Rtük Üyesi Keser, Trt’nin Seçim Günü Yayınladığı “Türkiye Yüzyılı” Logolu Reklamı Ysk’ya Şikayet Etti, Ysk Yaptırım Uygulamadı: “Müeyyidesiz Olan Bir Durumla İlgili Kurulumuzun Cezai İşlem Yapması Mümkün Değil”
SAADET PARTİLİ GÜNEŞ: “YARGININ TAKINDIĞI TAVIR HUKUKUN FELÇ OLDUĞUNUN GÖSTERGESİDİR”
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cafer Güneş, Sedat Peker’in rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili “Başka bir ülkede bırakın gündeme gelmeyi, fısıltıyla konuşulsa bile tüm yargıyı harekete geçirecek, hükümetin istifasına neden olacak olayların çok daha fazlası bizim ülkemizde aylardır konuşulmasına rağmen tek bir adım atılmıyor… Bir şarkıcının nezaketsiz söylemine karşı gün geçmeden harekete geçen yargının, çok daha vahim durumlar karşısında takındığı tavır hukukun felç olduğunun göstergesidir” dedi.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cafer Güneş, düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Güneş’in açıklamaları satır başlarıyla şöyle:
“BİR ŞARKICININ NEZAKETSİZ SÖYLEMİNE KARŞI GÜN GEÇMEDEN HAREKETE GEÇEN YARGININ, ÇOK DAHA VAHİM DURUMLAR KARŞISINDA TAKINDIĞI TAVIR HUKUKUN FELÇ OLDUĞUNUN GÖSTERGESİDİR”
Millet olarak, bir devrin kapanmak üzere olduğu eşikteyiz. Türkiye’nin en uzun siyasi iktidarlarından biri ömrünün son demlerinde, suçların telaşıyla biraz daha ayakta kalabilmek için çırpınıyor. İktidarın içinde bulunduğu güç sarhoşluğu, milletten sırt çevirmelerini ve ne cürüm işlenirse işlensin pişkinlikle o suçları görmezden gelmelerine neden oluyor. Başka bir ülkede bırakın gündeme gelmeyi, fısıltıyla konuşulsa bile tüm yargıyı harekete geçirecek, hükümetin istifasına neden olacak olayların çok daha fazlası bizim ülkemizde aylardır konuşulmasına rağmen tek bir adım atılmıyor. Geçmişte Cumhur İttifakı’nın serdengeçtisi olarak meydanlarda olan bir ismin, şimdilerde iktidar odaklarıyla ilgili söyledikleri hiç de yabana atılır, yenir yutulur gibi de değildir. Ancak buna rağmen iktidar odaklarının kirli düzenini temize çıkaracak en ufak bir adım bile atılmamıştır. Hükümet, iddia sahibinin kişiliğini ve geçmişini öne sürerek iddialarla ilgili gerekli adımları atmaya gerek duymuyor. Biz muhalefet olarak söylediğimizde de onun iddialarını mı ciddiye alıyorsunuz deniyor. İddia sahibinin güvenilirliği tartışmaya ne kadar açık olursa olsun, toplum vicdanını rahatlatmak ve siyasetin meşruluğu korumak için bu iddialar hakkında gerekli soruşturmaların başlatılması gerekir. Demokrasi ve hukukun işletildiği her ülkede olması gereken budur.
Bir şarkıcının nezaketsiz söylemine karşı gün geçmeden harekete geçen yargının, çok daha vahim durumlar karşısında takındığı tavır hukukun felç olduğunun göstergesidir. Adaletten ve şeffaflıktan sapan devlet sahnede sapıtan şarkıcıdan daha tehlikelidir. Bununla birlikte; saatlerini 17:25’e ayarlayıp, 17/25’i Yolsuzlukla Mücadele Haftası olarak kutlayacaklarını söyleyenlerin bugünkü yolsuzluk iddialarına karşı neden sessiz kalıyorlar, bunu da ayrıca milletimizin takdirine bırakıyoruz.
