12 Kasım 2024 Salı

Erdoğan: ‘Imf’den Destek Almadan Bu İşi Yürütemeyeceksiniz!’

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Finans Merkezi’nin açılış töreninde, “Şu anda CHP’nin sözcüsü olan zat, bir de ortağı olan, bir ara Hazine’nin başında olan zat, birlikte bunlar ne yaptılar, gittiler, kapalı kapıların ardında otelde oturup, bunlarla IMF adına pazarlık yaptılar. Bize de tavsiyede bulundular, ‘IMF’den destek almadan bu işi yürütemeyeceksiniz’ diye. Niye? Ekonomi de sıkıntı varmış. Yo, biz gayet iyi yolumuza devam ettik ve ediyoruz. Ama bunların işi gücü o olduğu için ve o zaman bizim aynı zamanda Merkez Bankamızın da döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Başbakanlığım dönemimde döviz rezervini 135 milyar dolara kadar da çıkardık. Değerli kardeşlerim, 2013’ten sonra IMF ile ilişiğimizi kestik, Merkez Bankamızın döviz rezervi devamlı arttı, şu anda da zaten ihtiyacımız yok. Bu millet, ülke Hazine’si tam takır olduğu için IMF’den alınan borçlarla, nasıl memur, emekli maaşlarının ödendiğini unutmaz” dedi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Finans Merkezi’nin açılış törenine katıldı. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin katıldığı törende Erdoğan şöyle konuştu:

“MERKEZ BANKASI’NI İSTANBUL’A TAŞIYACAĞIZ’ DEDİK, ÖNÜMÜZE ÇIKTILAR. ‘ZİRAAT BANKASI’NI TAŞIYACAĞIZ’ DEDİK, ÖNÜMÜZE ÇIKTILAR”

“Hem yaraları sarmanın hem de bu zor günlerde milletimize umut olmanın müjdeli haberlerle umut aşılamanın çabasındayız. Deprem bölgesindeki kardeşlerimizi ihmal etmeden yatırım ve kalkınma hamlelerimize hız veriyoruz. Durmak yok yola, yatırıma, hizmete, eser kazandırmaya devam diyerek milletimizi hayalleriyle buluşturmayı sürdürüyoruz. Bugün de Türkiye’yi finans alanında bir üst lige çıkaracak İstanbul Finans Merkezi’nin ilk etabının açılış heyecanını yaşıyoruz.

Küresel finansın ağırlık merkezi belirgin bir şekilde batıdan doğuya doğru kayıyor. Bu çerçevede, Asya ve Avrupa arasında artan ticari rekabet ile ülkemizin jeopolitik konumu İstanbul’un önünde yeni fırsat pencereleri açıyor. Ülkemizi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyütme üzerine kurulu Türkiye ekonomi modeli ile hedeflerimizi bir adım daha yukarıya taşıdık. Tarihi olarak doğu ve batı arasında hem coğrafi hem de ticari köprü görevi üstlenen İstanbul’un günümüzde finansal piyasalar arasında aynı bağı kurma potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz. Yaklaşık iktidara geldiğimizden birkaç yıl sonra bu müjdeyi vermiştik ve demiştik ki, ‘Biz İstanbul’u dünyanın sayılı finans merkezlerinden biri hâline getireceğiz’ ve getirdik. Şimdi de bu işin fiziki şartlarını oluşturduk. Kimlerle mücadele etmedik ki, kimlerle bu işin kavgasını vermedik ki? ‘Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşıyacağız’ dedik, önümüze çıktılar. ‘Ziraat Bankası’nı taşıyacağız’ dedik, önümüze çıktılar. Ne yapmadılar ki? Vakıfbank için aynı şeyi söylediler. Hepsi için, aynı şeyi söylediler. Çünkü bunların kadim medeniyetimizden tarihimizden haberleri yok. Türkiye’de finansın tarihinde neler olduğunu bunlar bilmiyor. Tarihte İstanbul nasıl bu ülkenin bir finans merkezi ise şimdi de yeniden bu finans merkezi olma görevini üstleniyor.

İnşasına 2013 yıllında başladığımız bu projeyle Merkez Bankamız, kamu bankalarımız ve borsamız dahil ülkemizin lokomotif kuruluşlarını İstanbul’a taşımaya karar verdik. Böylece toplam 65 milyar liralık yatırım değeriyle ülkemizin ve dünyanın en prestijli projesini hayata geçirdik. Bu merkez aynı zamanda çevreye saygılı, doğa dostu, sıfır atık uyumlu vasıflarıyla da örnek bir projedir.

