Hekim Birliği Sendikası, 14 Mart Tıp Bayramı Kapsamında Anıtkabir’i Ziyaret Etti: “Hekimlerin Hak Ettikleri Değeri Görmesi İçin Hep Birlikte Mücadele Etmeye Devam Edeceğiz”
Aylin Yaman: “Sağlık Sistemimiz Sağlığı Yönetenlerin Bilimsellikten Uzak Zihniyeti İle Alarm Vermekte; Zarar Gören İse Hastalar Ve Sağlık Çalışanları Olmakta”
CHP TBMM Sağlık Grubu Üyeleri, sağlık sisteminde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin ortak açıklama yaptı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Yaman, “Poliklinik randevularının en az 20 dakika olacak şekilde planlanması elzemdir. TTB tarafından taslağı hazırlanan Şiddet Yasası’nın hayata geçirilmesi hızla gerçekleşmelidir. Tıbbi cihazdaki ve ilaç endüstrisindeki yüzde 85’lik ithalat bağımlılığının azaltılması, uzun vadede zorunludur. Sağlık sistemimiz, insan kaynağı yerine dev tesislere yapılan yatırımlarla, koruyucu hekimliği ikinci planda bırakan, kâr amacı güden tedavi edici hizmet kurgusu ile ama en önemlisi de sağlığı yönetenlerin bilimsellikten ve uluslararası kabul gören uygulamalardan uzak zihniyeti ile alarm vermekte; zarar gören ise hizmete güvenli ulaşamayan hastalar ve tükenen sağlık çalışanları olmaktadır” dedi.
CHP TBMM Sağlık Grubu Üyeleri, son dönemde sağlık sisteminde artarak yaşanan sorunlara, bu sorunların nedenlerine ve bunlara yönelik çözüm önerilerine ilişkin basın toplantısı düzenledi. CHP Genel Merkezi’nde yapılan açıklamaya Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili Aylin Yaman, Osmaniye Milletvekili Asu Kaya, Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul, Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş, Samsun Milletvekili Murat Çan, Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap, Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı, Uşak Milletvekili Ali Karaoba, Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko katıldı.
Açıklamayı, CHP TBMM Sağlık Grubu Üyeleri adına yapan Yaman, şunları dile getirdi:
“YILLIK HEKİME MÜRACAAT SAYISI, 2002 YILINDA YILDA 3,1 İKEN; 2022 YILINDA YILDA 10’A KADAR TIRMANMIŞTIR”
“2002 yılında başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile, birinci basamak göz ardı edilerek, hastaların sevk sistemi ortadan kaldırılmış, tüm yatırımlar tedavi edici hizmetlere, dev sağlık işletmelerine yapılmış, sağlık, kar odaklı bir yapıya dönüştürülmüş, bu durum, nitelikli sağlık hizmeti sunumuna engel olmuştur. Kontrolsüzce ve koruyucu hekimliğin zayıflamasıyla artan hastalık yükü nedeniyle, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarına kışkırtılmış bir sağlık talebi yaratılmış; yıllar içinde yıllık hekime müracaat sayısı, 2002 yılında yılda 3,1 iken; 2022 yılında yılda 10’a kadar tırmanmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri ve OECD ülkelerinde bu sayının yaklaşık yarısı olması, nasıl bir hasta yükü ile çalışıldığının bir göstergesidir.
