ENSAR AYTEKİN: “DOYMADILAR. ARTIK MECLİS’E SUNDUKLARI TEKLİFLE GİDERAYAK DÜNYALIKLARINI YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu… CHP’li Türeli: “OVP’de ücret ve gelir artışlarının beklenen enflasyona göre belirlenmesi demek; bu programın yükünün zaten bu yükü taşıyan işçi, memur, emekçi, çiftçi tarafından üstlenilmesi anlamına geliyor”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli, Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçe görüşmelerinde; enflasyon farkının sonradan verilmesinin vatandaşların kaybını telafi etmediğini belirterek, “OVP’de ücret ve gelir artışlarının gerçekleşen enflasyona göre değil, beklenen enflasyona göre belirlenmesi demek, bugün ülkede yaşanan gelir dağılımı bozukluğunun ve yoksulluğun artması ve bu programın yükünün zaten bu yükü taşıyan milyonlarca insan tarafından; sabit gelirli kesim, işçi, memur, emekçi, çiftçi tarafından üstlenilmesi anlamına geliyor” dedi. Türeli, bütçede gelir adaletine dair hiçbir şey olmadığını vurgulayarak, “Türkiye’nin en büyük bölüşüm şoklarından birini yaşadığı bir dönemde yoksulluk yokmuş gibi davranmanın anlaşılabilir hiçbir yanı yok” diye konuştu.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Hazine ve Maliye Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının 2025 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyor.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, komisyonda yaptığı konuşmada, “Bu bütçe kimin bütçesi” diye sorarak, “Bu bütçe bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın bütçesi değil, mevcut olan Türkiye’nin hiçbir sorununu çözecek perspektife sahip olmayan, var olan geçmişteki politikaları yine enflasyon oranıyla belli bir fiyat artışı üzerinden arttıran ama Türkiye’nin hiçbir yapısal sorununu çözmeyen bir bütçeyle karşı karşıyayız” sözleriyle bütçeyi eleştirdi.
Türeli’nin konuşmasından satır başları şöyle:
“Bu dezenflasyon sürecine nasıl geldik, neden Türkiye bu noktada? Siz âdeta miladı kendinizle, kendinizin göreve geldiği zamanla başlatıyorsunuz. Ama öyle değil, 22 yıldan beri iktidarda olan bir AKP ve uygulanan politikalar var. Üstelik sizin de geçmiş dönemlerde hem Hazine ve Maliye Bakanı olarak hem de Başbakan Yardımcısı olarak aldığınız görevler var. Cumhurbaşkanının ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ tezi bugün Türkiye’yi içinde bulunduğu bu yüksek enflasyon sürecine soktu. Bunun sonucunda Türkiye, bu beş yıl içinde, geçtiğimiz iki buçuk yıl, iki buçuk yıl da sonrasında bu dezenflasyon sürecini yürütüp enflasyonu tek haneye çekmeyi hedefliyorsunuz ki en son Merkez Bankası artık 2026 sonundaki hedefi de tek hane olan yüzde 9,7’den yüzde 12’ye çıkardı.
“Gelir dağılımı bozuldu, yoksulluk artıyor. Ekonominin büyüme yapısı gittikçe aşınıyor”
Zaten ‘tek hane’ dediğimiz zaman biz yüzde 3, yüzde 5’leri anlıyoruz. Türkiye’nin orta vadeli programlarına 2006’dan itibaren bakarsak o dönemlerde hep yüzde 3, yüzde 5’ler civarında bir enflasyon öngörülmüştü. Uygulanan yanlış politika enflasyonu yüzde 19’lar seviyesinden yüzde 85’lere çıkardı, şimdi yeniden o seviyelere indirmeye çalışıyorsunuz. Yüzde 19 olan faiz yüzde 8,5’a indi, yüzde 50’ye çıktı ve bütün bu yaşanan bu olumsuzlukların yükü bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın sırtında. Gelir dağılımı bozuldu, yoksulluk artıyor, yaygınlaşıyor. Ekonominin büyüme yapısı gittikçe aşınıyor. En son bu yıl içinde baktığımız zaman artık negatif seviyeye, sanayi üretimi negatife geçti. Bu açık ve nettir; yüksek enflasyonun sebebi Türkiye’nin uyguladığı yanlış politikalardır. Bu, bunların sonucunda oldu.