İstanbul Finans Merkezimiz, toplam alanı 1,4 milyon metrekareyi bulan 21 ofis binasıyla, 100 bin metrekarelik alışveriş merkeziyle, 2 bin 100 kişilik kongre merkeziyle, oteli ve 26 bin 500 araç kapasitesiyle, akıllı şehir modeliyle, daha pek çok özelliğiyle iş dünyasının tüm ihtiyaçlarına cevap verecek. İstanbul’umuzun Avrupa yakasından sonra Anadolu yakası ayrı bir zenginliğe kavuşmuştur.

“EKONOMİDE ÖNGÖRÜLEBİLİRLİĞİN VE İSTİHDAMIN YÜKSELMESİNE DE İVME KAZANDIRACAKTIR”

İstanbul Finans Merkezi uluslararası sermaye akışını kolaylaştırarak yatırım çekme potansiyelimizi de arttıracaktır. Tasarrufları yeni finansal araçlara yönlendirmek suretiyle ekonomiye kazandıracaktır. Büyük altyapı projelerinin finansmanı ile finansal istikrarın devamlılığını sağlayacaktır. Ayrıca ekonomide öngörülebilirliğin ve istihdamın yükselmesine de ivme kazandıracaktır.

Yakında milli Fintek stratejik belgemizi de kamuoyumuzla ve finans sektörümüzle paylaşacağız. Alternatif finans araçlarını yaygınlaştırırken finansal teknolojiler ve blokzincir teknolojileriyle ilgili çalışan genç girişimleri de destekleyeceğiz ve onları yalnız bırakmayacağız. Ülkemize işte bu katkıları yapacak merkezimiz 10 yıllık çetin mücadelenin, her bir aşaması zorlukla dolu 10 yıllık bir emeğin ürünüdür.

“İNSANLARIMIZ DEMOKRATİK VE EKONOMİK KAZANIMLARINDAN GERİYE GİDİŞE ASLA MÜSAADE ETMEYECEK”

27 gün sonra sandıklara gidecek hem kendimizin hem evlatlarımızın hem de Türkiye’nin geleceğine dair çok kritik bir karar vereceğiz. Sadece adaylar sadece siyasi partiler ve ittifaklar arasında değil aynı zamanda iki farklı anlayış arasında da mühim bir tercih yapacağız. Biz milletimizin tercihinin son 21 yıldır olduğu gibi yine eser, hizmet ve yatırım siyasetinden yana olacağına inanıyoruz. Ülkemizin son 21 yıldır inatla, sabırla ve istikrarla sürdürdüğü ekonomik kalkınma yolculuğu kesintiye uğramayacak. Özellikle, 2002 yılı öncesinde Türkiye’yi bilen insanlarımız mücadele ederek, gerektiğinde bedeller ödeyerek elde ettikleri demokratik ve ekonomik kazanımlarından geriye gidişe asla müsaade etmeyecek.

“300 MİLYAR DOLAR İNGİLTERE’DEN GETİRECEKMİŞ”

Ömrünün 40 yılında meydanların nabzını tutan, meydanların dilini okuyan bir siyasetçi olarak sandığın renginden en ufak bir şüphe duymuyorum. Sonuçtan bağımsız bir hususu da belirtmek isterim. Seçim dönemleri siyasetçilerin, siyasi partilerin ve ittifakların kantara çıktığı günlerdir. Bu günler bir nevi herkesin heybesinde ne varsa, ülkenin geleceğine dair ne tür hedefi ve vizyonu varsa ortaya döktüğü zamanlardır. Millet bu dönemde siyaset kurumuna kulak kesilir, vaatlerini ölçüp tartar, herkesin kapasitesi hakkında bir kanaat edinir. Böylece, gelecek 5 sene boyunca kim ve hangi zihniyet tarafından yönetileceğine karar verir. Seçim tarihinin ilan edildiği günden bu yana bu geçen süre hem ülkemiz ekonomisiyle hem de muhalefetin durumuyla ilgili bazı gerçekleri gözler önüne sermiştir. Üzülerek ifade etmek isterim ki muhalefetin Türkiye’yi yönetebilecek, ülkemizi hedeflerine, milletimizi de hayallerine ulaştıracak hiçbir bir vizyonunun olmadığı bu arada ortaya çıkmıştır. Bu süreç aynı zamanda, 2002 öncesinde ülkemizin neden geri kaldığını, neden ülkemizde hizmet ve eser kıtlığı yaşandığını, neden milletimizin yıllarca yokluğa, yoksulluğa, işsizliğe mahkûm edildiğini göstermiştir. Tespitlerimizi haklı çıkartacak pek çok vahim örnek var. Her şeyi bedava verme, batılı tefecilerden 300 milyar dolar dilenme, IMF reçetelerine teslim olma gibi gerçek dünyayla ilgisi olmayan sayısız, abuk sabuk vaadi burada konuşmaya değer bulmuyorum. Düşünebiliyor musunuz, 300 milyar dolar İngiltere’den getirecekmiş. Demek ki tefecilerle görüştü, anlaştı, onlar ona havada karada sözler verdiler. O da o sözleri aynen geldi, aktarıyor. Burada finans sektörünün ileri gelenleri var. Acaba sizler böyle bir şeye inanıyor musunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Mümkün mü? 20 yıl bu ülkede başbakanlık yaptım, cumhurbaşkanlığı yaptım ama böyle bir safsata, böyle bir yalan, dolan, hile dünyanın hiçbir liderinde görmedim. Ama bu zavallı, ne yazık ki, hayatında bir SSK var ki SSK’yı bu batıran değil mi? Ah rahmetli Savaş Ay, hayatta olsaydın da tekrar bunları şöyle bütün millete bir gösterseydin.

