Süleyman Bülbül: “Kuru Ekmeğe Muhtaç Ettiğiniz Halk Hakkını Helal Etmiyor. 31 Mart Seçimlerinde Sandıkta Bunların Hesabını Mutlaka Soracak”
Kozanoğlu: Faizlerin Yükseltilmesi, Şimşek’in Uygulaması Söz Konusu Olan Kemer Sıkma Politikaları ,Daha İyi Bir Geleceğe İşaret Etmiyor, Yüz Güldürecek Bir Gelecek Fikri Görünmüyor
NİSANUR YILDIRIM
İktisatçı Hayri Kozanoğlu, Merkez Bankası’nın politika faizini yükseltme ihtimaline ilişkin; “Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir şekilde Şimşek’e yol verdiğini açıkladı. O da şu anlama geliyor. ‘Ben yine ‘faiz sebeptir, enflasyon sonuç, faiz nastır’ görüşümde ısrar ediyorum ama Mehmet Şimşek’e bir kredi verdim.’ Bu politikalar tutarsa Erdoğan zaten ekonominin başlıca sorumlusu kendisini gördüğü için, o da başarmış olacak. Eğer Mehmet Şimşek’i başarısız görürse ona da yol verecek” dedi. Kozanoğlu, faizlerin yükseltilmesinin de tek başına çözüm olmayacağını da ifade ederek “Peki bundan sonra ekonomi rahata kavuşacak mı? Hayır. Türkiye ekonomisi o kadar ciddi sorunlarla karşı karşıya ki faizlerin yükseltilmesi yeni sorunlara, komplikasyonlara yol açacak. Durgunluk içinde enflasyon (stagflasyonla) karşılaşabiliriz. Yani Türkiye’de sade yurttaşlar, emeğiyle geçinenler açısından aslında bu faizlerin yükseltilmesi, Mehmet Şimşek’in uygulaması söz konusu olan kemer sıkma politikaları daha iyi bir geleceğe işaret etmiyor. Ne yazık ki Mehmet Şimşek’le, Gaye Erkan’la veya onlarsız ekonominin şimdi içine kıstırıldığı durumda kolay bir çözüm, insanların yüzünü güldürecek bir gelecek fikri görünmüyor” diye konuştu.
Türkiye ekonomisinde seçimlerden sonra değişen ekonomi yönetimiyle birlikte nasıl bir politika izleneceği konusu tartışılıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın ekonomi politikalarında ne gibi değişiklikler yapacağı, yüzde 8,5 olan politika faizinin, önümüzdeki hafta yapılacak olan TCMB Para Politikası Kurulu’nda (PPK) yükseltilip yükseltilmeyeceği de merakla bekleniyor.
Şimşek, Bakanlık Devir Teslim Töreni’nde ekonomi yönetimine ilişkin “Rasyonel bir zemine dönme dışında seçenek kalmamıştır” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da dün “Hazine ve Maliye Bakanı’mızın şu andaki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası ile atmasını kabullendik, ‘hayırlı olsun’ dedik ve bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik” açıklamasını yaptı.
İktisatçı Hayri Kozanoğlu, faizde beklenen gelişmeleri, Türkiye ekonomisinin gidişatını ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi. Kozanoğlu, Şimşek’in söz konusu olan politikalarını ‘kemer sıkma politikası’ olarak nitelerken, bu politikaların daha iyi bir geleceğe işaret etmediğini ve insanların yüzünü güldürecek bir gelecek fikrinin görünmediğini belirtti.
