Özgür Özel’den Bahçeli’ye Öcalan Cevabı: “El Yükseltiyorum, Hodri Meydan!”
Fethullah Gülen kimdir? Fethullah Gülen nerelidir ve kaç yaşındadır?
Fethullah Gülen 20 Ekim 2024 Pensilvanya öldü. Çok konuşuldu çok tartışıldı. Fethullah Gülen özellikle 80’li yıllardan sonra Türkiye gündemini sürekli meşhul eden bir isim oldu. 90’lı yıllara gelindiğinde ise Fethullah Gülen ismi Orta Asya’dan başlayarak tüm dünyaya yayıldı.
EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ RAPORLARINA GÖRE FETHULLAH GÜLEN
28 Şubat sürecinde, dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğü; Gülen ve örgütlenmesi hakkında bir rapor hazırladı. Rapora göre, Gülen bir örgütün lideriydi ve liderlik ettiği örgütün mensupları Türk emniyet birimlerine sızmaktaydı.Emniyet Genel Müdürlüğü bu raporu aldıktan 3 gün sonra, 21 Mart 1999’da; sağlık problemlerini sebep gösteren Gülen, Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. O tarihten itibaren 20 Ekim 2024 tarihindeki ölümüne kadar Pensilvanya eyaletindeki Saylorsburg kasabasında yaşadı.
Bazılarına göre, Gülen’in amacı bilim, eğitim ve dinler arası diyaloğu kucaklayan bir İslâm versiyonunu teşvik etmektir. Bazılarına göre ise Gülen’in gâyesi; devlet kurumlarına sızıp Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçirmek ve İslâm hükümlerini egemen kılan teokratik bir İslâm diktatörlüğü kurmaktır. Bazılarına göre ABD tarafından Türkiye’ye sızdırılan bir ajan.
MUHAMMED FETHULLAH GÜLEN KİMDİR?
Vaizlikten yola çıkarak önce Türkiye’de ardından dünyanın dört bir yanına yayılan bir “cemaat” yapılanması kuran Fethullah Gülen, Türkiye’de “silahlı terör örgütü” liderliği ve 15 Temmuz darbe girişimi suçlarından aranırken hayatını kaybetti. Devletin “kılcal damarlarına kadar sızmak” iddiasıyla yola çıkan Gülen’in 1999’dan itibaren yaşadığı ABD’den “Humeyni gibi” döneceği iddia ediliyordu.
Özellikle Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, Balkan ülkeleri ile Afrika ülkelerinde açılan okul sayısı arttı.
AKP ile ortaklık yaptığı dönemde de Türkiye’de olağanüstü şekilde güçlendi: Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve KCK gibi siyasi operasyonların arkasındaki isim olmakla suçlandı. Ancak önce 7 Şubat MİT krizi, sonra dershanelerin kapatılması, ardından gelen 17-25 Aralık operasyonlarıyla birlikte AKP ile yollar ayrıldı. Gülen’e bağlı olduğu iddia edilen askerlerin karıştığı 15 Temmuz darbe girişimi ise Gülen yapılanmasının Türkiye’de tasfiyesiyle sonuçlandı.
FETHULLAH GÜLEN NERELİ VE KAÇ YAŞINDADIR?
Fethullah Gülen 27 Nisan 1941’de Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Korucuk Köyü’nde dünyaya geldi. Cemaatin yayın organlarına göre Gülen’in doğum tarihi 11 Kasım 1938.
Gülen’in annnesi köyün Refia Gülen’dir. Babası ise köyün imamı Ramiz Efendi’dir. Gülen’in beşi erkek ikisi de kız olmak üzere yedi kardeşi vardır. Kız kardeşlerinin isimleri Nurhayat ve Fazilet; erkek kardeşlerinin isimleri ise Sıbgatullah, Mesih, Hasbi, Salih ve Kutbettin’dir. Fazilet, Fakirullah ve Nizameddin ismindeki üç kardeşi ise küçükken vefat etmiştir. Erkek kardeşlerin en büyüğü Fethullah Gülendir.