“YOKSULLUK ARTIK BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR”
Yıllık hekime müracaat sayısındaki artış, iktidar tarafından, ‘rahatça hizmete ulaşan hastaların, istedikleri gibi sağlık kuruluşlarını ziyareti’ olarak lanse edilmekle birlikte, esas problem, koruyucu hekimliğin yara almasıyla, hayat koşullarının ağırlaşması, yoksulluğun derinleşmesi ile yetersiz beslenme ve çevresel etkenlerin yarattığı hasar vb nedenlerle hastalık yükünün artmasıdır. Yoksulluk artık bir halk sağlığı sorunudur. Son 20 yılda yaşlı nüfusun artışı, meme/kolorektal tümörler gibi, tarama programlarıyla saptanabilecek tümörlerin yıllar içinde tırmanması, kötü beslenmenin yarattığı ve giderek yükselen obez ve obez öncesi nüfus (15 yaş sonrası nüfusun yüzde 64’ü); 20-80 yaş arası nüfusun yüzde 15’inin diabetik olması (AB’de yüzde 7’lerde) hastalık yükünü artıran temel konular olmuştur. Öyle ki, 15 yaş üstü kadın nüfusunun yüzde 60’ına hiç smear yapılmamakta, yüzde 65’ine hiç mamografi taraması uygulanmamaktadır. Yıllardır mücadelesi verilen HPV aşılarının ulusal aşı programına alınması adeta bir olay haline gelmiş, önce yaş grupları ve medeni hale bakılarak, daha sonra ise bilimsel kabul gören uygulamaların ötesinde, 9-14 yaş aralığında yapılması gereken aşının, 18 yaş üstü aşılama yapılacağı söylemi ile bir halk sağlığı skandalına imza atılmıştır.
“AŞI UYGULAMASININ KABUL EDİLMEMESİ HALK SAĞLIĞI YATIRIMLARININ BİR MALİYET KALEMİ OLARAK GÖRÜLMESİNDENDİR”
Benzer vahim bir durum geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı’nın yeni covid varyantı içerikli aşılamanın bir boyun eğiş olduğunu söylemesi, küresel sermayeye boyun eğmeyeceğini belirtmesi ile yaşanmıştır. Bir Sağlık Bakanı’nın bu açıklamayı yapması, aşmaya çalıştığımız her türlü aşı tereddütü/aşı reddine zemin hazırlayacak, yükseltmeye çalıştığımız sağlık okur-yazarlığı düzeyini hiç şüphesiz ki baltalayacaktır. Hemen her türlü aşıda, ilaçta, tıbbi sarf ve cihazda küresel sermayeye bağımlı olan, bunu aşmak için 20 yıl boyunca hiçbir yatırım yapmayan, hatta Cumhuriyet dönemi yatırımlarını ortadan kaldıran zihniyet, bilimin gerektirdiği ve tüm bilimsel platformların tavsiye ettiği aşı uygulamasını kabul etmemesi, küresel sermayeye boyun eğmemekten değil, halk sağlığı yatırımlarının bir maliyet kalemi olarak görülmesindendir.
“SON 20 YILDA, ACİL YARDIM İSTASYONU BAŞINA DÜŞEN NÜFUS TAM 3 KATINA ÇIKMIŞTIR”
Yoğun hasta yükünde çözüm üretemeyen hastaların defalarca ziyareti de eklenince, hastaların sağlık kuruluşlarına başvurusu yıllar içinde artmış, günlük 5-10 dk’lık randevularla, ortalama 100 hasta bakmaya başlayan hekimler tükenme noktasına gelmiştir. Polikliniklerde çözüm bulamayan ve yığılmaya başlayan hastalar, çözümü, Acil Servislerde aramaya başlamış, sonuçta yıllık Acil servis ziyareti, nüfusundan daha fazla olan bir kaosa sürüklenmiştir. Son 20 yılda, Acil Yardım İstasyonu başına düşen nüfus tam 3 katına çıkmıştır.