“TÜRKİYE, EN GEÇ 1 YIL SONRA BU DÜZENİ GERİDE BIRAKACAKTIR”
Biz Saadet Partisi olarak; vicdanlı, ahlaklı, dürüst savcıları bu iddiaların üzerine gitmeye çağırıyoruz. Siyasetin bu kadar kirlendiği, toplumun siyasete karşı güvensizliğinin tavan yaptığı, devlete karşı saygının zedelendiği böyle bir dönemde dürüst savcıların bu ülkeye karşı sorumluluklarını yerine getirmelerini bekliyoruz. Siyaset sahnesine çıktıklarında yolsuzluk, yasaklar ve yoksullukla mücadele edeceğini söyleyenlerin kurdukları bu yolsuzluk düzeni elbet son bulacaktır. Türkiye, en geç 1 yıl sonra bu düzeni geride bırakacaktır. Biz bu kirli ilişkiler ağının ortaya çıkması ve devlet imkanlarını sömüren bu düzenin geride bıraktığı kiri temizlemekte kararlıyız. Türkiye çok yakın zamanda bu yolsuzluk ve sömürü girdabından mutlaka kurtulacak ve temiz bir sayfa açacaktır.
Hükümetin özellikle son zamanlarda attığı adımlar ekonomiyi kurtarmanın değil kendilerini kurtarmanın derdinde olduklarını bize gösteriyor. Önce ek gösterge kararı, asgari ücretteki artış, gelir düzenlemeleri derken şimdi de EYT ile ilgili çalışmalar hükümetin bir seçim ekonomisi uyguladığının işaretidir. Hükümet, ekonomiyi nasıl düzelteceğini bir tarafa bırakmış anketlerde düşen oy oranlarını nasıl düzelteceğinin hesabını yapmakta. Çünkü AK Parti, 20 yıllık imkana rağmen kalıcı ve sürdürülebilir bir kalkınma ekonomisi kuramadı. Mutfakta yangın, çarşı pazarda deprem var. En büyük engelin bürokratik vesayet ve parlamenter sistem olduğunu söyleyerek milletten destek isteyen iktidar, deyim yerindeyse bu milletten ‘ne istediyse aldı’. Ancak tüm gücüne ve yetkisine rağmen bu millete istediğini veremedi.
“BUGÜN UYGULANAN BU SEÇİM EKONOMİSİNİN ORTAYA ÇIKARDIĞI MALİYET, SEÇİMLERDEN SONRA KARŞIMIZA KABARIK FATURALAR OLARAK ÇIKACAKTIR”
Bir yılda enflasyonu yüzde 20’lerden yüzde 80’e çıkaran iktidar, şimdi herkesin cebine para koyarak milletin refahını artıracağını düşünüyor. Ancak bu politikanın bedeli ortaya çıkardığı rahatlamadan çok daha yüksek ne yazık ki. Hükümet, kendi uyguladığı ekonomi politikasıyla düşen alım gücüne çare olmak için maaşları artırıyor, herkese para dağıtıyor ancak attığı tüm adımlar enflasyonist dalgayı büyütmekten başka işe yaramıyor. İşte bugün uygulanan bu seçim ekonomisinin ortaya çıkardığı maliyet, seçimlerden sonra karşımıza kabarık faturalar olarak çıkacaktır.
İşte bu bahsettiğimiz seçim ekonomisinin son uygulamalarından biri de devletin icralık borçları üstlenmesi oldu. Sosyal yardım alanlardaki artışı övünerek anlatan iktidar, bu seferde icralık borçları üstleneceği için mutlu ve gururlu görünüyor. 6 milyon kişinin yaklaşık 30 milyar lira tutarındaki icralık borcu tasfiye edilecek. Böylece elektrik, su, doğalgaz ve telefon gibi temel ihtiyaçlarla ilgili sözleşmelerden doğan borçları devlet üstlenecek. İktidarın bu adımı, söylendiği gibi aslında Türkiye’nin büyüdüğünü değil yoksulluğun yayıldığını gösteriyor. Herkesin evinin önünde araba var, geçim sıkıntısı ve darlık yok diyen iktidar, şimdi elektrik su gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlara yardım edeceğini söylüyor. Üstelik iktidar, yine milletin parasıyla karşılayacağı bu desteği bir lütuf gibi sunmaya çalışıyor. İktidar, müreffeh bir toplum inşa etmektense sürdürülebilir yoksulluğu tercih ediyor. “