Çocukluğu Korucuk Köyü’nde geçmiştir. 1946 yılında burada ilkokula başladı. Babası, Alvarlı Efe’nin isteği üzerine 1949 yılında Alvar Köyü’ne gitmiş ilkokulu yarıda bırakmakmıştır. 1952 yılının sonlarına doğru Erzurum’a gitti ve 6 yılı aşkın bir süre Erzurum’da kalarak medrese eğitimini tamamladı. 1954 yılında Erzurum’da ikamet etmekte iken birer saat arayla dedesi Şamil Ağa ve babaannesi Munise Hanım vefat etti.
Gülen, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak 1959 yılında Edirne’de vaiz olarak göreve başladı. Burada yaklaşık dört yıl görev yaptı. Askerlik dönüşünde memleketine dönenerek 1962’de Komünizmle Mücadele Derneğinin Erzurum Şubesinin kurucuları arasında yer aldı, sola karşı faaliyet yürüttü. Daha sonra önce Edirne, ardından Kırklareli’nde imamlık yaptı.
FETHULLAH GÜLEN VE ASKERLİK DÖNEMİ
Gülen her ne kadar Edirne’ye sadece Ramazan ayı boyunca vazife yapmak için gittiyse de 1959’dan 1965 yılına kadar orada kaldı ve bu süre zarfında imamlık, vaizlik ve Kur’ân kursu hocalığı yaptı. Askere de 1961 yılında Edirne’den gitti ve 1963 yılında askerliğini tamamladı.
İLK YURT DIŞI MACERASI
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1968 yılında hacıların durumunu tetkik ederek yapılacak iyileştirme çalışmalarıyla ilgili bir rapor hazırlamaları için Denizli ve Eskişehir müftüleriyle birlikte görevli olarak hacca gönderildi. Diğer bir yurt dışı görevlendirmesi ise Almanya oldu. Almanya’daki Türklerin talepleri üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı 1977 yılında Gülen’i Almanya’ya göndermiştir. O da Almanya’nın farklı illerinde vaaz ve konferanslar vermiştir.
1971-1980
12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından 3 Mayıs 1971’de TCK’nın 163. maddesinden tutuklandı. 6 ay tutuklu kaldıktan sonra 9 Kasım 1971 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 20 Eylül 1972’de hüküm giydi. 24 Ekim 1973’te Askerî Yargıtay kararı bozdu. 1974’te Bülent Ecevit başbakanlığındaki Hükûmetin çıkardığı 1974 Genel Affı sonucu yargılaması sona erdi.
23 Şubat 1972 tarihinde Edremit vaizliğine atandı, aynı zamanda Manisa ilinde de vaizlik görevlerine devam etti. Daha sonra İzmir’in Bornova ilçesi vaizliği görevine atandı.
1975 ve 1976 yıllarında Anadolu’nun bazı şehirlerinde Kur’an ve İlim, Darwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferansları verdi. İlk sayısı Şubat 1979’da çıkan Sızıntı dergisinde önce başyazıları, daha sonra orta sayfa yazılarını da yazmaya başladı.
GÜLEN’İN HAYATININ DÖNÜM NOKTASI
İzmir’e 1966 yılında tayinin çıkması ise Fethullah Gülen’in hayatının dönüm noktası oldu. Burada hem öğreticilik hem de Kestane Pazarı Kur’an Kursu müdürlüğü yaptı. Bu dönemde etrafında bir çekirdek kadro toplanmaya ve cemaatinin temelleri atılmaya başlandı. 12 Mart 1971’deki askeri muhtırasına kadar burada görev yaptı, vaazlarıyla etrafındaki sempatizan sayısını artırdı. Özellikle gençleri hedef kitlesi yapan Gülen’in vaaz kasetlere alınarak el altında dağıtıldı ve propagandası diğer illere kadar uzandı. İlk öğrencileri arasında yer alan Mustafa Özcan, Abdullah Aymaz, İsmail Büyükçelebi ve İlhan İşbilen gibi isimler bugün Gülen yapılanmasının üst kadrolarına geldi.
FETHULLAH GÜLEN VE 1981-1990
1980’de 12 Eylül Darbesi’nden sonra askerî cuntanın İzmir ve Ege Ordu Sıkıyönetim Komutanlıkları tarafından yakalanma emri yayımlandı.[42] Aynı tarihte İzmir’i terk etti. Anadolu’da çeşitli illerde dolaştı, dost ve akrabalarında kaldı. 20 Mart 1981 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığındaki vaizlik görevinden istifa etti.
