Davutoğlu: “Yargıtay 3. Dairesi’nin Tck’nın 257. Maddesi Uyarınca Görevi Kötüye Kullandığı İddiasıyla Haklarında Suç Duyurusunda Bulunacağız”
Aym Başkanı Zühtü Arslan: 11 Yılda 555 Bin Başvuru Yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nin Önündeki Başvuru Neredeyse Ahim’in 46 Ülkeden Aldığı Başvurunun İki Katı Kadar. Son İki Yılda Ortalama 100 Bin Başvuru Yapıldı
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Aslan, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvurunun 11. Yıl Dönümü Uluslararası Konferansı’nda; “Geride bıraktığımız 11 yıl içinde Mahkeme’ye 555 binin üzerinde başvuru yapılmıştır. Mahkememiz, bu başvurulardan 425 bin kadarını, yani yaklaşık yüzde 77’si karara bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin önünde halen maalesef 130 bin kadar bireysel başvuru bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bugün itibarıyla önünde 46 ülkeden 74 bin başvuru derdest halde. Anayasa Mahkemesi’nin önündeki başvuru neredeyse AHİM’in 46 ülkeden aldığı başvurunun iki katı kadar. Bu kadar fazla başvuru alırken Anayasa Mahkemesi nasıl karar veriyor, ne kadar kararı sonuçlandırıyor. Toplamda baktığınızda yüzde 77’sini karşılamış durumda ama şunu da ifade etmem gerekir ki son 2 yılda bireysel başvuru iş yükünde gerçekten de artış var. Son 2 yılın yıllık ortalamasının 100 bin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Anayasa Mahkemesi bu başvurulardan geçen yıl yaklaşık 74 binini karara bağladı, bu yıl da şu ana kadar 52 bin başvuruyu Anayasa Mahkemesi sonlandırmış durumda” dedi.
AYM’nin Bireysel Başvurunun 11. Yıldönümü Uluslararası Konferansı, Anayasa Mahkemesi Yüce Divan Salonu’nda yapıldı. Konferansta konuşan AYM Başkanı Zühtü Arslan, bireysel başvuruya ilişkin şunları söyledi:
“Mahkemelerinin temel görevi, anayasal adaleti sağlayarak bireyin hak ve özgürlüklerini etkili bir şekilde korumaktır. Anayasa şikâyeti olarak da bilinen bireysel başvuru, anayasa yargısının temel hak ve özgürlükleri koruma işlevini daha belirgin ve görünür hâle getirmiştir. Ülkemizde bireysel başvuru temel hak ve özgürlüklerin standardını yükseltmek, böylece hak ihlali iddialarını ulusal sınırlar içinde çözüme kavuşturmak amacıyla getirilen bir kurumdur. Nitekim bu kurumu ihdas eden anayasa değişikliğinin gerekçesinde bireysel başvurunun amacının ‘haklar ve hukukun üstünlüğü temelindeki standartların yükseltilmesi’ ve ‘temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması’ olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Bireysel başvurunun 11 yıllık uygulamasının toplumsal ve hukuksal düzeyde önemli değişiklikleri beraberinde getirdiği bilinmektedir. Bireysel başvuru en başta Anayasa Mahkemesi’ni değiştirmiştir. Bireysel başvuruyla birlikte Anayasa Mahkemesi, yasama ve yürütmenin yanında yargı organlarının kararlarını da temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal hükümlere uygunluk bakımından denetleyen, böylece Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesini bir bütün olarak hayata geçirmeye çalışan bir kuruma dönüşmüştür. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın üstünlüğünü sağlama ve temel hak ve özgürlükleri koruma görevini yerine getirirken hak eksenli bir yaklaşımı benimsemiştir. Daha da önemlisi bireysel başvuruya hâkim olan hak eksenli yaklaşım norm denetimine de sirayet etmiştir.
“ÖZELLİKLE İKİ ALANDA SOMUTLAŞTI”
Bireysel başvurunun norm denetimine etkisinin özellikle iki alanda somutlaştığını söyleyebiliriz. Birincisi, temel hak ve özgürlükleri koruyan ve sınırlandıran anayasal hükümler bireysel başvuruda somut şikayetler bağlamında tabir yerindeyse ete kemiğe büründürülmüş ve norm denetimi alanına taşınmıştır. Böylece anayasal hükümlerin her iki alanda da senkronize şekilde yorumlanması ve uygulanması sağlanmıştır. Bireysel başvurunun norm denetimine ikinci etkisi ise kanunilik temelinde bulunan ihlallerin bir süre sonra iptal kararlarıyla sonuçlanmasında karşımıza çıkmaktadır. Gerçekten bireysel başvuruda hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve madencilik faaliyetlerinin neden olduğu zararların tazmin edilememesi gibi birçok konuda verilen ihlal kararları, ihlale neden olan kanun hükümlerinin somut norm denetimi yoluyla aynı gerekçelerle iptal edilmesi sonucunu doğurmuştur.
