12 Kasım 2024 Salı

Suat Özçağdaş: “21 Yıllık Akp İktidarı Döneminde Öğretmenlik Mesleğinin Saygınlığı Yok Edilmiştir. Saygınlık, Önlük Vererek Olmaz; Saygınlık, Öğretmenlere Hak Ettikleri Değeri Vererek Olur”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, “21 yıllık AKP iktidarı döneminde öğretmenlik mesleğinin saygınlığı yok edilmiştir. Öğretmenler ücretli, sözleşmeli, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen şeklinde 5 farklı şekilde istihdam edilmek istenmektedir. Aynı işi yapan, aynı müfredatı uygulayan 5 farklı öğretmen… AKP’nin öğretmen politikalarının tamamı öğretmenlerin toplumdaki saygınlığının azalmasına neden olmuştur. Saygınlık, önlük vererek olmaz; saygınlık, öğretmenlere hak ettikleri değeri vererek olur. 2002 yılında 540 lira maaş alan bir öğretmen, kazancının dörtte birini kiraya ayırırken 2023 yılında öğretmenler, kirasını tek başına ödeyemeyecek hale gelmiştir. 25 yıl bu ülkeye hizmet etmiş bir öğretmen 24 bin 653 lira maaş almaktadır. Öğretmenlerin bir kısmı çözümü, 30’lu-40’lı yaşlarında ailelerinin evine dönmekte bulmuştur. Bu utanç da AKP iktidarına yeter. Öğretmenlerin tamamı, yoksulluk sınırının altında ücret almaktadır” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Gölge Milli Eğitim Bakanı Suat Özçağdaş, bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla parti genel merkezinde, öğretmenlerin ve eğitimcilerin sorunlarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Özçağdaş, şunları söyledi:

“BU KUTSAL MESLEĞİ ZOR ŞARTLARDA YAPMAYA DEVAM EDEN BÜTÜN ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM”

“Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği’ni kabul ettiği gündür. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı esnasında bile yaptığı Maarif Kongresi ile eğitime ve öğretmenlere verdiği önemi ortaya koymuştur. ‘Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır’ diyerek öğretmenlik mesleğinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır ve ülkemizi geleceğe taşıyacak kuşakların iyi eğitimli ve donanımlı olması gerektiğinin altını çizmektedir. Bu nedenle eğitim alanı, ülkemizin geleceğinin inşasının temelidir. En önemli çalışma alanlarımızdan biridir. Bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü olmasına rağmen hak ettikleri değeri görmeyen, toplumsal saygınlıkları yok edilen öğretmenlerimiz, son derece mutsuz ve ümitsizlerdir. Bu nedenle sınıflarında ders başında olması, çocuklarımızla kutlama yapması gereken öğretmenlerimiz, bugün okullarında değil; alanlarda iş bırakma eylemi yapmaktadırlar. Tüm öğretmenlerimizin yanında olduğumuzu ifade ederek bu kutsal mesleği zor şartlarda yapmaya devam eden bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum.

“AKP GENEL BAŞKANI ERDOĞAN’IN, ‘EĞİTİM ALANINDA BAŞARISIZ OLDUK’ SÖZLERİ BİR İTİRAF OLARAK HAFIZALARIMIZA KAZINMIŞTIR”

21 yıllık AKP iktidarında, eğitim sistemi bilerek ve isteyerek siyasallaştırılmış, dinselleştirilmiş ve iktidarın ideolojik hedefleri için araç haline getirilmiştir. Bu süreçte, mevcutta var olan sorunlara yenileri eklenmiştir. 21 yılda, 9 Milli Eğitim Bakanı değişmiş, bakanların ortalama ömrü 2 buçuk yıl olmuştur. Her yeni bakan döneminde, bir öncekinin yaptıkları yerle bir edilmiştir. MEB’in tecrübeli ve nitelikli kadroları yok edilmiştir. Eğitimin niteliği her geçen gün azalmıştır. Piyasacı eğitim anlayışı, sisteme hakim olmuştur. Kamusal ve parasız eğitimden uzaklaşılmıştır. Nitelikli eğitim, maalesef satın alınır hale gelmiştir. Mevcut politikalarla var olan sorunların çözülemeyeceği tüm toplumumuz tarafından görülmüştür. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘Eğitim alanında başarısız olduk’ sözleri de bir itiraf olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Ülkeyi 21 yıldır yönetenlerin bile kabul ettiği başarısızlık, geleceğimizi önemli ölçüde etkilemektedir.