Gülen, 12 Eylül darbesinden sonra Sızıntı Dergisi’nin Ekim 1980 tarihli sayısında kaleme aldığı, “Son Karakol” başlıklı yazısında “Ümidimizin tükendiği yerde hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz” diyerek 12 Eylül’ü de övdü. Darbenin lideri Kenan Evren ile görüşmek istedi ancak bu süreçte olumsuz yanıt aldı.
Gülen serbest kaldıktan sonra darbenin yarattığı boşluğu fırsata çevirdi. 1989’den itibaren İzmir ve İstanbul’da Diyanet İşleri Başkanlığından bağımsız şekilde gönüllü olarak vaazlarını sürdürdü. İstanbul Üsküdar’da Yeni Valide Külliyesi’ni merkez olarak kullandı ve 62 hafta boyunca vaazlar verdi. 1992 yılına kadar bu vaazlar sürdü.
1986’da hacca giderek hacı oldu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 25 Temmuz 1986 günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında Fethullah Gülen için şunları söyledi:
“Fethullah Hoca isimli bir adam türedi. Bana, Atatürk’e ve tüm ilericilere küfrediyor. Yakalandı, mahkemeye verildi. Fakat mahkeme kendisini serbest bıraktı. Ayrıca ortalıkta Mahmut Hoca diye bir şahıs daha görülmeye başladı. Mahkeme onu da serbest bıraktı. Bu gelişmeler, bu gibi mürtecileri cesaretlendiriyor.”
Bu sözlerin Kenan Evren’in Anıları’nın 1991 yılında basılan 5. cildinde yer alması üzerine Gülen mahkemeye başvurdu ve tekzip aldı. Gülen’in vekili avukat Feti Ün, “Kenan Evren’in anılarına mahkeme kararıyla aldığımız tekzip metni, Hukuk saygı ister müslüman küfre karşıdır” başlıklı yazılı bir basın açıklaması yaparak, “devlet başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı yapmış da olsa bir kişinin, milletin bir ferdinin temel hak ve hürriyetlerini, haysiyet ve şerefini ulu orta karalamaya hakkı olmadığını” söyleyerek Evren’e tepki gösterdi. “Gülen’in kimseye küfretmediğini, gerici ve akımcı olmadığını” söyledi.
İlk sayısı 1 Temmuz 1988’de çıkan ve üç aylık periyotlarla yayın hayatına devam eden Yeni Ümit dergisinde başyazılar yazmaya başladı. 1989’da İstanbul ve İzmir’de Diyanet İşleri bünyesinden bağımsız, gönüllü olarak vaazlarına yeniden başladı. Üsküdar’da Yeni Valide Külliyesi’nde 13 Ocak 1989 tarihinden 16 Mart 1990 tarihine kadar (62 hafta) verdiği vaazlar, daha sonra Sonsuz Nur adıyla üç cilt hâlinde kitaplaştırıldı. 1992 yılına kadar gönüllü olarak vaazlarını sürdürdü.
1991-2000
1990’lı yıllarda Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Recep Tayyip Erdoğan, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Turgut Özal, Abraham Foxman, Morton Abramowitz, Papa II. Ioannes Paulus gibi tanınmış din ve siyaset adamları ile görüşmeler yapmış, Amerika’da ölen Cumhuriyet Halk Partisinin eski genel sekreterlerinden Kasım Gülek’in cenaze namazını Gülek’in vasiyeti üzerine kıldırmış[47] ve çeşitli gazetelerde röportajları yayımlanmıştır. 12 Eylül 1980 Darbesi’nin lideri, Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile de görüşmek istemiş, Evren bu isteği reddetmiştir. Tekrar görüşme isteğinde bulunmuş ve Evren’e bir saat göndermiş fakat Evren saati almayıp teklifi yine reddetmiştir. Evren bu saatten “rüşvet” diye bahsetmiştir.