“ÖĞRENEMEDİYSEN NE YAPAYIM, BİR DE SENLE Mİ UĞRAŞACAĞIM? AÇ KİTAPLARI BİR KARIŞTIR”

Şimdi şehir hastanelerimizle biz dünyaya meydan okuyoruz. Şehir hastanelerimizle dünyadan gelen liderler, bu hastanelerimizi gördüğü zaman hayran kalıyor. Fakat bay bay Kemal ne diyor, yap işlet devret nedir, bunu bilelim. Ya öğrenemediysen ne yapayım, bir de senle mi uğraşacağım? Biraz azmin varsa, biraz kararlılığın varsa aç kitapları bir karıştır. Yap işlet devret nedir, öğren. Bakkal hesabı yapacak kadar ekonomi ve matematik olan herkes bunlarla ekonominin idare edilmeyeceğini çok iyi görüyor. Bizim gibi milletimiz de muhalefetin içine düştüğü trajikomik durumu kâh gülerek kâh da siyaset kurumu adına üzülerek takip ediyor. Çünkü bu millet, çok değil, daha 25-26 iki anahtar vaadiyle dolaşanların, kendini elindeki anahtarlardan da ettiğini unutmaz. Bu millet, sabah akşam ahkam kesen, IMF çantalarının ülkeyi geride bırakacak vaatlerini çok iyi bilir. Ülkeye milyarca dolar borç takarak nasıl ortadan kaybolduğunu unutmaz.

“EKONOMİ DE SIKINTI VARMIŞ. YO, BİZ GAYET İYİ YOLUMUZA DEVAM ETTİK VE EDİYORUZ”

Şu anda CHP’nin sözcüsü olan zat, bir de ortağı olan, bir ara hazinenin başında olan zat, birlikte bunlar ne yaptılar, gittiler, kapalı kapıların ardında otelde oturup, bunlarla IMF adına pazarlık yaptılar. Bize de tavsiye de bulundular, ‘IMF’den destek almadan bu işi yürütemeyeceksiniz’ diye. Niye? Ekonomi de sıkıntı varmış. Yo, biz gayet iyi yolumuza devam ettik ve ediyoruz. Ama bunların işi gücü o olduğu için ve o zaman bizim aynı zamanda Merkez Bankamızın da döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Başbakanlığım dönemimde döviz rezervini 135 milyar dolara kadar da çıkardık. Değerli kardeşlerim, 2013’ten sonra IMF ile ilişiğimizi kestik, Merkez Bankamızın döviz rezervi devamlı arttı, şu anda da zaten ihtiyacımız yok. Bu millet, ülke hazinesi tam takır olduğu için IMF’den alınan borçlarla, nasıl memur, emekli maaşlarının ödendiğini unutmaz. Memur maaşlarının nasıl ödendiğini hatırlayın o dönem. Kimin dönemiydi bunlar? İşte bu CHP’nin, bunların dönemleriyle. SHP’nin dönemleriydi. Bunlar bu millete çok çile çektirdiler, çok. Ama bu millet bugün afaki vaatlerle ortaklıkta dolaşanların geçmişte SSK’yı nasıl batırdığını, ülkeyi nasıl soyup soğana çevirdiğini asla unutmaz. Bu millet 1990’lardaki popülist söylemlerin nasıl Türkiye’yi ekonomik bir çöküşe sürüklediğini asla unutmaz, hiçbir zaman da unutmayacaktır.

“VİYADÜKLERİNİZ, KÖPRÜLERİNİZ, HAVALİMANLARINIZ OLMASAYDI, TÜRKİYE’NİN BİR UCUNDAN DİĞER UCUNDAN NASIL GİDERDİK?”