“2002’DE EĞİTİM YATIRIMLARINA YÜZDE 17,18 PAY AYRILIRKEN BUGÜN AKP İKTİDARI, SADECE YÜZDE 9,15 PAY AYIRMAKTADIR”

Eğitim bir ülkenin gelişmesi, çağdaş, muasır medeniyetlere ulaşmasında en doğru yoldur. Şimdi, AKP’nin eğitim sistemimizi 21 yılda ne hale getirdiğini birlikte değerlendirelim. Öncelikle, eğitimin olmazsa olmazı bütçe konusunu ele alalım. Eğitim bütçemiz 2016 yılından bu yana, Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) içerisinde ve Merkezi Yönetim Bütçesi içerisinde giderek azalmaktadır. 2016 yılında, yüzde 19,24 olan eğitim bütçesinin payı; 2023’te yüzde 14,56’ya gerilemiştir. GSYH’da 2002 yılında yüzde 3,1 eğitime ayrılırken öğrenci-öğretmen-üniversite sayısı artmasına rağmen 2023’te bu oran sadece yüzde 3,9 olarak OECD ortalamalarının altında kalmıştır. Eğitime ayrılan bütçenin gerçek analizi budur. Rakamsal artışlar değil, oransal artışlar eğitime ayrılan bütçenin gerçekte ne kadar olduğunu ortaya koymaktadır. Eğitim bütçemizin 2002’den bu yana kaynak olarak yarı yarıya azaldığını tablolardan net olarak görmekteyiz. 2002’de eğitim yatırımlarına yüzde 17,18 pay ayrılırken bugün AKP iktidarı, eğitim yatırımlarına sadece yüzde 9,15 pay ayırmaktadır.

“BUGÜN İTİBARIYLA MEB’İN BÜTÇESİ, PERSONEL BÜTÇESİNE DÖNMÜŞTÜR”

Eğitim, bireyler arasındaki ekonomik ve sınıfsal eşitsizliğin giderilmesinde en önemli unsurdur. Eşitliğin sağlanması için eğitime yeterli kaynak ayrılması gerekmektedir. Bu aktarılan yatırım bütçesinin fırsat eşitliğini sağlayamayacağı, eğitimde sorunları çözemeyeceği çok açıktır. Bugün itibarıyla MEB’in bütçesi, personel bütçesine dönmüştür. Bütçedeki harcamaların yüzde 81’i personel maaşlarına ve sosyal güvenlik birimlerine gitmektedir. Yatırıma pay kalmamaktadır. Buna mukabil maalesef ailelerimizin eğitim harcaması artmaktadır. Eğitim harcamasının GSYH içindeki payı, 2018 yılında yüzde 5,8 iken son açıklanan rakamlara göre 2021 yılında yüzde 4,8 olmuştur. Devletin eğitim harcamasının GSYH içindeki pay, 2018 yılında yüzde 4,3 iken 2021 yılında yüzde 3,4 olmuş. Buna mukabil ailelerin yüzde 20 olan payları, yüzde 22’ye yükselmiştir. Bu veri, OECD ortalamasının çok altında kalmıştır. Eğitim giderleri ailelerin üzerine yüklenmiştir. Derin bir ekonomik kriz yaşanan bir ülkede ailelerimizin harcamaları artmıştır.

“MİLLİ EĞİTİM BAKANI, TÜM EĞİTİM KADEMELERİNDE OKULLAŞMA ORANLARININ YÜZDE 99’UN ÜZERİNE ÇIKTIĞINI AÇIKLAMIŞTI. HİÇBİR RAKAM BUNU DOĞRULAMAMAKTADIR”

Eğitim sistemimizin en önemli sorunlarından birisi çocuklarımızın okullaşamamasıdır. Bazı eğitim düzeylerinde okullaşma oranı, 2002 yılının bile gerisindedir. Bu iktidarın getirmiş olduğu, tüm itirazlara rağmen, dinlemeden, kabul etmeden uygulamaya koyduğu 4+4+4 eğitim modelinin uygulanmasıyla birlikte ilkokul ve ortaokul düzeyindeki okullaşma oranı 2012’nin altında kalmıştır. MEB’in yayınladığı 2022-2023 yılı okullaşma istatistiklerine göre, 4+4+4 eğitim modelinin uygulanmaya başlamasından bu yana, ilkokul düzeyinde okullaşma oranı yüzde 98,9’dan yüzde 93,85’e; ortaokul düzeyinde yüzde 93,1’den yüzde 91,21’e; ortaöğretim düzeyinde ise yüzde 67,37’den yüzde 91,7’ye; yükseköğretim düzeyinde ise yüzde 35,51’den, yüzde 46,02’ye yükselmiştir. Yani ilkokul ve ortaokul düzeyinde bir gerileme, lise düzeyinde artma vardır. Oysaki önceki Milli Eğitim Bakanı, tüm eğitim kademelerinde okullaşma oranlarının yüzde 99’un üzerine çıktığını açıklamıştı. Hiçbir rakam bunu doğrulamamaktadır. Mevcut Milli Eğitim Bakanı da koltuğuna oturduktan sonra, karma eğitimin sonlandırılabileceğini ifade etmiş. Buna da kızların okullaşma oranlarının düşük olduğunu gerekçe göstermiştir. Ancak, yine MEB’in yayınladığı veriler, mevcut bakanı doğrulamamaktadır. Kız ve erkek öğrenciler arasındaki okullaşma oranlarında ciddi farklar bulunmamaktadır. Böylece, Milli Eğitim Bakanı’nın karma eğitimle ilgili ortaya attığı iddiaların bir gerçekliği olmadığı ortadadır. Bu tamamıyla ideolojik bir tespittir. Okullaşma oranlarıyla ilgili her iki bakanın da söylemleri, devlet ciddiyetinden uzaktır. AKP’nin eğitim alanına bakışının ne kadar sığ olduğu, bu konuda yaşanan çelişkilerle de kanıtlanmaktadır.

