorum’ diyen bir velinin karşısında bir öğretmen olarak söyleyecek söz bulamamak bizi öfkelendiriyor” diye konuştu.
MEB, 21 Ağustos 2023 tarihli 2023-2024 Eğitim ve Öğretim yılına ilişkin genelgede, “Öğretmenlerin, mesleki temsil ve öğrencilere rol model olma bakımından önlük giymeyi tercih etmeleri teşvik edilecektir” maddesinin yer almasıyla önlük tartışması başladı. Bakanlık yetkilileri “Önlük giymek zorunlu değil” açıklamasını yapsa da, öğretmenler ve sendikaları önlüğün dayatıldığını belirterek uygulamaya karşı çıkıyor.
Son olarak Milli Eğitim Bakanlığı 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde öğretmenlere beyaz önlük hediye edileceğini duyurdu. 24 Kasım’a sayılı günler kala, önlükler okullara gönderilmeye başlandı. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Eğitim-Sen İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Veysel Beyazadam, önlüğün yapısal sorunların üzerini örttüğünü ifade etti. Beyazadam, şunları söyledi:
“ÖNLÜK MESELESİ HEDEF SAPTIRMA, YAPAY BİR GÜNDEM OLUŞTURMA ÇABASI”
“Şimdi esasen burada bizleri gerçekten hayrete düşüren, beklenmedik diyeceğimiz bir öneriydi veya değerlendirmeydi. Biz, Sayın Yusuf Tekin bu camianın içerisinde uzun yıllar bürokrat olarak çalışmış bir birey olarak, daha milli eğitimin yapısal sorunlarına çözüm bulan önermeler getireceğini düşünüyorduk ama ortaya konan bu öneri veya ‘hediyenin’ yani bu önlük meselesinin çokça milli eğitimin halkımızın, toplumun beklentilerini karşılamaktan çok uzak olduğunu, daha da ötesi bunun bir hedef saptırma, gündem oluşturma, yapay gündem oluşturma çabası olarak değerlendiriyoruz. Şimdi şöyle söyleyelim; 2023-2024 eğitim öğretim yılı 11 Eylül tarihi itibariyle başladı. Bu 11 Eylül’den yaklaşık olarak 20 gün önce, 21 Ağustos’ta 32 maddelik bir genelge yayınladı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından. Bu 32 maddelik genelgenin 11. maddesinde şöyle bir ibare vardı; ‘Öğretmenlerin temsil ve rol model olmasına’ dair tamamlayıcı unsur olarak önlük giymesi tavsiye edildi. Tabii bu önlük bizleri Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak açıkçası düşündürdü. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı’nın yakın dönemdeki benzer uygulamaları özellikle eğitimde gerici veya daha açık ifadeyle belli bir inanç veya mezhep yaklaşımını dayatma olarak algıladık, bundan da kaynaklı nereden çıktı diye bir temel soruyu kamuoyu ve eğitim emekçileri de sordu. Bununla ilgili, gündeme geldikten yaklaşık 2 gün sonra Bakanlık tarafından ‘valiliklerce tavsiye edilecek’ gibi bir durum söylendi. Tabii valilik burada kamu emekçilerinin ilde bir bakıma amiri pozisyonunda olduğu için bunun bir zorlamaya, bir dayatmaya gidebileceğine dair endişelerimiz vardı. Nitekim bu da haklı çıktı. Sivas’ta örneğin İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamalar vardı. Örnek önlüklerin, özellikle kadın arkadaşlarımızın önlüklerinin çok kısa olduğu, bunun uzatılması gerektiğine dair ifadeler basına yansıdı. Bu ve buna benzer durumlar bizleri ürkütüyor, korkutuyor. Çünkü murad edilen şeyin, eğitimin temel sorunlarını çözmekten uzak olduğu endişemizi haklı çıkarıyor.
“BENİM ÖĞRENCİMİN SAĞLIKLI BESLENEMEMESİNİN VEBALİNİ KİM SAĞLAYACAK?”
