CHP’li Sezgin Tanrıkulu’ndan Yargıtay’ın Can Atalay Kararına Tepki: “TBMM Anayasa’yı Koruyacak Bir Düzenleme Yapmalı”
Cihan Paçacı: “Anayasa Mahkemesi Kararına Uyulmaması Hukuk Devleti Olma Özelliğimizin Yitirildiğinin Göstergesidir”
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı, TBMM Genel Kurulu’nda; “Sayın Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararı, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan hukuki kriz, yargının siyasallaşmasının sonucudur. Bugün gelinen noktada, her kesimin uymasının zorunlu olduğu Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması hukuk devleti olma özelliğimizin yitirildiğinin de göstergesidir” dedi. Paçacı ayrıca, “Bugün ülkemizde 51 milyon 600 bin kişi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir. Maalesef simit hesabıyla iktidara gelenler vatandaşı simit alamaz hâle getirmişlerdir” ifadelerini kullandı.
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı, TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde konuştu. Paçacı, şunları kaydetti:
“SİSTEM YOLSUZLUKLARI, YASAKLARI VE YOKSULLUĞU ARTTIRAN BİR DÜZENİ ORTAYA ÇIKARMIŞTIR”
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokratik dengeyi zayıflatmış, kuvvetler ayrılığı ilkesini erozyona uğratmış, ekonomiyi krizden krize sürüklemiş, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamış, özetle yolsuzlukları, yasakları ve yoksulluğu arttıran bir düzeni ortaya çıkartmıştır. İyi işleyen bir demokratik hükümet sistemine sahip olmak için iki temel prensibin bir arada bulunması gerekiyor. Bunlar etkili denetim yapısı ve denge denetleme araçlarının bulunmasıdır. Bugün ülkemizde uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu özellikleri taşımayan otoriterleşmiş bir sistemdir.
Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla halkımızın tamamını kucakladığını ve herkesin Cumhurbaşkanı olduğunu ifade etmek gerçeklikle bağdaşmaz. Zira, bir partinin genel başkanının rakip partilere karşı eleştiride bulunması doğaldır. Bu durum cumhurbaşkanının halkın tamamını kucaklama zorunluluğu ve tarafsızlığıyla çelişmektedir. İşte bu çelişki mevcut sistemin ucube olmasına güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Cumhurbaşkanlığı sistemi devletimizin bütün köklü sistemlerini zayıflatmış, devletin sahip olduğu kurumsal hafızayı yok etmiş ve binlerce yıldır süregelen devlet geleneğimizin yarattığı birikimi açıkça tasfiye etmiş ve etmeye de devam etmektedir.
“BÜTÇE OYLAMASININ HİÇBİR İŞLEV VE ÖNEMİ KALMAMIŞTIR”
Geldiğimiz noktada Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maalesef ‘şahsım’ devletine dönüşmüştür. Bütçe hakkı bulunan ve yürütmeyi denetleme görevi bulunan Meclis’in bu görev ve yetkileri de yeni sistem ile elinden alınmıştır. Bugün bütçe oylamasının da hiçbir işlevi ve önemi kalmamıştır. Bütçe Meclis’te reddedilse bile Cumhurbaşkanı yeniden değerlendirmeyle bütçeyi uygulamaya devam edebilmektedir.
Bu Anayasa ile partili Cumhurbaşkanı ve bakanlarına sözde anayasal denetim adı altında resmen bir anayasal koruma zırhı sağlanmıştır. Hem de bu zırh ömür boyu devam edecektir. Meclis adına kamu kurum ve kurumlarını denetlemekle görevlendirilen Sayıştay kurumu da neredeyse işlevsiz hâle getirilmiştir. Ayrıca Varlık Fonu gibi birçok kurum ve kuruluş da Sayıştay denetiminin dışına çıkartılmıştır. Özetle gazi Meclisimiz bütçe hakkı ve bütçeyi denetleme yetkileri elinden alınmış, bütçenin veya yasa tekliflerinin virgülünü dahi değiştiremeyen işlevsiz bir konuma itilerek sadece prosedürü yerine getirmekle görevli sembolik bir kurum hâline getirilmiştir.
“BAKANLAR ACZ İÇİNDE TALİMAT BEKLEYEN BİR KONUMA DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR”
Bakanlar, Cumhurbaşkanı’nın sekreteryası düzeyine indirgenmiş ve bugün sayın bakanların isimleri dahi kamuoyunda pek bilinmemekte ve merak da edilmemektedir. Zira, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde bakanlar inisiyatif kullanamayan, her konuda Cumhurbaşkanı’nın onayını alma ihtiyacı duyan ve Cumhurbaşkanı’nın talimatına göre icraat yapmaya çalışan bir kurul hâlini almıştır.