“İMAM HATİPLER, BAKANLIĞIN AYRICALIKLI OKULLARI HALİNE DÖNMÜŞTÜR”

Öğrenci sayımız, MEB 3 milyon 275 bin 579’dan sadece 623 bin 902’ye inmiştir. AKP iktidarları boyunca, 18 bin 432 köy okulu kapatılmıştır. Bunların kapatılmasının sonucunda, başta tarım ve hayvancılık sektörü olmak üzere köylerin boşalması, genç nüfusun kentlere göç etmesi sorunu yaşanmıştır. Yine benzer şekilde, imam hatipler, Bakanlığın ayrıcalıklı okulları haline dönmüştür. 2002 yılında, 450 olan imam hatip lisesi sayısı 1714’e; 71 bin olan öğrenci sayısı ise 476 bin 739’a yükselmiştir. İmam hatip ortaokulları, 4+4+4 eğitim modelinin gelmesiyle birlikte 2012-2013 eğitim-öğretim yılında, 1099 okulun açılmasıyla başlamış ve buraya 94 bin 467 öğrencimiz kayıt yaptırmışlardır. 2023 yılı itibarıyla bu rakam, 3 bin 432 okula; 695 bin 499 öğrenciye yükselmiştir. Yani okul sayısı, yüzde 212; öğrenci sayısı, yüzde 632 oranında arttırılmıştır. Bugün büyük şehirlerin önemli bölümlerinde, bazı ilçe merkezlerinde öğrencilerimizin gidecekleri imam hatip lisesi dışına bir lise bırakılmamıştır. Bu, eğitime ideolojik bir bakış açısının, dindar ve kindar nesiller yetiştirme projesinin MEB’in çalışmalarına yansıyan tezahürüdür. İmam-Hatip okullarının sayısı, plansız ve programsız bir şekilde artırılmış, eğitim sistemi içerisinde kapladığı alan genişletilmiştir. En fazla yatırım, bu okullara yapılmıştır. Diğer okullarla aralarında dezavantajlı bir durum ortaya çıkmıştır.

“DAR GELİRLİ AİLELERİMİZ, ÖZEL OKULLARA PARA VERMEKTEDİR. ÇOCUKLARINI SABAHIN KÖR SAATİNDE, SERVİSLERLE OKULLARA TAŞIMAK ZORUNDA BIRAKILMAKTADIR”

AKP’nin eğitim politikaları, özel okul sayısında olağanüstü bir artışa sebep olmuştur. Hizmet verilememesi, istenilen nitelikli hizmetin alınamaması nedeniyle 4+4+4 süreci öncesinde 4 bin 664 olan özel öğretim kurumu sayısı, 14 bin 281’e; öğrenci sayısı ise 535 bin 788’den 1 milyon 670 bin 729’a yükselmiştir. Yani okul oranı yüzde 206, öğrenci sayısı yüzde 211 oranında artmıştır. Devlet okullarındaki niteliğin düşmesi, ideolojik yaklaşımların artması aileleri, bu ekonomik koşullarda son derece zor şartlarda, tüm imkanlarını zorlayarak çocuklarını özel okullara yönlendirmelerine neden olmaktadır. Görüldüğü gibi, eğitimin sorunları her geçen gün artmaktadır. Bir başka sorun alanı da taşımalı eğitimdir. Maalesef, milyonlarca öğrencimiz taşınmaktadır. Köy okullarının kapatılması, okullar arasındaki nitelik farkının artması gibi sebeplerden dolayı bugün milyonlarca öğrencimiz taşınmaktadır. Her sabah 1,2 milyon öğrencimiz, taşımalı eğitim kapsamında okullara gitmek zorunda kalmaktadır. 2014-2015’te 15 bin 397 olan taşınan okul sayısı, bu eğitim-öğretim yılı itibarıyla 18 bin 291’e taşınmıştır. Özel servislerle birlikte de 1,2 milyon öğrenciye ulaşmıştır. Türkiye, yoksul ülke, dar gelirli ailelerimiz, özel okullara para vermektedir. Çocuklarını sabahın kör saatinde, servislerle okullara taşımak zorunda bırakılmaktadır.

“YATILI OKULLAR KAPATILIRKEN ALADAĞ’DA, KARAMAN’DA OLDUĞU GİBİ ÇOCUKLARIMIZ, TARİKAT VE CEMAAT YURTLARINA TERK EDİLMİŞTİR”

Buna mukabil, yatılı okullar tek tek kapatılmaktadır. Kırsal bölgelerde yaşayan dezavantajlı çocuklarımıza fırsat eşitliği sağlayan eğitim kurumlarıdır yatılı okullar. Ben de bir yatılı okul mensubuyum. Liseyi yatılı okulda okudum. Bunun önemini, kıymetini bilen birisiyim. Cumhuriyetin kuruluş felsefesini yansıtan okullardır yatılı okullar. Maddi yoksunluk içerisindeki aileler, ‘oğlumuz kurtulsun, kızımız kurtulsun, çocuğumuz okusun’ diye okula ulaşamayan çocuklarını, bu okullara göndermekteydiler. Yatılı okullar, bugün gurur duyduğumuz birçok bilim insanını, sanat insanını, yazarlarımızı yetiştirdiğimiz okullardır. Ancak AKP iktidarı, büyük bir aymazlık ve düşmanlıkla bu okulları teker teker kapatmayı tercih etmiştir. Yatılı okullar kapatılırken Aladağ’da, Karaman’da olduğu gibi çocuklarımız, tarikat ve cemaat yurtlarına terk edilmiştir. İktidarın asıl amacı, asıl niyeti budur, bu alanı cemaatlere terk etmektir.