Bugün özellikle piyasa koşulları bakımından ekonomik yetmezliğin olduğunu biliyoruz. Hepimiz için can yakıcı temel sorun, ülkemizdeki başat sorunlardan biri ekonomi. Geçen sene, özellikle genel seçimlerden önce okul öncesi çocuklarımızın bir öğün yemeğiyle alakalı -yoğun girişimimizden kaynaklı- bazı okullarda buna dair bir çalışma yapıldı. Ama hemen sonra bu eğitim öğretim yılında -yine üzülerek söylüyoruz- kaldırıldığını deklare ettiler. Yani ortalama 1 milyondan biraz fazla olan eğitim emekçilerini düşündüğümüzde, önlüğünün şu anki piyasa koşullarında minimum 350 TL’ye yapıldığı varsayılırsa, 402 milyon 500 bin TL gibi büyük bir yekûn çıkıyor. Yani buradan bir öğretmen olarak, kamuoyuna ve yetkililere gerçekten üzülerek sesleniyoruz; Bu doğru değil. Bakın bizlerin alanda sahada karşılaştığı o kadar trajik, o kadar üzüntülü durumlar var ki bir örneği ifade edeyim; kendi okulumda, kendi öğrencim kafasını masaya koyuyor, uyukluyor. Kenara çekiyoruz, konuşuyoruz. Öğrencimiz bir meslek lisesinde şunu söyleyebiliyor: ‘Hocam okuldan sonra çalışmak zorundayım. Kirayı ben ayarlamak zorundayım. Ondan dolayı gündüz bu şekilde uyukluyorum.’ Bir öğrencinin, bir çocuğu bunu söylemesi, eğitme emekçisi olarak buna maruz kalmamız nasıl büyük bir ızdırap veriyor, farkında mısınız? Bugün okullarımızda, çocuklarımızın renkleri soluk, gözleri soluk. Meslek liselerinden yine örnek vereyim. Örneğin 9-10 saate varan günlük bir eğitim sürecinde oldukça verimli, sağlıklı bir öğün yemesi gereken çocukları okula hapsediyorsunuz ve onlara bir öğün yemeği veya bir sağlıklı besleyici, ücretsiz bir yemeği sağlayamıyorsunuz. Hani sürekli söylüyoruz; ‘güçlü Türkiye’. Evet, güçlü Türkiye, evet G20’nin içerisinde olduğu söyleniyor. Büyük, makro politikalarda Türkiye’nin sözünün etkisi olduğu söyleniyor. Bir eğitimci olarak bunu soruyorum, sormak durumundayım; Benim bugün çocuğumun, öğrencimin sağlıklı bir biçimde beslenememesinin vebalini kim sağlayacak? Hangi itibar veya hangi politika bununla örtüşüyor acaba?
“ÖĞLE ARALARINDA ÇOCUKLAR KANTİNE BİLE UĞRAMIYOR”
Bugün bize müracaat eden çocuklarımız, velilerimiz var, konuşuyoruz. Ben burada Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikamızın bir şube başkanı olarak söylüyorum; bize gelen müracaatlarda özellikle çocuklarının yeteri kadar beslenememesinden dolayı ne yapabileceğini, nereye başvurabileceklerini veya bu konuda ödenek veya çalışmamızın olup olmadığını soranlar oluyor. Biz buradan kaymakamlıklara yönlendirdiğimizde çok olumlu yanıtlar almadıklarını söylüyorlar. Belediyeye yönlendiriyoruz. Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda çocuklara bazı temel gıdalarla ilgili katkıları olduğunu biliyoruz. Bu güzel ama yerel yönetimlerin de belli bir bütçe sınırı var. Bundan kaynaklı biz bunun merkezi politikada netleştirilmesi, gündemleştirilmesi ve çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani bu bir belediyenin yaptığı, yapabildiği bir eylemi, bu anlamdaki dayanışmayı, çocuklarımıza gıda takviyesini Bakanlık da yapabilmeli. Bizim dönemimiz örneğin okullarda kantin değil de kooperatiflerimiz vardı. O kooperatifler aracılığıyla biz bir takım kırtasiye malzemelerini veya temel bazı gıda malzemelerini bir maliyetle sağlayabiliyorduk, okullar bunu böyle yapıyordu. Siz okulların ihtiyaçlarına ödenek