CUMHURİYET BAYRAMI KARDEŞ KÜLTÜRLERİ KARTAL’DA BULUŞTURDU
Erkan Baş: “Geçen Seçimlerde Hiç Kimseyle Adaylık Pazarlığı Yapmadık. Karşılığında Da Ne Bir Vekillik Ne Bir Makam Hiçbir Şey Talep Etmedik. Eski Akp’lileri De Meclis’e Sokmadık. O Yüzden Alnımız Ak, Başımız Dik”
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Biz açık söylüyoruz. İttifaklara da iş birliklerine de açığız. Ama kiminle, ne için ve nasıl sorularına cevap vermemiz lazım. Biz, sermayeden değil emekçiden, tarikatlardan değil halktan, maden patronlarından değil doğadan yana ittifaklara açığız. Geçen seçimlerde de hiç kimseyle adaylık pazarlığı yapmadık. Saray rejiminin kaybetmesi için Millet İttifakı’nı oluşturan partilerden de daha çok çalıştık. Karşılığında da ne bir vekillik ne bir makam ne bir mevki hiçbir şey talep etmedik. Eski AKP’lileri de Meclis’e sokmadık. Bizden Meclis’e giren hiç kimse de AKP ve MHP saflarına geçmedi. O yüzden alnımız ak, başımız dik. Önümüzdeki yüz yıl boyunca da bu iktidarla yan yana gelmeyeceğimizi bütün yurttaşlar biliyor” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, bugün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş, şunları söyledi:
“Kölelik, 10-12 bin yıl önce ortaya çıkmış, bir insanın başka bir insanı malı olarak gördüğü, mal gibi alınıp satıldığı bir uygulama. Köle, bildiğiniz gibi insan yerine konulmuyor. Hiçbir hakkı yok. Kendisine verilen her görevi yerine getirmek zorunda. Bunun karşılığında yemek, su, yatacak yer alarak efendisine hizmet etmesi bekleniyor. 10 bin yıl kadar önce, M.Ö. 2000’lerde kölelerden kanunlarda da söz edilmeye başlanıyor. Özetle parası olanın istediği her şeyi yaptırabildiği, kölenin ise sadece çalıştırıldığı akıl dışı bir sistemden söz ediyoruz. Memleketin bu kadar gündemi varken ‘Niye 10-12 bin yıl önceki uygulamalardan söz ediyoruz’ sorusu akla gelebilir.
“MEMLEKETTEKİ BU ENFLASYONİST ORTAM, BU HAYAT PAHALILIĞI SÖYLENECEK HİÇBİR RAKAMIN ANLAMI KALMADIĞINI GÖSTERİYOR”
AKP döneminde Türkiye, dünyanın en çok takım elbiseli, kravatlı kölesinin olduğu ülke haline gelmiştir. AKP döneminde, Türkiye’nin bütün fabrikalarında, madenlerde, büyük plazalarda, okullarda, hastanelerde binlerce, milyonlarca köleden farkı olmayan insan çalıştırılıyor. Hatta şöyle söyleyelim. Köleler, elektrik, su faturası parası ödemiyor. Şimdi hem kölelik yapıyorsunuz hem bunun üzerine fatura, kira ödüyorsunuz. Şimdi, asgari ücret tartışmaları başladı. TÜRK-İŞ, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 14 bin 025 lira olarak açıklıyor. Yoksulluk sınırı ise 45 bin 686 TL. Bunun yanına DİSK-AR’ın bir verisini ekleyelim. Ülkenin yüzde 65’i asgari ücret civarında maaş alıyor. Asgari ücret tartışmaları başlayınca ilk soru şu. ‘Siz ne öneriyorsunuz?’ Ne önerebiliriz ki? Gerçekten ne önerebiliriz? Aralık ayının ortasındayız. Asgari ücret üzerine bir rakam önereceğiz. 1 Şubat’ta ilk asgari ücretli maaşınızı aldığınızda buhar olmuş gitmiş. Memleketteki bu enflasyonist ortam, bu hayat pahalılığı söylenecek hiçbir rakamın anlamı kalmadığını gösteriyor.
