Milyonlarca Öğrenci 14 Haziran’da Yaz Tatiline Çıkıyor
Kılıçdaroğlu’nun Ziyaret Ettiği, Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul: “Milli Eğitim Bakanlığı, Çedes Projesiyle Kendi Görevini Diyanet İşleri Başkanlığı’na Bırakmış Gibi Gözüküyor”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Nejla Kurul ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından Kurul, “Milli Eğitim Bakanı geldi, hızlı bir biçimde, ‘Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) adında, üç kurumun imzaladığı protokolü hayata geçirmek üzere çalışmalara başladı. Millî Eğitim Bakanlığı, bu ÇEDES projesiyle kendi görevini Diyanet İşleri Başkanlığı’na bırakmış gibi gözüküyor. Bu nedenle okullarımızda din görevlilerinin, manevi danışman adı altında görevlendirmelerini istemiyoruz, bunları reddediyoruz. ÇEDES protokolünün mutlaka iptal edilmesini istiyoruz. Çocuklar okula gelecekler, bu din görevlileriyle karşılaşacaklar. Ama bir süre sonra bu çocuklar, bu görevliler kanalıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gençlik merkezlerine gönderilecekler. Gençlik merkezlerinde, dinci vakıf ve dernekler, tarikat ve cemaatlerle karşılaşacaklar. Biz, 6 yaşında evlendirilen çocuğu biliyoruz. Biz, gençliğinin baharında intihar eden gençlerimizle karşı karşıyayız. Kamusal olmayan her yer, tek bakış açısının hâkim olduğu her yerde çürüme vardır. O yüzden herkese açık olan, herkesin birbirini denetleyebildiği, birbirine bir şeyler öğretebildiği eğitim alanını sağlamak ve yaratmak son derece önemli” açıklamasını yaptı.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bugün, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Eğitim Sen Genel Başkanı Necla Kurul ile Eğitim Sen Genel Merkezi’nde görüştü. Kılıçdaroğlu ve Kurul, görüşmelerinin ardından açıklama yaptı, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Kurul, şu değerlendirmeleri yaptı:
“VELİ YOKSULSA, SEFALET İÇERİSİNDEYSE, İŞSİZLİK GİRDABINDAYSA, HAYATINI SOSYAL YARDIMLARLA SÜRDÜRMEK ZORUNDAYSA BU SORUNLAR ÇOCUKLARIMIZI ETKİLER”
“Ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, ziyarette bulundu ve bizleri onurlandırdı, güçlendirdi. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Eğitim alanı, kuşkusuz sağlıkla birlikte en temel kamusal alanlardan birisi. İnsan sağlıklı olmalı ve insan kendini gerçekleştirmeli dünya içerisinde, her ikisi de son derece önemli. Ama bizim alanımız olan eğitim alanında, çok ciddi sorunlar var. Okullar açıldı, sorunlar çok daha net bir biçimde kamuoyunun gündemine yerleşti. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak bizler sadece eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarını savunmuyoruz. Çünkü okulda işleyen süreç, öğrenciyle öğretmenin birlikteliğinde hatta velinin iş birliğinde gerçekleşebilir. Veli yoksulsa, sefalet içerisindeyse, aynı zamanda işsizlik girdabındaysa, hayatını sosyal yardımlarla sürdürmek zorundaysa bütün bu sorunlar çocuklarımızı etkiler. Çocuklarımızın okula geliş-gidişlerini etkiler. Çocuklarımızın okulun içerisinde bir bardak su alamamaları biçiminde sonuçlar üretir. Çocuklarımızın açlığı sorunu, ciddi bir sorun olarak bugün karşımıza çıkıyor. O yüzden halihazırda merkezi yönetim bütçesi tartışılırken kesinlikle çocuklarımıza bir öğün öğle yemeği sağlayacak bir bütçenin, bir ödeneğin ayrılması son derece önemli.
“YÜZDE 1 DÜZEYİNDE OLAN ÖZEL OKULLAŞMA ORANLARI, BUGÜN YÜZDE 9,2’YE ULAŞMIŞ DURUMDA”
Eğitim alan çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya dedik. Çünkü kamusal olmaktan uzaklaştı eğitim alanı. Eğitim alanı, artan bir biçimde özelleştirme ve ticarileşmenin bir parçası haline getirildi. Bir dönem, yüzde 1 düzeyinde olan özel okullaşma oranları, bugün yüzde 9,2’ye ulaşmış durumda. Eğitim alanı herkese açıktır ve kamusal tartışmalarıyla eğitimle ilgili kararlar verilmelidir dedik. Ancak okulların açılmasına iki hafta kala, haftalık ders çizelgesinde köklü bir değişikliğin olduğunu gördük. Laik eğitim karşıtı politikaların çok yaygın bir biçimde uygulamaya geçirildiğini gördük. Karma eğitim ilkesi, çok kıskanç bir biçimde sahiplendiğimiz bir ilkeyken bu ülkeyi ihlal edecek uygulamaları önünü açan Milli Eğitim Bakanı’nın konuşmalarını duyduk ve arkasından Samsun’da tek cinsiyetli bir okulun açıldığını öğrendik. Başka özel okullarda neler oluyor bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz; bir dönem, Gülen cemaatinin okulları, siyasal iktidarın gözde okullarıydı. Binin üzerinde okul kapatıldı, özel okuldu bunlar. O yüzden kamusal eğitim, bu bağlamda son derece önemli.