“METNİ STATİK, YORUMU DİNAMİK”
Bireysel başvuru, sadece Anayasa yargısını değil kaçınılmaz olarak bütün bir hukuk sistemini de derinden etkilemiştir. Hukukun anayasallaşması olarak yaşanan bu gelişme esasen yargı kararlarının temel hak ve özgürlükler yönünden denetlenmesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bireysel başvuruyla birlikte ceza hukukundan ticaret hukukuna bütün alanlarda temel hak ve özgürlüklere dair anayasal hükümler çok daha fazla kullanılmaya ve yorumlanmaya başlamıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulandığı üzere, mahkemeler önlerindeki uyuşmazlığa uygulayacakları mevzuat hükümlerini anayasal ilke ve güvenceleri gözeterek yorumlamak durumundadırlar. Esasen hukuk kurallarını Anayasa’ya uygun olarak yorumlamak Anayasa’nın üstünlüğünün ve bağlayıcılığının gereğidir. Anayasa kâğıt üzerinde kalan bir metin değil yaşayan, hukuk sistemini yönlendiren, her türlü kamusal tasarrufta gözetilmesi gereken hukuki bir belgedir. Öte yandan, anayasalar tüm ihtimalleri ve gelişmeleri tüketici şekilde düzenleyen metinler değildir. Anayasanın metni statik, yorumu ise dinamiktir. Bu nedenle mahkemeler de doğal olarak anayasal hükümleri farklı şekillerde yorumlayabilmektedir.
“GÖRÜŞ AYRILIKLARINI GİDERME YETKİSİ ANAYASA MAHKEMESİ’NE AİTTİR”
Bu bağlamda bireysel başvurunun uygulanması sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin görevlerinden biri de anayasal hükümlerin yorumunda yeknesaklığın sağlanması suretiyle hukuk güvenliğinin temin edilmesi olarak ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz diğer anayasal organlar gibi mahkemeler de önlerindeki uyuşmazlıkları karara bağlarken anayasal kuralları yorumlama yetkisine sahiptir. Bununla birlikte, yorum konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıktığında bunları giderme ve Anayasa hükümlerini nihai ve bağlayıcı olarak yorumlama yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir. Esasen ancak bu şekilde Anayasa’nın farklı yorum ve uygulamalarının yeknesak hâle getirilmesi mümkün olabilir.
BİREYSEL BAŞVURUYLA BİRLİKTE ASLINDA BİR ANLAMDA OĞUZ ATAY’IN TEHLİKELİ OYUNLAR ADLI ROMANINDA ANLATILANLAR GERÇEKLEŞMİŞTİR.
Bireysel başvurunun sağladığı en önemli kazanımlarından biri, Anayasa’nın insanımızın hayatına girmesi olmuştur. Sanırım bu duruma anayasanın toplumsallaşması diyebiliriz. Bireysel başvuruyla birlikte aslında bir anlamda Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar adlı romanında anlatılanlar gerçekleşmiştir. Roman’da Bakkal Rıza’nın anayasaya duyduğu ilgiden bahsedilir: ‘Anlatıldığına göre, kendi küçük, hükmü büyük bir kitap varmış. Bütün işler oradan idare ediliyormuş. Bir insanın… haklarını veriyormuş’. Denebilir ki, bireysel başvurudan sonra Anayasa sadece Bakkal Rıza’nın değil hemen herkesin ilgisini çekmeye başlamış, tüm bireylerin hayatına dahil olmuştur. Bu gelişme, bir yandan toplumun hak arama bilincinin güçlenmesini diğer yandan da Anayasa Mahkemesi’nin toplumun ve insanımızın hayatına dokunan bir mahkemeye dönüşmesini beraberinde getirmiştir.
“İŞÇİDEN ÇİFTÇİYE, YEREL GAZETECİDEN ÖĞRENCİYE”
Gerçekten de 11 yıldır toplumun her kesiminden bireylerin muhtemel hak ihlalleri karşısında Anayasa Mahkemesine başvurdukları görülmektedir. Bu başvurularda, haksız yere işinden edilen işçiden tarlasına kamulaştırmasız el atılan çiftçiye, yazdığı yazıdan dolayı yaptırıma maruz kalan yerel gazeteciden gösteriye katılması nedeniyle okuldan uzaklaştırılan öğrenciye hemen her meslek grubundan bireyler temel haklarının ihlal edildiğinden şikayet etmiştir. Yaşam hakkından ifade özgürlüğüne, mülkiyet hakkından din özgürlüğüne kadar bireysel başvuru kapsamındaki tüm anayasal hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla çok sayıda başvuru yapılmıştır. Sözgelimi Sevim Hanım evlendikten sonra kızlık soyadını tek başına kullanamadığı, Tuğba Hanım ise başörtülü olarak duruşma salonunda avukatlık görevini yapamadığı için haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüler. Binali Bey atık suların arıtım yapılmaksızın evinin yanındaki akarsuya dökülmesi, Ahmet Bey ve diğerleri ise taşınmazlarının kadastro çalışması sonucu üçüncü kişiler adına tescil edilmesi nedeniyle hak ihlali iddialarında bulundular. Anayasa Mahkemesi bu ve benzeri binlerce, hatta on binlerce başvuruda hak ihlali bularak başvurucuların mağduriyetlerini giderecek kararlar vermiştir. Mahkememiz bu kararlarda anayasal hak ve özgürlüklere ilişkin temel ilkeleri ortaya koymuş ve ihlale yol açan yapısal sorunları da tespit etmiştir.