FETHULLAH GÜLEN, NECMETTİN ERBAKAN VE TANSU ÇİLLER
1995’te Sabah gazetesinden Nuriye Akman ve Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök’e; Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, Başbakan Tansu Çiller ile görüşmesi, İslam, siyaset, kadın ve eğitim konularında röportajlar vermiştir. Bu yıllarda ayrıca Cumhuriyet gazetesi ve gazeteci Hikmet Çetinkaya’dan dava yoluyla almaya hak kazandığı 150 milyonluk tazminatları Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfına bağışlamıştır. 1997 yılında dönemin başbakanı Necmettin Erbakan tarafından Başbakanlık Konutu’na iftara davet edilmiş ancak bu iftara gitmemiştir.
1997 yılının son günlerinde onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı; Süleyman Demirel’e “Devlet Adamı Uzlaşma Ödülü”, Bülent Ecevit’e “Siyaset Uzlaşma Ödülü” vermiştir. 28 Şubat sürecinde Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, hakkında iddianame hazırlamıştır. Yıllar önce yaptığı konuşmaların görüntüleri art arda televizyon kanallarında yayımlanmaya başlanmıştır. Bu görüntülerde, “bürokraside nasıl yapılanmaları gerektiğini” anlattığı görülmüştür. Bülent Ecevit’in desteğine rağmen Genelkurmay, “Fethullah Gülen’i ve destekçilerini çok tehlikeli gördüğünü” ifade etmiştir. 21 Mart 1999’da sağlık sorunları iddiası ile Amerika Birleşik Devletleri’ne giden Gülen, o tarihten bu yana ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki Saylorsburg kasabasında yaşamaktadır.Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un iddiasına göre de ABD, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı Suriye ve Rusya’nın kontrolünden almak istemiştir. Başbuğ’a göre ABD, 15 Şubat 1999’da Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederken karşılığında da 21 Mart 1999’da Gülen’i almıştır.
2000 sonrası
Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından 22 Ağustos 2000 tarihinde hakkında “laik devlet yapısını değiştirerek yerine dinî kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak” gerekçesiyle 10 yıla kadar ağır hapis istemi ile yargılama başlatıldı ve gıyabi tutuklama kararı alındı. Yargılama, kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen Af Yasası ile ertelendi.
Bülent Ecevit’in 2004’te siyaseti bırakışının ardından Zaman gazetesine “BÜLENT BEY’İ UĞURLARKEN” başlıklı bir ilan vererek Ecevit’ten övgüyle bahsetti.
Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 2006 yılında yine Fethullah Gülen’i eleştirdi. “Gülen’in başka yollardan para kazandığını, dinci örgütler tarafından toplanan paralarla okullar yapıldığını, bu nedenle okulların ucuz olduğunu, okullara alınan çocukların beyinlerinin yıkandığını” söyledi.Gülen’in, “cumhuriyetin temsili diye kravat takmadığını” belirtti. Bu açıklamalara Gülen adına avukatı Orhan Erdemli bir basın açıklaması yaparak tepki gösterdi.
Haziran 2008’de ABD’den Foreign Policy ve Birleşik Krallık’tan Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu “Dünyanın İlk 100 Entelektüeli” listesinde yer almıştır. Ayrıca 2013 yılında Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak gösterilmiştir.
Gülen, 16 Temmuz 2016
28 Şubat Süreci devam ederken 1999 yılının haziran ayında ulusal televizyon kanallarında yayınlanan bazı video görüntüleri Türkiye’de laik düzen yerine şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak için taraftarlarını teşvik ettiği suçlamalarına neden oldu. 2006 yılında Terörle Mücadele Kanununda (TMK) yapılan değişiklik sonrasında Gülen’in avukatlarının başvurusu nedeniyle yeniden görülmüş, 2008 yılında “cürüm ve şiddete başvurarak teşekkül oluşturduğuna dair delil olmadığı”ndan beraat etmiş ve karar Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da oybirliği ile onanmıştır.
Ocak 2008’de devlet kadrolarına sızdıkları yolundaki iddialara değinen Gülen, bir insanın kendi millet fertlerini yine kendi memleketindeki bazı müesseselere girmesi için teşvik etmesine ‘sızma’ denemeyeceğini söyledi:
“Teşvik edilen insanlar da o müesseseler de bu ülkeye ait. Kastedilen manadaki sızmayı belli bir dönemde Türk milletinden olmayanlar yaptılar hatta belli yere kadar geldiler. Belki endişelerinin altında o sızıntıların fark edilmiş olabileceği endişesi var. Bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; hakkıdır girer oraya; mülkiyeye de girer adliyeye de, istihbarata da girer hariciyeye de.”
