24 Şubat 2025 Pazartesi

İstanbul için kritik hava kirliliği uyarısı!

Yapılan araştırmalara göre, son dönemlerde artan İstanbul’daki hava kirliliği, çevreyi ve insanları olumsuz etkiliyor.

Hava kirliliği, yalnızca ekosistem üzerinde yarattığı tahribatla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda insan sağlığı üzerinde de derin izler bırakıyor. Son yıllarda artan hava kirliliği, fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra psikolojik sorunlara da yol açarak yaşam kalitesini ciddi şekilde etkiliyor.

Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Filiz Koşar, İstanbul’da hava kalitesinin “orta” seviyede değerlendirildiğini ancak bu düzeyin özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı bulunan bireyler için uzun vadede sağlık açısından risk oluşturabileceğini belirtti.

Koşar, Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) “Kara Rapor 2024″ü ve diğer bilimsel kaynaklara dayanarak Türkiye genelinde hava kirliliğinin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen güvenli limitlerin çok üzerinde seyrettiğini, bunun da halk sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yarattığını vurguladı.

İSTANBUL EN RİSKLİ ŞEHİRLERDEN

Türkiye’de yalnızca geçen yıl hava kirliliğiyle ilişkilendirilen 68 bin 440 ölüm gerçekleştiğini ifade eden Koşar, İstanbul’un bu ölümler açısından en riskli şehirlerden biri olduğunu ve burada tahminen 8 bin 357 kişinin hava kirliliğine bağlı nedenlerden yaşamını yitirdiğini belirtti.

Hava kirliliğinin, özellikle dolaşım ve solunum sistemlerinde ciddi sağlık problemlerine yol açtığını dile getiren Koşar, şu uyarılarda bulundu:

Astım, bronşit ve KOAH hastalarının şikayetleri hava kirliliği nedeniyle belirgin şekilde artış gösterdi. Çocuklarda astım gelişme riski yükselirken, mevcut hastalarda atakların sıklığı arttı. Kirliliğin bağışıklık sistemini zayıflatarak zatürre gibi solunum yolu enfeksiyonlarına yatkınlığı artırdığı biliniyor. Ayrıca, nörolojik fonksiyonları etkileyerek Alzheimer gibi hastalıkların oluşma riskini yükseltebilir. Kalp krizi, felç ve yüksek tansiyon gibi kardiyovasküler hastalıklar da hava kirliliği nedeniyle daha sık görülmektedir. Hava kirliliği, damarların iltihaplanmasına ve pıhtılaşmaya neden olarak felç ve kalp krizi riskini artırmaktadır.

Gelişim süreçleri devam eden çocukların, hava kirliliğine karşı çok daha savunmasız olduklarına işaret eden Koşar, “Hava kirliliği çocukların akciğer gelişimini olumsuz etkiliyor, solunum yolu enfeksiyonlarını artırıyor. Yaşlı bireylerde ise bağışıklık sistemi zayıfladığı için enfeksiyonlar ve kronik hastalıklar daha sık görülüyor.” dedi.

YAŞAM SÜRESİNİ 2-3 YIL KISALTIYOR

Hava kirliliğinin insan ömrünü ortalama 2-3 yıl kısalttığını vurgulayan Koşar, bu etkinin sigara kullanımı ve alkol tüketimi gibi diğer sağlık risklerinden daha ciddi sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti.

Büyük şehirlerde yaşayanlara, Hava Kalitesi İndeksi’ni (HKİ) düzenli takip etmelerini ve özellikle kirliliğin yüksek olduğu günlerde dışarı çıkmaktan kaçınmalarını öneren Koşar, şu tavsiyelerde bulundu:

Özellikle sabah ve akşam saatlerinde, yoğun trafik nedeniyle dışarıda bulunmamaya özen gösterin. Kirliliğin en yüksek olduğu günlerde açık havada egzersiz yapmaktan kaçının, çünkü egzersiz sırasında solunum hızlandığı için daha fazla kirletici solunabilir. Spor yapmak için hava kirliliğinin daha düşük olduğu saatleri tercih edin. Ana yollar ve trafik yoğunluğu olan alanlardan uzak durun.

Koşar, hava kirliliğinin vücutta yarattığı oksidatif stresi azaltmak için C ve E vitamini açısından zengin besinler tüketmenin önemli olduğunu belirtti. Ayrıca, bol su içmenin vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olacağını ekledi.

Maskelerin yalnızca partikül maddelere karşı etkili olduğunu, ancak ozon ve karbonmonoksit gibi gazlara karşı yeterli koruma sağlamadığını ifade eden Koşar, bu nedenle maske kullanımının tek başına yeterli bir önlem olmadığını da sözlerine ekledi.

“EN ÖNEMLİ ÖLÜM NEDENLERİNDEN BİRİ”

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk Toraks Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Nilüfer Aykaç, Dünya Sağlık Örgütü’nün “görünmez katil” olarak tanımladığı hava kirliliğinin dünya genelinde her yıl 7,5 milyondan fazla insanın hayatına mal olduğunu belirtti.