“MİLLİ EĞİTİM BAKANI, BİZZAT KENDİSİ, GEÇTİĞİMİZ YIL YAKLAŞIK 450 BİN ÇOCUĞUMUZUN ÖRGÜN EĞİTİMDEN UZAKLAŞTIĞINI SÖYLEMEKTEDİR”

Örgün eğitimden kopuşlar artmaktadır. Açık öğretim ortaokul ve liselerinin sayıları, 4+4+4’ten sonra, artış eğilimine girmiştir. 2012 yılında, genel ortaöğretimde 680 bin olan öğrenci sayısı, bugün 1 milyon 839 bindir. Açık ortaokul ve açık lise toplamı, 2012 yılında 1 milyon 548 bin iken 2 milyon 55 bine yükselmiştir. Milli Eğitim Bakanı, bütçe görüşmelerinde bizzat kendisi, geçtiğimiz yıl yaklaşık 450 bin çocuğumuzun örgün eğitimden uzaklaştığını söylemektedir. Bunun bir nedeni niteliksiz eğitimdir, bir nedeni taşımalı sistemdir, bir nedeni yatılı okulların kapatılmasıdır, bir nedeni tarikat-cemaat baskısıdır ve önemli bir nedeni de kerameti kendinden menkul ekonomi politikalarıyla Türkiye ekonomisinin çökertilmesi, gencecik çocuklarımızın üniversiteye gitmek yerine iş hayatına görmek zorunda kalmalarıdır. Örgün eğitim yaşında olan çocuklarımız, okuldan koparılarak, evlerine hapsedilmektedir.

“ÜNİVERSİTE SAYIMIZIN ARTMASINDAN MEMNUNİYET DUYARIZ FAKAT DÜNYADA İLK 1000’E GİREN ÜNİVERSİTELER İSTERİZ”

İlk ve ortaöğretimde yaşanan bu sorunlar, yükseköğretime de aynı şekilde devam ediyor. Çünkü AKP, topyekün eğitim stratejisiyle ilgili olarak parasal eğitimi, kamusal eğitimin niteliksizleştirilmesini, devlet hizmetlerinin azaltılmasına yönelik politikalar uygulamakta. 21 yıllık AKP iktidarının -ki bununla çok övünüyorlar- ‘her ile birkaç üniversite’ politikası sonucunda, binası olmayan çadır üniversiteleri ortaya çıkmıştır. Bugün üniversite sayımız 207’dir. Üniversite sayımızın artmasından memnuniyet duyarız fakat dünyada ilk 1000’e giren üniversiteler, nitelikli eğitim veren üniversiteler isteriz. ‘Her ilde birkaç üniversite’ isteriz ama bunların doğru planlanmasını isteriz. Öğretim üyelerinin olmasını, yeterli bütçe almasını isteriz. İdeolojik baskılarla eğitmenlerin, akademisyenlerin, öğrencilerin sıkıştırılmasını istemeyiz. Özgürlük, üretim için ortam isteriz.

“YÖK VE ÜNİVERSİTE BÜTÇESİNİN GSYH İÇERİSİNDEKİ PAYI 2002’DE YÜZDE 0,71 İKEN 2024’TE BU ORAN YÜZE 0,84 OLMUŞ. ÜNİVERSİTELER 93’TEN 207’YE ÇIKMIŞ AMA YÜZDE 0,84”

YÖK ve üniversite bütçesine baktığımızda, GSYH içerisindeki payı 2002 yılında yüzde 0,71 iken 2024 yılında bu oran yüze 0,84 olmuş. Üniversiteler 93’ten 207’ye çıkmış ama yüzde 0,84. Demek ki üniversiteleri açıyoruz ama yeterli bütçe sağlamıyoruz. 2016 yılında, yani bu iktidarın 14’üncü yılında, üniversitelerin bütçesi, yüzde 4,16 iken, 2024 yılına geldiğimizde yüzde 3,38’e gerilemiştir. Yani yüzde 29 azalmıştır üniversitelere ayrılan pay. Bu da üniversitelerde yaşadığımız nitelik sorununun, hayata hazırlayamadığımız genç kadroların temel nedenlerinden bir tanesidir. Daha nitelikli, demokratik, özgür bir üniversite ve yükseköğretime ihtiyacımız var. Üniversitelere baskı yaparak değil, onların akademik özgürlüklerini vererek Boğaziçi’nde, ODTÜ’de diğer üniversitelerde baskı yaparak değil, öğrencileri, öğretim üyelerini zora sokarak değil, daha demokratik bir ortam sağlayarak ilerleyebiliriz.

