23 Kasım 2024 Cumartesi

Devlet Bahçeli: “Türkiye Cumhuriyeti, Barış Ve Çözüm İklimini Yeşertmek, Garantörlük Mekanizmasını Kurmak Adına Her Türlü Müdahale Ve Mücadeleye Hazır Ve Kararlı Olmalıdır”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de; “ABD-İsrail iş birliğiyle hazırlanmış planlar Gazze’nin yutulmasına hizmet ediyor. Gazzelilerin Sina Yarımadası’na, Batı Şeria’da yaşayanların da Ürdün’e sürülmesi için hazırlık yapılıyor. Bugün Filistin, yarın tüm bölge ve nihayet Türkiye’nin kuşatılması amaçlanıyor. Zulüm karşısında tarafsızlık namussuzluktur. Biz çok şükür namussuz değiliz, tarafız, haklının, masumun, insan onurunun, tarih ve inanç bağlarımız olan kardeşlerimizin tarafıyız. 24 saat dolmuştur. Türkiye Cumhuriyeti insanlık nam ve hesabına, barış ve çözüm iklimini yeşertmek, garantörlük mekanizmasını kurmak adına her türlü müdahale ve mücadeleye hazır ve kararlı olmalıdır. Bizde geri adım yoktur” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Bahçeli, özetle şunları söyledi:

“TÜRKİYE İLE OSMANLI ARASINA ÇOMAK SOKMAK İÇİN FIRSAT KOLLAYANLAR UNUTMAYINIZ Kİ İÇİMİZE YUVALANMIŞ GAVUR TORTULARIDIR”

“Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun ötesi, ötekisi, reddiyesi, karşı cephesi, anti tezi değil tamı tamamına aynı kaynaktan beslenip birbirini tamamlayan iki Türk devletidir. Bu hakikat anlaşılmadan tarihi kucaklaşma biliniz ki hayaldir. Fes giyip mukadderat savunması yapanlarla, kalpak giyip milli mücadeleyi gerçekleştirenler hiç şüphesiz ki bir ve aynıdır. Kutuplaşmayı tarihimize teşmil etme arayış ve amacında olanlar Türk milletine yapılabilecek en vahim kötülüğü reva gören muhteris ve münafık güruhtur. Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu arasına çomak sokmak, duvar örmek, bariyer dikmek için fırsat kollayanlar unutmayınız ki içimize yuvalanmış gavur tortularıdır.

Bu hafta sonu Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümü coşkuyla, hak edilmiş bir iftiharla, bir asrın birikim ve hatıralarıyla kuşkusuz milletçe beraber kutlayacağız. Cumhuriyet demek, cumhurun bizatihi kaderine ve geleceğine egemen vasfıyla sahip çıkması demektir. Aziz Atatürk’e göre cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. Cumhuriyetin en müesser niteliği doğrudan doğruya millet egemenliğine dayanması, demokrasiyi sistem olarak benimsemesidir. Elbette her demokratik rejim cumhuriyet değildir. Ancak demokrasinin gelişmiş şekli mütemadi hüviyeti cumhuriyet ile sağlanmaktadır. Milli istiklali hayat meselesi gören Atatürk’e göre demokrasi prensibinin en asri ve mantıki tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir.

“29 EKİM 1923 TARİHİNDE REJİMİN ADI KONULMUŞ VE MEVZU BİR DAHA AÇILMAMAK ÜZERE KAPATILMIŞTIR”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile rejimin değiştiğini iddia ve ifade edenler şayet cehaletlerinin kurbanları değillerse kesinlikle su katılmamış yalancılar korosu ve müfteriler koalisyonudur. Hükümet sistemi başka, rejim başkadır. 29 Ekim 1923 tarihinde rejimin adı konulmuş ve mevzu bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile de yönetim hayatımızdaki boşluk dolmuş, cumhurun müdahalesi sonucunda önce hasar tespiti sonra kalıcı bir reform yapılarak Türkiye Cumhuriyeti üçüncü evresiyle birlikte oluşan demokratik pistten kalkışa geçmiştir. Yüz yıl öne atılan kutlu adımın dayanağı cumhurdur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin inşa ve ihyası da hürriyet ve bağımsızlık sevdalısı cumhurun marifetiyle sağlanmıştır. Nasıl ki Cumhuriyet’ten dönüş yoksa hatırlatırım ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden de dönüş veya sapış olmayacaktır.