Toplumsal ve hukuksal düzeydeki bu etkileri bile tek başına bireysel başvurunun hukuk tarihimizin en büyük reformlarından ve kazanımlarından biri olduğunu göstermek için yeterlidir. Anayasa Mahkemesi de baştan itibaren Anayasa koyucunun iradesinde tecelli eden temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması ve standardının yükseltilmesi istikametinde bireysel başvuruyu etkili şekilde uygulamanın çabası içinde olmuştur. Bu bağlamda ifade etmek isterim ki, nereden bakılırsa bakılsın bireysel başvurudaki 11 yıllık tecrübe bir başarı hikayesidir. Yaşanılan tüm zorlukları, demokratik hukuk devletine kasteden darbe girişimini, ardından ilan edilen olağanüstü hâli, salgın hastalıklar ve depremlerin ortaya çıkardığı olağan dışı durumları ve bunların da etkisiyle her geçen gün ağırlaşan iş yükünü düşündüğümüzde bu başarının daha da anlamlı olduğu anlaşılacaktır.
11 YILDA 555 BİN BAŞVURU OLDU
Bu zorluklar arasında iş yüküne özellikle değinmek gerekiyor. Geride bıraktığımız 11 yıl içinde Mahkeme’ye 555 binin üzerinde başvuru yapılmıştır. Mahkememiz, bu başvurulardan 425 bin kadarını, yani yaklaşık yüzde 77’si karara bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin önünde hâlen maalesef 130 bin kadar bireysel başvuru bulunmaktadır. Burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden gelen değerli yargıçlar var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bugün itibariyle önünde 46 ülkeden 74 bin başvuru derdest halde. Anayasa Mahkemesi’nin önündeki başvuru neredeyse AHİM’in 46 ülkeden aldığı başvurunun iki katı kadar. Bu kadar fazla başvuru alırken Anayasa Mahkemesi nasıl karar veriyor, ne kadar kararı sonuçlandırıyor. Toplamda baktığınızda yüzde 77’sini karşılamış durumda ama şunu da ifade etmem gerekir ki son 2 yılda bireysel başvuru iş yükünde gerçekten de artış var. Son 2 yılın yıllık ortalamasının 100 bin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Anayasa Mahkemesi bu başvurulardan geçen yıl yaklaşık 74 binini karara bağladı, bu yıl da şu ana kadar 52 bin başvuruyu Anayasa Mahkemesi sonlandırmış durumda. Bireysel başvuru 11 yıllık tecrübesiyle Anayasa Mahkemesi’nin fedakarca yoğun bir şekilde çalışmasıyla bir başarı hikayesi olmuştur. Ama bu başarı hikayesinin sürdürülmesi çok daha önemli hale gelmiştir.
“İŞ YÜKÜNÜN AZALMASI İHLAL KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİNE BAĞLI”
Bununla birlikte, her zaman ifade ettiğimiz üzere, bireysel başvurunun etkili bir şekilde yoluna devam etmesi onun olağan bir kanun yolu olmadığının, tersine ikincil nitelikte bir hak arama yolu olduğunun kabul edilmesine bağlıdır. Gerçekten de bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi ne hak ihlali iddialarını doğrudan ve ilk elden inceleyen bir mahkeme, ne de bir temyiz merciidir. Diğer yandan, iş yükünün azaltılması ihlal kararlarının gereğinin yerine getirilmesine bağlıdır. Bu anlamda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir ihlal kararından sonra, ihlalin kaynağına göre yasama, idare veya mahkemelerin bir yandan somut ihlali ortadan kaldırmaya diğer yandan da benzeri yeni ihlallerin engellenmesine yönelik tedbirler alması hayati derecede önemlidir. Bu yapılmadığında, çözüme bağlanmış aynı anayasal meseleye ilişkin tüm uyuşmazlıkların tekrar tekrar Anayasa Mahkemesi’nin önüne taşınması söz konusu olmaktadır. Bu durumun bireysel başvuru yolunun etkili bir şekilde sürdürülmesini zorlaştıracağı ise izahtan varestedir. Tam da bu nedenle bireysel başvurunun sağladığı kazanımların gelecek nesillere aktarılması sadece Anayasa Mahkemesi’nin değil, yasama organı ve mahkemeler başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarımızın ortak görevi ve sorumluluğudur.”