IMF’den Türkiye Hakkında Büyüme Tahminini Raporu!
Tbmm’nin 103. Açılış Yıl Dönümü… Mustafa Şentop: “Türkiye’nin, Tarihi Bir Seçime Gittiği Bir Dönemde 23 Nisan Tarihinde Tecessüm Eden Birlik, Dirlik, Mücadele Ruhuna Daha Çok Sarılması Gerektiği Açıktır”
TBMM Lideri Mustafa Şentop, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM’nin açılışının 103’üncü yıl dönümünde, Ulus’taki Birinci Meclis Binası’nda; “Türkiye’nin, 14 Mayıs’ta tarihi bir seçime gittiği bir dönemde 23 Nisan tarihinde tecessüm eden birlik, dirlik, mücadele ruhuna daha çok sarılması gerektiği açıktır. Milletimizin ve hususen gençliğimizin 103 yıl öncesinden bugüne yankılanan o kutlu sesin gereğini yapacağına, Büyük Türkiye davasını yükselteceğine, İstiklal Marşı’nda en veciz ve vazıh halini bulan şuurun hayatı tanzim edeceğine inancımız tamdır” dedi.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM’nin açılışının 103’üncü yıl dönümü hasebiyle Ulus’taki Birinci Meclis Binası’nda tören düzenlendi.
Törene, TBMM Başkanı Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AKP Küme Lideri İsmet Yılmaz, AKP Küme Başkanvekilleri Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Özlem Güçlü, CHP Küme Başkanvekilleri Özgür Özel ve Engin Altay, MHP Küme Başkanvekili Erkan Akçay, DÜZGÜN Parti Küme Başkanvekili İsmail Tatlıoğlu katıldı.
Şentop burada yaptığı konuşmada, şunları söyledi:
“6 Şubat’ta gerçekleşen; 50 binden fazla vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 108 binin üzerinde kardeşimizin yaralandığı zelzeleler sebebiyle yüreğimiz buruk, gönlümüz yaslıdır. En büyük tesellimiz, devletimizin bütün kurumları ile sarsıntıdan ziyan gören vatandaşlarımızın yaralarını sarmak; yeni yaşama imkanlarını oluşturmak için gösterdiği olağanüstü çabadır. İnşallah bu acı hadisenin izlerini silmek, 11 ili etkileyen sarsıntıların yıkıma uğrattığı kentleri daha güçlü bir formda ayağa kaldırmak için gösterilen uğraş en kısa sürede sonuçlarını verecektir. Devletimizin bu mevzudaki kararlılığı, hazırlığı ve gücü tamdır.
Bugün 103’üncü açılış yıl dönümünü idrak ettiğimiz TBMM’nin ve Millî Mücadele’nin karargahı olmuş Birinci Meclis’in; bu devlet var oldukça, bu millet hayatiyetini devam ettirdikçe büyük ve yol gösterici bir manası ebediyen olacaktır. Tarihi niteliği ve önemi göz önüne alındığında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin o birinci döneminden esas şu üç dersin alınması lüzumlu görünmektedir…
Türkiye Büyük Millet Meclisi birinci olarak, tam bağımsızlık gayesinin mecburi kıldığı mücadelenin lakin milletin paydaşlığıyla ve meşruiyetini direkt milletten alarak yapılabileceğinin kabulü üzerinde yükselir. Amasya tamiminde sarahaten ortaya konan ‘Milletin istiklalini, yeniden milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ prensibi doğrultusunda millet, Meclisin Ankara’da toplanmasıyla birlikte Ulusal Mücadelenin izleyicisi ve edilgin objesi değil, şahsen sahibi olmuştur.
TBMM; farklılıklarını ortadan kaldırmadan ve reddetmeden, milletin bütün ögelerini bir ortaya getirme muvaffakiyetini göstermiştir. Bu örneklik, çetin imtihanlardan geçmeye yazgılı milletimizin her bir ferdi için sıkıntı vakitlerde başvurulacak derleyici ve tanzim edici bir davranış stilidir. Hakikaten bugün de TBMM, ulusal sorunlarda ortak hal alma cihetine gitmektedir. Bu yordam, bize Birinci Meclis’ten miras kalan ayırt edici bir hususiyettir.
Devrin kuralları göz önüne alındığında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışından alınacak bir öteki önemli konu da maddi güçsüzlük vehmine kapılıp asli görevlerden ve ulusal ataklardan kaçılamayacağı hakikatidir. Hakikaten daha Sivas Kongresi’nde bir hatip kürsüde, ‘Müstakil yaşamaya mali durumumuz müsait değildir, çünkü çok borcumuz vardır’ diyebilmiştir. Ama Millî Mücadele’de, bu fikir değil, ‘Hiçbir kuvvet, ulusal gururumuzdan daha büyük değildir’ inanç ve kararlılığı hakim ve muzaffer olmuştur.