Kozanoğlu, şunları söyledi:
“DÖVİZ ARZ VE TALEBİ PARA OTORİTELERİNİN KONTROL ALANINDAN ÇIKTI. O NEDENLE BU FAİZ ORANLARININ DEVAM ETTİRİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİ”
Türkiye ekonomisi büyük ölçüde gelecek hafta, 22 Haziran’da gerçekleştirilecek olan Para Politikası Kurulu’nun faiz kararına kilitlenmiş durumda. Hatırlamak gerekirse, şu anda Merkez Bankası’nın uyguladığı politika faizi yüzde 8,5. Bunun ekonominin realiteleriyle, gerçekleriyle, Mehmet Şimşek’in ifadesiyle ‘rasyonalite’yle hiçbir bağlantısı olmadığı çok açık. TÜİK’in genel olarak kamuoyu tarafından yeterince inandırıcı bulunmayan enflasyon rakamlarına göre dahi enflasyon yüzde 35-40 aralığında. Gıda enflasyonu yüzde 55 civarında. Çekirdek enflasyon, manşet enflasyonun daha üzerinde. Buna karşılık politika faizi 8,5 noktasında duruyor. Aslında bir ekonomide TL’nin getirileri bu kadar düşük olması halinde, dövize daha büyük bir hücum olması beklenirdi. Nitekim, 14 Mayıs daha sonra 28 Mayıs’taki seçimlere kadar AKP’nin ekonomi politikasının bir numaralı unsuru doları 20 liranın altında tutmak oldu. Bunu belli bir noktaya kadar başardılar. Başaramadıkları noktada da bankaların alım satım farklarının makasını yüzde 10’a kadar yükselterek, döviz alımlarını caydırmaya çalıştılar. Böylelikle Türkiye’de son 20 yıldır görülmeyen Tahtakale’ye, tezgah üstü piyasaya döviz rezervlerinde bir akım oldu. Bir şekilde döviz arz ve talebi para otoritelerinin kontrol alanından çıktı. O nedenle bu faiz oranlarının devam ettirilmesi mümkün değildi.
“ARTIK BU SİSTEM, SEÇİMLERDEN SONRA DEVAM EDİLEMEZ HALE GELDİ VE DÖVİZ ÜZERİNDEKİ MÜDAHALELER GEVŞETİLDİ”
Bankalar, böyle bir faiz oranıyla nasıl bilançolarını çevirebildiler, daha fazla itirazlarını yükseltmediler? Bunun altında yatan nedenlerden başlıcası; Merkez Bankası’nın SWAP’ler ve açık piyasa işlemleri yoluyla bankacılık sistemine bu yüzde 8,5’tan 1,2 trilyon lira civarında para enjekte etmesiydi. Bankalar, böyle ucuz bir kaynağa ulaşınca – yüksek enflasyon oranı altında – 2022’nin Ekim’inde enflasyon yüzde 85,5 iken TÜİK’in rakamlarına göre dahi politika faizi 9’du. Buradan bankalar çok önemli bir rant elde ediyorlardı. Makro ihtiyati düzenlemeler denilen diğer düzenlemelere yani işte ‘Mevduatın en az yüzde 50’si, sonra 60’ı TL olacak. Verilen krediler yüzde 20’nin altında faizlerle verilecek.’ Bunu kabullendiler. Ama artık bu sistem, seçimlerden sonra devam edilemez hale geldi ve döviz üzerindeki müdahaleler gevşetildi. Kısa sürede dolar kuru 23,5’u, avro kuru ise 25’i geçmiş oldu. Bu önümüzdeki dönemde enflasyon olarak aslında ekonomiye geri dönecek. Bir şekilde bastırılmış enflasyon, fiyat artışları kısa sürede insanların hayatına yansıyacak. Çarşı, pazar, market alışverişlerinde insanlar mal ve hizmetleri çok daha yüksek bir fiyatla almış olacaklar.
“BEN YİNE ‘FAİZ SEBEPTİR, ENFLASYON SONUÇ, FAİZ NAS’TIR’ GÖRÜŞÜMDE ISRAR EDİYORUM AMA MEHMET ŞİMŞEK’E BİR KREDİ VERDİM”
Zaten zaman içerisinde mevduat faizleri, piyasa koşullarına uyum sağladı. Merkez Bankası’nın düşük maliyette para enjekte etmesiyle mevduat faizlerinin daha yüksek, kredi faizlerinin daha düşük olmasını bankalar bir süre kaldırabildiler. Merkez Bankası’nın önümüzdeki toplantısında faizlerin yukarı çekilmesiyle birlikte, ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir şekilde Şimşek’e yol verdiğini açıkladı bugün. O da şu anlama geliyor. ‘Ben yine ‘faiz sebeptir, enflasyon sonuç, faiz nastır’ görüşümde ısrar ediyorum ama Mehmet Şimşek’e bir kredi verdim.’ Bu politikalar tutarsa Erdoğan zaten Cumhurbaşkanı olduğu için, ekonominin başlıca sorumlusu kendisini gördüğü için, o da başarmış olacak. Eğer Mehmet Şimşek’i başarısız görürse, kendi amaçlarına uygun bir performans ortaya çıkmazsa da geçmişte diğer Hazine Bakanları, ki bir tanesi Berat Albayrak, damadıydı, Merkez Bankası başkanları gibi ona da yol verecek.