“SADECE TESİS GÜVENLİĞİNDE ARAYAN ZİHNİYET, ŞİDDETİN TIRMANMASINA, ORTAMIN ÇALIŞILMAZ HALE GELMESİNE ZEMİN HAZIRLAMIŞTIR”
Tıkanan sistem, sağlık çalışanlarını ve hastaları karşı karşıya getirmiş, sağlıkta şiddeti tırmandırmış, vatandaşları hekimlere ve sağlık çalışanlarına düşmanlaştırmış, üstelik şiddet cezasız bırakılmıştır. Tükenen ve itibarsızlaştırılan sağlık çalışanları üzerine binen yük artık taşınamaz hale gelmiş, sağlık çalışanlarında arka arkaya yaşanan intihar vakaları, konunun vahametini gözler önüne sermiştir. Çözümü sadece tesis güvenliğinde arayan zihniyet, şiddetin tırmanmasına, ortamın çalışılmaz hale gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu nedenledir ki, hekimler geleceğini yurt dışında aramaktadır. 2012 yılında sadece 59 hekim yurt dışına gidiş için belge talep ederken, bu sayı 2022 yılında 2 bin 685 olarak gerçekleşmiştir. Bu sayıya, emekliye ayrılan, istifa eden ve özel hastanelere geçiş yapan hekim sayısı eklendiğinde, sistem sorunu yaşayan sağlıkta, insan kaynağı zafiyeti de yaşandığı görülmektedir. Hekimlerin, emek yoğun, ağır çalışma koşulları olan, beyin cerrahisi, kalp cerrahisi, göğüs cerrahisi gibi branşları tercih etmemeleri, uzayan eğitim ve ağır çalışma koşulları nedeniyle birçok yan dal tercihlerinin yapılmaması nedeniyle özellikle ülkenin doğu ve güneydoğu bölgelerinde bazı branşlarda yaşanan sıkıntılar, hastaların randevu bulamamaları sorununu artırmıştır.
“TEMEL SORUN, SİSTEM VE ZİHNİYET SORUNUDUR. BU SİSTEMDE SAĞLIK ÇALIŞANI İKİ KATINA DAHİ ÇIKARILSA YİNE TIKANIKLIK YAŞANACAKTIR”
Hekimin yanı sıra, atanmayan hemşireler, sağlık hizmet sunumunu sıkıntıya sokmakta, sağlık sistemi insan kaynağında sayısal olarak yetersiz kalmaktadır. 2022 verilerine göre, 100 bin kişiye düşen hekim sayısı Türkiye’de 228 iken, OECD ortalaması 365’dir. 100 bin kişiye düşen hemşire sayısı olan 356, OECD ülkelerinin yaklaşık 3’te 1’i’ kadardır. 100 bin kişiye düşen diş hekimi ve eczacı sayısı OECD rakamlarının yarısı kadardır ve ağırlıklı olarak özel sektörde istihdam edilmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki temel sorun, sistem ve zihniyet sorunudur. Bu sistemde sağlık çalışanı iki katına dahi çıkarılsa yine tıkanıklık yaşanacaktır. Bu hasta yoğunluğuna ek olarak, tıbbi cihaz endüstrisinin, kur dalgalanmaları, kamunun borçlarını ödememesi ve uzayan vadeler nedeniyle malzeme temin edememesi durumu, sistemi daha da tıkamaktadır. Özellikle beyin cerrahisi, ortopedi ve kalp cerrahisi gibi malzeme bağımlı branşlarda birçok vaka yapılamaz hale gelmiş, hastaların bekleme listeleri oluşmuştur. Hastanelerde büyük ameliyatlar yerini, hızlı devir yapılabilen vakalara bırakmış, bu durum hastanelerde, hasta ortalama kalış günü rakamlarına (5,7’den 4,2’ye düşüş) ve yatak devir hızına da (38,8’den, 50,7’ye çıkış) yansımıştır. Benzer tablo ilaç endüstrisi için de yaşanmaktadır, keza Euro kurunun 14,03 yani yaklaşık reel değerinin yarısı kadar ayarlanması, birçok ilaç grubunun sistemden çekilmesine ve birçok hasta için tedavi sıkıntılarına neden olmaktadır.
“POLİKLİNİK RANDEVULARININ EN AZ 20 DK OLACAK ŞEKİLDE PLANLANMASI ELZEMDİR”
Çözüm önerilerimize gelecek olursan, öncelikle birinci basamak sağlık sisteminin sayısal ve nitelik olarak güçlendirilmesi, altyapısının desteklenmesi; aile hekimi başına düşen nüfusun (3 bin 145), tedrici olarak 2 binlere indirilerek, kamuya ait binalarda ve kamuya ait insan kaynağı ile hizmet vermesi, aile hekimlerinin özlük hakları korunarak sağlanmalıdır. Güçlendirilen birinci basamakla birlikte akılcı ve doğru kriterlerle planlanan sevk mekanizması başlatılmalıdır. Koruyucu hekimliğin güçlendirilerek önce hasta etmeme prensibinin benimsenmesi, birçok vatandaşın sorununun birinci basamakta çözülmesine olanak sağlayacaktır. Poliklinik randevularının en az 20 dk olacak şekilde planlanması elzemdir. Kısa randevularla çözüm bulamayan hastaların yeniden hastaneyi ziyaretinin önüne geçilmesi şarttır.
