24 Eylül 2024 Salı

Denge Ve Denetleme Ağı Genel Direktörü Ataş: “Son Depremin Ardından Sivil Toplum Örgütleri Çok Etkin Bir Şekilde Çalıştı. Sivil Toplum Alanı Çok Daraldı Ama Buna Rağmen Örgütlerimiz Bir Araya Gelebildiler”

Denge ve Denetleme Ağı Genel Direktörü Hayriye Ataş, “Afete Dirençli Kentler ve Sivil Toplum Çalıştayı’nda; “Son depremin ardından sivil toplum örgütleri gerek afet sonrası kurtarmada gerekse ihtiyaçların bölgeye aktarılmasında ve depremzedelere ulaştırılmasında çok etkin bir şekilde çalıştılar, koordine oldular hemen yaşanan afetin hemen ertesinde. Sivil toplum alanı çok daraldı, çok kısıtlandı buna rağmen sivil toplum örgütlerimiz deneyimleriyle birlikte hemen bir araya gelebildiler. Kamu kurumlarından daha hızlı bir şekilde de sürece müdahil oldular” dedi.

Denge ve Denetleme Ağı, bugün Ankara New Park Hotel’de “Afete Dirençli Kentler ve Sivil Toplum Çalıştayı” düzenledi. Denge ve Denetleme Ağı Genel Direktörü Hayriye Ataş, yürüttükleri faaliyetlere ve “Denge ve Denetleme Ağı Afetlerde Sivil Toplum Raporu”na ilişkin bir konuşma yaptı. Ataş’ın konuşmasının ardından “Türkiye’nin Deprem Gündemi, Afete Dirençli Kentler ve Aktörler” bölümüne geçildi. Bu bölümde Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nden Doç. Dr. Murad Tiryakioğlu söz aldı.

Pek çok ili etkileyen ve resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği 6 Şubat depremlerinin etkisinin hâlâ devam ettiğini belirterek sözlerine başlayan Ataş, şöyle devam etti:

“TÜRKİYE YIKICI DEPREMLERİN YAŞANDIĞI BİR DEPREM BÖLGESİ. BU GERÇEKLİKLE YÜZLEŞİYORUZ AMA AFETLERDEN SONRA ÇABUK UNUTUYORUZ”

“Türkiye genelinde belli konular tartışıldı depremden hemen sonra. Bunlar, kamu kurumlarının hazırlık seviyeleri, afet yönetiminde yaşanan sorunlar, özellikle merkezi yönetim-yerel yönetim arasındaki koordinasyonsuzluk, sivil toplum, merkezi yönetim ve sivil toplum, yerel yönetim arasında yaşanan sıkıntılar, afet sonrası müdahalede gecikmeler, imar denetimi ve yapılaşma ile ilgili problemler Türkiye’nin gündemini epeyce meşgul etti depremlerden sonra. Biz de Denge ve Denetleme Ağı olarak bu süreçleri çok yakından takip ettik.

Hepimiz az çok 99 depremini hatırlıyorsunuzdur, 99 depreminde de yine aynı problemler ve sorunlarla karşı karşıyaydık. Türkiye bir afet bölgesi. Türkiye gerçekten yıkıcı depremlerin yaşandığı, binlerce yıldır yaşanmakta olduğu bir deprem bölgesi. Bu gerçeklikle yüzleşiyoruz ama afetlerden sonra da çok çabuk unutuyoruz.

Son depremin ardından sivil toplum örgütleri gerek afet sonrası kurtarmada gerekse ihtiyaçların bölgeye aktarılmasında ve depremzedelere ulaştırılmasında çok etkin bir şekilde çalıştılar, koordine oldular hemen yaşanan afetin hemen ertesinde. Sivil toplum alanı çok daraldı, çok kısıtlandı buna rağmen sivil toplum örgütlerimiz deneyimleriyle birlikte hemen bir araya gelebildiler. Kamu kurumlarından daha hızlı bir şekilde de sürece müdahil oldular.