“FAİZLERİN YÜKSELMESİ EKONOMİYİ YAVAŞLATACAK HATTA DURGUNLUĞA SÜRÜKLENMESİNE NEDEN OLABİLECEK”
Peki bundan sonra ekonomi rahata kavuşacak mı? Hayır. Türkiye ekonomisi o kadar ciddi sorunlarla karşı karşıya ki faizlerin yükseltilmesi yeni sorunlara, komplikasyonlara yol açacak. Şöyle ki bankaların elinde çok ciddi miktarda düşük faizli, makro ihtiyati düzenlemeler nedeniyle alınmış kağıtlar var. Bankalar bunlardan zarar yazmaya başlayacaklar. Bankalardan bu kağıtların geri alınıp piyasa koşullarına uygun kağıtlar verilmesi halinde de bu Hazine’ye büyük zararlar yazılması, bütçe açıklarının artması anlamına gelecek. Diğer taraftan, bankalar seçim öncesinde büyük bir ölçüde ihtiyaç, tüketici kredileri ve KOBİ’lere, küçük esnaf kredilerine ağırlık verdiler. Bunların vadeleri çok kısa. Faizler yükselince kısa vadede bunlar çok daha yüksek faizlerle yenilenecekler. Bu da hem faizler düşükken ne pahasına olursa olsun borçlarını ödemeye kararlı bireylerin ve şirketlerin borç ödeme isteklerini azaltacak. Bir de faizlerin yükselmesi ekonomiyi yavaşlatacak hatta durgunluğa sürüklenmesine neden olabilecek. Böyle bir durumda kişilerin gelirleri, şirketlerin ciroları düşecek ve borçlarının anapara ve faizlerinin ödeme kapasiteleri çok gerileyecek.
“EKONOMİNİN BÜTÜN DENGELERİ YABANCI SERMAYEYİ DAVET ÜZERİNE KURULUYOR”
Bilindiği gibi bu düzenlemelerin en önde gelen amacı sıcak paranın, yabancı sermayenin Türkiye’ye girmesini sağlamak. Döviz kurlarını serbest bırakmak da onların kendilerine uygun gördükleri bir kurdan giriş yapmalarının önünü açmak için düşünülüyor. Çünkü dolar kuru 20’yken, 1 dolarınızla 20 lira alırken, 25 lira olduğu zaman 1 dolarınızla 25 lira alırsınız. Karşınızda da 25-30-40’larda faizler bulursanız TL cinsinden ciddi getiriler sağlarsınız. Çıkmayı düşündüğünüz zaman ise döviz kuru yerinde kalmışsa ve az oynamışsa kendi paranız dolar, avro cinsinden çok ciddi getiriler sağlar. O nedenle sıcak para, kendisine güvence istiyor. Yani ekonominin bütün dengeleri yabancı sermayeyi davet üzerine kuruluyor ki bu geçmişten de aslında farklılık gösteriyor. Çünkü uzun süredir dünyada faiz oranları çok düşüktü. ABD’de 0- 0,25 aralığındaydı. O bakımdan Türkiye gibi bir ülkede yüzde 3-4-5’lik bir getiri sağlayacak olmaları, sıcak paraya cazip geliyordu. Halbuki şimdi ABD’de faizler yüzde 5-5,25 aralığında. Bugün biraz daha yukarı çıkması dahi söz konusu.
“TÜRKİYE’DE EMEĞİYLE GEÇİNENLER AÇISINDAN ASLINDA BU FAİZLERİN YÜKSELTİLMESİ, MEHMET ŞİMŞEK’İN UYGULAMASI SÖZ KONUSU OLAN KEMER SIKMA POLİTİKALARI DAHA İYİ BİR GELECEĞE İŞARET ETMİYOR”
Böyle bir ortamda Türkiye’den yüzde 10’un altında bir gelir ihtimali görmedikleri takdirde giriş yapmazlar. Ama onların girdiği koşullar, enflasyonun yüksek seyretmesini muhtemelen ekonominin ve talebin buna bağlı olarak ekonominin çarklarının yavaşlamasını getirir. Hatta durgunluk içinde enflasyon (stagflasyonla) karşılaşabiliriz. Yani Türkiye’de sade yurttaşlar, emeğiyle geçinenler açısından aslında bu faizlerin yükseltilmesi, Mehmet Şimşek’in uygulaması söz konusu olan kemer sıkma politikaları daha iyi bir geleceğe işaret etmiyor.