Millî Mücadele ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı dönem göz önüne alındığında, mücadelenin yalnızca işgalci devletlere ve emperyalist tasalluta karşı verilmediği; Birinci Dünya Savaşı’nda alınan ağır hezimetle daha da yoğunlaşan bir ‘Bu memleketten ve bu milletten bir şey olmaz’ kanaatiyle de savaşıldığı görülecektir. 103 yıl önce TBMM’nin açıldığı Ankara’ya gelenler, mütevazı bir Anadolu kentine rastlamışlardı. Milletin hürriyet cezbesini mücadele kalıbına döken ve buradan müstakil devletimizi çıkaran atağın merkezi olarak Ankara, dünyevi hiçbir ihtişam emaresi göstermeyen, yalnızca dış görünüşe göre hüküm verenlerin karşısında hayal kırıklığı yaşayacağı bir beldeydi, o vakit. Ancak bu Anadolu beldesi, içinde bulunduğumuz şu mütevazı bina; dünya başkentlerine meydan okuyan bir mücadelenin karargâhı, iki yüzyıllık yenilgiler silsilesini parlak bir zaferle sona erdiren merkez olmuştur. İşte bu yüzden; koşulları yetersiz, rakipleri yahut düşmanları fazla güçlü görerek mücadeleden kaçınmak; harici sebeplerin müsait olmayışını, mali koşulların yetersizliğini ve rakip devletlerin kuvvetini gerekçe göstererek ulusal argümanlardan geri durmak, sıkıntı vakitlerde daha da barizleşen seciyemizle bağdaşmayacak davranışlardır.
Türkiye’nin iki yüzyıllık çağdaşlaşma tarihinin birinci yüz yılı, klasik imparatorluktan çağdaş devlete geçiş için yürütülen siyasetlerin, takım oluşturma çabalarının ve genel manasıyla devleti ayakta tutma uğraşının tarihidir. Çağdaşlaşma tarihimizin ikinci yüzyılı ise yenilgiyle çıktığımız dünya savaşının akabinde uğranılan işgal ve ilhak tehdidine karşı yürütülen Ulusal Mücadeleyle ve yeni Türk devletinin kuruluşuyla başlamıştır. Bu yüzyıl da ülkemizi bayındır, milletimizi müreffeh ve devletimizi güçlü kılma çalışmalarıyla bugüne kadar gelmiştir. Artık yeni bir yüzyılın eşiğindeyiz. Güç istikrarlarının yine kurulduğu, yeni bir küresel dizaynın belirginleştiği, dünyadaki ekonomik ve siyasi yük merkezlerinin değiştiği bu dönüşüm sürecinde Türkiye, coğrafik ve tarihi gerçeklerinden hareketle yeni bir atılım dönemine girmiştir. Eski dünyanın bütün büyük aktörlerinin tekrar sahneye çıktığı ve kendi nüfuz havzalarına taşma çabasında olduğu böyle bir dönemde Türkiye, Karadeniz’den Hint Okyanusu’na ve Afrika’ya, Avrupa ortalarından Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada dengeleyici, barışçı ve insani gücünü artırmaktadır. İşte bu yüzden, bu yeni dönemin Türkiye Yüzyılı olması konusunda irademiz, argümanımız ve ısrarımız tamdır.
Memleketin önemli bir kısmı işgal edilmişken; millet utanç verici bir esarete mahkûm edilmeye çalışılırken açılan Gazi Meclis’in bu birinci mütevazi salonundan bütün dünyaya şunu söylüyoruz: (Türkiye neresidir’ diye sorulduğunda siyasi haritalara bakıp karşılık vermek, bugün için artık kâfi değildir. Türkiye’nin hudutları, haritaların gösterdiği yerde başlayıp bitmez. Türkiye’nin sonları, gönlümüzden, tarihimizden, uğruna şehit verdiğimiz yerlerden başlar ve kendimizi sorumlu hissettiğimiz coğrafyalarda biter. Adım attığımız yeni dönemde ispatlayacağımız hakikat, tahakkuk ettireceğimiz tez, görev hissiyle ve adanmışlara özgü çelikten bir iradeyle gidip etkinleşeceğimiz her yer, bizim için vatan toprağıdır. Önümüzdeki yüzyılın ‘Türkiye Yüzyılı’ olmasının manası, mayası, ruhu, yolu ve gayesi budur.
Türkiye’nin 14 Mayıs’ta tarihi bir seçime gittiği bir dönemde 23 Nisan tarihinde tecessüm eden birlik, dirlik, mücadele ruhuna daha çok sarılması gerektiği açıktır. Milletimizin ve hususen gençliğimizin 103 yıl öncesinden bugüne yankılanan o kutlu sesin gereğini yapacağına, Büyük Türkiye davasını yükselteceğine, İstiklal Marşı’nda en veciz ve vazıh halini bulan şuurun hayatı tanzim edeceğine inancımız tamdır. Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 103’üncü yıl dönümünde, başta birinci Meclis Liderimiz, Ulusal Mücadelenin önderi ve Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Birinci Meclis’te kurtuluş mücadelesine omuz veren bütün milletvekillerimiz başta olmak üzere, bu çatı altında görev yapmış olan; vatan, millet, bayrak ve devlet uğruna şehit düşen, gazi olan; son olarak 15 Temmuz hain darbe ve işgal teşebbüsüne karşı dururken makamların en yücesine ulaşan her bir vatan evladını rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum.”