“DEPREMLE İLİŞKİLİ 10 TANE TEMATİK ALANDA 72 TANE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ İLE ONLİNE TOPLANTILAR GERÇEKLEŞTİRDİK”

Bu depremlerden sonra da gördük ki böyle bir alana ihtiyaç var, sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesine, tartışmasına, ihtiyaçları, sorunları tespit etmesine gerek duyulan bir alan var. Biz de bir ağ olduğumuz için hem üye örgütlerimizi hem de sahada çalışan paydaşlarımızı bir araya getirdik. 23 Şubat 2023 ve 17 Mart 2023 tarihleri arasında depremle ilişkili 10 tane tematik alanda, insani yardım, afet yönetimi, kadın hakları, çocuk hakları, engelli hakları, sağlık, eğitim, ekoloji, çevre, hayvan hakları, gençlik hakları LGBTİ artı hakları, kentleşme alanlarında 72 tane sivil toplum örgütü ve yaklaşık 93 temsilci, uzman ve akademisyenlerle online toplantılar gerçekleştirdik.

Koordinasyon ve sorunların tespiti ve çözüm önerileri amaçlandı bu toplantılarla birlikte. Sivil toplum örgütlerimiz bir araya geldiler, deneyimlerini paylaştılar, yaşanılan sorunları paylaştılar. Sadece sorunlar da konuşulmadı bu toplantılarda. Çözüm önerileri, bu sorunlar nasıl aşılabilir, bir sonraki depremde afette nasıl sorunlarla mücadele edebiliriz, afet risklerini nasıl azaltabiliriz sivil toplum gözüyle bunları tartıştık. Önünüzde bulunan raporlar da bu toplantıların çok geniş çıktılarını içeriyor. Her alanda gerçekten çok somut, uygulanabilir tespitler ve çözüm önerileri vardı.

Bu toplantıların çıktıları olarak bir rapor ürettik. Deprem özel bülteni yayınladık ve bütün toplantılardan sonra aktif olarak sosyal medyada toplantıların somut önerilerini, tespitlerini sosyal medyada paylaşarak yaygınlaştırdık.

Raporu hem yazarken hem de toplantılarda iki tane alan, yani bütün alanları ortak kesen iki tane sorun alanı tespit ettik.

Peki neydi bu iki ortak sorun: Sivil toplum-yerel yönetim, sivil toplum-merkezi yönetim işbirliğinin zayıflığı, koordinasyonsuzluk. Yani bunu konuşmamız ve açmamız gerekiyor. Diğer önemli bir sorun alanı da sivil toplum kuruluşları arasındaki koordinasyonun daha etkin ve kalıcı hâle getirilmesi için neler yapılabilir, ne gibi adımlar atılabilir. Bu iki alanda sizin görüşlerinizi duymaya çok ihtiyacımız var.”

“DEPREMDEN ETKİLENEN İLLERDE YETERLİ SAYIDA ARAMA KURTARMA EKİPMAN VE TEÇHİZATI BULUNMUYOR”

Raporun “İnsani Yardım ve Afet Yönetimi” başlıklı bölümünde tespit edilen sorunlar arasında “Kamu kurumları ya da AFAD’ın depolara el koymasından çekince duymaları sebebiyle bazı kurumların depo alanı olarak kendi adreslerini göstermek istememeleri”, “kamu kurumlarının sivil toplum örgütlerinin aktivitelerine aktif destek sağlamaması, kamu STÖ işbirliği ve kamu desteği olmadığında yapılan faaliyetlerinin etki seviyesinin sınırlı kalması”, “Afet dönemlerinde yoğun duygusallığın; çok fazla maddi ve/veya ayni yardım gönderilmesine neden olması ve bu yardımların koordinasyonsuzluk nedeniyle ihtiyaç sahiplerine etkin şekilde ulaştırılamayarak zayi olması”, “Depremden etkilenen illerde arama kurtarma ekipman ve teçhizatlarının yeterli sayıda bulunmaması” ve “Arama kurtarma çalışmalarının etkili bir şekilde yürütülebilmesi için yeterli, sağlıklı bir veriye sahip olunamaması ve arama kurtarma süreçlerinde yaşanan koordinasyonsuzluk” yer aldı.

Konuya ilişkin çözüm önerilerinin yer aldığı bölümde, “Sivil toplum örgütleri olarak afet öncesi dönemlerde etkin hazırlık yapılması ve kamu kuruluşları, özel şirketler ve STÖ’ler arasında nasıl koordinasyon sağlanabileceği, her aktörün kendi kaynaklarını nasıl kullanacağı ve bir arada çalışma kültürünün nasıl yerleştirileceği konusunda bir çalışma yapılması”, “İhtiyaçların doğru şekilde tespit edilmesi ve ulaştırılmasını sağlamak için açık kaynak kodlu ve eşitlikçi bir sistem oluşturulması” ve “Orta vadede depremzedelerin istihdamı, bu kişilere psiko-sosyal destek sağlanması gibi gündemlere ilişkin depremden etkilenen tüm birey/canlılar için hak temelli yaklaşımın benimsenmesi” gibi öneriler öne çıktı.