“ASGARİ ÜCRET, EMEKLİ, MEMUR MAAŞLARI TARTIŞILACAKSA GERÇEKTEN KÖLELİKTEN BETER KOŞULLARI TEKLİF EDENLERE YUH OLSUN DİYORUZ”
Bizim açımızdan mim konulması gereken bir şey. TÜRK-İŞ’in 14 bin 25 lira asgari ücret tartışmalarının başlama noktası demesi. Rakamlar konuşulduğunda pek çok rakam konuşulur ama akıl alır bir şey değil. 4 kişilik bir ailede hem anne hem baba çalışsa yoksulluk sınırının yarısı kadar bile para girmeyecek. Yaptıkları şey şu. Günde 10-12 saat çalışın. Birileri servetlerine servet, yatlarına yatlar katsın. Öbür tarafta biz ay sonu geldiğinde açlık sınırını bile bulmayan maaşlara tamah edelim. Birileri lüks içinde milyonlarını havalara saçsın, şatafat içinde yaşasın. Ama bu değerleri üretenler, emekçiler kölelik koşullarından daha kötü koşullarda yaşamaya mahkum ediliyor. Kölelerin bile birtakım hakları olduğunu biliyoruz. Mesela bugün asgari ücret tartışıyoruz, kölelik koşullarına mahkum ediliyor insanlar, diyoruz. Diğer tarafta bu ülkede köle kadar bile değeri olmayan insanlar olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Mesele emekliler. Devletin belirlediği asgari ücretin altında maaşa mahkum edilen emekliler. Antik Mısır’da bile emeklilik var. Antik Mısır’da, köle emekli olduğunda günde 3 öğün yemeği, içeceği ve barınma hakkı sağlanıyor. Kölenin emekliliğinde 3 öğün yemek, su ve barınma hakkı veriliyor. Bugün emekli maaşıyla siz 3 öğün yemek yiyip, üstüne kira ödediğinizde suya paranız kalmaz. Türkiye’de durum bu kadar vahim bir hale gelmiş durumda. O yüzden net söylüyoruz. Asgari ücret, emekli, memur maaşları tartışılacaksa gerçekten kölelikten beter koşulları teklif edenlere yuh olsun diyoruz. Bunun karşısında en kararlı biçimde duracağımıza da bir kez daha söz veriyoruz.
“VALİ SEN NİYE İŞÇİNİN KARŞISINA DİKİLİYORSUN? SENİN İŞİN PATRON KOLLAMAK MI”
Urfa Özak Tekstil’de yaşananlar. Günde 16-17 saat çalıştırılıyorlar. Fazla mesai dayatılıyor. Kendilerine kurtlu yemekler reva görülüyor. Kadın işçilere mobbingle yapılıyor. Tehditin, hakaretin, baskının bini bir para. İşçiler, sendika değiştirip BİRTEKSEN’e üye olmak istiyorlar. Önce sendikasını değiştiren kadınlardan bir tanesi işten atılıyor. Bunun üzerine işçiler, arkadaşlarına sahip çıkıyorlar. Direnişin 3. gününde, Urfa Valiliği eylem ve etkinlik yasağı getiriyor. İşçi hakkını arıyor. Vali sen niye işçinin karşısına dikiliyorsun? Senin işin patron kollamak mı? 4. gün jandarma geliyor, fabrikanın sokağının giriş çıkışını kapatıyor. Bitmeyen senaryo. İşçi hakkını arıyor, vali hemen patronun yanında, jandarma hemen bütün kuvvetiyle işçinin karşısına dikilmiş. 6.gün. Bütün kentte eylem ve etkinlik yasağı var. Meclis Başkanı Bekir Bozdağ, bir açılışa gidiyor. Tabi ona yasak yok. Özak işçileri de Urfalı insanlar olarak gidiyorlar. Ama bu da söz konusu işçi olunca yasak. 7. gün. Artık yasak resmi olarak son bulmuş. İşçiler parktan meydana yürüyüp basın açıklaması yapmak istiyor, yine barikat kuruluyor. Ertesi gün jandarma yine resmi yasaklama kararı olmadan fabrikanın girişini çıkışını kapatıyor. Sendika yöneticilerini gözaltına almak istiyor. Böyle devam ediyor duruyor. Yetmiyor, fabrika yönetimi işçilerin ailelerini arıyor. Ortada sanki bir sendikaya üye olmak suç, yasa dışı bir durum varmış gibi aktarımlar yapıyor. Kadın işçilerin ailelerine onların özel hayatlarıyla ilgili bilgiler aktaracakları konusunda tehdit ediyorlar. Ahlaksızlık dediğimiz şey budur. Bir insan hakkını arıyor, ekmeğine sahip çıkıyor diye onu ailesine gammazlamakla, yalan yanlış bilgilerle ailesiyle kadın işçilerin arasını açmakla tehdit edenler ahlaksızdır.