“Eğer enflasyonda Avrupa’nın en yüksek oranına sahipsek bunun nedeni AKP’nin uyguladığı yanlış politikalar”
Dış dinamiklerin elbette etkisi olmuştur, dünyanın her yerinde etkisi olmuştur. Ama eğer enflasyonda Avrupa’nın en yüksek oranına sahipsek, dünya ülkeleri içinde en yüksek oranlardan birine sahipsek bunun nedeni AKP’nin uyguladığı yanlış politikalardır. Şimdi, dezenflasyona ulaşmak için ne yapıyorsunuz? Temelde iki ayak var: Bir, toplam talebi kısmak, sıkı para politikası, yüksek faiz, kredileri sınırlama, sıkı gelirler politikası bununla bağlantılı. Çünkü konuşmalarınızdan öyle anlaşılıyor. ‘Geçmiş enflasyona endeksleme anlayışı terk edilmeli. Türkiye’nin bundan sonra ücret ve gelir artışları beklenen enflasyon, hedef enflasyona göre belirlensin’ demek, bu demek. Bir taraftan da ikinci olarak, zaten yüksek faiz var, dışarıdan para girişi olacak, kur böylece baskı altında tutulacak. Böylece buradan maliyetler üzerinde gelen maliyet enflasyonu baskısını hafifletmeye yönelik bir politika. Ama bu politikanın maliyeti, bu uygulanan yanlış politikanın yükünü taşıyan insanların sırtına o yükü vermeye devam edecek.
“Devletin tepesinde bir tasarruf yok”
En son enflasyon, OVP’de üzerinden daha iki ay geçti. 2024’te yüzde 41,5’tu, Merkez Bankası ‘yüzde 44’ dedi; yüzde 17,5’tu. 2025 için şimdi yüzde 21 oldu. 2026’da yüzde 9,7’den yüzde 12’ye çıktı. Baktığımız zaman, ortada bir para politikası var belki ama maliye politikası ayağının son derece zayıf olduğunu görüyoruz. Ortada bir vergi reformu, tasarruf yok. Devletin en tepesindeki harcamaların, savurganlığın, israfın aynen devam ettiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanının yurt dışı gezilerine 5 uçakla gittiğini, yanındaki koruma ordularıyla beraber gittiğini, personeli de düşündüğümüz zaman aslında devletin tepesinde bir tasarrufun olmadığını, aşağıda da bir tasarrufun olamayacağını açık ve net olarak görüyoruz.
“Çok ciddi sıkıntı olacak”
Personel giderleri; 2025 yılı ödenek artışı yüzde 29,8 ama, deflatörün altında. Memur, işçi, sözleşmeli personeli var bunun içinde. 2025 yılında toplu sözleşmeye göre artış yüzde 6 olacak. İkinci yarıda da yüzde 5; bileşiği yüzde 11,3’e denk geliyor. Ama bu rakama enflasyon olarak diğer bu fiyatların yukarıya doğru revize edilmesiyle birlikte baktığımızda çok ciddi bir sıkıntı olacak. Enflasyon farkının sonradan verilmesi bu kayıpları telafi etmiyor çünkü insanlar her gün harcama yaparken siz altı ay sonra bir enflasyon farkı veriyorsunuz. Ama o kayıpları engelleyici bir şey değil. Üstüne üstlük, TÜİK’in enflasyon rakamlarının toplumda, kamuoyunda yaygın biçimde tartışıldığını, kimsenin bu rakamlara inanmadığını düşündüğümüzde de olay daha da dramatik hale geliyor. OVP’de ücret ve gelir artışlarının gerçekleşen enflasyona göre değil, beklenen enflasyona göre belirlenmesi demek, bugün ülkede yaşanan gelir dağılımı bozukluğunun ve yoksulluğun artması ve bu programın yükünün zaten bu yükü taşıyan insanlar tarafından, milyonlarca insan tarafından; sabit gelirli kesim, işçi, memur, emekçi, çiftçi tarafından üstlenilmesi anlamına geliyor.
