25 Kasım 2024 Pazartesi

Arap Gırtlağı ve Atatürk

Yaşamını yitirişinin 86. yılında Atatürk’ü anıyoruz.

“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu yeterlidir.”

Böyle diyor büyük ulusumuzun büyük ve eşsiz oğlu Atatürk…

Bıraktığı kutlu mirasa karşı derin bir saygı ve sevgi dolu yüreğimizle yanıt veriyoruz:

Senin düşüncelerini anlıyor ve duygularına duygudaş oluyoruz yüce Atatürk.

Anlıyoruz; neden özgürlük dediğini…

Zira fikri özgür, vicdanı özgür, irfanı özgür kuşaklarız biz.

Anlıyoruz; neden Cumhuriyet dediğini…

Çünkü Cumhuriyetin erdem olduğunu biliyoruz. Padişahın değil Türk ulusunun iradesi esastır. Egemenlik kısıntısız, koşulsuz ulusundur. Padişahın kulu değil Cumhuriyetin yurttaşlarıyız.

Anlıyoruz neden eşitlik dediğini…

Bir toplumun kadınıyla erkeğiyle birlikte yükselebileceğini, ailede, toplumsal yaşamda ve hukuk önünde kadın erkek eşitliğinin insanî bir zorunluluk olduğunu biliyor ve anlıyoruz.

Sen öğrettin bize bunları. Sen bizim başöğretmenimizsin.

Biz Türk oğulları, kızları olarak senden aldığımız esin ve güçle yeni kuşaklara seni ve senin aydınlık düşüncelerini öğretmeye devam ediyoruz. Karşılaştığımız güçlükleri anlatmaktan hicap ederiz.

Zira senin üstesinden geldiğin güçlükler karşısında bizimkiler hiç bile değildir.

Sen ki yedi düvele karşı savaşıp Türk yurdunu işgalden kurtardın.

Ordu yoktu, ordu kurdun, silah yoktu, silah buldun.

Gece demeden gündüz demeden tıpkı Bilge Kağan gibi ulusun varlık ve bağımsızlığı için çalıştın.

İnanç oldun, umut oldun, azim oldun yurda ve ulusa…

Sen ki büyük şair Nâzım Hikmet’in ifadesiyle; sarışın bir kurda benziyordun, gözlerin çakmak çakmaktı.

Umutsuzluk karanlığını mavi gözlerinin ışığıyla aydınlattın.

Biz senin damarlarında taşıdığın asaletin kaynağıyla gücümüze güç kattık.

O asalet, Oğuz’dan geliyordu, Bumin’den geliyordu, Tonyukuk’tan, Atilla’dan, Cengiz’den, Timur’dan geliyordu.

O asalet Türkistan bozkırlarından Anadolu yaylalarına bir sel gibi akıp gelen Türkmen oymaklarının var olma ve özgür olma iradesinin gücünden geliyordu.

Ey ulu Atatürk,

Biliyor ve inanıyoruz ki her sözün bize ışıktır, yıldızdır, güneştir.

“Biz kimsenin düşmanı değiliz, yalnızca insanlığa düşman olanlara düşmanız” deyişini de,“yurtta barış, dünyada barış” diye haykırışını da yüreğimizde hissediyoruz.

Yaşasın ulusların ve insanlığı kardeşliği, yaşasın barış, yaşasın sevgi diyoruz biz de!

“Ben kalpleri kırarak değil kazanarak hükmetmek isterim,” diyorsun biz sözünde…

Sen sevgisin, dostluksun, barışsın Atatürk!

Bundandır ki, biz sende Ahmet Yesevi’leri gördük, Hacı Bektaş’ları, Yunus Emre’leri gördük.

Osman Gazi Han’a kılavuzluk eden Şeyh Edebalı’ları gördük.

Ama zulme başkaldıran Şeyh Bedrettinleri de, Bozoklu Celalleri de gördük. Farslaşmış Selçuklu devşirmelerinin baskısı altında inleyen Türkmen çığlığının ete kemiğe büründüğü dedemiz, atamız Baba İlyas’ı da gördük.

Sen sadece sevinçlerimiz, umutlarımız, kahramanlıklarımız değil aynı zamanda hüznümüzsün ey Atatürk!

Yurdun bağımsızlığı uğruna verdiğimiz yüz binlerce şehit için yaktığımız ağıtlarımız gibi…

Emperyalist devletlere yaranmak için idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in darağacındaki feryadı gibi…

Balkanlardan geri çekilmek zorunda kaldığımızda göç yollarında katledilen milyonarca Rumeli Türk’ünün çektiği acılar gibi…

Ama sen acılarımızı sevince döndürdün,

Ağıtlarımızı dindirdin,

Yaralarımıza merhem oldun.

Yüzyıllardır bizi aşağılayan devşirmelerin yok ettiği özgüvenimizi “Ne mutlu Türküm diyene!” diyerek yeniden ayağa kaldıran sensin.

“Türk bir yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir,” diye haykıran da sensin.

Ne çok şey borçluyuz sana ulu Atatürk!

Sen yalnızca yurdumuzu ve ulusumuzu kurtarmakla kalmadın; ulus olarak en değerli varlığımız olan Türkçemizi de yabancı dillerin boyunduruğundan çekip aldın.

Harf devrimi ile sesimizi “Arap gırtlağına” hapseden bir zihniyeti yıkıp geçtin.

Dil devrimi ile de ses bayrağımız Türkçemizi göklere yükselttin.

Sen sadece Atatürk değilsin,

Sen Atatürkçesin, Atatürkiyesin!

Türkçeyi kurtardın; Atatürkçe oldun.

Aile adıyla anılan devlet yerine Türkiye adıyla anılan bir devlet kurdun; Atatürkiye oldun.

Sen bir Türk bayrağısın; yürek ülkemizin gökyüzünde dalgalanan!

Sen bütün dünya Türklüğünün saygı duyduğu bir Türk devrimcisisin!

Kazakistan’da sen varsın, Özbekistan’da sen, Türkmenistan’da sen, Kırgızistan’da, Kuzey Kıbrıs’ta, Gagavuzya’da, Azerbaycan’da, Macaristan’da sen…

Sen laikliksin; aklımıza bir pranga gibi vurulan kof inançlara karşı bilimin başkaldırısısın.

Yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu söyleyişin daima zihnimizde yankılanıyor.

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar payidar kalacaktır,” şeklindeki sözlerine yürekten inanıyoruz.

Senin vücudun toprak olsa da fikirlerin asla ölmeyecektir. Çünkü senin fikirlerin Türk ulusunun, ruhudur, canıdır.

Büyük ozan Yunus Emre’nin dediği gibi;

Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil…

Ruhun şad olsun yüce Atatürk.

Bin saygı, bin sevgi sana!

Kutlu hatıran önünde derin bir saygı ile eğiliyor ve sözlerimi senin bir sözünle tamamlıyorum:

“Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir!”

Kaynak: FLASH HABER TV