Engin Altay: “Sinan Oğan’ın Bugüne Kadar Çok Ön Plana Çıkardığı Mültecilerle İlgili Tutumunun Gerçeği Yansıtmadığı Da Bu Şekilde Görülmüştür”
Özgür Özel: “Hizbullah’tan güç alan ittifakın adı ‘Cumhur’ olamaz. Cumhurun adını böyle kirletemezsiniz”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Çanakkale’de halk buluşmasında yaptığı konuşmada, “Sayın Erdoğan çok söz verir, seçimden sonra tutmaz. Domuz bağcıları savunan ve anayasanın ilk dört maddesine itiraz eden Hizbullah istemiyor diye İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Yıkılsın öyle ittifak. Hizbullah’tan güç alan ittifakın adı ‘Cumhur’ olamaz. Cumhurun adını böyle kirletemezsiniz” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Çanakkale Şehitler Abidesi ziyareti sonrası Çanakkale Belediyesi’ne geçti. Burada halk buluşmasında konuşan Özgür Özel, “Bugün, 31 Mart seçiminden sonra Atatürk’ün kurduğu partinin, tam 47 yıl sonra birinci parti olduğu 31 Mart akşamını birlikte yaşadığımız, Çanakkale’de 14 belediye kazandığımız, bizde olmayan üç belediyenin meclis çoğunluğunu kazandığımız, geçtiğimiz sefer büyük haksızlığa uğradığımız İl Genel Meclisini yeniden kazandığımız, o gece hep birlikte gözyaşlarını tutamadığımız güzel insanlarla birlikteyim” dedi. Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Birisi karar verdi, ‘Ben bilirim’ dedi veya ‘En iyisini damadım yapar’ dedi. Yüzde 3 olan enflasyonu yüzde 6’da gördü Avrupalı, yüzde 7 yapıp faizi durdurdu. Yüzde 9’da gördü ABD’li, yüzde 9,5 yaptı durdurdu ama biz, ‘faiz sonuç değil, sebeptir’ deyip bütün dünya bir yana giderken ‘Ben bilirim’ diyen yüzünden enflasyonu her geçen gün yüzde 18-20-25, resmi rakamlara göre yüzde 86 ama bağımsız kuruluşlara göre yüzde 150’lere kadar çıkardılar. Bugün yaşanan yoksulluğun, bugün yaşanan Türk parasının değersizliğinin yegane sebebi Meclis’i, aklı, bilimi dışlayan, ‘ben bilirim’ diyen anlayışın yaşattığı ekonomik felakettir. Seçime kadar inadım inat gittiler. ‘Enflasyon olsun, tedbir alınmasın, millet felaketin farkına varmasın, para bol dolaşsın’ dediler. Seçimden sonra Mehmet Şimşek’i getirdiler. Mehmet Şimşek kendinden önceki yapılanlara ‘irrasyonel’ dedi. Kendi politikalarına ‘rasyonel’ dedi.
“Vatandaş o bankanın borcunun öteki banka kartıyla kapatıyor”
Gele gele geldiğimiz noktaya bir bakalım. Haziran ayında göreve geldiğinde, 2023 Haziran’da vatandaşın bankalara borcu, hepimizin bütün bankalara toplam borcu 720 milyar liraydı. Şu anda 1,6 trilyon lira. Yani bir yılda yüzde 122 artmış. Fiyatlar artmış, konuşacağız ama bankaya olan borcumuz yüzde 122 artmış, ikiye katlanmış, üstüne geçmiş. Vatandaş alım gücünün kalmadığı ortamda, mutfak alışverişini dahi kredi kartıyla yapan, o bankanın borcunu öbür bankanın kartıyla kapatan, döndürebildiği kadar döndüren ama o büyüyen kartopunun altında ezilen bir süreçte. Eylül 2024 döneminde gıda enflasyonu TÜİK’e göre yüzde 43,7. Nedir TÜİK? ‘Tayyip’i üzmeyen istatistik kurumu’nun kısaltmasıdır. Bu kurum Tayyip Bey’i üzmez, Erdoğan’ı üzmez ama emekli Tahir amcayı üzer. Emine Erdoğan’ın adaşı Emine teyzemi üzer, Fadıl abiyi üzer, Büşra’yı, Nimet’i üzer. Bu kurum enflasyonu düşük gösterdiği için Nimet’in babasına az zam verirler. Üniversite öğrencisi Nimet, babasının gönderdiği harçlıkla geçinemez. Tahir amca emeklidir. Erdoğan geldiğinde 1,5 asgari ücret emekli maaşı almaktadır.