Cumhuriyet halkın hükümetidir ve aynısıyla demokrasinin köklü bir tecellisidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu gerçeği kavrayarak, Cumhuriyet’in emanetlerini çok güçlü bir biçimde güncellemiş ve geleceğini Türk ve Türkiye yüzyılına taşıyacak stratejik ve siyasi fırsatları sunmuştur. Eğer Atatürk bugün yaşamış olsaydı devletimizin geçirdiği badireleri dikkate alarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yılmaz ve yıkılmaz bir müdafaacısı olurdu. Cumhuriyeti ilan eden kurucu kahramanlar her zaman, her şart altında milletin hakimiyet ve iradesine bağlı kalmışlardır. Onlar çeteci değildi. Onlar hukuk tanımaz değildi. Onlar plansız, programsız ve strateji yoksunu hiç değildi. Cumhuriyet fikri bir anda gelişi güzel, keyfe keder ortaya çıkmış da değildi.

“AZİZ ATATÜRK VE ARKADAŞLARI AYAĞA KALKMASAYDI EZAN SESİ YERİNE ÇAN SESLERİ DUYULURDU”

Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yıl dönümünde çok daha güçlü, çok daha muktedir, çok daha gelişmiştir. Geçmişin izinden yürüye yürüye bugünün ve geleceğin parlak günlerine mutlaka ulaşılacaktır. 1923’te nüfusumuz 13 milyondu. Bugün 85 milyondur. 1923’te çalışma hayatında yer alan her 10 kişiden 9’u tarımda istihdam ediliyordu. Bugün bu tablo tersine dönmüştür. 1923’te 31 bin 388 emekli vardı bugün sayı 16 milyona dayanmıştır. 1923’te cari fiyatlarla gayri safi yurt içi hasıla 964 milyon Türk lirasıyken bugün bu rakam 10 trilyon Türk lirasının üzerine çıkmıştır. 1923’te kişi başına düşen gelirimiz 45 dolar, bugün 10 bin 659 dolardır. 1923 yılında 50,8 milyon dolar ihracat yapılıyorken bugün 255 milyar dolara yaklaşılmıştır. 1923’te neredeyse traktör yoktu, bugün 1 buçuk milyonu aşmıştır.

Var oluş, yok oluş muhasebesinde bir Kurtuluş Savaşı’nı kazanan canını dişine takan, kuru ekmekle öğün geçiren o dönemin aziz millet varlığı ve milli mücadele kahramanları sayesinde bugünkü gelişmişlik mertebesine vasıl olunmuştur. Dün olmasaydı bugün hiç olmazdı. Samsun’a çıkılmasaydı Ankara’da tutunamazdık. Düşman kovulmasaydı vatan topraklarında yaşayamazdık. Aziz Atatürk ve arkadaşları ayağa kalkmasaydı ezan sesi yerine çan sesleri duyulur, Ahmet, Mehmet, Hasan, Ayşe isimlerinin yerine John, Hans ve Elizabeth isimleri bu coğrafyaya pranga vururdu. Ne desek az ne söylesek nafiledir. Nice yüz yıllara tam bağımsız şekilde ulaşmak niyazımızdır.

“KUDÜS GÜVENDE DEĞİLSE, GAZZE GÜVENDE DEĞİLSE, ANKARA’NIN GÜVENLİĞİNDEN HİÇBİR AKIL VE VİCDAN SAHİBİ BAHSEDEMEYECEKTİR”

Milli Mücadele kahramanlarının askeri, siyasi ve diplomatik mücadelelerinin merkezinde Misak-ı Milli’nin zamanlar üstü hükümleri vardır. Türk milletinin savunma hattının son sınırı Misak-ı Milli’yle çizilmiştir. Bilinmelidir ki, Misak-ı Milli ihlal edilemez bir egemenlik beyanıdır ve zaman aşımına tabi değildir. Vatanımızı korumak, devletimizi müdafaa etmek, milli varlığımızı savunmak Anadolu topraklarına saplanıp kalarak yapılamaz. Eğer böyle olursa kademe kademe vatanımızı kaybederiz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu şuur ve siyasetle ülkemize yönelmiş tehditleri kaynağında bertaraf etmek için muazzam bir mücadelenin içindedir ve kesinlikle yalnız değildir.

Kudüs güvende değilse, Gazze güvende değilse, Halep güvende değilse, Kerkük güvende değilse, soydaşlarımız ve din kardeşlerimiz güvende değilse, altını çizerek belirtiyorum ki, Ankara’nın güvenliğinden hiçbir akıl ve vicdan sahibi bahsedemeyecektir. Bugün Gazze’de yaşanan felaketler bir insanlık suçudur. Kadim devlet aklımız ve irademizle devrede olmazsak, siyasi ve diplomatik temaslarımızı askeri caydırıcılıkla desteklemezsek, günü geldiğinde Gazze’deki dramların bir benzerine, Allah muhafaza ama, Anadolu’da da mahkum olmamız kaçınılmazdır. Bu düşüncemin muhatapları zeka özürlüsü işbirlikçiler değildir. Bu düşüncemin muhatapları iç ihanet ve işgal cephesinde birleşen ciğeri beş para etmez soysuzlar hiç değildir. 21 Ekim 2023 akşamı sosyal medyadan yaptığım açıklamalar milletine, devletine, insanlık onuruna ve gelecek nesillere duymuş olduğum tartışılmaz sorumluluğun tanımı ve tavzihidir.