“SADECE İMAR ODAKLI BİR YENİDEN KENTLEŞME ALGISI YAYGIN”

“Kentleşme ve Afetlere Dayanıklı Kentler” başlıklı bölümde tespit edilen sorunlar ise şöyle:

-“Merkezi yönetimle yerel yönetimler arasındaki kutuplaşma ve bu kutuplaşmanın afetlere dirençli kentler ve afet sonrası etkin müdahalede yarattığı sorunlar,

-Sadece imar odaklı bir yeniden kentleşme algısının yaygınlığı,

-Önleyici tedbirler konusunda sivil toplum örgütlerinin yeterince etkili bir şekilde gündemi tutamamaları,

-Kentlerde yaşamın her alanına dair, afetlere ilişkin önleyici politikalar konusunda tutarlı yaklaşım anlayışına ihtiyaç,

-Kentlerde afet durumunda kamu yapılarının ve alt yapının ayakta kalamaması.”

“Kentleşme ve Afetlere Dayanıklı Kentler “alanına yönelik çözüm önerileri arasında “Merkezi yönetim ve yerel yönetim arasındaki ilişkinin siyasallaşmadan bilim odaklı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği ve sivil toplum örgütlerinin de bu süreçte yer alması”, “Kağıt üzerinde bu eylem planlarının birlikte, tanımlı, hesap alıp-verme mekanizmalarının da kurulduğu, izlemenin daha önem kazandığı bir hale getirilmesi”, “Gelecek olan maddi yardımları hem doğru hedefe hem de etkili bir şekilde kullanılması için bir süreç izlenmesi”, “Yerel STÖ’lerin afetlere hazırlık ve afet sonrası süreçler için güçlendirilmesi”, “Sadece deprem konusunda değil aynı zamanda kentte olup biten her şeyden toplumsal yaşamın nasıl etkilendiği, kısa ve uzun vade de nasıl etkileneceğine dair sivil toplum örgütlerinin kamuoyu oluşturması” ve “Önümüzdeki 1,5 senede dirençli kent meselesini gündemleştirmek için her adaydan, milletvekillerinden talepte bulunulması” başlıkları yer aldı.

“KADINLAR MENSTRÜEL ÜRÜNLERE, TEMİZ SUYA, TEMİZ TUVALETE ERİŞEMİYOR”

“Dezavantajlı Gruplar” bölümünde ise, “Deprem bölgesinde kadınların menstrüel ürünlere, temiz suya, temiz tuvalete, kontraseptiflere ve dolayısıyla cinsel sağlık haklarına erişemiyor olması”, “Özellikle boşanmış, depremde ailesini ve evini kaybetmiş kadınların imkansızlıklar sebebiyle eski eşine dönmek zorunda kalması ve şiddete maruz kalması”, “Depremde ailesini ve eşini kaybetmiş, çocuk sahibi ve tek başına yaşayan kadınların hizmetlere erişimde problem yaşaması”, “Sivil toplum örgütlerinin koordinasyonsuz hareket etmesi sonucunda, grupların farklılaşan ihtiyaçlarına ve eksik kalan alanlara yönelik çalışmalar yürütmek yerine, benzer çalışmaların tekrar edilmesi” ve “Depremle beraber yaşanılan travmanın ardından ortaya çıkan psikososyal destek ihtiyacı” gibi sorunlara yer verildi. Aynı bölümde şu öneriler sıralandı:

-“Bölgedeki kadınların güvenliğini sağlamak ve şiddet vakalarının önüne geçmek için geçici, prefabrik ŞÖNİM’lerin yapılması,

-Tekrar eden çalışmalara engel olmak için sivil toplum örgütlerinin platform ve/ veya çatı örgütlerle hareket etmesi,

-Deprem bölgesine yönelik akut dönemde yürütülen yardım faaliyetlerine ve bölgeye gönderilen temel ihtiyaç ürünlerine (özellikle kadınlar için menstrüel ürünlere) olan gereksinimin uzun bir süre devam edeceğinin göz önünde bulundurulması ve çalışmaların bu yönde planlanıp/sürdürülmesi,