30 Ekim 2014’teki Millî Güvenlik Kurulu (MGK) sonucunda Fethullah Gülen’e bağlı kurumlar ifade edilerek “legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar” olarak kaydedilmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan alınacak bu karar için öncesinde “Onlarla ilgili çok daha farklı bir adımı atacağız. Çünkü bu operasyon öyle lokal değildir. Geneldir ve bunun adımını atacağız. Bu ay yapacağımız Millî Güvenlik Kurulu toplantısında benim de önemli bir gündemim olacak, o da bunların yanında ülkemizi tehdit eden hangi unsurlar varsa, bunlara yönelik Millî Güvenlik Belgesi’nin gözden geçirilmesidir” demiştir. Bu karar sonrasında MGK Genel Sekreteri Seyfullah Hacımüftüoğlu tarafından Kırmızı Kitap veya Millî Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) olarak adlandırılan resmî kitaba Fethullah Gülen ile bağlantılı kurumlar PDY/PÖ (Paralel Devlet Yapılanması/Pensilvanya Örgütü) adı altında eklenmiş ve Fethullah Gülen “devlet düşmanı” olarak kabul edilmiştir. MGK’da alınan bu kararlar 24 Kasım 2014 tarihinde gerçekleştirilen Bakanlar Kurulunda onaylanmış ve böylece resmiyet kazanarak MGK Genel Sekreterliği’ne gönderilmiştir.
İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebini şu gerekçe ile uygun görüp, Fethullah Gülen hakkında yakalama kararı çıkardı. İstanbul merkezli “paralel yapı” soruşturması kapsamında Fethullah Gülen hakkında verdiği kararda, “Şüphelinin soruşturma kapsamında, örgüt kurarak yönettiği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, 10 yılı aşkın süredir yurt dışında olduğu ve dönmediği, şüpheliye ulaşılamaması ve savunmasının tespitinin mümkün olmaması nedeniyle terör örgütü kurma ve yönetme suçundan hakkında yakalama kararı çıkarılması şeklinde hüküm kurulmuştur” ifadeleri yer aldı.
FETHULLAH GÜLEN HAKKINDAKİ SUÇLAMALAR
Operasyonel güce 2007’de ulaştı
2007 yılı ise Gülen’in artık devlet içerisindeki operasyonel gücünü kullanmasının başlangıcı oldu. Gülen’in Emniyet ve yargı içerisindeki gücü, 2007 yılından itibaren ortaya çıkmaya başladı. İlk olarak AKP muhalifi kesimler hedef alındı. Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, KCK gibi siyasi birçok soruşturma bu dönemde açıldı.
Bu operasyonları yöneten Zekeriya Öz gibi savcılar ile Ramazan Akyürek gibi polis şefleri, daha sonra Gülen’e bağlı olmakla suçlandı. İktidara ve Gülen’e muhalif kesimler, bu sürece yargı operasyonlarıyla karşı karşıya geldi. Özellikle TSK’da boşalan Atatürkçü kadrolara, AKP’nin desteğiyle Gülen cemaatine mensup askerler getirildi.
15 Temmuz darbe girişimine aktif olarak katılan askerler, bu dönemde general yapıldı. 15 Temmuz darbe girişimi öncesine kadar TSK içerisindeki bu yükselişleri sürdü.
2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ise Gülen’in yargıda hâkim olmasıyla sonuçlandı. Gülen, bu referandumun önemini “mezardaki ölüleri kaldırıp oy kullandırmak gerekir” sözleriyle açıkladı. Referandumun kabul edilmesinin ardından önce HSYK üyeliklerine, ardından ise yargıdaki kritik görevlere, Gülen yapılanmasıyla bağlantılı hâkim ve savcılar getirildi.
