22 Kasım 2024 Cuma

İktisatçı Akçomak: “Giderlerse Gitsinler.’ Doktorlar, Mühendisler İçin Söylenen Laflar. ‘Gerçekten Bilim Ve Teknoloji Politikası Önemli. Teknoloji Üreterek Gelişeceğiz’ Diye İnansaydık Bunu Söylemezdik”

Haber: NİSANUR YILDIRIM – Kamera: ÜNAL AYDIN 

İktisatçı Semih Akçomak, “Yüzyılın Ekonomisi” panelinde; “Bir idrak sorunu var ve bu idrak sorunu hala devam ediyor. ‘Giderlerse gitsinler.’ Doktorlar, mühendisler için söylenen laflar. ‘Gerçekten bilim ve teknoloji politikası önemli. Teknoloji üreterek gelişeceğiz’ diye inansaydık bunu söylemezdik” dedi. İktisatçı Prof. Dr. Hüseyin Özel, “1980 darbesinin esas gerçekleştirilme nedeni Türkiye’yi bir ölçüde tekrar uluslararası küresel kapitalizme eklemlenmesini sağlamak. Anayasa değişiklikleri yoluyla neoliberal otoriter devletin oluşumunun tamamlandığı bir evreden söz etmek mümkün” diye konuştu.

“Yüzyılın Ekonomisi” paneli, dün Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlendi. İktisatçı Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ın editörlüğünü yaptığı ‘Yüzyılın Ekonomisi’ adlı kitabın tanıtıldığı panelde, kitaba katkı sunan akademisyenler yer aldı. Panelin moderatörlüğünü Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak üstlenirken, iktisatçı akademisyenler Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden Ergun Türkcan, TED Üniversitesi’nden Ayça Tekin Koru, ODTÜ’den Semih Akçomak ve Hacettepe Üniversitesi’nden Hüseyin Özel, kitaptaki yazılarını içeren sunumlarını yaptı.

Ergun Türkcan, şöyle konuştu:

“PLAN KAVRAMI, BÜTÜN EKONOMİYİ BİR MAKRO DÜZEYDE TÜMÜNÜN HAREKETİNİ GÖRECEK. YANİ MAL HAREKETİNİ GÖRECEK BİR ALET BULMAK GEREKİYOR”

“Bir plan kavramı, bütün ekonomiyi bir makro düzeyde tümünün hareketini görecek. Yani mal hareketini görecek bir alet bulmak gerekiyor. İcadın anası ihtiyaçtır. Ne Marksist teoride var bu planlama ne de öteki teorilerde var. İşte bu planlama kavramı 1923-1924’ten sonra yavaş yavaş kurumlaşmaya başlıyor. Fakat planlama bir anlamda Sovyetler’de bizim anladığımız manada bir plan değil. Çünkü kantitatif hedefler veriliyor. ‘Sen şu kadar şey üreteceksin’. Ama o planlamanın girdi çıktı analizleri az çok ellerinde olduğu için. Şuna bu emri verdiğim zaman ‘Şu kadar ayak üreteceksin’ dediğin zaman öteki taraf da ‘Şu kadar deri üretecek. Bu kadar iplik, çivi üretecek’ Ben bunları da onlara veriyorum. Büyük projeler var. Ancak Sovyetler’de şu yok. Biz modern planlarda bir büyüme hedefi koyarız. Bu hedefi koyduğumuz zaman da bu hedefe bağlı olarak bir sermaye hasıla katsayısı tespiti vardır. Planlama orada gelişiyor. Tarımı tam çözemeseler bile gerçekten iyi bir sanayileşme hamlesi… Şunu unutmayalım. Sovyetler, buna sıfırdan başlamıyorlar. Çünkü büyük Petro’dan beri büyük bir eğitim faaliyeti var. Üniversiteler, büyük bir bürokrasi, entelektüel bir şey var.”

Semih Akçomak, şunları söyledi:

“‘GİDERLERSE GİTSİNLER.’ DOKTORLAR, MÜHENDİSLER İÇİN SÖYLENEN LAFLAR. ‘BİZ BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKASI ÖNEMLİ. TEKNOLOJİ ÜRETEREK GELİŞECEĞİZ’ DİYE İNANSAYDIK BUNU SÖYLEMEZDİK”

“Sosyal bilimler bir bilim mi? Sosyal bilimler AR-GE yapar mı? Şimdi bu Sanayi Bakanlığı’ndaki bir yöneticinin müdahalesiyle gerçekleşen bir şey hala devam ediyor. Şöyle bir örnek vereyim. Diyelim, teknokenttesiniz ve bir firmanız var. Biliyorsunuz, belli muafiyetler var. Eğer mühendisseniz ve mühendis eleman istihdam ediyorsanız o muafiyetlerden yararlanıyorsunuz. Sosyal bilimci istihdam ediyorsanız o muafiyetlerden yararlanamıyorsunuz. Sanayi Bakanlığı’na göre sosyal bilimler AR-GE yapamaz. OECD’nin Frascati kılavuzu var. Biz bunu benimsedik, Türkçe’ye çevirdik, bunu kullanıyoruz. Orada çok net yazıyor. Sosyal bilimler AR-GE’nin içinde. Ama bakanlığa göre değil. Aynı şekilde TÜBA’nın ele geçirilmesi olayı. Bir idrak sorunu var ve bu idrak sorunu hala devam ediyor. Yakın zamanda yaşadıklarımızı düşünelim. ‘Giderlerse gitsinler.’ Doktorlar, mühendisler için söylenen laflar. ‘Gerçekten bilim ve teknoloji politikası önemli. Teknoloji üreterek gelişeceğiz’ diye inansaydık bunu söylemezdik. Son söz bir soru. Bilimin, teknolojinin önemini idrak etmeden Türkiye’yi geliştirecek politikalar tasarlayabilir miyiz? İdrakten kopuk bir politika tasarımı olabilir mi? Olabilir. Şu anda biz bunu yapıyoruz. Ama işte bu sürdürülemeyen ekonomik büyüme oluyor. Ekonomik kalkınma olmuyor. Kalkınmıyoruz. Ekonomimiz büyüyor. Bazen çok büyüyor, bazen az büyüyor. Ama her zaman ortalamamız var bizim. Uzun dönemdir ortalama bir büyümemiz var, yüzde 4,5 civarında. Ne yaparsak yapalım az büyürüz, çok büyürüz, gelir orada dururuz.”