Türkiye’nin yangınlarla mücadele ettiği dönemde, dönemin Tarım ve Orman Bakanı bu hususla ilgili verdiği demeçlerden birinde ‘Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla orman yangınlarının söndürülmesine başladık’ şeklinde söylemi, sistemdeki garabeti gözler önüne sermektedir. Yani maazallah, Cumhurbaşkanı talimat vermezse yangına da müdahale edilmeyecek, öyle mi? Bu sistemde bakanlar yetki kullanan değil, acz içinde talimat bekleyen bir konuma düşürülmüştür.
“ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA UYULMAMASI HUKUK DEVLETİ OLMA ÖZELLİĞİMİZİN YİTİRİLDİĞİNİN GÖSTERGESİDİR”
Yeni hükümet sisteminde yapılan değişikliklerle yargı, maalesef, yürütmenin vesayeti altına girmiş ve böylece, bağımsız ve tarafsız olması gerekirken siyasallaştırılmıştır. Yargı kurumlarına olan güven duygusu bugün en düşük seviyesine inmiştir. İktidara mensup bir il veya ilçe başkanının yanında, devletin hâkimi veya devletin savcısının elleri önünde bağlı, boynu bükük bir tarzda fotoğraf vermesi devletin parti vesayeti altına girmesinin acı bir tablosudur.
Yargı organlarının vermiş olduğu kararlar karşısında halkımızın adalete olan güveni ve inancı da her geçen gün zayıflamaktadır. Sayın Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali kararı, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan hukuki kriz, yargının siyasallaşmasının sonucudur. Bugün gelinen noktada, her kesimin uymasının zorunlu olduğu Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması hukuk devleti olma özelliğimizin yitirildiğinin de göstergesidir. Özellikle, yargı organlarına seçilen üyelerin büyük çoğunluğunun, yürütmenin başı olan Sayın Cumhurbaşkanı tarafından liyakat yerine parti sadakatinin esas alınarak atanması hukukun üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Bunun en bariz örneğini HSK’nin yapısındaki siyasal gücün ağırlığında görmekteyiz. Sonuç itibarıyla, devlet organizasyonunun ana taşıyıcısı olan yargı erki adil ve tarafsız olma kimliğini kaybetmiş, siyasi iktidar adına hareket eden bir yapıya dönüşmüştür.
“SİMİT HESABIYLA İKTİDARA GELENLER VATANDAŞI SİMİT ALAMAZ HÂLE GETİRMİŞLERDİR”
AK Parti’nin 22 yıllık iktidarı döneminin ekonomideki en başarısız olduğu dönem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devreye girdiği dönemdir. Bu dönemde yaşanan hayat pahalılığından dolayı bugün ülkemizde 51 milyon 600 bin kişi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir. Maalesef simit hesabıyla iktidara gelenler vatandaşı simit alamaz hâle getirmişlerdir.
Yapılan araştırmalar önümüzdeki yerel seçimlerde seçmenin yüzde 40’ının sandığa gitmek istemediğini ortaya çıkarmıştır. Siyasi partiler ve siyasetçiler olarak bizlerin birbirimize karşı daha anlayışlı, daha hoşgörülü ve daha saygılı bir tavır içinde olmamız inanıyorum ki siyaset kurumuna güven ve itibarı artıracaktır.
Mustafa Kemal Atatürk ömründe birçok savaş yaşamış birisi olarak savaş sayfasını 1922 yılında kapattıktan sonra bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı hedef göstermiştir. Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy ise ‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı/Düşün altında binlerce kefensiz yatanı’ dizelerine İstiklal Marşı’mızda yer verirken, ‘On yılda yarattık 15 milyon genç’ ifadesi ise Onuncu Yıl Marşı’nda yerini almıştır. Ancak ne yazık ki bugün ‘toprak’ diyerek geçmeyip tanımamız istenen toprakları, günümüzde mafya ve yabancılar yağmalarken, milyonlarca genç ise Türkiye’nin geleceğinden umudunu keserek ülkeyi terk etmek istemektedirler.
“PARLAMENTER SİSTEME GEÇECEK ÇALIŞMALARI BAŞLATALIM”
Yukarıda açıklamaya çalıştığım toplum trajedimizin panoraması karşısında toplumun büyük bir bölümü derin bir huzursuzluk ve çaresizlik yaşamaktadır. Bir taraftan sürekli tahrip edilen devletin temel değerleri ve yapısı, diğer taraftan ekonomik olarak perişan olan vatandaşlar. Arkadaşlar, bu gidiş iyi bir gidiş değil. Ülkemiz bu kötü tabloyu hak etmiyor. Türkiye’yi bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıran bu sistem ülkemizin en büyük beka sorunu hâline gelmiştir. Gelin, demokrasinin tam olarak işlediği, bireysel hak ve özgürlüklerin var olduğu, hakkın, hukukun ve adaletin adil ve tarafsızca uygulanacağı parlamenter sisteme geçecek çalışmaları başlatalım. Kendimiz için olmasa da gelecek nesiller için bunu yapalım.”