-Depremin ardından hala bölgede çadır kentlerde yaşayan ve travmatize olmuş vatandaşların psikolojik iyileşmesini desteklemek amacıyla her çadır için 1 psikoloğun görevlendirilmesi,

-Depremden etkilenen illerde yaşayan ve okul çağında olan kişilerin eğitim hayatına devam edebilmesi için burs imkanının sağlanması ve var olan bursların süresinin uzatılması,

-Bölgedeki kadınların ihtiyaçlarının tespit edilebilmesi için yerelde, kadın hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin rol üstlenmesi,

-Arama kurtarma ve insani yardım çalışmaları yürütürken; engellileri, cinsiyetleri ve sınıf farklarını gözeten kesişimsel ve hak temelli bir bakış açısı geliştirilmesi,

-Bölgedeki hamile kadınlarının sağlık durumlarının takibinin yapılması, emziren kadınların sağlık hizmetleri ve temiz gıdaya erişiminin sağlanması.”

“DEPREM BÖLGESİNDE NEFRET VE AYRIMCILIK TEMELLİ ŞİDDETLERİ VAKALARI ARTTI”

Raporda LGBTİ artı bireyler ile ilgili “Kamu kurumlarının hane başına sağladığı maddi yardımların resmi ikametgah üzerinden yapılması ve LGBTİQ artıların kendi üzerlerine kontrat yapamaması sebebiyle yardımlardan yararlanamaması,”, “LGBTİQ artıların göç ettikleri şehirlerde cinsel yönelimi sebebiyle barınma, istihdam konularında zorluklarla karşılaşması” ve “Deprem bölgesinde insan hakları ihlallerinin, nefret ve ayrımcılık temelli şiddet vakalarının artması” gibi sorunların tespit edildiğine yer verildi. Bunlara ilişkin çözüm önerileri arasında “Depremzede LGBTİQ artıların ve insan hakları savunucularının maruz kaldığı hak ihlallerinin tespit ve takip edilmesi için çalışmaların yürütülmesi”, “Bölgedeki vatandaşların hak ihlallerine, nefret ve ayrımcılığa yönelik bilinçlendirilmesi için çalışmaların yürütülmesi” ve “Yardım dayanışma faaliyetlerinde, LGBTİQ artılar için özel kontenjan ayrılması ve yardımlara nasıl ulaşabileceklerine dair bilgilendirilmelerinin sağlanması” gibi başlıklar yer aldı.

“DEPREMDEN ETKİLENEN İLLERDEKİ MÜLTECİ ÇOCUKLAR HAK İHLALLERİNE MARUZ KALDI”

Çocuklar ile ilgili tespit edilen sorunlar ise şöyle aktarıldı:

-“Deprem bölgesinde yaşayan ya da farklı şehirdeki hastanelere sevk edilen refakatsiz, kimliği belirlenemeyen çocukların olması ve sağ olan ailelerin çocuklarına ulaşamaması,

-Depremden etkilenen illerdeki mülteci çocukların hak ihlallerine maruz kalması,

-Depremden etkilenen illerdeki çocukların sayısına, sağlık durumuna ve ihtiyaçlarına dair kapsamlı bir veriye sahip olunmaması,

-Deprem bölgesinde oluşturulan yaşam alanlarında çocuklar için lavabo ve tuvaletlerin bulunmaması ya da yeterli sayıda olmaması,

-Afetten etkilenen bütün çocuklar için çok önemli bir ihtiyaç olan psikolojik desteğin eksikliği,

-Bölge dinamikleri sebebiyle, özellikle ebeveynlerini kaybeden kız çocuklarının eğitimine devam ettirilmemesi, erken yaşta zorla evlendirilme tehlikesiyle karşı karşıya kalması.”

Devamında, “Refakatsiz ve hastanede olan çocuklarla ilgili bir yol haritasının oluşturulması”, “Deprem bölgesinde veri toplanması, toplanan verilerin diğer sivil toplum örgütleriyle paylaşılması konusunda yöntemin belirlenmesi için sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek bir karar vermesi” ve “STÖ’ler olarak çocuk kaçırma olayları konusunda bir araya gelinerek ortak bir refleks gösterilmesi” gibi çözüm önerileri sıralandı.