Ayça Tekin Koru ise şöyle konuştu:

“BU KADAR ÇELİŞKİLİ MANEVRALARLA DEVAM EDERSEK YABANCI SERMAYE KONUSUNDA, BİZ AYNI BOZUK PLAĞI DİNLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

“2003’te biz Yabancı Sermaye Kanunu’muzu değiştiriyoruz. Son derece liberal bir kanun haline geliyor. Yabancı şirketlere Türk şirket muamelesi yapıyoruz. Bir Türk şirket nasıl şirket olarak kurulabiliyorsa yabancı şirket de aynı şekilde kurulabilmeye başlıyor. Sonra, özelleştirmeler başlıyor. 2014-2015 sonrasında bozulan kurumsallaşma, siyasi istikrarsızlık… Siyasi istikrar, bir iktidarın devamlı iktidar olması değil. Yapılan yasa değişikliklerinin biraz yerleşik kurallara, algıya göre yapılması… Biz bunları çoktan unuttuk zaten bu süreçte. Torbalara atılarak yapılan pek çok kanunla, kuralla yaşadığımız, neyin ne zaman değişeceğini çok da bilmediğimiz, öngöremediğimiz bir dönem. Yabancı sermaye hakikaten bundan da hoşlanmaz. Diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman neredeyiz? Yabancı sermaye yatırımlarının, yarısı gelişmekte olan ülkelere, yarısı gelişmiş ülkelere giriyor. Eğer Türkiye, toplumsal bir mutabakat eseri olarak yabancı sermayenin ülkeye gelmesini ve faydalı işler yapmasını istiyorsa bunu sağlayacak mekanizma tasarımını da kusursuz bir şekilde yapmak ve uygulamak zorundadır. Bu kadar çelişkili manevralarla devam edersek eğer yabancı sermaye konusunda, biz aynı bozuk plağı dinlemeye devam edeceğiz.”

Hüseyin Özel ise şunları kaydetti:

“1980 DARBESİNİN ESAS GERÇEKLEŞTİRİLME NEDENİ TÜRKİYE’Yİ BİR ÖLÇÜDE TEKRAR ULUSLARARASI KÜRESEL KAPİTALİZME EKLEMLENMESİNİ SAĞLAMAK”

“Savaştan sonra daha liberal olsa da dış açıkların artması konusunda iktisadi performansın çok iyi olmadığını söylemek mümkün. 1960’tan itibaren planlı kalkınma modeli var. Asıl amaç her zaman yerli sanayi burjuvazisi yaratmak, sanayinin temelini oluşturmak.  1980 darbesinin esas gerçekleştirilme nedeni Türkiye’yi bir ölçüde tekrar uluslararası küresel kapitalizme eklemlenmesini sağlamak. Bu da neoliberalizmin yükselişiyle birlikte neoliberalizme geçiş yollarından bir tanesi. Toplumsal muhalefetin her türlüsünü zorla baskı yoluyla sindirmek, ortadan kaldırmak hatta şiddet yoluyla. Küresel sistemler, sistemsizlik diyebileceğimiz bir şey.  Anayasa değişiklikleri yoluyla neoliberal otoriter devletin oluşumunun tamamlandığı bir evreden söz etmek mümkün. Sonuca gelirsek dünya kapitalizmine baktığınız zaman sarkaç eğretilemesini kullanmak belki de çok yanlış değil. Bir liberal rejimden daha müdahaleci, korumacı bir rejime doğru bir salınım var birinci evrede. Daha sonra da neoliberalizm, tekrar sarkacın liberalizm yönünde salınmasını getiriyor. Türkiye’de olup biten salınımlar, bu küresel salınımlardan çok da bağımsız değil. İçeride bize özgü şeyler de var.”

“Yüzyılın Ekonomisi” kitabının editörü Ömer Faruk Çolak ise şöyle konuştu:

“GELECEK NESİLLERE GEÇMİŞ 100 YILI ANLAMAK AÇISINDAN İYİ BİR YAPIT BIRAKTIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM”

“Cumhuriyet’in 100. yılı önemli bir yıl dönümüydü. Ne yazık ki Türkiye’de yeteri kadar bu 100 yıl iyi anlatılmadı diye düşünüyorum. Bunun böyle olacağını da az çok tahmin etmiştik. O yüzden böyle bir kitap hazırladık. Kitapta farklı üniversitelerden 77 akademisyen var. Yaklaşık 2 bin 100 sayfa. Amacımız 100 yıllık dönemin iktisat tarihini anlatmak. Bunu yaparken de makroekonomik gelişmeleri de içine koymak. Bizim kitap, iktisat tarihinin makroekonomik gelişimini anlatıyor. İyi bir eser ortaya çıktı diye düşünüyorum. Editör olarak benim katkımdan da öte yazarların çabası, verdikleri destek çok önemliydi. Gelecek nesillere geçmiş 100 yılı anlamak açısından iyi bir yapıt bıraktığımızı düşünüyorum.”

 

İlgili Haberler