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NİN 808 YURDU VARKEN VAKIF VE DERNEKLERİN YURTLARININ SAYISI 3 BİN 514’TÜR”

Bu ülkede, genç nüfusumuz artıyor. Yaklaşık 7 milyon öğrencimiz, üniversite öğrencisi. Bu üniversite öğrencilerine bağlı yurtlara ihtiyacımız var. YURTKUR’un 808 yurdu var. Bu yurtlar ise sadece 874 bin 693 kapasiteye sahip. İktidar, öğrencilerin bu yurtlarda değil, tarikat ve cemaat yurtlarında kalmasını istiyor. Enes Kara gibi öğrencilerimiz, istemedikleri yerlerde kaldıkları için hayatlarına son veriyor. Son günlerde KYK yurtlarında, yer olmadığı için kapasitenin artırılması nedeniyle inanılmaz sorunlar yaşanıyor. Daha dün, yine bir asansör faciası yaşandı, bir evladımızı kaybettik, çok sayıda öğrencimizi son dakika kurtardık, yaşamlarına bir halel gelmedi. Üniversite yurtlarımız maalesef iktidarın tercihleri çerçevesinde, açlık ve yoksulluğa mahkum olmuş olan bu çocuklarımızın, dar gelirli ailelerin çocuklarının üstelik yaşanan kira artışları nedeniyle bir ev tutmaları da çok zorlaşmışken bu yurtların olmaması kamu kaynaklarının tarikat ve cemaatlerin arka bahçesi olan vakıf ve derneklere ayrılması, geçmiş dönemde başta İstanbul Belediyesi olmak üzere birçok iktidar belediyesinde kamusal kaynakların bu dernekler, vakıflara iletilmesiyle yurtlardaki bu sorunlar ortaya çıkmıştır. Bugün öğrencilerimiz mutsuzluk, umutsuzluk, yılgınlık içerisindedirler. Son 3 ayda, 9 öğrencimiz; son 1 ayda da 4 üniversite öğrencimiz intihar etmiştir. Dolayısıyla bugün, bu vakıf ve derneklerin yurtlarının sayısı 3 bin 514’e ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 808 yurdu varken vakıf ve derneklerin yurtlarının sayısı 3 bin 514’tür. Sosyal devlet, bunu düşünmek durumundadır. Süratle yurt sayımızı, öğrencilerimize nitelikli, sağlıklı barınma, beslenme, öğrenim görme potansiyeli sağlayacak yurtlara ihtiyacımız vardır.

“BU İKTİDAR, HİÇBİR ŞEYDEN DERS ALMIYOR, HİÇBİR ŞEKİLDE ÖĞRENMİYOR, HAZIRLIK YAPMIYOR”

Deprem bölgesinde, geçtiğimiz hafta içerisinde Hatay’dan başladık. Sayın Genel Başkanımız Hatay’a gitti. Ardından Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız ile Tarım ve Orman Bakanımız ve ben Hatay’a gittik, bir çalışma yaptık. Gelecek haftalarda Maraş’a, Adıyaman’a ve diğer bölgelere de devam edeceğiz. Deprem bölgesindeki içler acısı hali bir kez daha görmüş olduk. CHP olarak ilk günden bu yana deprem bölgesindeki sorunlara dikkat çekmeye çalışıyoruz. Bölgeye ilk giden Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve milletvekillerimizle birlikte deprem bölgesindeki sorunların dile getirilmesi için çalışmaya başladık. Yine Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel, ilk yurt gezisini Hatay’dan başlayarak deprem bölgesine yaptı. Depreme hazırlıklı olmamız gerektiğini, 7 Ağustos 1999 depremi göstermişti, olmadı. 12 Kasım 1999 Düzce depremi göstermişti, olmadı. 2011 Van depremi göstermişti, olmadı. 30 Ekim 2020 İzmir Seferihisar depremi göstermişti, olmadı. Bu iktidar, hiçbir şeyden ders almıyor, hiçbir şekilde öğrenmiyor, hazırlık yapmıyor. Ve yine bütün bu hazırlıksızlık, kağıt üzerinde olan planların hayata geçirilmemesi, muhalefet tarafından yapılan uyarılara kulak tıkanması, uzmanların, bilirkişilerin söyledikleri sözlerin değil, kerameti kendinden menkul ulemaların söylediklerinin dinlenmesi nedeniyle halkımız afetlerden sonra ölmeye devam ediyor.

“DEPREMİN ÜZERİNDEN 10 AY GEÇMESİNE RAĞMEN BÖLGEDEKİ KONTEYNER OKULLAR BİLE HÂLÂ KURULAMADI”