sağlamadan, kantinler aracılığıyla sübvanse ediyorsunuz, yani kantinler böyle dönecek diyorsunuz. Ama kantinci kira bedelini veya ihale bedelini gidermek zorunda, bunu da tostundan tutun da simidine, ayranına kadar yansıtmak durumunda kalıyordur. Bu şekliyle iş dönmez. Çocuklarımızın nasıl okula aç gelip aç gittiğini biliyor ve görüyoruz. Öğlen aralarında çocukların artık yemek yemediğini, zamanı dolsun diye bahçede, orada burada oyalandığını, kantine bile uğramayan çocuklar olduğunu kamuoyunun bilmesini isterim. Yarım saat, kırk dakikalık öğlen arasında sağda solda zaman geçiriyor öğrenciler. Evden ne getirecek? Bazen velilerimiz geldiğinde, ‘Ekmeğin arasına salça sürüp, yumurta koyup götürdüğümüz zamanlar vardı. Bunlar ayıp değil’ diyoruz. Bunu bir velime söylediğinde, ‘Hocam yumurtanın kolisini alamıyorum, yumurtayı koliyle bile alamıyorum’ diyen bir velinin karşısında bir öğretmen olarak söyleyecek söz bulamamak bizi öfkelendiriyor, çözüme zorluyor. Yetkililer zaman zaman diyorlar ki; ‘Ücretsiz öğünle ilgili bir talep yok’. Ben buradan vatandaşlarımıza çağrıda bulunuyorum; lütfen bulunduğunuz ilçelerde kaymakamlıklara gidin, il, ilçe milli eğitim müdürlüklerinize gidin, ‘Talebimiz var, çocuklarımıza bir öğün, ücretsiz öğün talebimiz var’ deyin. Bakanlık yetkilileri konuştuğumuzda ‘Başkan böyle bir talep yok’ diyor. Oysa böyle bir talep ve bu talebin gerekliliği var ve bunun da görünmemesi mümkün değil. Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında okullardaki bu görüntü, çocuklarımızın, öğrencilerimizin, geleceğiniz dediğimiz yavrularımızın ekonomik yetmezliklerle beslenememesinin mazereti olamaz.
“ÖNLÜK YAPISAL SORUNLARI ÖRTÜYOR, GÜNDEM SAPTIRIYOR”
Yani önlük meselesinin başkaca boyutları var. Ama bizim için en hazin olan tarafı yapısal sorunları örten, kabaca bir örtüden, gündem saptırmaktan başka bir şey değil. Okulların yığınla sorunu var, eğitim öğretim sürecinin yığınla sorunu var. Bu sorunları ayrıca konuşmak gerekebilir belki. Yakın dönemde mesela bir müfredat değişikliğinden bahsediliyor. Bu müfredat değişikliğinde paydaş olarak bizim, eğitim ve bilim emekçilerinin masada karar alıcı olarak bulunmasını istiyoruz, bulunmak istiyoruz. Bize rağmen, uygulayıcıya rağmen olmaz. Sizler herhangi bir sendikanın, iki sendikanın görüşünü alarak bu işi kurtaramazsınız, yürütemezsiniz. Eğitim ve bilim emekçilerinin bulunduğu zemin, bulunduğu satır, ilkeleri kamusal yararı gözetir. Bizim özellikle eğitim öğretim sürecine dair beklentimiz, önerimiz kamu yararınadır. Örneğin şu anda KESK bünyesinde önümüzdeki 2024 bütçesiyle ilgili eylemlilikler, görüşmeler, değerlendirmeler yapıyoruz. Yani burada eğitime ayrılan bütçenin yetmezliğini herkes görüyor, biliyor. Bugün öğrencilerin okul terk oranlarının artması, yine bu da ekonomik temelli. Okul terk oranlarının artmasında, özellikle kız öğrencilerinin sayısının fazlalığı.. Varoş bölgelere, ekonomik yetmezliklerin olduğu bölgelere gidildiğinde, çalışma zorunluluğundan kaynaklı olduğunu görürsünüz. Öğrencinin ifadesi bu, ‘Çalışmak zorundayım hocam’ diyor, ‘Para getirmem gerekiyor eve’ diyor. Böyle bir atmosferde siz çocuğun hangi eğitim öğretim sürecine müdahil olmasını beklerseniz? Vatandaşımızı kendi çocuğunun geleceğine de, kendi çocuğunun sağlıklı beslenme hakkına sahip çıkmaya davet ediyorum.”