“UZAKTAN EĞİTİM İLE BERABER İNTERNET VE BİLGİSAYAR GENÇLER İÇİN TEMEL İHTİYAÇ HALİNE GELDİ”

Gençler ile ilgili “Depremzedelerin KYK yurtlarına yerleştirilmesi sebebiyle yurt genelinde üniversitelerde uzaktan eğitime geçilmesi ve dolayısıyla gençlerin eğitim hayatlarının sekteye uğraması”, “Uzaktan eğitime geçilmesi ile beraber internet ve bilgisayarın gençler için temel ihtiyaç haline gelmesi ve bu bağlamda temel ihtiyaçlarına erişim konusunda problem yaşamaları” ve “Uzaktan eğitim kararıyla beraber konaklayacak yer konusunda problem yaşayan gençlerin bu şartlar altında eğitimine devam edememesi” gibi sorunların tespit edildiği belirtildi. İlgili bölümde, “Ebeveynlerinin kaybeden gençler için yeni burs imkanlarının yaratılması, var olan bursların süresinin uzatılması ve mentorluk programlarının geliştirilmesi”, “Depremden etkilenen gençler için psikolojik ve hukuki destek sağlanması”, “Bölgede gençlik alanında çalışacak yeni kurulan sivil toplum örgütlerine maddi ve ayni destek sağlanması” ve “Göç alan illerdeki gençlik örgütlerine gençlerle çalışmaları yönünde destek sağlanması” gibi çözüm önerilerine yer verildi.

“ENGELLİLER, İHTİYAÇ DUYDUĞU İLAÇ VE/VEYA CİHAZLARA ULAŞAMIYOR”

Engellilerle ilgili “Çadır kentlerdeki engelliler için uygun olmayan fiziki koşullar ve kalabalık sebebiyle özellikle otistiklerin ve onlara bakım sağlayan kişilerin zorluklarla karşılaşması”, “Engellilerin, engeli sebebiyle ihtiyaç duyduğu ilaç ve/veya cihazlara ulaşamıyor olması”, “Çadır kentlerde engelli tuvaletlerinin yeterli sayıda olmaması/hiç olmaması”, “Depremden etkilenen bölgede bulunan engellilerin sayısının bilinmemesi ve engellilik gereksinim düzeylerine göre ayrıştırılmış bir nüfus analizi yapılmamış olması sebebiyle sağlıklı bir şekilde ihtiyaç tespiti yapılamaması” ve “Özellikle otistikler için talep edilen ihtiyaçların ‘zamansız’ ve ‘gereksiz’ görülmesi ve bu sebeple engellilerin ve/veya engelli yakınlarının ayıplanması” gibi sorunlar sıralandı.

Raporda, engellilerin sorunlarına yönelik “İlgili kurumlar tarafından hangi bölgede ne kadar sayıda engellinin yaşadığını ve engel çeşitliliklerinin neler olduğunu ortaya koyacak engellilik gereksinim durumuna göre ayrıştırılmış nüfuz analizinin ivedilikle yapılması”, “Kamu görevlilerinin afet gibi acil durumlarda engellilere müdahalenin her aşamasına yönelik bilinçlendirilmesi” ve “Engellilerin psikolojik destek ihtiyacının kapsamlı bir şekilde ele alınması, psikolog ve psikiyatristlerin bu konuda bilgilendirilmesiyle alanlara yönlendirilmesi” gibi öneriler paylaşıldı.

“OKULLARIN FİZİKSEL ŞARTLARI EĞİTİME ELVERİŞLİ DEĞİL”

Eğitim bölümünde ise “Deprem bölgesinde 14-18 yaş arasındaki ergenlerin, sınava hazırlanan gençlerin, kız çocuklarının, hastanede olan çocukların ve yabancı uyruklu çocukların eğitim dışında kalma ihtimallerinin yüksek olması”, “Bazı illerde eğitim başlasa da başlayan eğitimin sağlıklı olmaması”, “Okulların fiziksel şartlarının eğitime elverişli olmaması ve binaların hasar tespitlerinin tamamlanmamış olması” ve “Deprem bölgesinde eğitim hakkından mahrum kalabilecek çocukların olması” gibi sorun alanlarına yer verildi. Raporda, bunlara karşılık şu çözüm önerilerine yer verildi:

-“Çocukların eğitim yoluyla hayatlarına geri dönmelerinin sağlanması ve potansiyellerini ortaya çıkarmak için çalışmalar yapılması,

-Sivil toplumun ileriki süreçler içinde geçerli olacak güçlü bir koordinasyon inşa etmesi ve ülke genelinde sivil toplumun birbiriyle bilgi akışı sağlayabileceği ağların oluşturulması,

-Bütün STÖ’lerin topluma afet bilincinin nasıl kazandırılması gerektiği konusunda çalışmalar yapması,

-Hükümete karşı baskı yaratmak için medyanın etkin kullanılması.”

“BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİ ETKİN ŞEKİLDE SAĞLANAMADI”

Sağlık alanındaki sorunlar arasından öne çıkanlar ise şöyle:

-“Sahra hastanesi kurma isteklerine karşılık Sağlık Bakanlığı’nın kurumlara izin vermemesi ve sürecin alanda doğru yönetilememesi,

-Birinci basamak sağlık hizmetlerinin etkin şekilde sağlanamaması ve çok kısıtlı imkânlarla yürütülüyor oluşu,

-Yaşanan en büyük sorunlardan birisinin temiz su sorunu olması ve bu sorunun etkin bir takibinin yapılmaması,

-Yeni doğan bebeklerin çok önemli olan taramalarının yapılamaması aynı zamanda gebelerin de bu tür sorunlarla karşı karşıya kalmaları. Kendi imkânları doğrultusunda kontrollerinin yapılmasına çabalandığını ama bunun sistematik bir şekilde ilerlememesi,

-Sahada ekiplerin doğum kontrol malzemeleri dağıtıyor olmasına rağmen kadınların partnerlerinin bazı durumlarda bunu kullanmayı reddetmesinden dolayı kadınların gizli yöntemlere başvurması,

-Vatandaşların psikososyal sağlığının büyük ölçüde göz ardı edilmesi.”

Devamında, “Bütüncül sağlığın ön plana çıkarılması”, “Savunmasız gruplar için özelleştirilmiş sağlık hizmetlerin sunulması amacıyla sivil toplum örgütlerinin kamuyu iten bir güç olması”, “İlaçlarla ilgili bir tedarik zinciri oluşturulması. Özellikle psikososyal destek mekanizmaları konusunda dayanışma halinde olunması ve bu alanda çalışan örgütlerin sürece etkin şekilde dahil edilmesi”, “Yapılacak bütün çalışmaların engelli perspektifinden de değerlendirilmesi. Engellilerin ihtiyacı dikkate alarak çalışmaların yapılması” ve “Kadınlarla ilgili yapılacak çalışmalarda engelli doğumların önlenmesi adına da neler yapılmalı konusunun gündemde tutulması” önerilerine yer verildi.

“HAYVANLARIN KURTARILMA ÇALIŞMASI İÇİN ÖNCEDEN HAZIRLIK OLMADI”

Raporda, son olarak “Ekoloji, Çevre ve Hayvan Hakları” alanında tespit edilen sorunlara yer verildi. Bu alanda, “Hayvanları kurtarmak için fazla iş makinesi ihtiyacının olması ve bu anlamda etkin bir planlamanın yapılmamış olması”, “Kırsalda bulunan hayvanların depremden kurtulmuş olsalar bile yemlerinin, kalacak yerlerinin olmaması”, “70-80 milyon ton moloz bulunması ve döküldükleri yer itibariyle bu molozların tehlike oluşturması”, “Tarım alanlarına ve sulak alanlara dökülen molozların yaratacağı ekolojik sorunlar” ve “Hayvanların kurtarılma çalışması için önceden bir hazırlık ya da planlamanın olmaması” gibi sorunların varlığı belirtildi. Ardından şu önerilere yer verildi:

-“Bir afet durumunda molozların nereye döküleceğinin belirlenmiş olması. Etkin işleyen bir deprem atık yönetiminin devreye sokulması,

-Kırsalda yaşayan hayvanlar için derneklerin ayrıca çalışmalar yapması,

-Afet önleme programlarına, sürdürülebilir kalkınma, doğal kaynak yönetimi, yoksulluğun azaltılması, çevre ve kentsel gelişim, iklim değişikliği alanlarındaki tüm sektörlerin bir arada katkı ve katılım sağlaması,

-Tüm canlıların efektif bir şekilde kurtarabilmesi için doğru hedeflere ayrılarak eksikliklerin etkin şekilde giderilmesi.”

 

İlgili Haberler