Depremin üzerinden 10 ay geçmesine rağmen bölgedeki konteyner okullar bile hâlâ kurulamadı. Milli Eğitim Bakanı, çeşitli zamanlarda yaptığı açıklamalarda deprem bölgesinde eğitimin sorunsuz başlayacağını belirtmiş olsa da birçok sorun yaşanmaya devam ediyor. Şubat ayından bu yana, MEB, bölgedeki okulların durumuyla ilgili sağlıklı bir veri ortaya koyabilmiş değil. MEB’i şeffaf bir şekilde bölgede neler olduğunu kamuoyuyla paylaşmaya devam ediyorum. Öğretmenler ve öğrencilerin barınma, beslenme, ulaşım sorunları devam ediyor. Yıkılan, ağır hasar alan ya da kullanılamaz duruma gelen okulların yerine yenileri yapılmadığı gibi, çoğunun ihaleleri yapılmadığı gibi bu okulların bazılarında kamu kurumları bulunuyor. Öğrenciler, ikili eğitime devam ediyor birçok bölgede. Öğrenciler, sabahın erken saatlerinde, o karanlıklarda, enkaz altında, küçücük çocuklarımız okullarına gitmek zorunda kalıyorlar. Anlaşılmaz bir şekilde lise düzeyinde servis hizmeti var, ilkokul ve ortaokul düzeyinde yok. Öğrencilerimize bir öğün sıcak yemek vermeyi, kırtasiye yardımı yapmayı zül görüyor bu iktidar. Zor koşullarda, konteynerlerde, çadırlarda yaşamaya çalışan bu halkın çocuklarına vermeyeceğiz de kime vereceğiz bu hizmetleri? İktidarı insaf sahibi olmaya davet ediyorum. Deprem bölgesine farklı bir gözle bakmaya, beton, rant gözünden bakmamaya, çocukların, ailelerin gözünden bakmaya davet ediyorum. Özel okulların da yıkılmasıyla birlikte işsiz kalan öğretmenlerimiz de var bölgede. Çocuklarına kavuşmak isteyen, atanamayan öğretmenlerimiz var o bölgede.

“2002 YILINDA, 18 BİN ÜYESİ OLAN BİR SENDİKA, BUGÜN 400 BİNİ GEÇEN ÜYESİYLE EĞİTİM SİSTEMİNİN KONTROLÜNÜ ELE ALMIŞTIR”

21 yıllık AKP iktidarının önemli göstergelerinden bir tanesi yandaş sendikacılıktır. 2002 yılında, 18 bin üyesi olan bir sendika, bugün 400 bini geçen üyesiyle eğitim sisteminin kontrolünü ele almıştır. Diğer sendikalar ve paydaşlar eğitim sisteminde yok sayılmaktadır. MEB merkez-taşra teşkilatlarına ve okullara yönetici atamalarının bu eğitim sendikasının referansı ile yapıldığını bilmeyen hiç kimse yoktur. MEB’in eğitim paydaşlarının tamamıyla birlikte çalışması gerekmektedir. Tek bir sendikayla MEB’i yönetmekten vazgeçmesi gerekmektedir.

“SAYGINLIK, ÖNLÜK VEREREK OLMAZ; SAYGINLIK, ÖĞRETMENLERE HAK ETTİKLERİ DEĞERİ VEREREK OLUR”

21 yıllık AKP iktidarı döneminde öğretmenlik mesleğinin saygınlığı yok edilmiştir. Öğretmenler ücretli, sözleşmeli, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen şeklinde 5 farklı şekilde istihdam edilmek istenmektedir. Aynı işi yapan, aynı müfredatı uygulayan 5 farklı öğretmen… Sosyal ve mali durumları, 2002 yılını aratmaktadır. AKP’nin öğretmen politikalarının tamamı öğretmenlerin toplumdaki saygınlığının azalmasına neden olmuştur. Saygınlık, önlük vererek olmaz; saygınlık, öğretmenlere hak ettikleri değeri vererek olur. 2002 yılında 540 lira maaş alan bir öğretmen, kazancının dörtte birini kiraya ayırırken 2023 yılında öğretmenler, kirasını tek başına ödeyemeyecek hale gelmiştir. 25 yıl bu ülkeye hizmet etmiş bir öğretmen 24 bin 653 lira maaş almaktadır. Öğretmenlerin bir kısmı çözümü, 30’lu-40’lı yaşlarında ailelerinin evine dönmekte bulmuştur. Bu utanç da AKP iktidarına yeter. Öğretmenlerin tamamı, yoksulluk sınırının altında ücret almaktadır. Ayrıca, öğretmenlerin öğretim yılına hazırlık ödeneği 2002 yılında yaklaşık bir asgari ücrete denk gelirken, bugün sadece yüzde 12’sine denk gelmektedir.

“ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİK, DEVLETİN ÖĞRETMENLERİ SÖMÜRMESİDİR”

Eğitim-İş’in yaptığı araştırmaya göre öğretmenlerimizin yüzde 94,6’sı aldığı maaşının yeterli olmadığını söylemektedir. Yüzde 83,3’ü toplumdaki saygınlığının azaldığını, yüzde 84’ü çocuklarının ihtiyacını karşılayamadığını, yüzde 50,7’si daha fazla para kazanacakları bir iş bulmaları halinde mesleği bırakabileceklerini, yüzde 50,3’ü gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadıklarını, yüzde 75,6’sı gelecekten ümitli olmadıklarını ve yüzde yüzde 54,2’si birinci derece yakınlarından yardım aldıklarını belirtmişlerdir. Bu tabloyu yaratanlara yazıklar olsun. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmenlik mesleği basamaklara ayrılmış, aynı işi yapan öğretmenlere farklı ücretler tanımlanmıştır. Öğretmenler odasındaki çalışma barışı ve iklimi bozulmuştur. Ayrıca, ücretli öğretmenler asgari ücretin altında bir maaşla çalıştırılmaktadır. Öğretmen ihtiyacı her yıl, 80 bin ek ücretli öğretmenle kapatılmaktadır. Kadrolu atama yapılması gerekirken, ücretli öğretmenlik sistemiyle öğretmenlerimiz, açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiştir. Ücretli öğretmenler, en fazla 10 bin 600 lira maaş alabilmektedir. Çoğu 7- 8 bin liraya çalışmaktadır. Ücretli öğretmenlik, devletin öğretmenleri sömürmesidir. Bir devlet, işin bir kısmını kadrolu öğretmenlere, diğer bir kısmını onların üçte biri fiyatına çalışan öğretmenlere yapamaz. AKP’ye, Milli Eğitim Bakanına yarın, ücretli öğretmenlik ayıbından Türkiye’yi kurtarmaları için çağrıda bulunuyorum. Ücretli öğretmenlik bir insan hakları sorunudur. Ancak sömürge ülkelerinde görülebilecek bir durumdur.

