23 Kasım 2024 Cumartesi

Eğitim-İş Sendikası ‘Çedes Projesi’ni Ankara’da Protesto Etti: “Tarikatların Sistematik Olarak Eğitime Dahil Edilme Girişimlerine Boyun Eğmeyeceğimizi Göstermek İçin Tüm Türkiye’de Alanlardayız”

Haber: İLEYDA ÖZMEN – Kamera: UMUT DOĞAN

Eğitim-İş Sendikası, okullarda ‘manevi danışman’ adı altında imam ve vaiz görevlendirilmesini öngören Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi’ni Ankara’da protesto etti. Eğitim-İş Sendikası Genel Mali Sekreter Hüseyin Selçuk, “Eğitim sistemimizin üzerine çöken gerici ve piyasacı karanlığa dikkat çekmek için, çocuklarımızın eşit ve nitelikli eğitim hakkının gasp edilmesine karşı durmak için, eğitim dışı kurumların, dernek maskesi takmış tarikatların sistematik olarak eğitime dahil edilme girişimlerine boyun eğmeyeceğimizi göstermek için tüm Türkiye’de alanlardayız. Eğitime ve çocuklarımıza sahip çıkıyoruz” dedi.

Eğitim-İş Sendikası, okullarda ‘manevi danışman’ adı altında imam ve vaiz görevlendirilmesini öngören ÇEDES Projesi’ni Ulus Meydanı’nda protesto etti. Protestoya CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar da destek verdi.

Sendika üyeleri, “Çocukları korumak, vatanı korumaktır. Uyarıyoruz; okullarda dersi öğretmenler verir” yazılı pankartı açtı. Eğitim-İş Sendikası Genel Mali Sekreter Hüseyin Selçuk, şunları söyledi:

“ÇOCUKLARIMIZ EĞİTİM DIŞI KURUMLARIN KUCAĞINA İTİLMEYE ÇALIŞILMAKTADIR”

“‘Daha kötü ne olabilir ki’ sorusuna her yeni eğitim-öğretim döneminde ‘bu kadar da olmaz’ dedirten iktidar, 2022-2023 eğitim-öğretim yılında da bu geleneğini bozmamış, eğitimde geçen yılları dahi mumla aratan bir dönemi ülkeye yaşatmıştır. Sonuna geldiğimiz bu eğitim döneminde gericileştirme ve niteliksizleştirme politikaları dozunu artırmış, bu kuşatmaya bir de ekonomik krizin eğitime yansıması eklenmiştir.

Bugün çocuklarımız okullarda musluklardan temiz olmayan suyu içip kantinden bir tost dahi alamazken, kalabalık sınıflara mahkum edilmişken, mesleki eğitim adı altında sermayeye çocuk işçi olarak sunulurken, ailesi zengin öğrenci ile yoksul öğrenci arasındaki makas daha da açılmışken, eğitim emekçileri açlık sınırında ücretlere mahkum edilmişken, 1 milyona yaklaşan atanmayan öğretmen varken şimdi bir de çocuklarımız eğitim dışı kurumların kucağına itilmeye çalışılmaktadır.

Onca skandala rağmen, dernek/vakıf maskesi takmış tarikatlar, MEB protokolleri aracılığıyla eğitimde cirit atmaya devam etmektedir. Eğitimdeki bu gericileştirme hamleleri, 28 Mayıs seçimleri biter bitmez hızlandırılmış, İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere birçok ilimizde devlet okullarına, pedagoji eğitimi almamış din görevlisi gönderilmesi bunun en somut örneği olmuştur. Seçimden hemen sonra İstanbul’da Bilal Erdoğan’ın yönettiği bilinen TÜGVA’ya 238 okulun tahsis edilmesi, ÇEDES Projesi kapsamında yapılan protokolle okullara ‘manevi danışman’ adı altında imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu öğreticisi atanması, eğitimde çok başlılığın artacağının da net sinyallerini vermiştir.

“ÇEDES PROTOKOLÜNÜ YARGIYA TAŞIDIK”

Alanında uzman eğitimciler varken konuyla ilgisi olmayan kişileri ve yapıları eğitim sistemimize sokmak, kamu kaynaklarını israf etmektir. Eğitim-İş olarak; Anayasa’mıza, yasalara ve yönetmeliklere açıkça aykırı, laik ve bilimsel eğitimle taban tabana zıt ÇEDES protokolünü yargıya taşıdık. Bugün de burada ve tüm Türkiye’de, eğitim dışı kurumlarla, gerici dernek ve vakıflarla imzalanan protokollere ve projelere karşı ‘çocukları korumak, vatanı korumaktır’ anlayışıyla alanlardayız.

“ÇEDES PROTOKOLÜ HUKUKSUZDUR”

Tüm yurttaşlarımıza sesleniyoruz; gelin, bu protokolü birlikte reddedelim. Eğitime, geleceğimiz olan çocuklarımıza sahip çıkalım. Çünkü ÇEDES protokolü hukuksuzdur; Anayasa’mıza, yasalara ve yönetmeliklere açıkça aykırıdır. Laik ve bilimsel eğitimle taban tabana zıttır. Çünkü ÇEDES protokolü tehlikelidir. Eğitim biliminden, pedagojiden bihaber, çocuklarımıza nasıl yaklaşılacağını bilmeyen yetişkinleri okullara sokmak, travmatik etkileri de beraberinde getirecektir. ÇEDES protokolü öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin mesleki itibarına hakarettir. Eğitim-öğretim, eğitimcilerin işidir.