Şimdiye kadar hiçbir siyasetçi, ‘Millet yol mu yiyecek?’ lafa bak. Önünde de ne var? profesörler kızmasın, prof yazıyor, ‘Köprü mü, viyadük mü, havalimanı mı bunları yiyeceğiz? Soğandan, domatesten haber ver.’ Ya benim Anadolu köylüm onları gayet iyi biliyor. Ama sen ne soğanın tadını bilirsin ne de soğanı masaya koyup da vurup dağıtabilir misin, dağıtamazsın, onların lüksünü bozar. Ekonomi cahili eser ve hizmet düşmanı olmuştur bunlar. Dünyayı az buçuk takip eden hiç kimse bile böyle bir cümle kurmaz. Bu viyadükleriniz, köprüleriniz, havalimanlarınız olmasaydı, acaba biz Türkiye’nin bir ucundan diğer ucundan nasıl giderdik? Üniversitelerimiz olmasaydı, ne dediler bize, ‘Bu kadar üniversiteye ne gerek var’, 76-77 üniversiteden nereye çıktık, 208 üniversiteye çıktık. Niçin? İstedik ki 81 vilayetimizin tümünde üniversitelerimiz olsun, üniversitesi olmayan ilimiz kalmasın.

“YOL YENEBİLEN, YENEREK TÜKETİLEBİLEN BİR META DEĞİLDİR, BUNU BİLESİN BAY PROFESÖR”

Beni üzen bir şey daha var. Her şeyden önce yol yenebilen, yenerek tüketilebilen bir meta değildir, bunu bilesin bay profesör. Demek ki senin tedrisatında bunları öğretmediler. İkincisi, yol yenmez ama yol sayesinde üretim olur. Üretici mahsulünü satar, turist seyahat eder, sanayici ihracat yapar, nakliyeci malzeme taşır. Yol yenmez ama yol sayesinde yatırım gelir, sanayi gelişir, ülke kalkınır, ekonomi büyür, istihdam oluşur.

“DEVLET HAKİM-ÜL HARAMEYN DEĞİLDİR, HADİMÜ’L HARAMEYNDİR”

Eğer bunlar olmasaydı, şu 6 Şubat depreminde biz bütün bu ihtiyaçları deprem bölgelerine nasıl ulaştıracaktık? Bir taraftan uçaklarımız çalıştı, bir taraftan tırlarımız çalıştı, bir taraftan otobüsler yolcuları getirdi götürdü, bir taraftan uçaklarımız da deprem bölgesinden depremzedelerimizi ülkenin değişik yerlerine taşıdık. Hem de nasıl, dedik ki, ‘Ücretsiz taşıyacağız’, ücretsiz taşıdık. Çünkü devlet hakim-ül harameyn değildir, hadimü’l harameyndir.

Şayet biz, ülkemizi gergef gibi yollarla örmeseydik Türkiye’yi buralara getirebilir miydik? Yol yapmasaydık 2003 yılından bu yana 251 milyar dolardan fazla doğrudan yatırım çekebilir miydik? Yol yapmasaydık her yıl ekonomimizi yüzde 5 oranında büyütebilir, istihdamı 32 milyona çıkarabilir miydik?

78’ten 208’e kadar üniversitelerimizin sayısını da ne yaptık, arttırdık. Göreve geldiğimizde bu bölge var ya bu bölge, burası, çukur, çamur, bütün pisliklerle dolu olan bir yerdi. İsminin Ataşehir olmasına bakmayın, Ata’yla uzaktan yakından alakası yoktu buranın. Burası öyle bir yerdi. Bugün Fikirtepe’de kentsel dönüşümün açılışını yapacağız. Orası da yine berbat bir yerdi. Orada bir tane köşk vardı, o köşkün dışında tamamen rezaletti. Orayı kentsel dönüşümle aldık, bugünkü hâle getirdik.

“GELİNCE UÇAKLARI SATACAKMIŞ. PEKİ YA ŞİMDİ UÇAK KİRALIYORSUN. DEMEK Kİ KİRALAYACAK İMKÂNLARI DA VAR”

Ümraniye çöplüğünün ne hâle geldiğini, oranın belediye başkanı kimdi, CHP’li bir belediye başkanıydı. O çöplük patladı, orada 39 vatandaşımız öldü. Çünkü CHP bu demektir. Orayı yeşil, milli park hâline daha sonra biz getirdik. Biz yol yaparak Türkiye’yi, İstanbul’u finans merkezi yaparak stratejik bir projeyi hayata geçirebilecek modern bir alt yapı ve vizyona kavuşturduk. Tüm bunların yanında biz yol yaparak, otoyol yaparak, 31 yeni havalimanı inşa ederek bay bay Kemal ve ortaklarının özel uçakla il il dolaşmasını kolaylaştırdık. Ne diyor, gelince uçakları satacakmış. Peki ya şimdi uçak kiralıyorsun, onunla gidiyorsun. Demek ki kiralayacak imkânları da var. Onunla beraber seyahatlerini yapıyor. Bu millet, bu milletin kendi uçaklarını bunlara asla devretmeyecek, ben buna inanıyorum.”

 

İlgili Haberler