“MÜLAKATLA PARTİ TEŞKİLATLARINIZA SIRTINI DAYAMAYAN HALK ÇOCUKLARININ HAKKINI GASP ETMEMENİZİ İSTİYORUZ, BUNA İZİN VERMEYECEĞİZ”

Dönemin AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002 yılında, iktidar olmadan önce, Gaziantep’te yaptığı bir konuşmada söylediklerini paylaşmak istiyorum: ‘Bir sürü bölüm öğretmenimiz boşta geziyor. Resim öğretmeni matematiğe, müzik öğretmeni beden eğitimi dersine giriyor. Niye? Öğretmen ihtiyacı var. Ama bakın ki işe bunlar bir de sınavla öğretmen alıyor. O zaman niye okutuyorsun bu öğrencileri yazık değil mi? ‘Öğretmen almıyorum’ de. Bu evlatlarım okumasın boşuna. Ama biz iktidar olunca inşallah boşta öğretmen adayı olmayacak.’ 2002 yılında 68 bin olan ataması olmayan öğretmen, bugün 1 milyon Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Sizin de söylediğiniz gibi, ‘Sınıfta kaldınız.’ Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerden önce, ‘Kamuya işe alımlarda, görevin getirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak, gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız’ ifadelerini kullanmıştı. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, katıldığı programda öğretmenlikte mülakatın kaldırılmayacağını ancak içeriğinin değişeceğini söyledi. Böylece ne oldu? ‘Mülakat gibi mülakat yapacağız’ dedi Sayın Bakan. Mülakat yapmanızı istemiyoruz Sayın Bakan. Bir kez olsun sözünüzde durmanızı bekliyoruz. Mülakatla parti teşkilatlarınıza sırtını dayamayan halk çocuklarının hakkını gasp etmemenizi istiyoruz, buna izin vermeyeceğiz. Bu mülakat kafanızla mücadele edeceğiz.

“İNSAFSIZLIK, 24 KASIM’DA ÖĞRETMENLERİMİZE BİR NEBZE NEFES VERSİN DİYE MUHALEFET TARAFINDAN ÖNERİLEN BİR MAAŞ İKRAMİYE TEKLİFİNİ REDDETMEKTİR”

Pişkinlik, mülakat kalkacak diye seçimi kazanıp ardından hiçbir şey olmamış gibi mülakat getirmektir. Geçmişten bugüne yaptığınız mülakatların ne olduğunu böylece itiraf etmektir. Sorumsuzluk, tasarruf tedbiri olarak, muhalefetin sıkıştırması ile daha bir önceki dönemde, seçim öncesi diye zoraki koyduğunuz okul öncesi çocuklarının öğününü kaldırmaktır. Vicdansızlık, öğretmenlere kadro vermek yerine asgari ücretin altında maaşlarla ücretli öğretmen olarak emeklerini sömürmektir. İş bilmezlik, aynı işi yapan öğretmenleri farklı özlük hakları ve unvanlarla çalıştırmaktır. İnsafsızlık, 24 Kasım’da öğretmenlerimize bir nebze nefes versin diye muhalefet tarafından önerilen bir maaş ikramiye teklifini reddetmektir. Bu iktidar, ahlaki olarak, vicdani olarak, insani olarak ve siyasi olarak çökmüştür. Öğretmenlerin, akademisyenlerin, eğitim emekçilerinin, ailelerin ve en önemlisi ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın sorunlarını çözebilecek ne bir akla, ne bir vicdana ne de bir niyete sahip değildir.

“EĞİTİMİN SİYASALLAŞMASINI ENGELLEYECEĞİZ VE ÖĞRETMENLER ÜZERİNDEKİ ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALARA SON VERECEĞİZ”

CHP, öğretmenlerimizin ve eğitim emekçilerinin tüm sorunlarının çözümüne yönelik olarak sorunları dile getirecek, mücadelesini verecek ve iktidar olduğunda çözecek bir iddia ile yeni dönemde MEB’i ve diğer tüm bakanlıkları adım adım izlemeye devam edecektir. CHP iktidarında; öğretmenlerin tüm özlük haklarını içeren bir meslek kanunu yapılacaktır. Uzman-başöğretmenlik sistemi kaldıracağız; unvan vermeden, ayrıştırmadan 10 yılını doldurana uzman öğretmenlikteki mali hakları, 20 yılını doldurana ise başöğretmenlikte elde ettiği mali hakları vereceğiz. Öğretmenlerin tekrar eski saygınlığına kavuşmalarını sağlayacağız. Eğitimin siyasallaşmasını engelleyeceğiz ve öğretmenler üzerindeki antidemokratik uygulamalara son vereceğiz, öğretmenlere özgür çalışma ortamları yaratacağız. Kamuda ücretli, sözleşmeli öğretmenlik ayrımına son verecek, öğretmenlerin tamamını kadroya geçireceğiz. Liyakat ilkesini Milli Eğitimde, yeniden tahsis edileceğiz, bütün yönetici atamalarını bu ilkeye göre yapacağız.