“ÖĞRETMENLERİMİZ ŞUNU SÖYLÜYORLAR: ‘ESKİDEN BİR AYLIK TATİLE GİRERDİK. BU TATİLİN SONUNDA ÇOCUKLARIMIZ BOY ATMIŞ OLARAK GELİRDİ.’ ŞİMDİ ÇOCUK BÜYÜMESİNDE CİDDİ SORUNLAR VAR”
Yine okullarımızda eğitim nitelikli mi diye soracak olursanız, eğitimin niteliği son derece düşük. Çünkü okullarda ifade özgürlüğü üzerinde ciddi baskılar var. Her an bir şikayetle karşı karşıya kalabilir okullardaki öğretmenler, yöneticiler. Yine öğrenciler aynı şekilde. Oysa ortaya bir yenilik çıkacaksa, bir nitelik artışı gerçekleştireceksek ancak özgür ifadenin söz konusu olabildiği demokratik böyle bir arzu, böyle bir talep hayata geçebilir. Okullarımızda gerçekten temiz içme suyuna erişimde çok büyük sorunlar var. Okullarımızdaki çeşmelerden su içen öğrenciler, arkadaşının şişesinden bir yudum su alabilir miyim diyen öğrencilerle karşı karşıya kalıyoruz. Aynı zamanda, öğretmenlerimiz şunu söylüyorlar: ‘Eskiden bir aylık tatile girerdik. Bu tatilin sonunda çocuklarımız boy atmış olarak gelirdi. Gürbüzleşmiş olarak gelirdi.’ Şimdi çocuk büyümesinde, gelişmesinde ciddi sorunlar var. Bu nedenle de içme suyu konusunun da okullarda ciddi bir sorun olduğunu ifade etmemiz lazım.
“MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, ÇEDES PROJESİYLE KENDİ GÖREVİNİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NA BIRAKMIŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR”
Milli Eğitim Bakanı geldi, hızlı bir biçimde, ‘Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) adında, üç kurumun imzaladığı protokolü hayata geçirmek üzere çalışmalara başladı. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı. Millî Eğitim Bakanlığı, bu ÇEDES projesiyle kendi görevini Diyanet İşleri Başkanlığı’na bırakmış gibi gözüküyor. Bu nedenle okullarımızda din görevlilerinin, manevi danışman adı altında görevlendirmelerini istemiyoruz, bunları reddediyoruz. ÇEDES protokolünün mutlaka iptal edilmesini istiyoruz. Çünkü büyük tehlikeler var çocuklarımız için. Çocuklar okula gelecekler, bu din görevlileriyle karşılaşacaklar. Ama bir süre sonra bu çocuklar, bu görevliler kanalıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gençlik merkezlerine gönderilecekler. Gençlik merkezlerinde, dinci vakıf ve dernekler, tarikat ve cemaatlerle karşılaşacaklar. Biz, 6 yaşında evlendirilen çocuğu biliyoruz. Biz, gençliğinin baharında intihar eden gençlerimizle karşı karşıyayız. Bizim ihmal ve istismarla karşı karşıya olan çocuklarımız var. Çünkü kamusal olmayan her yer, tek bakış açısının hâkim olduğu her yerde çürüme vardır. O yüzden herkese açık olan, herkesin birbirini denetleyebildiği, birbirine bir şeyler öğretebildiği eğitim alanını sağlamak ve yaratmak son derece önemli.
“CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA, OKULLAŞMA ORANLARI ARTARKEN AKP-MHP İKTİDARININ BULUNDUĞU DÖNEMDE, OKULLAŞMA ORANLARINDA GERİLEME VARDIR”
Türkiye’de eğitim hakkına erişim ciddi bir biçimde zorlaşmıştır. Bunun nedenlerinden birincisi okul terkleridir. Okullaşma oranlarında düşme vardır. Çok uzun süredir, cumhuriyet tarihi boyunca, okullaşma oranları artarken son çeyrek yüzyıl içerisinde, yani AKP-MHP iktidarının bulunduğu dönemde, okullaşma oranlarında ilkokullarda ve ortaokullarda bile bir gerileme vardır. Çok ciddi bir okul terki sorununun olduğunu görüyoruz. Açık liselere devam eden öğrenci sayısı, 2 milyon 100 bin olmuş. Bu, şu demektir: Sınavdan sınava okula gelip giden, birkaç öğretmenle karşılaşan çocuklar var. Okulu hiç görmeyen, görmediği halde 2 milyona yakın öğrencinin bir biçimde diploma aldığı ama nitelikli bir eğitimden geçmediği öğrenciler var. Bu sorun ileride çok daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Sınavla öğrenci alan okullar dolduktan sonra öğrenciler, mahallelerinde bulunan mesleki teknik liselerine ya da imam hatip liselerine devam etmek durumundalar. Ve bu iki liseye devam etmeyen öğrencilerin de açık liseye kaydını yaptırdığını biliyoruz. Aynı zamanda sınav odaklı bir sistem nedeniyle 12’nci sınıfta, öğrencilerin okuldan ayrılıp açık liseye geçtiğini ve eğitimden, eğitimin sosyalleştirici yönlerinden, geliştirici ve özgürleştirici, güçlendirici yönlerinden uzak kalarak, sadece bir dershane ve özel ders kültürüyle karşı karşıya kalarak onun insanlaşmasının engellendiğini düşünüyoruz.
“TOPLUMU, SİYASAL İKTİDARIN İDEOLOJİK VE POLİTİK ÇİZGİSİNE GETİRME BAĞLAMINDA AYNILAŞTIRICI POLİTİKALAR, EĞİTİM ALANINA YOĞUN BİR BİÇİMDE UYGULANMAYA BAŞLANDI”
Mesleki Eğitim Merkezleri’nde (MESEM) bir okul fikri, bir mesleki eğitim fikri yok. Mesleki Eğitim Merkezleri, 4 gün iş yerlerinde, bir gün okulda bir uygulama başlatarak çocukları eğitim hayatından uzaklaştırmış ve çocuk işçiliğinin önünü açmış bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Karma eğitim ilkesinin ihlali, öğretmenlere önlük giydirme… Bir toplumu, siyasal iktidarın ideolojik ve politik çizgisine getirme bağlamında aynılaştırıcı politikalar, eğitim alanına yoğun bir biçimde uygulanmaya başlandı. Öğretmenlerimiz isterse zaten önlük giyiyorlardı. Matematik öğretmeni, fizik öğretmeni laboratuvara giren öğretmen önlük giyiyordu. Küçük yaş gruplarıyla eğitim yapan öğretmenlerimiz istediklerinde giyiyorlardı. Ama bugün boyu, kilo meselesi bakanlıkça halledilmiş, merkeziyetçi bir anlayışla öğretmenleri aynılaştırma politikasının 24 Kasım’da öğretmenlere adeta bir hediye olarak önlüğü vermek gibi bir algıyla görüyoruz. Tabii bütün bu meseleler eğitim ve bilim emekçilerini çok olumsuz biçimde etkiliyor.
“İHRAÇ EDİLEN 130-140 BİNİN ÜZERİNDE KHK İHRAÇ KİŞİLER, 7 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN HÂLÂ ADALETE ULAŞMIŞ DEĞİLLER”
Bir yandan ekonomik haklarından uzaklaştığı için dolar bazında ücretleri giderek düştü. Çeyrek altın, eğitim emekçileri için tasarruf aracıydı. Bu anlamda da ücreti gittikçe düşmüş, enflasyon karşısında geçinemiyoruz diyen, kiraları ödeyemiyoruz diyen, düşük hizmet yılına sahip öğretmenlerimiz ciddi bir biçimde geçinememe sorunuyla karşı karşıyalar. Sadece ekonomik sorunlar değil, aynı zamanda demokratik sorunlar da çok kritik bir önem kazanıyor. 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından gerçekleştirilen 20 Temmuz Sivil Darbesinin ardından kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) ihraç edilen 130-140 binin üzerinde KHK ihraç kişiler, 7 yıl geçmesine rağmen hâlâ adalete ulaşmış değiller. Ve sendikamızın üyesi olan 1602 arkadaşımızın sadece yüzde 34’ü dönebildi. Haksız, hukuksuz, keyfi, kurum kanaatleriyle ihraç edilen arkadaşlarımız, adalet sürecinde gerçek bir adaleti bekliyorlar. Ve adaletsizlikler gerçekten eğitim alanında çok büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim alanında yaşanan bütün bu sorunları, ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla paylaşmak bizler açısından çok önemli. Gerçekten kendisinden ne zaman randevu istesek görüşüp çok çeşitli sorunları paylaşabiliyorduk. Ama kendi mekanımızda bizi ziyaret etmesi, ayrıca güzel. Bu sorunlarımızı etraflıca kendisiyle paylaştık. Aynı zamanda bir dosyamızı da kendisine verdik.”