“TTB TARAFINDAN TASLAĞI HAZIRLANAN ŞİDDET YASASI’NIN HAYATA GEÇİRİLMESİ HIZLA GERÇEKLEŞMELİDİR”
Kamuda ve üniversitede çalışan hekim, diş hekimi, eczacı, hemşire ve tüm sağlık çalışanlarının özlük haklarının, çalışma saatleri, maaşlar, nöbet ücretleri, izinleri, emekliliğe yansıtılacak ödemeler vb. düzeltilmesi ve aynı düzenlemelerin aile hekimliği sistemleri; ve gıda güvenliği, çevre sağlığı, biyogüvenlik konularında hizmet veren, tek sağlık yaklaşımının vazgeçilmez üyeleri veteriner hekimler için de yapılması gerekmektedir. Tırmanan şiddet için sistemsel düzenlemenin yanı sıra caydırıcı ve cezai yaptırımların hızla hayata geçirilmesi çok önemlidir. TTB tarafından taslağı hazırlanan Şiddet Yasası’nın hayata geçirilmesi hızla gerçekleşmelidir. Medyada görünür kişilerin şiddeti olumlu gösteren konuşmaları, sağlıkta şiddet haberlerinin verilme şekli, şiddet için meşruiyet zemini hazırlamaktadır. Cezasızlık kültürü, şiddeti yaygınlaştırmaktadır.
“TIBBİ CİHAZDAKİ VE İLAÇ ENDÜSTRİSİNDEKİ YÜZDE 85’LİK İTHALAT BAĞIMLILIĞININ AZALTILMASI, UZUN VADEDE ZORUNLUDUR”
Yerli üretimin mutlaka desteklenmesi gerekmektedir. Tıbbi cihazdaki ve ilaç endüstrisindeki yüzde 85’lik ithalat bağımlılığının azaltılması, uzun vadede zorunludur. Bu sarmaldan çıkabilmenin bir yolu da yerli üretimdir. Servis yatak sorununun dışında yoğun bakım yatak doluluğu büyük sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yoğun bakımlar daha maliyetli hizmetlerdir, yetişmiş insan kaynağı daha azdır ve maalesef, hastane yönetimlerinin maliyet kalemi olarak gördüğü alanlardır. Bu nedenle, özellikle çocuk yoğun bakım gerektiren durumlarda hastalar, ambulansla şehir şehir dolaşmak zorunda kalmaktadırlar. Yatırımların, ameliyathane, yoğun bakım gibi kritik alanlara yapılması ve bunun insan kaynağı ve düzeltilmiş özlük haklarıyla yapılması gerekmektedir.
“SAĞLIK SİSTEMİMİZ SAĞLIĞI YÖNETENLERİN BİLİMSELLİKTEN UZAK ZİHNİYETİ İLE ALARM VERMEKTE; ZARAR GÖREN İSE HASTALAR VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI OLMAKTA”
Tek başına bir basın açıklamasına konu olacak Kamu Özel İşbirlikleri ise, gerek yapısal büyüklükleri, ergonomiden uzaklıkları, hizmet sunumunu zorlaştıran statüleri ve en önemlisi de Sayıştay raporlarına da konu olan finansman yükleri ve usulsüzlükleri ile derhal durdurulmalı, mevcut sistemler yeniden düzenlenmelidir. Sonuç olarak, sağlık sistemimiz, insan kaynağı yerine dev tesislere yapılan yatırımlarla, koruyucu hekimliği ikinci planda bırakan, kâr amacı güden tedavi edici hizmet kurgusu ile ama en önemlisi de sağlığı yönetenlerin bilimsellikten ve uluslararası kabul gören uygulamalardan uzak zihniyeti ile alarm vermekte; zarar gören ise hizmete güvenli ulaşamayan hastalar ve tükenen sağlık çalışanları olmaktadır.”