“TÜM ÖĞRETMENLERE, 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNDE ÇOK HAKLARI OLAN BİR MAAŞ İKRAMİYEYİ VERECEĞİZ”

Öğretmen Üniversitelerini kuracak, öğretmen yetiştirme sistemini tamamen değiştireceğiz. Öğretmenlerin görev ve yetkilerinin devredildiği vakıf ve derneklerle yapılan bir kısım protokolleri iptal edeceğiz, okullarda öğretmenleri tek yetkili haline getireceğiz. Tüm öğretmenlere, 24 Kasım Öğretmenler Gününde çok hakları olan bir maaş ikramiyeyi vereceğiz. Öğretmenlerin insanca yaşayabilmeleri için, aylıkları ve ek ders ücretleri günün koşullarına uygun hale getirecek, ek ders ücretleri maaş içine alınarak emekli aylıklarına yansıtılmasını sağlayacak, tüm öğretmenlerin yoksulluk sınırı üzerinde maaş almalarını sağlayacağız. Eğitim-öğretime hazırlık ödeneğini bir maaş tutarında ve tüm eğitim iş görenlerine vereceğiz. Öğretmenlerin tamamına ücretsiz internet ve ulaşım hizmeti sağlayacağız. Birleştirilmiş sınıflı eğitim sonlandıracak, köy okullarını yeniden açacak. Ataması yapılmayan bir milyon öğretmenden 180 binini, 2 yıl içinde derhal atayacağız. İLKSAN’ı yeniden yapılandıracak, ihtiyaç duyan öğretmenlere TOKİ aracılığı ile yapılacak ‘Öğretmen Konutları’ ile uygun şartlarda barınmalarını sağlayacağız.

“SAVAŞ ŞARTLARINDA BİLE MAARİF KONGRESİ DÜZENLEYEN BİR BÜYÜK VİZYON”

‘Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder’ diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Ne önemli, ne değerli bir saptama. Savaş şartlarında bile Maarif Kongresi düzenleyen bir büyük vizyon. Dünyayı kasıp kavuran bir savaştan çıkıp ülkeyi kurtarmakla uğraşırken yapılan bir çaba. Bu topraklarda bir vatan kurma iradesini gösteren kuvvacıların büyük yürüyüşü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde yanmış, yıkılmış bir ülkeden çağdaş medeniyetlerin üzerine çıkma hedefi olan büyük bir vizyonun ülkemizin dört bir yanında ortaya koyduğu seferberlik, emsalsiz vatanseverlik ve kahramanlıklar. O ideal ki Allah gani gani rahmet eylesin, 31 yaşında Milli Eğitim Bakanı olan Mustafa Necati Bey’in ‘Yarınki vatanın bütün ikbal ve saadeti, senin bugün içinde belki mahrumiyetle didiştiğin mektebinin ve etrafında cıvıldayan yavrularının, yani doğrudan doğruya senin omuzlarına yüklenmiş bekliyor’ sözleri ile dile getirdiği bir büyük ülkü. Mustafa Necati’ler, Hasan Ali Yücel’ler, İsmail Hakkı Tonguç’lar ve onların yetiştirdiği on binlerce aydınlanma emekçisi. Geçmişten bugüne, ülkemizin geleceği için fedakarca emek vermiş, ömrünü etrafında cıvıldayan yavrularına hasretmiş tüm öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, aramızda olanlara sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum. Görevde olan, zor şartlarda yaşamaya mecbur edilmiş öğretmenlerimize sabır, güç ve dayanıklılık diliyorum. Dayanışma duygularımızı paylaşıyorum.

“BURADAYIZ, HER KOŞULDA SİZLERİN HAKLARI İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ, CHP HER ZAMAN YANINIZDA OLACAK”

Atanamayan öğretmenlere, sözleşmeli ya da ücretli öğretmen olarak emeği sömürülenlere, siyasi baskılar ve kayırmalarla hak ettikleri görevlere gelemeyenlere, yıllarını bu ülke için vermiş ücretli emektar öğretmenlerimize, deprem bölgesinde yaşayan ama atanamadığı ama okulu olmadığı için çocuklarından uzak kalmış görev bekleyen öğretmenlerimize, buradayız, her koşulda sizlerin hakları için mücadele edeceğiz, CHP her zaman yanınızda olacak. ‘Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim’ diyen büyük Atatürk’ün yolunda ilerlemeye devam edeceğiz. Cumhuriyet’in en kıymetli neferleri fedakâr öğretmenlerimize atfedilmiş bu önemli günü en içten dileklerimle kutluyorum.”

İlgili Haberler