“Emekliler ayda 5 çeyrek altın kaybediyor”
O gün Sayın Erdoğan geldiğinde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücrettir. Bugün asgari ücretin bütün düşüklüğüne rağmen eğer Tayyip Bey TÜİK’i, kendisini üzmeyen ama Tahir amcayı üzen bir kurum yapmasaydı bugün Tahir amca 26 bin lira emekli maaşı alacaktı. Tahir amcanın, AKP iktidarından önce emekli maaşıyla 8 çeyrek altın aldığını unutmayalım. Bugün verilen 12 bin 500 lira ile 3 çeyrek altın alamıyor. Yani bir emekli düşünün, gitse şu karşıdaki kuyumcudan bir çeyrek altın alsa, cebine katsa, evine varsa baksa ki yok aklı çıkar. Evinden kuyumcuya kadar her yeri arar bir çeyrek altın için. Oysa bir emekli değil her emekli, sadece bir kez değil her ay, bir çeyrek altın değil 5 çeyrek altın kaybediyor. Emeklilere soruyorum, Tahir amcaya soruyorum. Bütün emeklilere, emekli Emine teyzeye soruyorum. Bir şey kaybedildiği yerde bulunur. Siz 1,5 asgari ücretlik, 8 çeyrek altınlık emekli maaşını 3 Kasım 2002’deki seçim sandığında kaybettiniz. Şimdi gelecek ilk sandıkta bulmaya var mısınız?
“Ey Ulaştırma Bakanı, sen kendini akıllı, ahaliyi saf mı sanırsın”
En çarpıcı örnek, Tayyip Bey’in dediği gibi üç çocuk sahibi de olan değil, 4 kişilik çekirdek bir aile. Bu ailenin iletişim masrafları var, cep telefonu artık herkesin cebinde olmak durumunda. Sabahleyin hamallık yapacak kişi cep telefonunun başında bekliyor, su tesisatçısı, elektrik tesisatçısı cep telefonunda, çilingir eve gittiğinde cep telefonunu kapıya yazıyor, çocuklar pandemide tabletlerinden ev internetinden okula gittiler. Sokaklar bu kadar güvencesizken her yaşta çocuğun cebine cep telefonunu koymadan annenin babanın içi rahat etmiyor. Bir hesap var. 4 kişilik ailenin iletişim masrafı en normal, en uygun tarifelerden geçen sene 745 liraydı. Cep telefonları, ev interneti, aile büyüklerinin bir tanesinin cep interneti; toplam 745 lira. Bugün, geçen ay yapılan zamlarla yani Turkcell’in, Vodafone’un ve Türk Telekom’un eş zamanlı, anlaşarak hiçbiri diğerinden geri kalmadan yaptıkları zamlarla o tarife şu anda yüzde 235’lik artışla 2 bin 350 lira oldu. Geçen haziranda, 3 ay önce 745 lira ödediğimiz faturaların toplamına bu ay 2 bin 350 lira ödeyeceksiniz. Biz buna itiraz ettik, ‘haksızlık’ dedik. Bakana, Ulaştırma Bakanımıza mikrofonu uzatmışlar grup toplantısında. Cevap, ‘Serbest piyasa, biz bir şey yapamayız.’ Ey Ulaştırma Bakanı, sen kendini akıllı, ahaliyi saf mı sanırsın? Bugün Türk Telekom’un hisseleri; önce özelleştirdiniz, Harriri aldı, içini boşalttı, kucağımıza attı, Türk Telekom devletin elinde. Turkcell’in en çok hissesi Varlık Fonu’nun elinde. Turkcell’in yönetiminde, Türk Telekom’un yönetiminde karar Tayyip Bey’in atadıkları tarafından alınıyor. Siz, o iki büyük firmaya bu zammı yaptırmasaydınız göreyim üçüncüsü yapsın. Türkiye’de serbest piyasa yok o alanda.