“ ÖĞRENCİLER, AYLARDIR DAHA İYİ KOŞULLARDA YAŞAMAK, ARTIK HAYATTA KALMAK, ÖLEN ARKADAŞLARININ HESABINI SORMAK İÇİN SESLERİNİ ÇIKARTIYORLAR. KARŞILARINDA NE VAR? KOSKOCAMAN BİR SESSİZLİK”
KYK yurtlarında her gün canımızı yakan ayrı bir başlıkla karşı karşıyayız. 15 Ekim’den bu yana 8 genç hayatını kaybetmiş. Öğrenciler, aylardır daha iyi koşullarda yaşamak, artık hayatta kalmak, ölen arkadaşlarının hesabını sormak için seslerini çıkartıyorlar. Karşılarında ne var? Koskocaman bir sessizlik. Hiçbir şey yok. Bu çöküntü hali bize şunu gösteriyor. Devlet, devleti ele geçirmiş olan iktidar nerede hakkını arayan bir öğrenci, emekçi, kadın varsa onun karşısına hemen dikiliyor. Ama sokak ortasında insanlar vurulurken, bankalarda milyonlarca dolar el değiştirip birileri servet sahibi ederken, kara para aklanırken, KYK yurtlarında asansörlerin denetimleri yapılmazken ortalıkta gözükmüyor. Bu artık içinde bulunduğumuz sistemin adı haline gelmiş durumda.
“KARDEŞLİK GÖRÜNTÜLERİYLE, İSRAİL İLE BAĞLARI KOPARTMAKTAN KORKAN BİR MUHALEFET, İKTİDAR ANLAYIŞINI DA REDDEDİYORUZ”
Bir iktidar bloğu var. İktidarı eleştiriyoruz. ‘Sözde Filistinci, özde İsrailci’ diyoruz. Geçen hafta bir de kardeş belediyeleri öğrendik. Bu katliam yaşanırken hangi partiden olduğu önemli değil. Açıkça söyleyeceğim. Tel Aviv ile İzmir, Beerşeba ile Adana, Bat Yam ile Antalya, Herzi ile Bursa kardeş şehir. Neyin kardeşliği? Bizim kardeşlerimiz öldürülüyor, katlediliyor şu anda. Siz açıkça katliam yapan politikaları destekleyen belediyelerle kardeşlik… Hangi kardeşlik? Biriniz de çıkın deyin ki ‘Kardeşlik hukukuna sığmaz. Biz böyle kardeşliği reddediyoruz.’ Ticari anlaşmalar sonlanmaz, para ilişkileri devam eder. Öbür tarafta bir de böyle kardeşlik görüntüleriyle, İsrail ile bağları kopartmaktan korkan bir muhalefet, iktidar anlayışını da reddediyoruz.
“GEÇEN SEÇİMLERDE DE HİÇ KİMSEYLE ADAYLIK PAZARLIĞI YAPMADIK. KARŞILIĞINDA DA NE BİR VEKİLLİK NE BİR MAKAM NE BİR MEVKİ HİÇBİR ŞEY TALEP ETMEDİK. ESKİ AKP’LİLERİ DE MECLİS’E SOKMADIK. O YÜZDEN ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK”
Seçimlere kazanmak için, Cumhur İttifakı’na kaybettirmek için gireceğiz. AKP zihniyetinin Türkiye’de siyasetin tümünü belirlemesine son vermek için gireceğiz. Rantçılığa, kadın ve emek düşmanlığına karşı halkın sesini güçlendirmeye çalışacağız. Temel mesele budur. Bunların siyaset dediği bizim için siyaset değil. Bunların ittifak dediği bizim için ittifak değil. Biz açık söylüyoruz. İttifaklara da iş birliklerine de açığız. Ama kiminle, ne için ve nasıl sorularına cevap vermemiz lazım. Biz, sermayeden değil emekçiden, tarikatlardan değil halktan, maden patronlarından değil doğadan yana ittifaklara açığız. Geçen seçimlerde de hiç kimseyle adaylık pazarlığı yapmadık. Saray rejiminin kaybetmesi için Millet İttifakı’nı oluşturan partilerden de daha çok çalıştık. Karşılığında da ne bir vekillik ne bir makam ne bir mevki hiçbir şey talep etmedik. Eski AKP’lileri de Meclis’e sokmadık. Bizden Meclis’e giren hiç kimse de AKP ve MHP saflarına geçmedi. O yüzden alnımız ak, başımız dik. Önümüzdeki yüz yıl boyunca da bu iktidarla yan yana gelmeyeceğimizi bütün yurttaşlar biliyor.”