“Geçiş, uçuş, hastanelerde yatış garantileri, döviz cinsinden garantiler; bunlar bütçede kara delik”
Kamu yatırımlarının milli gelir içindeki payının azalması, kamunun ciddi anlamda bu fiziki ve sosyal altyapıdan çekilmesiyle ve KÖİ modelinin uygulanmasıyla da çok yakından ilişkili. 2025 yılında kamu-özel iş birliği modeliyle yapılacak projelere verilecek para 204,2 milyar TL. 2025-2026-2027, üç yıl; 689,1 milyar lira. Kamuoyunun bilmediği, sözleşmelerini, şartlarını bilmediğimiz, şeffaflığın olmadığı bir yapının bugün Türkiye’yi getirdiği noktadır. Türkiye dışarıdan dış tasarruf alan yani yurt içi tasarruflarının yatırımları karşılamadığı bir ülke. Dış tasarruf alıyor, cari açık veriyor. Bu ülkenin kıt kaynakları en iyi şekilde kullanması gerekiyor. Burada gerekirse kamusuyla, özeliyle elbette Türkiye bir bütündür ama bunların sözleşmelerinin iyi yapılmasına ihtiyaç vardı. O şeffaflık olmalıydı. Burada geçiş, uçuş, hastanelerde yatış garantileri, döviz cinsinden garantiler; bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Bunlar bütçede kara deliktir Sayın Bakan. Bunu siz de biliyorsunuz.
“Vergi yükünün en yüksek olduğu ülkeler İskandinav ülkeleri ama bunlar aynı zamanda kamu harcamalarının da en yüksek olduğu ülkeler”
Vergi gelirlerindeki artış yüzde 46,5. Vergi gelirlerinin milli gelir içindeki payı artıyor. 2022 yılında yüzde 15,7’ymiş, 2025 yılında yüzde 18,1 olarak öngörülmüş, son üç yıllık artış 2,4 puan, yüzde 2,4 puan artış var. Vergi yükü artıyor, 2002 yılında yüzde 21’ler seviyesindeymiş, 2025’te yüzde 24 gözüküyor sosyal güvenlik primleri dahil. Siz o vergi yükünün OECD ülkeleri arasında en düşük seviyede olduğunu söylediniz ve temel sorununun da dolaysız vergilerin yeterli düzeyde olmaması dediniz. OECD’yle bir kıyaslama yaparken şunu yapmak lazım: Orada vergi yükünün en yüksek olduğu ülkeler İskandinav ülkeleri ama bunlar aynı zamanda kamu harcamalarının da en yüksek olduğu ülkeler yani o ülkelerin kendi yapısı içinde vergi ve kamu harcamaları birbiriyle bağlantılı. Bizde kamu harcamaları düşük. Bir kıyaslama yaparken bunlara bakmak lazım, öyle oturup da ‘OECD’yle biz kıyaslıyoruz, onlara göre.’ Aynı şey yıllarca sermaye piyasası için de konuşuldu. Türkiye’nin finansal sisteminin milli gelir içindeki payı açısından. Kıyaslamaları yaparken ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ve ülkelerin kaynakları nerelere, nasıl kullandığıyla bağlantılı bakmak lazım.
“3 trilyon vergiden vazgeçiyoruz. Böyle bir şey olabilir mi”
Dolaylı vergi, dolaysız vergi ayırımı devam ediyor. Yüzde 65, yüzde 35; bir şey değişmemiş. Geçen sene, ‘Etkin olmayan istisna, muafiyet ve indirimlerin kaldırılması hususunda kapsamlı bir çalışma yürütüyoruz’ dediniz. Bir sene geçti üzerinden Sayın Bakan ne yaptınız? Bir şey yapmadığınız anlaşılıyor. 2025 yılında vergi harcaması, vazgeçilen vergi 3 trilyon. 2 trilyon bütçe açığı var. 3 trilyon vergiden vazgeçiyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Bir ara ‘Bir vergi paketi, vergi reformu gelecek’ denildi. 104 sayfalık bir metin bir biçimde basına da sızdı. Belki de bir nabzı tutmaya yönelikti bu ama ondan sonra baktık, onun içinden son derece küçük bir vergi paketi geldi. Orada sizin olmanızı isterdik. Bu konunun sahibi sizsiniz, vergi konusunun ama siz gelmediniz o sunuşa. Burada, İç Tüzük’te Bakanın toplantılara katılmasını engelleyen bir hüküm yok, isterse gelebileceği İç Tüzük’te hükme bağlanmış yani eğer vergi konusu önemliyse gelir burada savunurdunuz, biz de yapılması gerekenler konusunda doğru bir vergi reformu konusunda size gerekli desteği verirdik; gelmediniz.