Aykaç, hava kirliliğinin solunum, kalp-damar ve nörolojik sistemler başta olmak üzere insan vücudundaki tüm organları olumsuz etkilediğini ve dünya genelinde en fazla ölüme yol açan hastalıkların, özellikle kanser, tıkayıcı kalp rahatsızlıkları ve inmeyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı.

Hava kirliliğinin burun akıntısı ve tıkanıklık gibi üst solunum yolu belirtilerinin yanı sıra öksürük, nefes darlığı ve hırıltı gibi alt solunum yolu rahatsızlıklarına neden olabileceğine dikkat çeken Aykaç, şunları aktardı:

Astım, KOAH, akciğer kanseri, kalp yetmezliği ve inme gibi rahatsızlıklar, hava kirliliğinin tetiklediği en yaygın sağlık sorunları arasında yer alıyor. Ayrıca, hava kirliliği sistemik etkileri nedeniyle sempatik sinir sistemini harekete geçirerek insülin direncini artırabilir ve böylece metabolik sendrom ile diyabet gelişimine yol açabilir. Son araştırmalar, kronik hava kirliliği maruziyetinin, obstrüktif uyku apnesi ve diğer uyku bozukluklarına neden olabileceğini de gösteriyor.

Aykaç, DSÖ’nün 2013 yılında dış ortam hava kirliliğini “kesin kanserojen” olarak sınıflandırdığını belirterek, bu kirlilikten en fazla etkilenen grupların beş yaş altı çocuklar, hamileler, kronik hastalar ve yaşlılar olduğunu ifade etti.

“HAVA KİRLİLİĞİ, KAYGI BOZUKLUKLARINI TETİKLEYEBİLİR”

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Mustafa Nuray Namlı ise hava kirliliğinin yalnızca fiziksel sağlığı değil, ruh sağlığını da olumsuz yönde etkileyebileceğini söyledi.

Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların, hava kirliliği ile depresyon, anksiyete, stres ve bilişsel işlevlerde bozulma arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu gösterdiğini belirten Namlı, şunları söyledi:

Kirliliğe maruz kalan bireylerde depresyon ve anksiyete oranlarının yükseldiği tespit edilmiştir. Özellikle ince partikül maddeler, azot dioksit ve karbon monoksit gibi kirleticiler, beyin kimyasında değişiklikler yaratarak ruh sağlığını bozabilir. Kronik maruziyet, stres hormonlarını artırarak kaygı bozukluklarını tetikleyebilir.

Namlı, hava kirliliğinin merkezi sinir sistemine zarar vererek stres düzeylerini yükseltebileceğini, kirlilik seviyesinin yüksek olduğu günlerde bireylerin daha sinirli, huzursuz ve tahammülsüz hissettiğinin gözlemlendiğini ifade etti.

Kirli havanın oksijen alımını kısıtladığını ve solunum yollarını tahriş ederek uyku kalitesini bozabileceğini vurgulayan Namlı, uzun süreli maruziyetin bilişsel işlevlerde azalmaya, hafıza sorunlarına ve hatta Alzheimer ile demans gibi nörolojik hastalıkların riskinde artışa neden olabileceğini belirtti.

Namlı, ruh sağlığını korumak adına düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenmenin beyin fonksiyonlarını destekleyebileceğini söyledi.

“SOSYAL İZOLASYON ARTABİLİR VE YALNIZLIK HİSSİ PEKİŞEBİLİR”

NPİSTANBUL Hastanesinden Uzman Klinik Psikolog Sena Kalaz da hava kirliliğinin bireylerde stres ve kaygı düzeyini artırabileceğine dikkat çekti.

Çevredeki kirli havanın sağlıklarına zarar vereceği düşüncesinin insanlarda korku ve endişe oluşturabileceğini belirten Kalaz, şunları söyledi:

İnsanlar, kirliliğin yoğun olduğu ortamlarda vakit geçirmekten kaçındıkça sosyal izolasyon artar ve yalnızlık hissi pekişir. Dış ortam kirliliği nedeniyle açık havada zaman geçirme imkanının kısıtlanması, yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.

Kirliliğin psikolojik etkilerinden korunmak adına bireylerin, dışarıda vakit geçirme sürelerini sınırlamaları ve özellikle kirliliğin yüksek olduğu saatlerde kapalı ortamlarda bulunmalarının faydalı olabileceğini dile getiren Kalaz, şu önerilerde bulundu:

Stresle başa çıkabilmek için meditasyon, yoga ve derin nefes alma gibi rahatlatıcı teknikler uygulanabilir. Düzenli egzersiz yapmak, psikolojik destek almak ve sosyal bağları güçlendirmek ruh sağlığını korumaya yardımcı olabilir. Ayrıca, hava kirliliğinin psikolojik etkileri konusunda toplumsal farkındalık yaratmak ve kişisel korunma önlemlerini bilmek, bireylerin üzerindeki psikolojik yükü hafifletebilir.

Kaynak: AA

İlgili Haberler