“DEVLETİM İSTESİN, MİLLETİM DESTEK VERSİN, FÜZEYE KARŞI SAPAN TAŞIYLA İNSANLIK MEVZİİSİNE GİRMEK İÇİN YOLA REVAN OLMAZSAM NAMERDİM”

Devletim istesin, milletim destek versin, şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze’deki çocuklara kol kanat germek, füzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim. Bu vatanın çocuklarını ateşe atmak istiyormuşuz. Gazze’yi ecdad mirası olarak göremezmişiz. Ne işimiz varmış Gazze’de. İsrail-Filistin çatışması bizim meselemiz de değilmiş. Bu ifade sahiplerinin hepsi birden vicdanen ve kalben yanmış ve küle dönmüş bir avuç çapulcudur. Gazze’deki toplu katliamı ve soykırıma varan İsrail şiddetini idrak etmek için Filistinli olmaya gerek yoktur, birilerinin iddia ettiği gibi Arap olmaya gerek yoktur, hatta Müslüman olmaya da gerek yoktur, sadece insan olmak, insani değerleri savunmak kafidir.

Hastaneler bombalanıyor. Okullar, camiler, kiliseler vuruluyor. Ey vicdansız dünya, çocuklar kelime-i şehadet getirerek can veriyor. Ey suskun insanlık, hayatta kalan Filistinli çocuklar sırayla kefenlenmiş cansız bedenler arasında anne ve babalarını ağlayarak arıyor ve araştırıyor. Mazlumların ahı yüreklerimizi yakıyor. ABD-İsrail iş birliğiyle hazırlanmış planlar Gazze’nin yutulmasına hizmet ediyor. Gazzelilerin Sina Yarımadası’na, Batı Şeria’da yaşayanların da Ürdün’e sürülmesi için hazırlık yapılıyor. Bugün Filistin, yarın tüm bölge ve nihayet Türkiye’nin kuşatılması amaçlanıyor. Zulüm karşısında tarafsızlık namussuzluktur. Biz çok şükür namussuz değiliz, tarafız, haklının, masumun, insan onurunun, tarih ve inanç bağlarımız olan kardeşlerimizin tarafıyız. 24 saat dolmuştur. Türkiye Cumhuriyeti insanlık nam ve hesabına, barış ve çözüm iklimini yeşertmek, garantörlük mekanizmasını kurmak adına her türlü müdahale ve mücadeleye hazır ve kararlı olmalıdır. Bizde geri adım yoktur. 24 saati Amerika’nın saatiyle özdeşleştirip neredeydi 24 saat diye soran Amerikan uşakları, Biden saat kaçta dinlenme ofisine gitti?

“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL SEKRETERİ REFAH SINIR KAPISI’NDA BOY GÖSTERMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY YAPAMAMIŞTIR”

Birleşmiş Milletler etkisizdir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Refah Sınır Kapısı’nda boy göstermekten başka bir şey yapamamıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan umut yoktur. ‘Gazze için Kahire Barış Zirvesi’nden bir sonuç çıkmamıştır. İslam ülkeleri atıl ve aciz şekilde Gazze’nin bombalanmasını izlemektedir. O halde Gazze’yi koruma ve kollama misyonu Türk milletinin üzerindedir. Ya kalıcı barış ortamı sağlanarak iki devletli çözüm için taraflar masaya oturur ya da Gazze’nin imhasına Türkiye Cumhuriyeti her ihtimali dikkate alarak tepkisini üst düzeyde, en seri ve sert şekilde gösterir. Bizim tavrımız, tutumumuz ve duruşumuz budur.

Gazze’ye gitmek gerekirse de hiç kimse meraklanmasın, Mescid-i Aksa’nın manevi ihtişamıyla, Allah’ın inayetiyle aranılan ve beklenilen her yerde şafak sökmeden olmasını da gayet iyi biliriz. Çocuklar ölmesin, bebekler ölmesin, kadınlar ölmesin, zalimler mahvolsun, caniler kahrolsun; huzur, barış ve istikrar derhal ve önşartsız çatışma bölgesine hakim olsun.”

 

İlgili Haberler