“Tayyip Bey çok söz verir, seçimden sonra tutmaz”
Tabii Tayyip Bey, Sayın Erdoğan çok söz verir, seçimden sonra tutmaz. Bir süredir konuşuyoruz. Tayyip Bey emekliye söz verdi, tuttu mu? Asgari ücretliye söz verdi, tuttu mu? Çiftçiye, esnafa, öğrencilere? Kime verdiği sözü tutuyor, biliyor musunuz? Hizbullah’a verdiği sözü tutuyor. ‘Bekar kadınlar sahipsiz köpek gibidir, sahiplendirilmelidir’ diyen, domuz bağcıları savunan ve anayasanın ilk dört maddesine itiraz eden Hizbullah istemiyor diye İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. O yüzde 1 oy için çıktı, hiçbirimize verdiği sözü tutmuyor, Hizbullah’a verdiği sözü tutuyor. Olmaz olsun öyle söz, olmaz olsun öyle ittifak, yıkılsın öyle ittifak. Hizbullah’tan güç alan ittifakın adı ‘Cumhur’ olamaz. Cumhurun adını böyle kirletemezsiniz.
“Gençlerin ümitsizliğini, üniversitelerin hâlini, okulların pisliğini konuşmadılar”
Yine hep beraber hepimizin yakından takip ettiği bir süreç, 1 Ekim Meclis’in açılış günü. Erdoğan kürsüde, hepimiz oradayız, Yaptığı bu işlere bakınca saygı göstermek şahsına değil ancak Atatürk’ün makamıdır, oy veren 26 milyon kişiye saygımızı da gösterdik. Oturduk, dinledik. Diye diye ne dedi, biliyor musunuz? Demedi ki ‘Emeklinin durumunu düzelteceğim’, demedi ki ‘İşçilere sahip çıkacağım’, demedi ki ‘Yoksulluğu durduracağım, fiyatları düşüreceğim, sosyal destekleri arttıracağım’ demedi, demedi… Dedi ki, ‘İsrail bir sonraki hedefinde Türkiye’yi hedef alacak ve bize saldıracak’. Hep birlikte bütün televizyonları, başta TRT, o günden sonra İsrail-Türkiye Savaşı, Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı? Kaç gemimiz var? Kaç uçak var? Bunları konuştular. Hiçbiri akşam yoksulluğu, hiçbir akşam işsizliği, gençlerin ümitsizliğini, üniversitelerin hâlini, okulların pisliğini konuşmadılar. Bunu konuştular.