“OKUL YÖNETİCİLERİNE SESLENİYORUZ; KOLTUĞUNUZA DEĞİL, ONUN ARKASINDA ASILI OLAN BAŞÖĞRETMEN’İN RESMİNE BAKIN VE BU PROTOKOLLERİ REDDEDİN”

Okul yöneticilerine sesleniyoruz; okullardaki eğitim faaliyetinin yasal çerçevede yürütülmesi sizlerin sorumluluk alanınızdır. Koltuğunuza değil, onun arkasında asılı olan Başöğretmen’in resmine bakın ve bu protokolleri reddedin. Eğitim emekçilerine sesleniyoruz; sevgili meslektaşlarımız, öğrencilerimiz bizlere Başöğretmen’in emanetidir. Onları laiklik karşıtı uygulamalara terk etmeyiniz. Kimsenin sizin dersinizi bölme, gasp etme, sizin dersinizden öğrenci çıkarma hakkı yoktur. Bu tür girişimleri her şeyden önce öğrencileriniz, sonra mesleki itibarınız için reddediniz. Velilerimize sesleniyoruz; çocuklarınızın eğitim adı altında manen ve fiziken güvencede hissetmeyecekleri hiçbir uygulamayı kabul etmek zorunda değilsiniz. Onların geleceği için bu protokolü reddedin.

“EĞİTİM EMEKÇİLERİ GEÇİNEMEZ, NEFES ALAMAZ, KENDİLERİNİ İŞLERİNE ADAYAMAZ HALE GELMİŞTİR. BU BÖYLE GİDEMEZ”

Bu eğitim-öğretim yılı hem mesleki itibarının uğradığı saldırılar hem de alım gücündeki erime nedeniyle eğitim emekçisi için de karanlık bir dönem olmuştur. Mesleğe hakaret niteliğindeki Öğretmenlik Meslek Kanunu, halihazırda sözleşmeli, ücretli, kadrolu adı altında kategorize edilerek sömürülen öğretmenleri bir kez daha haksız sıfatlarla ayrıştırmıştır. Ayrıca YÖK’ün aldığı kararla eğitim fakültelerinin dışında da farklı alanlarda öğrenim gören öğrencilerin pedagojik formasyon eğitimini ‘seçmeli ders’ olarak almasının önü açılmış; bu yolla hem eğitimcilik sıradanlaştırılmaya çalışılmış hem de ataması yapılmayan öğretmenlere bir haksızlık daha yapılmıştır. Anayasal bir hak olan güvenceli istihdamın katli olan ücretli ve sözleşmeli öğretmenlik ayıbı sürdürülmüş, ekonomik kriz nedeniyle ücretli öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun aldığı ücretler açlık sınırının çok altında kalmıştır. Eğitim emekçilerinin aldığı ücretler, giderek artan hayat pahalılığı nedeniyle ay sonunu getirmeyi dahi mümkün kılmayan bir orana düşmüştür. Eğitim emekçileri geçinemez, nefes alamaz, kendilerini işlerine adayamaz hale gelmiştir. Bu böyle gidemez. Dünyada başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim ve eğitim emekçisi bu kadar değersizleştirilemez.

“TARİKATLARIN SİSTEMATİK OLARAK EĞİTİME DAHİL EDİLME GİRİŞİMLERİNE BOYUN EĞMEYECEĞİMİZİ GÖSTERMEK İÇİN TÜM TÜRKİYE’DE ALANLARDAYIZ”

Eğitim-İş olarak, bu arsız kuşatmaya ‘dur’ demek için bir kez daha harekete geçiyoruz. Yoksulluk sınırının altında olan maaşlarımızın enflasyon karşısında sürekli erimesini protesto etmek için, mesleki itibarımıza yapılan saldırılara ve haklarımızı gasp etme girişimlerine karşı çıkmak için, eğitim sistemimizin üzerine çöken gerici ve piyasacı karanlığa dikkat çekmek için, çocuklarımızın eşit ve nitelikli eğitim hakkının gasp edilmesine karşı durmak için, eğitim dışı kurumların, dernek maskesi takmış tarikatların sistematik olarak eğitime dahil edilme girişimlerine boyun eğmeyeceğimizi göstermek için tüm Türkiye’de alanlardayız. Eğitime ve çocuklarımıza sahip çıkıyoruz. Uyarıyoruz.

“UYARILARIMIZ DİKKATE ALINMAZ VE EĞİTİME DAİR SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN ADIM ATILMAZSA EYLEMLİLİĞİMİZİN ARTARAK DEVAM EDECEĞİNİ İLAN EDİYORUZ”

Eğitimin memleketin en birincil meselesi olduğunu hatırlatıyor, uyarılarımız dikkate alınmaz ve eğitime dair sorunların çözümü için adım atılmazsa eylemliliğimizin artarak devam edeceğini ilan ediyor, tüm yurttaşlarımızı da destek vermeye davet ediyoruz. Bu mücadele, aydınlanma mücadelesidir. Bu mücadele, gelecek mücadelesidir. Bu mücadele, hepimizin mücadelesidir.”

İlgili Haberler