MİT, dershaneler ve 17 Aralık krizleri
Devlet içerisindeki gücünün zirvesine ulaşan Gülen hareketi, iktidar partisine operasyon çekebilecek güce ulaştı. AKP ile cemaat arasındaki ilk kriz, 7 Nisan 2012’de Hakan Fidan’ın arasındaki MİT görevlilerinin gözaltına alınmaya çalışılmasıyla yaşandı. Erdoğan, o dönem “Hakan Fidan benim sır küpüm. Alacaksanız beni alın” diyerek cemaate meydan okudu. Erdoğan, 14 Haziran 2012’de katıldığı Türkçe Olimpiyatları’nda Gülen’e “Bu hasret bitsin” diyerek ABD’den dönme çağrısı yaptı.
2013 yılında ise AKP’nin dershaneleri kapatmaya yönelik yasa teklifi hazırlamasıyla AKP ile cemaat arasındaki kriz, savaşa dönüştü.
17 Aralık 2013’de İstanbul’da Rıza Sarraf’ın ve bazı bakan çocuklarının gözaltına alındığı yolsuzluk ve rüşvet operasyonu düzenlendi. Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Egemen Bağış hakkında fezleke hazırlandı. 25 Aralık’ta ise Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve bazı iş insanlarının adının bulunduğu isimlerle ilgili soruşturma, operasyona dönüştü. Ancak iktidarın talimatıyla gözaltılar hayata geçmedi. 2014 yılında MİT tırlarının durdurulmasından da yine Gülen yapılanması sorumlu tutuldu. Erdoğan, bu dönemde Gülen’e “Ne istediler de vermedik” dedi.
17-25 Aralık operasyonuyla birlikte Erdoğan iktidarı, Fethullah Gülen hareketini tasfiye etme kararı aldı. Başta yargı, emniyet ve bürokrasi olmak üzere devlet içerisindeki Gülen kadroları görevden alınmaya başlandı. 2014 yılında MGK tarafından “paralel devlet yapılanması” olarak görüldü. suçlanıyor
Haziran 2016 tarihinde Fethullah Gülen’in arasında bulunduğu 73 kişi hakkında terör örgütü kurmak, yönetmek ve üyesi olmak iddiasıyla “FETÖ çatı iddianame” hazırlandı. İddianamede, örgütün darbe yapacak güce ulaştığı anlatıldı. Ancak iddianame henüz mahkeme tarafından kabul edilmeden 15 Temmuz 2016 tarihinde askeri darbe girişimi yaşandı. İddianamelerde, darbe girişimine katılan askerlerin Gülen yapılanması üyesi olduğu iddia edildi. Yine Akıncı Üssü’nde yakalanan ancak şaibeli bir şekilde serbest bırakılan Adil Öksüz’ün de yine Gülen ile bir videosu ortaya çıktı.
Fethullah Gülen hakkında bugüne kadar çok sayıda dava açtı. 17-25 Aralık operasyonları, Selam Tevhid soruşturması, MİT tırlarının durdurulması, 15 Temmuz darbesi, Necip Hablemitoğlu cinayeti gibi çok sayıda davanın sanığı oldu. İddianamelerdeki temel suçlama, Fethullah Gülen’in anayasal düzeni ortadan kaldırarak yerine dini temele dayalı bir devlet kurmak ve “Humeyni gibi” Türkiye’ye dönmeye çalışmak oldu.
Başta TSK, Emniyet, Yargı ve MİT olmak üzere devletin kritik birimlerine sızmakla suçlandı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaklaşık 125 bin kamu görevlisi, Gülen ile bağlantılı olduğu iddiasıyla ihraç edildi.
Fethullah Gülen’in hayatını kaybetmesinin ardından geride Türkiye’de büyük oranda tasfiye edilmiş bir “cemaat” kaldı. Ancak Gülen’in yurt dışındaki yapılanması ise halen ayakta. Şimdi gözler Gülen’in yerine kimin geçeceğinde.
Adaylar arasında Mustafa Özcan, Suat Yıldırım ve Şerif Ali Tekalan gibi isimler öne çıkıyor. Ölümünün ardından Gülen yapılanmasının bölünüp bölünmeyeceği, iktidar kavgası yaşanıp yaşanmayacağı ve bu “gücü” kimin yöneteceği ise şimdilik bilinmiyor.
Kaynak: FLASH HABER TV