“74 dakika sizin bilmediğiniz hiçbir şeyi bize söylemediler”
Bunun için dedik ki, ‘Gelin, bir kapalı oturum yapalım ve anlatın bakalım tehlike neymiş? İkna olursak biz de sizinleyiz ama öyle bir tehlikenin, İsrail’in Türkiye’ye saldırma ihtimalinin, öyle bir boyutta Üçüncü Dünya Savaşı’na dönüşecek bir savaşın olacağı varsa anlatın da duyalım’ dedik. Dedim ki, ‘Gizli oturum, 10 yıl konuşulmaz. Anlattığınızı anlatmayacağım ama sakın ha sakın anlatmamaya kalkarsınız, yani Tayyip Bey ‘tehlike büyük’ diyor da siz bir şey anlatmazsanız anlatmadığınızı anlatırım’ dedim. Tam da dediğimiz oldu. İki Sayın Bakan, birisi 40, birisi 34 dakika, toplam 74 dakika sizin bilmediğiniz hiçbir şeyi bize söylemediler. Sizin bilmediğiniz hiçbir şeyi seçtiğiniz vekillerinize, CHP’ninkilere, AKP’lilere, MHP’ninkilere, İYİ Parti’ninkilere, DEM’inkilere, Saadet’inkilere, hiçbirine söylemediler. Öylece dönüp gittiler. Anladık ki Tayyip Bey’in yaptığı iş, sizin seçmenin, ona daha önce oy veren seçmenin ve 31 Mart’ta artık onu ikinci parti yapan seçmenin, sarı kartı gösteren seçmenin, şimdi artık seçim isteyen seçmenin kulağına şunu söylüyor; ‘Evet, yoksulsun, açsın, işsizsin, güvencesizsin ama tehlike büyük. İsrail saldıracak, benim arkama geçmelisin’. Bu oyuna gelmemek için gittik, sorduk ve dinledik.
“Aynı gemideyiz ve bu gemiyi biz kurtaracağız”
Şimdi Çanakkale’den Tayyip Bey’e diyorum ki, ‘Eğer bir gün gerçekten bir beka sorunu olursa o gün ne yaptığımızın şahidi topraklardayım ben şu anda. Çanakkale’deyim. Eğer bir gün bu ülke yeniden işgal ve saldırı tehlikesiyle karşılaşırsa merak etme. Bu meydanda, bu Çanakkale’de, 81 ilde dedesi Conkbayırı’nda kefensiz yatanların torunları var burada. Evvelallah biz buradayız ama durduk yerde ‘Savaş olacak’ deyip, ‘Füze gelecek’ deyip, televizyonlara bunu konuşturup yoksulluğu unutturmaya kalkıyorsun. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Teşbihte hata olmaz. Bir zaman Hitler, Almanya’da çocukları aç annelere diyordu ki ‘Alman çocuklarının tereyağına değil, Alman tanklarının gres yağına ihtiyacı var’. Bu güvenlikçi ve korkutarak yöneten anlayış Almanya’nın sonunu getirdi. O yüzden Erdoğan’a diyorum ki, her seferinde sıkıştığında ‘Aynı gemideyiz’ dediklerini, bu şekilde bir kenarda, arkada bırakamazsın. Biz, evet, aynı gemideyiz. Emekçiler, emekliler, yoksullar, çiftçiler ve esnaflar, halk, halkın kendisi aynı gemideyiz ve bu gemiyi biz kurtaracağız. Her derdin var bir çaresi, onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi.
“İktidar yürüyüşümüzü başlattık, durmaksızın yürüyeceğiz”
Biz, siyaset anlayışımız gereği kimseye hakaret etmeyiz, kimseye küfür etmeyiz, kimseyle lüzumsuz kavgalara tutuşmayız. Çünkü biliriz ki lüzumsuz kavga halka yapılan ihanettir, lüzumsuz didişmeler dikkati başka yere çekip, yoksulluğu, işsizliği unutturan işlerdir. Onun için 81 il ve 973 ilçede bütün milletvekillerimiz, Parti Meclisimiz, il örgütümüz, ilçe örgütlerimiz altı ay boyunca, büyük bir kampanya ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin yoksulluğu nasıl yöneteceğini değil yok edeceğini, tarımı nasıl içine düştüğü bu durumdan kurtaracağını, ekonomideki sorunları en kısa vadede toplumun en geniş kesimleri için nasıl çözeceğimizi, Milli Eğitim’deki müfredatından fiziki şartlara, atanmayan öğretmeninden tüm sorunlarına kadar nasıl çözeceğimizi tüm Türkiye’de seferberlik halinde, toplantılarla çalışacağız, dinleyeceğiz, anlatacağız ve iktidar yürüyüşümüzü başlattık, durmaksızın yürüyeceğiz.”
Kaynak: ANKA