“MEHMET ŞİMŞEK’LE, GAYE ERKAN’LA VEYA ONLARSIZ EKONOMİNİN ŞİMDİ İÇİNE KISTIRILDIĞI DURUMDA KOLAY BİR ÇÖZÜM, İNSANLARIN YÜZÜNÜ GÜLDÜRECEK BİR GELECEK FİKRİ GÖRÜNMÜYOR”
Ama şunu sorabilirsiniz. Faizler düşük kalsa bunun da irrasyonel olduğunu söylüyorsunuz. Evet, doğru. Çünkü AKP’nin ekonomi yönetiminin bugün Türkiye ekonomisini getirdiği durum ne yazık ki içinden çıkılmaz, ciddi bir kaos durumu ve her açıklanan istatistik de Türkiye’de gelir ve servet dağılımının giderek bozulduğunu, emeğiyle geçinen insanların yaşam standardının düştüğünü gösteriyor. Seçimlerde insanların kültürel, siyasi, ideolojik kaygılarla oy kullanma eğiliminin öne çıkması, bir de asgari ücrete enflasyona paralel zam yapılması, en düşük emekli maaşlarının 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya çıkarılması, kamu işçilerinin toplu iş sözleşmelerinin seçimden önce kötü olmayan oranlarla bağıtlanması gibi makyajlarla en alt durumdaki insanların tepkilerini bir şekilde soğurmayı başardılar. Genelde orta gelir grubunda çoğunlukla da şehirli, beyaz yakalı olan, AKP’ye ve daha genişletirsek Cumhur İttifakı’na oy verme eğilimi daha düşük olan kesimleri yabancılaştırmayı göze aldılar. Ama ne yazık ki Mehmet Şimşek’le, Gaye Erkan’la veya onlarsız ekonominin şimdi içine kıstırıldığı durumda kolay bir çözüm, insanların yüzünü güldürecek bir gelecek fikri görünmüyor.
Kozanoğlu, emeğiyle geçinen yurttaşların ne yapması gerektiğine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
“SOSYAL VE SİYASAL MÜCADELELERİN TEK ZEMİNİNİN SANDIKLAR OLMADIĞINI BİLİYORUZ. ÖNÜMÜZDEKİ 5 SENE İNSANLAR HAKLARININ ALINMASINA, YAŞAM STANDARTLARININ GERİLEMESİNE İZİN VERMELİLER”
“Ne Mehmet Şimşek’in ne Gaye Erkan’ın niyetlerinin emeğiyle geçinen, sade yurttaşların hayatlarını düzeltmek olmadığı, Türkiye ekonomisinde özellikle Merkez Bankası’nın dibe vuran net rezervlerini yenilemek, belli makro dengeleri sağlamak, bir de Türkiye ekonomisinin kapılarını tekrar yabancı sermayeye açmak olduğu görülüyor. Çalışanlar, emeğiyle geçinenler açısından da mücadele etmekten, kendi taleplerini dile getirmekten, iş yerlerinde, sokaklarda, okullarda, topluma ilişkin genel taleplerle ve kendi yaşamlarına ilişkin özel taleplerle mücadele etmeleri gerekiyor. Zaten sosyal ve siyasal mücadelelerin tek zemininin sandıklar olmadığını biliyoruz. Bir seçim dönemini daha geride bıraktık. Önümüzdeki 5 sene insanlar haklarının alınmasına, yaşam standartlarının gerilemesine izin vermeliler. Sendikalarıyla, meslek kuruluşlarıyla, sosyal hareketlerle bulundukları yerlerde taleplerini, itirazlarını dile getirmeli ve istedikleri sonuca ulaşamadıkları, tavizleri koparamadıkları takdirde de mücadelelerine devam etmeliler. Bundan başka bir çözüm yolu göremiyorum.”