“Türkiye’nin en büyük bölüşüm şoklarından birini yaşadığı bir dönemde yoksulluk yokmuş gibi davranmanın anlaşılabilir hiçbir yanı yok”
Denetimle, polisiye tedbirle, yapay zekâyla vergi kaçağını önleyemezsiniz. Bunlar vardır, gerekli tabii ama bununla vergi kaçağını önleyemezsiniz, vergi adaletini sağlayamazsınız. Vergide adalet, dar gelirlilerin vergi yükünün azaltılmasına ilişkin hiçbir şey yok. OVP’de, bütçede gelir adaletine ilişkin hiçbir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de en büyük bölüşüm şoklarından birini yaşadığı bir dönemde gelir dağılımı bozukluğu yokmuş gibi, yoksulluk yokmuş gibi davranmanın anlaşılabilir hiçbir yanı yok. Ülke böyle yönetilmez. Bu ülkede yaşayan herkesin uygun koşullarda, bir arada, adaletli bir yapı içinde birlikte yaşaması esastır ve ülkeyi yönetenlerin bu konuda gerekli tedbirleri alması, gerekli politikaları uygulaması gerekir.
“Dar gelirli kesim üzerindeki zaten var olan yük daha da artacak”
Dezenflasyon sunuşunuzda ‘Dezenflasyon sürecinde büyüme kısa vadede geçici olarak yavaşlayabilir, büyüme ve dezenflasyon arasında orta vadede ters yönlü bir ilişki yok’ dediniz. Uzun vadede olur ama orta vadeden ne anladığınızı da çok anlamış değilim ben çünkü OVP’ye baktığım zaman bunu göremiyorum. OVP ve buna dayalı olarak çıkan bütçe; dezenflasyona, yanlış politikalarla yükselttiğiniz enflasyonun yeniden aşağı indirilmesine odaklanmış. Bu yük, içinde hedef enflasyona göre ücret, maaş artışları, asgari ücret, asgari ücretin belirlenme esasları… Bunların hepsi şunu gösteriyor. Dar gelirli kesim üzerindeki bu yükün, zaten var olan yükün daha da artacağı anlamına geliyor. Büyüme hızı yavaşlıyor, ekonomi içinde büyüme yapısının aşındığı bir süreçle karşı karşıyayız. Türkiye 2,5 yıl uygulanan yanlış politika, 2,5 yıl da bunu düzeltmek için, tekrar eski, 2021 Eylül seviyesine getirmek için yaklaşık beş yıl kaybetmiştir. Beş yıl kaynakları yanlış kullanmıştır. Yanlış politikaları yeniden düzeltmek için Türkiye’nin kalkınmaya ayıracak, yatırımları artıracak, tarımı yeniden Türkiye’de var edecek, eğitimde, sağlıkta yaşanan ciddi sorunları çözebilecek bir perspektifi, bir kaynak kullanımı olabilecekken ne yazık ki bunların hepsi heba edilmiştir.
“Bu bütçe, İzmir’de hayatını kaybeden 5 çocuğumuzun bütçesi değil”
‘Bu bütçe kimin bütçesidir’ diye sordum. Bu bütçe bu ülkede yaşayan milyonlarca dar gelirlinin bütçesi değildir. Bu bütçe geçtiğimiz günlerde İzmir’de hayatını kaybeden 5 çocuğumuzun bütçesi değildir. Bu bütçe çöpten yiyecek toplayan insanların bütçesi değildir. Bu ülkede eşitsizlikler, adaletsizliklerle karşılaşan, hala taşeron çalışma ilişkisinin devam ettiği insanların bütçesi değildir. Kademeli emeklilik bekleyenlerin, çıraklık staj mağdurlarının bütçesi değildir. Ülkeyi yönetmek, doğru politikalar uygulamak ve bunları adaletle uygulamakla mümkündür.”
Kaynak: FLASH HABER TV